Röportajlar Sun Caged Röportajı

Genç bir grup düşünün. Gitaristleri hariç çok tecrübeli bir kadrosu da olmayan bir grup. Henüz albümü bile çıkmadan Avrupa'nın yükselen progressive metal grubu Evergrey'le uzun bir turneye çıkmış, Ayreon ve Star One ile konser vermiş, davulcuları Amerikalı gitar virtüözü Bumblefoot'la turlamış, son olarak da dünyanın en önemli prog metal gruplarından Queensryche'in yeni albümü için çıktığı Avrupa turnesinde alt grup olarak seçilmiş. Üstelik bunların hepsini henüz ilk full-length albümleri piyasaya çıkmadan başarmış!

Gelin böyle bir gruptaki potansiyeli siz düşünün. Evet prog metal yeni bir grup kazandı: SUN CAGED.

Grupla kendi adını taşıyan yeni albümleri ve daha fazlası hakkında konuştuk. Sorularımızı baterist Dennis Leeflang, vokalist Andre Vuurboom ve gitarist Marcel Coenen cevapladı.

-Merhaba. Sonunda uzun zamandır beklenen albümünüz çıktı. Tebrikler, Albüm üzerinde bu kadar uzun zaman çalıştıktan sonra sonunda piyasaya çıkması nasıl bir duygu? Tepkiler nasıl?

-(D)ennis: Selam! Şimdilik her şey çok olumlu. Aslında albümü kaydetmek o kadar uzun sürmedi. Asıl sorun bize uygun bir plak şirketi bulmaktı. Eleştiriler şimdilik çok iyi bu yüzden geleceğin bizlere neler getireceğini çok merak ediyoruz.

-CD'nizin çıkış tarihi ilk başta 2003 ortaları olarak belirlenmişti, ancak aniden Ekim ayına ertelendi ki bu pek çok prog fanını hayal kırıklığına uğrattı. Neydi bu gecikmenin nedeni?

-D: Tam albümü çıkarmak üzereyken Japon plak şirketi Marquee/Avalon'dan bir teklif aldık. Albümümüzü Japonya'da basmak istiyorlardı. Tek şartları albümün kendi ülkelerinde olduğundan 1 ay önce piyasaya düşmemesiydi. Marquee'nin Kasım'a kadar zamana ihtiyacı vardı. Bu yüzden biz de albümün çıkış tarihini Ekim sonuna almak zorunda kaldık. Fanlarımızı beklettiğimiz için üzgünüz ama bunu hepimiz için daha iyi olacağını bildiğimiz için yaptık.

-Albümünüzle daha önceki EP'niz aranızda bazı farklılıklar var. Her şeyden önce artık yeni bir vokalistiniz var: Andre. Peki Sascha'ya ne oldu? Sascha daha çok Dickinson/Mercury tarzı bir sese sahipken, Andre Tate/Alder ekolünden gelen tam bir prog metal vokalisti. Bu değişikliğin nedeni Andre'nin belirlemiş olduğunuz müzikal yöne daha uygun bir vokalist olması diyebilir miyiz?

-D: Sascha gruptan ayrıldı, çünkü müziği grubun diğer elemanları gibi profesyonel anlamda yapacak motivasyona sahip değildi. Bu yüzden ayrılmaya karar verdi. Andre'yi daha önceki grubu Jera'da konser verirken görmüştük ve yeni vokalistimiz olabileceğini düşündük. Doğrusunu söylemek gerekirse onu Sascha da tavsiye etti. Andre'nin vokali grubun müziğiyle çok uyumlu. Ayrıca yazdığı sözler de çok güzel. Yeni bir vokalist ararken, özellikle onun tarzında birini düşünmemiştik. Her tür olasılığa açıktık. Ama Andre'yi denediğimiz zaman gruba katılması gereken kişinin o olduğundan tamamen emin olduk.

