Röportajlar Tayfa Röportajı

Müzik dünyasında genelde müzisyenler 'single' halde görünseler de aslında arkalarında mutlaka bir grup ya da çalışma arkadaşları vardır,
fakat çoğunlukla müzisyenin kendisi ön planda olur ve diğerleri çok görünmezler ortalıkta. Bu kez tam tersi olsun istedik ve Aylin Aslım'ın arkasında çalan 'tayfa'yla özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Eğlenceli ve zevkli bir röportaj oldu, şimdi okuma zamanı...

'Birlikteyken Çok Eğleniyoruz'

Biraz kendimizden bahsedelim.. nasıl bir araya geldi tayfa ?


Ayça: Albümün hazırlık aşamasında tanıştık aylinle sonra ayşe'yle tanıştım. Albüm kayıtlarında birkaç şarkıda bassları çaldım ardından konserler geldi hemen.
Aylin'le de Ayşe'yle de pek iyi anlaştık zaten.

Ayşe: Hazırlık aşamasına denk geldi Aylinle tanışmamız. Sonra birlikte birşeyler yapabilir miyiz, grup olarak birbirimize uyum sağlayabilir miyiz diye düşündük. Zaten hepimizin aklında vardı bu tarz bir oluşum. Denedik ve oldukça eğlenceli olduğunu gördük.
Sonuç olarak birlikte çalışmaya karar verdik. Çünkü aynı zamanda aradığımız şey
birlikte çalarken eğlenebileceğimiz bir gruptu, en azından benim için öyleydi.

Sizin dışınızda diğer elemanlar pek görünmüyor etrafta..


Ayça: Diğer arkadaşlar Mehmet Cem Ünal (2. gitar ve sampler) Teoman'la da çalmakta, Mehmet Demirdelen (davul) ise Spitney Beers grubuyla da çalıyor.

Neden rock müzikte kadınlar geri planda? Vokalistlik dışında özellikle gitar,davul gibi enstrümanlarla ilgilenen kadınlara rastlamak biraz zor..


Ayşe: Aslında "popüler" müzik dünyasında pek görünür değiller. (Gerçi şu anda eskiye nazaran daha göz önündeler diyebiliriz,birçok grupta kadın basçı, gitarist ve hatta davulcu var) Onun dışında 90'ların başından beri süregelen ve pek fazla göz önünde olmayan yüzlerce kız grubu var. Bu gruplar çoğu zaman yeni albüm ya da klip yapacak maddi imkanları bulamıyorlar. Bunun nedeni de muhtemelen müzik endüstrisinin kadın müzisyenlere karşı aldığı önyargılı tutumun hala yıkılamamış olması. Mesela Le Tigre, Sleater-Kinney gibi grupların dinleyici kitlesi daha yeni yeni artmaya başladı, ki bu grupların kökeni 10 küsür seneye dayanıyor. Müzik endüstrisinde kadına bakış açısı yavaştan değişiyor gibi. Eskiye nazaran daha kaliteli albümler yapıp, denizaşırı konserler verebiliyorlar artık.

Ayça: Aslında müzikal bakımdan kadınlar geri planda değiller sadece rock müzik olunca daha erkek dominant bir durum söz konusu oluyor. Yoksa konservatuarlar olsun güzel sanatlar fakülteleri,liseleri olsun her zaman kız öğrenci daha fazladır. Rocktaki durum sadece Türkiye için de geçerli değil sayılı kadın müzisyen var,en azından isimli olarak sayılı durumdalar. Erkek egemenliğinden kaynaklanıyor biraz sanırım,maço düşünce tarzı belki. Kadınlar gitar çalamaz bas çalamaz vs.. gibi. Şimdilerde yeni yeni alışmaya başladılar ama yine de şarkı söyleyen kadını enstruman çalan kadına tercih ediyorlar.

Sorun sadece müzik endüstrisinin kadınlara olan bakışı mı peki..


