Sorgu için arama sonuçları: *

Arkadaşlar aldığım son duyumlara göre I'm Not There bu yılki İstanbul Film Festivali'nde gösterilecek filmlerden biri olacakmış... Artık biz Ankaralılar dvd-store'ları arşınlayacağız demek ki :(

Ben mi abartıyorum ama dizide az da olsa Edward Scissorhands kırıntıları yok mu? Sevdiği kıza bir daha dokunamayacak olması falan?? Yine de izlenesi...:)

Gerilimle müzikali birleştiren farklı bir yapıt, Sweeney Todd...Tamam Johnny Depp faktörü belli bir kız popülasyonunu, Tim Burton ismi de sinema severleri çeker; fakat ne yazık ki Türk izleyicisi Recep İvedik ve muadili filmlere daha çok rağbet gösterdiği, kendisini yenileyecek filmleri yok...

Trailerdaki espriler harika; umarım filmin geneline yayılmıştır bu komedi- filmdeki tek tük güzel espri reklama konulmamıştır

Son dönemlerde gittiğim en güzel filmlerden biriydi Jesse James...pek tanıtımı olmadı (gerçi Brad Pitt yazıyor afişte daha ne tanıtacaksın da) ve genellikle akışı yavaş olduğu için eleştirildi; ama bence Jesse James'in yaşamındaki o karanlık paranoyanın hüznü iyi verilmiş. Filmde ayrıca neden...

Bugün The Assasination of Jesse James by the Coward Gerald Ford'a rağmen (ah yazarken ellerim ağrıdı:)) 30 Days of Night'a gittim- ama açıkçası pek beklediğimi bulamadım... Gerilim filmlerinin tüm klişeleri kullanılmakla birlikte (yakışıklı kahraman, problemlerine rağmen sevgi dolu bir ilişki...

Açık söylemek gerekirse ben de EcS'ye katılıyorum... Borat, beklentileri hiç karşılayamayan bir filmdi; youtube'dan önceden takip edenler bilir, genellikle politik esprileriyle gündeme gelmiş bir skeçti; ama filmde daha çok belden aşağı esprilerle gün kurtarılmaya çalışılmış... Bu espriler...

Uykusuz'un en parlağı Yiğit Özgür'ün "Orada Olabilirdim"i olmuş, sanırım popülerlikte bir Sandık İçi'ne ulaşacak noktaya geldi şu iki sayıda.. Uğur Gürsoy, Ersin Karabulut ve tabi ki Umut Sarıkaya yine eskisi gibi kopartıcı... Engin Günaydın'ı pek anlayamadım açıkçası, buram buram Alpay Erdem...

Doğru söylüyorsun mesela annem hasta bir Dylan fanatiğidir, filmden bahsettiğim anda evde yer yerinden oynadı :) Daha bir çok orta-yaş izleyiciyi çeker konusu bakımından... Oyuncu seçimi ise çok yerinde, Heath Ledger, her ne kadar "teenage idol" modeli yaratsa da Brokeback Mountain'la artık...

eh, orası öyle...Heath Ledger ismini görüp sinema salonlarına koşturacak kız popülasyonunu azımsamamak lazım... yine de Walk The Line gibi Oscar ödüllü bir filmin Ankara'da sadece tek bir salona -ki orası da artık kimsenin gitmediği, izbe bir salondu- geldiğini Last King of Scotland'ın...

Gerçekten de gidilmesi gereken, müzik hakkında yapılmış önemli filmlerden biri... Türkiye'ye gelir mi bilemiyorum, biliyorsunuz çok önemli filmler pek rağbet görmüyor ülkemizde; ama gelirse de tarih biraz geç olacak çünkü Hollanda'ya mesela Mart gibi gelmesi bekleniyormuş.. yine de ben...

filmden çıkardığım mesaj şu: evde izlerken pek de önemsemediğimiz seslendirme, belki de bir animasyonu animasyon yapan en önemli kavrammış... yani homer'ın "d'oh"sını, bart'ın "aye caramba"sını, marge'ın hmmlamasını duymadığımız bir simpsons filmi, eksikmiş... tebrik ediyorum özen filmi, ne...

nokia n-series'in "cebimde bir şey var" reklamına, özellikle seslendirmesine hayranım... (savaş dinçel sanırım tam emin değilim) iyi bir iş çıkarılmıl

filme büyük bir heyecanla gittim ama açıkçası pek beklediğimi bulamadım yine de keith richards-johnny deppli sahneler enfesti:) gidin derim yine de, bu sıcaklar için birebir...

sanırım Gani Müjde ve Selçuk Erdem de katkıda bulunmuşlardı senaryoya... hakkaten çok absürddü ama :)

zaten trailerını gördüğüm o andan beri heyecanla beklemekteydim bu filmi, cumartesi de calculus sınavından doğruca 300 spartalı'ya girdim:D arkadaşlar, sadece şunu söyleyeyim kesinlikle hayalkırıklığına uğramayacaksınız, artık kaç dakika sürüyor bilmem ama her anı tempo dolu, asla sıkmayan...

Şimdi bu 5 film arasından sadece 3ünü görebilme imkanım oldu. The Queen bana resmen belgesel gibi gelmişti; arada da insanlar izleyicilerin gözünde durumlar canlansın diye rol yapıyorlardı sanki... Departed çok sürükleyici, temposu hiç düşmeyen heyecan dolu güzel bir filmdi; ama bence Babil...

Orası kesin tabi; artık kaç yıllık hasretten sonra Scorsese'ye Oscar vermemek olmazdı, yine de The Departed'ı çok küçümsüyorsun gibi geldi bana. Eğer her şeyin tam takır işlediği bir kurum anlatılsaydı bu sefer de "işte adamlar nasıl propoganda yapıyor olur mu böyle şey?" derdik; Amerika'daki...

Herhalde bu törenlerde bizi en çok şaşırtan favori olarak gösterilen Eddie Murphy'nin "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" dalında ödül alamamasıydı. Her ne kadar Alan Arkin'i Little Miss Sunshine'da izlememiş olsam da benim Oscar'ım kesinlikle Little Children'daki performansıyla Jackie Earle Haley'e...

evet ne yazık ki bazı kaliteli filmler her yerde gösterime girmiyor, büyük şehirlerde bile birkaç sinema salonundan öteye gitmiyor hatırlarım da walk the line sadece kızılırmak'ta oynamıştı Ankara'da... yine de bir fırsatını bulup gitmek lazım böyle filmlere..