-Gerçekten Andre'nin sesi Sun Caged'in su anki sounduyla çok uyumlu. Dominion EP'nizi ve yeni albümünüzü karşılaştırdığımda stil olarak çok daha gelişmiş ve teknik bir alana açıldığınızı görüyorum. Caz/fusion etkileşimi, sert bas bölümleri ve Marcel'in inanılmaz gitarı! Bu değişiklik albümü yapmadan önce aldığınız bir karar mıydı yoksa soundunuzu Andre'nin gruba katılmasıyla baştan mı tanımladınız?

-D: Aslında her şey kendiliğinden gelişti. Müziğimizi yazarken hiçbir zaman oturup "Bu tarzda müzik yapmalıyız" diye konuşmuyoruz birbirimizle. Her şey kendiliğinden oluyor. Ama Andre'nin de gruba katılması elbette gruptaki o boşluğu çok güzel doldurdu.

-Andre'nin bestelere katkısı grubu çok olumlu yönde etkilemiş görünüyor. Ne dersin?

-D: Kesinlikle! Andre ve Joost müzikal olarak birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlar ve birbirlerini çok güzel tamamlıyorlar. Pek çok besteyi beraber yapıyorlar. Bu da ister istemez Sun Caged'in soundunu belirleyen unsurlardan biri oluyor. Andre aynı zamanda bir gitarist. Bu büyük bir avantaj çünkü bu şekilde evde tek başınayken de beste yapabiliyor. Daha sonra onları beraberce dinleyip değerlendiriyoruz.

-Sun Caged çok kısa bir zaman zarfında inanılmaz bir büyüme ve gelişme gösterdi. Sizi ilk olarak bir Dream Theater şarkısını bayan bir vokalistle coverladığınız için dinlemiştim. DT'yi tekrarlamadan kendi kişiliğini ve tarzını ortaya koyan genç ve yetenekli bir gruptunuz. Sonra Dominion EP'niz çıktı ve Sascha'nın da etkisiyle tam bir melodik prog grubuna dönüştünüz. Daha sonra vokalistinizi değiştirdiniz ve ilk full-length albümünüzü çıkardınız. Bu arada Avrupa'nın yükselen yıldızı Evergrey'le turladınız. Arjen Lucassen'in Star One ve Ayreon projeleriyle çaldınız. Dünyanın en büyük prog metal gruplarından biri olan Queensryche'a konser açtınız. Üstelik bunun hepsini henüz ilk albümünüz piyasaya çıkmamışken başardınız. Sizde müthiş bir potansiyel var. Bütün bunları bir anda nasıl basardınız?

-D: Bence bunun en büyük nedeni motivasyon, disiplinli çalışma ve göstermiş olduğumuz kararlı tavrımız. Hepimiz için hayatta ilk önceliğimiz Sun Caged. Ne zaman, nerede çalabilirsek çalıyoruz ve çalacağız. Bence şimdiye kadarki başarımızda bizi en başından beri destekleyen fanlarımız ve Lion Music'in de çok etkisi var. Buralara "bazı yerlerdeki arkadaşlarımızın" yardımıyla gelmedik, ki bu bizleri daha da çok mutlu ediyor. Şu ana kadar başardıklarımızla biz de gurur duyuyoruz.

-Evergrey ve Queensryche'la konser vermek sizin için büyük bir tecrübe oldu mu? Biraz anlatsana.

-D: Kesinlikle! Evergrey'deki elemanlara uzun yıllardır arkadaşız ve onlarla birkaç ay boyunca aynı sahneyi paylaşmak çok büyük bir zevkti! Geçmişte de bazı "büyük" gruplarla çalmıştık, ancak şunu söylemeliyim ki Queensryche'taki elemanlar tanıdığım en mükemmel insanlar. Burunları havada değil ve bize çok yakın davrandılar. Konserimizi izlediler ve daha sonra sohbet etmek için bizi backstage'e davet ettiler. Bu çaptaki bir gruptan böyle bir davranış beklemiyorduk doğrusu. Büyük-küçük fark etmez, beraber çaldığımız bütün gruplardan bir şeyler öğreniyoruz.

-Arjen Lucassen'le nasıl tanıştınız? Prog müzikteki en yetenekli ve yönlü sanatçılardan biridir kendisi. Albümünüzün miksini Lucassen yaptı ve sonuç muhteşem. Onunla çalışmak ve projeleriyle beraber konser vermek nasıl bir deneyimdi?