Ayça: Müzikte kadın erkek ayrımı diye birşey yok bence,sonuçta yetenek işidir. Yeteneğin varsa çalabilirsin, söyleyebilirsin eğer yoksa yapabileceğin çok da fazla bir şey yoktur, ama endüstri bu düşüncemi kabul eder mi bilemem. (gülüyor)

Ayşe: Endüstri bu düşünceyi pek fazla kaale almayabilir, sonuçta ortada öyle bir güç var ki seni en tepeye de oturtabilir, yerin altına da gönderip seni tamamen görünmez kılar,ne kadar iyi olup olmadığına bakmadan. Bu biraz şans biraz da güç işi genelde. Eskiden ortadaki bu güç sadece birkaç kişiden ibaretti,şimdiyse bundan sıyrılıp birşeyler yapmaya çalışan insan sayısı daha fazla, alternatifler daha fazla. İnsanlar bir noktadan sonra sürekli tekrar pişirilip önlerine sunulan şeylerden rahatsız olmaya başladılar. Bu sayede o yıkılmaz gibi görünen güç noktaları sarsılmaya başladı. Şimdi ipler eskiye göre daha çok dinleyenin elinde diye düşünüyorum.

Siz nasıl ve ne zaman başladınız gitar çalmaya ?


Ayşe: Ortaokulda klasik gitar eğitimiyle başladım. Daha sonra akustik gitar ve bass gitarla devam ettim, en son elektro çalmaya başladım.

Ayça: Uzunca bir zaman obua eğitimi aldıktan sonra yapmak istediğim müziğin obua ile yapılamayacağını farkettim. Lisede gitar çalan arkadaşlarım vardı ben de onlardan birkaç akor öğrenmiştim kendi kendime çalıyordum birşeyler, daha sonra lise sonda bas aldım birkaç arkadaş grup kurduk bende bas çalcaktım grupta ama teknik bilgi sıfırdı bunun üzerine Buket Doran'la çalışmaya başladım sonra birkaç tane cover grubunda çaldım. Aylin'le çalmadan bir yıl önce de Turgut Berkes'le çalmaya başladım hala devam ediyorum Turgut abi ile çalmaya.

Bass gitar ve kadın fenomenine değinelim biraz, nedir bu ilgi böyle ?


Ayça: Bu basın belki de besleyiciliğinden kaynaklanıyordur,müziği daha doygun hale getiriyor,aynı bir anne gibi. Bir de çaldığın enstrumanı kendine yakın hissettmek var dediğim gibi obua da çalıyorum ama bass çalarken aldığım hazzı kesinlikle almıyorum obuada.

Gitar kayıtlarında genelde Sunay Özgür'ün imzasını görüyoruz albümde..


Ayşe: Biz birlikte çalmaya karar verdiğimizde albüm kayıtlarının yarısı yapılmıştı. Biz albüme ancak gruba dahil olduktan sonra katkıda bulunabildik.

Gitar ve amfi konusunda tercihleriniz neler oluyor genelde? Dünyada beğendiğiniz gitaristler kimler ?


Ayşe: Amfi konusunda çok fazla sıkıntı çekiyoruz. Çok fazla seçme imkanımız olmuyor. Sahnede genelde marshall kullanıyorum. Ama hayalimde bir peavey 5150'nin yeni sürümü var. Gitar olarak Gibson les paulleri çok seviyorum. Gitaristlere gelince herhangi bir virtüözü takip etmiyorum. Bir enstrümanı çok iyi çalmakla grup içinde çalmak çok farklı şeyler. O yüzden bir grubu dinlerken genelde enstrümanların o müziğe teker teker ne kattıklarına ve hangi noktada buluştuklarına bakıyorum.

Ayça: Ben musicman sterling kullanıyorum, daha önce hiç bu kadar rahat bir bass kullanmamıştım çok memnunum. Amfi olarak kayıtlarda ve sahnede iyi sonuç veren ampeg modellerini tercih ediyorum. Victor Wooten'ı çok severim, sonra Stuart Zender, Rhonda Smith var sevdiğim basçılardan. Daha çok funk bass dinlemeyi seviyorum ama Gail Ann Dorsey'de favorilerimdendir.

Kadınlar bir araya geldiğinde kıskançlık ortaya çıkar, birbirlerini çekemezler denir; sizde durumlar nasıl ?

Ayşe: Kadınlarla ilgili söylenen kıskançlık, çekememezlik söylentileri komik geliyor bana. Grup psikolojisi dediğin şey kapışma çekişme ortamı değil tam aksine birlik ortamıdır. Bizim için de geçerli bu. Tanıştığımız günden beri birlikte hem çok iyi vakit geçirip hem de beraber müzik yapmanın keyfini yaşıyoruz. Birlikteyken çok eğleniyoruz. En ufak bir sürtüşme ya da kıskançlık ortamı olmadı şimdiye kadar.

