Mullholland Çıkmazı

ben pop dinlemiyorum ve yine de filmi beğenmedim.Bu film, kurgusu birbirine katılıp konusu basite indirgenerek ve kimsenin ilk izlemede anlaşılır bulmaması yüzünden bir şey sanılarak ortalamanın üstüne çıkmış varsayılıyor.ben mulholland çıkmazını genel olarak anladığımı düşünüyorum mesela ama ne yazıkki,olayları çözerken ya da ayrıntılara anlam yüklemeye çalışırken lynch'in zekasına hayran falan olmadım,keşke daha iyi bir senaryo yazabilseymiş dedim,çünkü film tekrar söylüyorum elle tutulur hiçbir şey anlatmıyor.lynch'in filmleri bu yüzden sanat değildir.herkesin bir tarafa çekebildiği alakasız karelerden oluşan bir izletidir.hiçbir yönetmenin de anlaşılmak gibi bir derdim yok zaten şeklinde konuşmaya,anlamazsanız şunlara dikkat edin şeklinde kılavuz çıkarıp seyircisini aptal yerine koymaya hakkı yoktur,bir derdi yoksa otursun evinde,boşuna kalabalık etmesin.ben derdi olanların,anlatacak bir şeyleri olanların film çekmesinden yanayım,sanatın da bu şekilde yapıldığını düşünüyorum,halka hitap etmesi ya da halkın beklentisiyle paralel olmasıyla falan hiç ilgilenmiyorum.son kez silencio.
(bir şey anlatan ve kurgusu da mulholland çıkmazına beş basacak filmler için lütfen bkz:paramparça aşklar ve köpekler.)
 
filmlerin hepsinden bişey anlatmasını bekleyemezsin..bizi tatmin etmesi için filmdeki olayların giriş gelişme sonuç şeklinde vuku bulması gerekmez..
mesela arabesk müzik var,rockcılar fln sinir olur..ama o adamları da belli-rockçılardan uzak- bi yere çekmek gerekli..belli bi grupları olması iyi..çünkü hayatlar,fikirler arabesk olunca böyle bi tür de ihtiyacı karşılıyor haliyle..
herkesin senin sevdiğin filmleri beğendiğini düşünsene..ya da aynı müziği sevdiğini..hayat tarzına ,anlayışa ya da sadece o andaki ihtiyaca göre değişiyor bu seçimler..yok sen bu tür filmleri filmden saymıyosun o zaman hepsi bu tarz olsa paramparça aşklar köpeklerin ne özelliği kalıcak?
oke bn de beğendim ama arada lynch'inkiler de brainstormin' yapma açısından kafamı canlı tutuyor..görüntüler de ztn önemli senaryonun yanında..zevk alıyosam herşeyin anlamlı ve esteteik olması gerekmezz..çeşit olmalı türkçesi..herkes beğendiğini seçsin..en azından fark çıkar ortaya..o zaman sen 'paramparça aşklar köpekler 'daha iyiydi diyebilirsin..
 
son on yılın en iyi filmlerinden biridir...
david lynch'in ilk filmi zaten 'en iyi 50 ilk film' dalında ilk ondadır...
blue velvet'ın son on dakikası bıçak gibi kalbinize,beyninize saplanır...
zaten bütün filmlerinin son dakikaları vurucu ve keskindir...
sayısını kesin olarak bilmiyorum ama mullholland drive'ı 15-20 kere izlemişimdir...ilk izlediğimde vurulmuştum zaten...bide naomi watts ablamız olunca deymeyin keyfime...
david abimizin zaten en önemli özelliği hikayeyi farklı öykülemesidir...
david lynch amerikanın gurur kaynağıdır...
 
filmin basından sonuna kadar hiçbirşey kacırmamak için agzım acıp izledim filmin sonuna kadar...sonra tekrar izledim bu sefer agzımı kapattım...sonra tekrar izledim 3. kez...busefer agzımı actım dedimki bir5i bana vursun....ben filmi gerilmek için izledim.vede öyle oldu.filmin sonuna kadar izlediğimiz ortam baya soguktu,herkes hiçbirsey kacırmamak,filmden sonra artistik yapmak bu böyleydi,su söyleydi demek için,sus pus oturdu ve izledi...ama film bitti herkes birbirine kafasının üzerinde soru işaretiyle bakıyodu...david lynch abi saygılar :D :D :D
 
biraz brainstormin yapmama olanak sağlayan köşeyazıları ahanda burda;kılavuzsuz olmas..