-D: Joost, daha önce Arjen'in Star One projesinde konser vermişti. Bir gün Arjen, Joost'un grubunu merak etmiş. Arjen daha önce kendi albümünden başka hiç kimsenin bir albümünü mikslememis veya prodüksiyonunu yapmamış. Ona ilk kez sorduğumuzda hayır dedi. Biz de albümü kendimiz kaydettik. Daha sonra fikrini almak için kendisine bir kaba bir ham kayıt gönderdik. Yaptığımız işi çok beğendi. Gönderdiğimiz parçalardan birini kendisi mikslemis ve ortaya çıkan eseri çok iyi bulmuş. Daha sonra fikrini değiştirdi ve Albümümüzü miksleyecegini söyledi. Hepimiz onun prodüksiyonlarının hayrınıydık o yüzden bir hayalimiz gerçek oldu. Albümümüz bu açıdan bence daha iyi olamazdı. Kusursuz bir iş çıkardı Arjen!

-Albümdeki ilk ballad tarzına yakın parçanız "Home". Bu parça insana huzur veren bir introyla başlıyor ve araya çok güzel keyboard sample'ları yerleştirilmiş. Bu sizin fikriniz miydi yoksa Arjen'in mi? Kendisinin miks haricinde beste ve prodüksiyonda da payı var mi?

-D: Arjen "sadece" albümün miksini yaptı. Parçaların hiçbirini bizimle beraber yazmadı. Ancak miks söz konusuyken ortaya çok yaratıcı fikirler attı ve biz de bundan olabildiğince yararlandık.

-Marcel, grupta belki de en deneyimli eleman sensin. Hem yas olarak hem de müzikal anlamda. Daha önce inanılmaz prog metal grubu Lemur Voice 'ta da çalmıştın. Bir gitarist olarak Hollanda'nın son yıllarda çıkardığı en iyi iki prog grubunda çalmış olmak nasıl bir duygu? Bu iki grupta çalmak arasında en büyük farklar ne?

-(M)arcel: Lemur Voice'u 1993'te kurmuştum. İlk prog metal grubumdu. Daha önce de birkaç grupta thrash ve speed ağırlıklı müzik yaptım. Lemur Voice'la Sun Caged arasındaki en büyük fark, Lemur Voice'un Sun Caged'den çok daha fazla senfonik bir yapısının olmasıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse iki grubu kıyaslamak istemiyorum, çünkü çok farklı gruplar ikisi de. Şu anda sadece Sun Caged'e yoğunlaşmak istiyorum. En yaşlı grup elemanı da ben değilim. Andre benden daha büyük ve Sun Caged'den önce pek çok farklı grupla uzun bir geçmişi var.

-Dennis, daha önce Within Temptation grubunda -onlar henüz şimdiki kadar bilinmiyorken- çaldın. Yalnız Within Temptation hiçbir bakımdan progressive bir grup değil. Onlarla nasıl çalmaya başlamıştın ve daha sonra seni gruptan ayrılmaya itip Sun Caged'i kurmaya iten neden neydi?

-D: O zamanlarda Within Temptation'ın bas gitaristi Jeroen Van Veen'le aynı konservatuardaydım. Bana yeni bir grup kurmayı düşündüklerini ve bir davulcuya ihtiyacı olduklarını söyledi. Gruba bu şekilde girdim ve ilk demolarında çaldım. Daha sonra konser de verdik beraber. Kısa süre sonra gruptan ayrıldım. Diğer elemanlarla pek iyi anlaşamıyorduk. Hiç kimseyi suçlamıyorum suçlu yok çünkü. Tabi ki ilerleyen yıllarda bu grubun bu kadar başarılı olması çok şaşırttı beni de. Ama şundan şüphem yok, onlarla kalmak benim için iyi olmayacaktı. Zaten o sırada sadece 16 yaşındaydım ki o yaştaki biri için bence oldukça progressive bir müzik yapıyorlardı. :)

-CD'nizde Arjen Lucassen ve Evergrey dışında Ayrıca Dead Soul Tribe'a [eski Psychotic Waltz grubunun beyni] da teşekkür ediyorsunuz. Onlarla ilişkiniz neydi?