Ayça: Aynen katılıyorum.

Dinleyince eridiğiniz elektro ve bass gitar riff'lerini sayın bakalım bize biraz..


Ayça: Steve Wonder'ın 'Overjoyed' isimli bir baladı vardır Victor Wooten bu şarkıyı sadece bassla çalmıştır ve inanılmazdır. Victor Wooten'ın çaldığı tüm parçalar inanılmazdır. Çok basit ve çok eğlenceli olarak Psycho Killer'ın basslarını da severim, çalması da söylemesi de zevklidir keza 'Army of Me' şahanedir. Shunk Anansie'nin şarkılarındaki basslar, Red Hot Chili Peppers'da Flea şaheserleri, sonra Jamiroquai şarkıları.. Ayrıca Pj Harvey'nin şarkılarındaki basslarda lezizdir. Tarz biraz daha klasiğe kaçsa da Eberhard Weber'de bass bakımından dinlenesi güzellikte bir isimdir.

Ayşe: Bana bazen şarkıların içindeki basit akor ya da notalar daha çok dokunuyor. Yumuşak bir parçaya anafikrini veren sade arpej ya da akorlar. Aslında çok var şimdi aklıma gelen birkaçı... Mesela Queen Adreena'nın ''Pretty Polly'' parçasının girişindeki gitar beni eritiyor. Damien Rice veya Ani diFranco gibi isimler birkaç akorla harikalar yaratabiliyorlar.

Kathleen Hanna’nın 'sadece erkekler kaykay yapmaz, hem tek gitar çalabilen de onlar değil' deyip punk grubu Bikini Kill'i kurmasıyla
başlayan Riot Grrrl akımı içinde etkilendiğiniz gruplar oldu mu?


Ayşe: Riot Grrrl akımı içerisindeki ve sonrasında onun ilham verdiği birçok grubu severek dinliyorum. Bikini Kill, Sleater-Kinney, X-rey Spex, 7 Year Bitch, Babes in Toyland, Katastrophy Wife, Hole, Bitch Alert, Riot Grrrl ile alakası olmasa da Le Tigre... çok var.

Ayça: Ben daha çok funk, r&b, alternative, hard rock, trip hop, acid jazz gibi müzikler dinlemeyi severim ama ayşe'yle tanıştıktan sonra birkaç riot grrrl grubu ile de tanışıp sevdim şöyle ki; Sleater-Kinney, Babes in Toyland, Bitch Alert gibi. Le Tigre ile Hole'de seviyorum bende.

Feminizmi nasıl algılıyosunuz; 'kadın doğası gereği daha barışçıldır, eğer bu dünyayı kadınlar yönetseydi savaşlar olmazdı' gibi düşüncelere yaklaşımınız nasıl?


Ayşe: Kadın ya da erkek doğası hakkındaki tartışmaları bırakıp önce "insan" olmayı öğrenebilirsek iyi bir başlangıç olurdu diye düşünüyorum.

Ayça: Feminizmi hiç bir zaman "erkek düşmanlığı/karşıtlığı" olarak görmedim. Sadece
her insanın hakları vardır ve kadın olsun erkek olsun saygı görmeyi hakederler.

İzlediğiniz en iyi konser?


Ayşe: Tori Amos. Tam anlamıyla muhteşemdi. Hayallerimin gerçek olduğu geceydi.Biraz duygusal oldu benimkisi. The Gathering de süperdi.

Ayça: Michael Jackson, Rolling Stones, Bjork, Sebastian Bach, Jay Jay johanson (ilk geldiğinde), Deep Purple.. Bu konserlerin hepsinde gözlerimin dolduğu anlar olmuştur ama duygusallıktan değil orda yaşadığım o büyük grupları dinlemenin verdiği heyecan ve coşkudan kaynaklanan bir durumdu. Radiohead'i de dinleyip nirvanaya ulaşmak istiyorum o ayrı. (gülüyor)

Arkadaşlar eklemek istediğiniz birşey var mı?

Ayşe: Çok teşekkür ediyorum, keyifli bir röportajdı.
Ayça: Evet, bende çok eğlendim.


RÖPORTAJ: ÇAĞLAR KAYA
 
Geri
Üst