-D: Geçen yıl onlarla çalmıştık. Turnede iyi bir arkadaşlık kurduk ve bağlantımızı koparmadık.

-Dennis, sen Ayrıca Amerikalı gitar virtüözü Ron Thal ile de çaldın. Nasıl tanıştın onunla ve konser isini nasıl ayarladınız? İleride tekrar beraber çalışmayı düşünüyor musunuz. Şimdiden iki inanılmaz gitaristle çaldın: Ron ve Marcel. Aralarında küçük bir kıyaslama yapmaya ne dersin? Kimin stiline daha yakın buluyorsun kendini?

-D: Bumblefoot'la [Ron Thal'in grubunun ismi] 2000 yılında New York'ta tatildeyken tanıştım. Beraber takıldık. Marcel de oradaydı. Daha sonra 2002 yılında Ron Hollanda'ya geldiğinde yaptığı drum kliniği için birkaç session elemana ihtiyacı vardı. Bana, Joost ve Rob'a beraber çalmak isteyip istemediğimizi sordu. Beraber birkaç kez çaldık ve çok iyi elektrik aldık birbirimizden. Bu şekilde çok iyi arkadaş oldum Ron'la. Kasım 2002'de Bumblefoot'un Fransa turnesi vardı. Grubun orijinal bateristi iki hafta sonra aniden ayrıldı. Ron da beni aradı ve grupta çalmak isteyip istemediğimi sordu. Elbette istiyordum! :) Tek sorun parçaları yolda uçaktayken öğrenmek zorunda kalmamdı. Bu asla unutamayacağım anılarımdan biri olacak. Bumblefoot'un Amerikalı olmasına rağmen Fransa'da çok büyük ve sadık bir kitlesi var. Oradaki fanlar da harika! Gelecekte tekrar çalışmak dersen, Bumblefoot ve ben kısa zaman önce bir Jimi Hendrix tribute albümü için "Fire"i kaydettik. Bu Albüm gelecek yıl Lion Music tarafından piyasaya sürülecek.

Ben Bumblefoot'un full-time davulcusu değilim. Onunla ancak Avrupa'daki konserlerinde çalabilirim. Ron, New York'ta yasıyor, bense Hollanda'da. çok iyi anlaşıyoruz ve sanırım fırsat buldukça beraber konser vermeye devam edeceğiz. Bu kadar yetenekli müzisyenlerle çalışmak muhteşem bir şey! Bugün bu düzeyde çalabilmemde Bumblefoot ve Sun Caged elemanlarının katkısını inkar edemem. Onların sayesinden kendimi geliştirmek için çok çabaladım. mükemmel enstrümantal yetenekleri dışında, hem Marcel hem de Bumblefoot çok profesyonel insanlar. Onlarla beraber çalışmayı nasıl daha kolay hale getireceklerini çok iyi biliyorlar. Bumblefoot'la Marcel'i karşılaştırmak istemem. Birbirlerinden çok farklılar. Bumblefoot aşmış ötesi bir Zappa ekolü temsilcisi. Müzikal yaklaşımındaki bu Zappa öğelerini çok seviyorum. Marcel ise altını çizerek Meshuggah tarzı belirgin bir müzikal yapıyı benimsemiş bir gitarist. Bunu Steve Vai tarzı bir teknikle en üst seviyeye taşımayı başarmış. Her ikisiyle de çalmak benim için büyük bir keyif.

-Yeni albümünüzü ilk dinlediğimde beni çarpan ilk şey bas gitarın tonu oldu. Avrupa'dan çıkan çoğu prog grupların bas sounduna Amerikalı gruplardan daha çok vurgu yaptıklarına ilişkin görüşe katılır misin? İstediğin Amerikalı prog grubunu dinle ve bas gitarı diğer enstrüman yoğunluğu arasında zor duyabiliyorsun. Ama bir Vanden Plas, Pain of Salvation ya da Sun Caged'e baktığımızda bas gitarın insanı sarsan bir etkisi var.

-D: Daha önce hiç aklıma gelmemişti bu söylediklerin! Bu soruya kesin bir cevap vermeden önce bir araştırma yapmak gerek. Ama elbette 7 telli bir gitar ve basla soundumuzun daha koyu olmasına şaşırmamak gerek.

-80'lerin sonu ve 90'ların başı Amerikan prog metalinin yükselişine şahit oldu. Queensryche, Fates Warning, Dream Theater, Crimson Glory, Shadow Gallery ve Symphony X gibi gruplar bir bakıma standardı belirlediler. Ancak, 90'lı yılların ikinci yarısından sonra Avrupa prog metalinde bir canlanma yaşandı. Ayreon, Pain of Salvation, Opeth, Threshold, Vanden Plas aklıma ilk gelen gruplar. Bir müzisyenin gözüyle, sence Amerikalı ve Avrupalı grupların müzikal yaklaşımı arasındaki en büyük karakteristik farklar neler? Sence son zamanlarda neden Avrupalı gruplar daha iyi işler koyuyorlar ortaya?

-D: Bunlar gerçekten çok zor sorular. Daha önce birkaç Amerikalı grupla çaldık ve yaklaşım olarak çok farklı olduğumuzu hissetmedim ben. Aksine onlarla aynı ortamda bulundukça aramızda daha fazla ortak noktalar keşfediyoruz. Yeni soundlar yakalamak, denenmemiş şeyler denemek, farklı alanlara açılmak.

Söyle bir şey daha var, 5. albümünü çıkaran bir grubun plak şirketi tarafından her iki yılda bir albüm çıkarma baskısı altında tutulması ve üretilen her şeyin her zaman en iyi seviyede olma beklentisi tahmin ediyorum ki gruplar açısından zor bir durum olsa gerek. Ayrıca itiraf etmeliyim ki saydığın gruplardan bazılarını daha önce dinlemedim, bazılarını ise sadece kısmen biliyorum. Beni etkileyen gruplar kesinlikle bu gruplardan başka gruplardı. Son zamanlarda çok farklı tarzlar dinlediğimi de belirtmeliyim.

-Şarkılarınızdaki ritim bölümleri, özellikle de bas gitar bana Meshuggah'i anımsattı. Bu grubu seviyor musunuz? Ayrıca teknik açıdan değerlendirmek gerekirse Sun Caged, diğer pek çok gruptan oldukça üstün. Bu konuda ne düşünüyorsun?

-Dennis: Meshuggah'ı çok seviyoruz! Hepimiz bu grubun büyük fanlarıyız. Ayrıca Pantere, Down ve A Perfect Circle gibi gruplar da riffler düşünüldüğünde bizim için önemli gruplar. Diğer pek çok gruptan üstün olmak? Bilemiyorum. Sadece yapmak istediğimizi şeyi yapıyoruz. Belki de müziğimizi üretirken ortaya çıkacak olan beste konusunda çok fazla düşünmememiz müziğimizi daha da güçlü yapıyordur.

-Yıllar önce Dream Theater'dan "Caught in a Web"i bir bayan vokalle yorumlamıştınız. Sascha gruptan ayrıldığı zaman yerine bayan bir vokal getirmeyi düşündüğünüz oldu mu?

-D: Bunu ciddi anlamda düşündük. Birkaç bayan vokali denedik. Ama soundumuza en uygun ses Andre oldu.

-Albümüz belli ki değişik gruplardan farklı tatlar almış, renkli bir albüm. Fates Warning, biraz Queensryche, biraz Dream Theater, ciddi anlamda bir Liquid Tension Experiment, Meshuggah... müziğinizde duyduğum, daha doğrusu hissettiğim gruplardan bazıları. En çok kimlerden etkilendiniz?

-D: Saydığın grupların üzerimizde kısmen etkisi olduğuna katılıyorum. Ancak biz hepimiz farklı altyapıları olan müzisyenleriz, müziğimizdeki çeşitliliğin gerçek sebebi bu bence. Rob daha önce bir brutal death metal grubunda çalıyordu, Marcel 80'lerde birçok speed metal grubunda çaldı. Hepimizin Sun Caged'den önce değişik projeleri oldu. Bütün bu altyapılar tek bir potada birleştirince günümüzdeki Sun Caged soundu çıktı ortaya.

-Andre, bir vokalist olarak yüksek notalara kolayca çıkabilecek bir sesin olmasına rağmen, bunu albümdeki şarkılarında çok fazla ön plana getirme eğilimin yok. Bunun nedeni albümdeki parçaları konserde de aynı şekilde söyleyebilmek olabilir mi?

-(A)ndre: Bence yüksek tonda vokal yapmak bir amaca hizmet edecekse kullanışlı bir teknik. Sırf o şekilde vokal yapmış olmak için çığlıklar atmaktan hoşlanmıyorum. Bunu yapmanın müzikal yaratıcılıkla bir ilgisi de yok üstelik. Ayrıca herkes bu tarz vokalleri sevmeyebilir. Baştan sona bütün albüme bu şekilde vokal yapmak insanları sıkabilir. Bence en fazla gözardı edilen şey söylenen sessiz ve düşük vokalli bolümler. Çünkü insanın sesinin en kırılgan ve hassas olduğu yerler bu bölümlerdir. Bu kırılganlığı ve yetersizliği örtmek çok daha zordur. yüksek vokalleri yapmak benim için bir sorun değil, ancak dinleyici belli bir noktadan sonra bu stilden sıkılacaktır. Benim tercihim vokalime her zaman melodi eklemek.

-Daha önce Imperium isimli grupta da vokal yaptın. Sun Caged'deki performansından sonra Imperium albümünü de dinledim. Her iki grupta da çok farklı tarzda yorumluyorsun şarkıları. Bunun özel bir nedeni var mi?

-A: Farklı gruplar bestelerine farklı anlamlar yüklerler. En büyük neden bu. Ayrıca Imperium'dayken dinlediğim ve etkilendiğim grupların da tarz olarak daha değişik gruplar olduğunu söylemeliyim. Ben Imperium'da 1993 yılına kadar kaldım ve geçen bu 10 yıl boyunca sesimde ve vokal tekniğimde değişiklikler olması normal.

-Dennis, her ne kadar albümün prodüksiyonunu mükemmel bulsam da, bence sana kendini gösterme olanağı tanıyan parçalar "Closing In" ve "The Eighth Day". Davulunu en iyi bu parçalarda duyabiliyorum ve inanılmaz başarılı buluyorum. Sence de bu tonu albümün geneline yaysaydınız daha iyi olmaz mıydı?

-D: Teşekkürler! Biliyorsun ki grubumuzda tonlarca enstrüman var ve her biri ayrı bir yoğunluk taşıyor. Her biri farklı frekanslarda müziğe giriyor. böyle bir durumda her enstrümana tek tek belli bir boşluk yaratmak güçleşiyor. O yüzden biraz fedakarlık yapmak gerekebiliyor, şarkı kulağa hoş geldiği müddetçe tabi.

Ama bence albümün genel yapısında ve miksinde en ufak bir problem yok. Ben soundumdan çok memnunum.

-Andre, prog gruplarında genelde insanların dikkatini ilk çekenler vokalistler oluyor. onları bir fan yapan ya da gruptan soğutan ana unsurlar yine vokalistlerin dinleyicilerde bıraktıkları etki. Sence, neden diğer türlere nazaran daha secici olan prog fanları bile sırf bir vokalistin sesine alışamadıkları için bir gruba sırtlarını kolayca çevirebiliyorlar?

-A: Bir vokalisti göz ardı etmek çok zor, çünkü o, müziği sevsen bile baştan sona müzik üzerine vokal yapacak olan kişidir. :) Prog kitlesinin büyük bir bolümü kendisi de bir enstrüman çalan insanlardan oluşuyor. Onları bu müziğe çeken akıllı ve yaratıcı kompozisyonlar, beklenmedik soundlar, değişik duraksamalar, aksak ritimler, teknik ve duygunun bir bütünü. Bu tarzda bir müziği aynı düzlemin üstüne çekmenin getirdiği zorluğu daha kolay anlayabiliyorlar. Genellikle belli bir gitar riffini ya da kısa bir geçişi sevdiklerinde hoşlarına gitmeyen gitar soundunu önemsememeyi başarabiliyorlar. Ama söz konusu bir vokalist olduğunca, ister müthiş bir ses aralığı olsun, ister ses kontrolünü hiç elinden kaçırmasın, eğer adamın sesi dinleyicinin hoşuna gitmezse olay bitiyor. Diğer bir neden vokalin grubun bestelerinin merkezine yerleştirilen bir enstrüman olması olabilir. Buzdağının görünen kısmı gibidir. Gördüğün o küçücük parçayı beğenmezsen daha fazlasını zaten görmek istemeyeceksindir. :) Bu yüzden bir grubun vokalistini sevmedikleri için o gruba yeterince şans vermeyen insanları anlayabiliyorum. Aynı sorun bende de var. :)

-Albümünüz bir debut albüm olmasına karsın yılın en iyi prog çalışmalarından biri. İnsanların uzun yıllar dinleyeceği bir albüm olacağını düşünüyorum. Bu albümden 10 yıl sonra bile hayranlarınız tarafından bir daha bu kalitede bir iş ortaya koyamamakla eleştirilebileceğiniz hissine kapılıyor musunuz? Bazı Dream Theater fanlarının ısrarla gruptan ikinci bir Images & Words veya Awake beklemeleri gibi yani.

-D: Hiçbir şeyden korkmuyoruz. :) Doğrusunu söylemek gerekirse şu anda üzerinde çalıştığımız yeni parçalar bizi çok heyecanlandırıyor. Bundan sonraki albümümüz daha çok eski EP'lerimizle son CD'nizin bir karışımı gibi olacak. Enstrümantal açıdan daha grup odaklı olacak ve içinde son 4 yıldan bir şeyler barındıracak ama buna rağmen yine de farklı bir tarzı olacak. Her bakımdan hala tam bir Sun Caged albümü olacak. Fanlarımızın beğenip beğenmediğini o zaman göreceğiz. Şu anda bir tahminde bulunmak güç.

-Sırada her röportajda sorduğumuz iki sorumuz var. Diğer komik bir anınızı anlatır mısın?

-A: JamRock'ta çalarken sarhoşun biri herkesin arasında pantolonunu indirip aletini sallandırmaya başladı. Aniden söylemekte olduğum parçanın sözlerini unuttum ve gülmeye başladım.

-D: Aynı gecede şehrin iki farklı bölgesinde konserimiz vardı. İlk konseri bitirdikten sonra arabalarımıza atlayıp hızla diğer mekana yol almaya başladık. Otoyola çıktığımızda dört araba yarışmaya başladık. En önde Marcel vardı. Birden aracının eksozu kopuverdi, arkadan gelen üç araba da eksozun üstünden geçip gitti. Tabii hiçbirimiz o hızla giderken ezdiğimiz şeyin bir eksoz olduğundan haberdar değildik. Sadece Marcel'in arkasındaki araçtaki arkadaş fark etmiş parçanın düştüğünü. Marcel ise olayın farkında bile değildi. Konser mekanına varıp olanları Marcel'e anlattığımda Marcel "Demek yolun yarısından sonra arabamın o garip sesi çıkarma nedeni buymuş" dedi. Çok gülmüştük.

-Son olarak, birisinden hacıladığınız ya da birisinin sizden hacıladığı son albüm hangisi?

-A: Birisi benden Queensryche-Promised Land albümünü ödünç almıştı ve geri getirmedi. Kimin aldığını hatırlayamıyorum, uzun zaman oldu. Ben de bunun üzerine bir kaç hafta önce Joost'un Promised Land'ini aldım:)

-D: Başkalarının CD'sini hacıladığımı sanmıyorum. Kimse de benim koleksiyonumdan CD aşırmadı hatırladığım kadarıyla.

-Benden bu kadar son olarak?

-D: Röportaj için teşekkürler

MB

Yayın tarihi: 10.06.2005
 
Geri
Üst