AmA Lynch isterki herkes senaryoda kendini bulsun anlaşılmak gibi bir kaygı taşımaz


*************

Mulholland Çıkmazı' daha uzun süre tartışılacağa benziyor. Metafizikçiler, romantikler, rasyonalistler ve psikanaliz formasyonundan geçmiş olanlar yorumlarında birbirlerinin alanlarına müdahale edip çatışacak, savaşacaklar. Bazen bazı şeylerin rüya mı, yoksa gerçek mi olduğunu tam olarak bilemeyiz ya, işte öyle bir film 'Mulholland Çıkmazı'. Filmin tamamını gerçek olarak kabul edenler ister istemez metafizik ve romantik yorumlara mahkûm olacaklar. Rasyonalistler ve psikanalistler ise filmin rüya ile gerçek kısımlarını keskin bir kılıçla ayırıp, ortadaki karmaşayı rasyonalize etmeye ve filmde saçmalık gibi duran her şeyin, insanın karmaşık duygusal dünyasındaki karşılığını bulmaya çalışacaklar.

Şahsen metafiziğe girmeyi hiç istemiyorum. Tüm metafizik yorumların (Tanrı'ya inanmak gibi) duygusal dünyamızda bir karşılığı olduğu düşünülürse, beni açıkçası bu örtüşmeler (karşılıklar) ilgilendiriyor. Romantik bir eleştiri ise en hafif tanımıyla
'eksik' bir eleştiridir. Dolayısıyla her türlü saçmalığın, duygusal dünyamızdaki karşılığını bularak rasyonalize etmeyi öngören psikanalitik yaklaşımı seçeceğim,
'Mulholland Çıkmazı'nı yorumlarken. Unutmayın, insan bilinçaltından tamamen bağımsız olarak saçmalayamaz.
Filmin çözümlenmesine geçmeden, filmi izlemeden önce genç sinema eleştirmenlerimizin (Ali Hakan, Mehmet Açar, Alin Taşçıyan, Tuna Erdem) filmi bir başyapıt
olarak nitelediklerini ve filme
'bayıldıklarını' dinlediğimi itiraf etmeliyim.

Dolayısıyla filmin bir başyapıt olduğu
ve 'bayılınması gerektiği' şeklinde önyargılarla gittim 'Mulholland Çıkmazı'na. Filmin son 15 dakikasına gelene kadar da aklımdan geçen açıkçası şuydu: 'Bu kocaman saçmalık mı başyapıt? ' Sırf kendini geniş kitlelerden ayırma ve özel hissetme güdüsüyle
eleştirmenlerin filmi, resim sergisinde modern sanatçının kağıt üzerine çizdiği tek bir yatay çizgiye huşu içinde bakan (ve bunda
bir hikmet arayan) aylak zenginlerin resmi beğendikleri gibi beğendiklerini zannetme yanılgısına düştüm. Genellikle anlaşılmaz eserleri göklere çıkarmanın temel motivasyonudur bu: Anlaşılmaz olanı takdir et ki, kimse hiçbir şey anlamadığını anlamasın. Dahası, anlamaktan aciz (anlamadıklarını itiraf edecek kadar dürüst) 'aptallar' karşısında üstünlük taslayabilesin. Tam da ben filmi ve eleştirmenlerin film karşısındaki duruşlarını
bu eksende yorumlamaya hazırlanırken, W.B. Yeats'in dediği gibi: 'Her şey değişti, tümden değişti./Korkunç bir güzellik doğdu.'

Bir rüyayı seyretmek
Önceden filmi görmüş olan birinden duymaya pek gerek yok. Filmin bir rüyayı anlattığı besbelli. Fakat yönetmen rüyayı kimin gördüğünü ve daha da önemlisi hangi motivasyonla gördüğünü açık etmeyi son 15 dakikaya kadar ısrarla reddettiği için, filmi saçmalıklar ülkesinde birbirleriyle yarı-alakalı olaylar zinciri olarak okuma eğilimine giriyorsunuz. Yönetmen, bunun kimin rüyası olduğunu ve hangi motivasyonlarla rüyanın görüldüğünü açık ettikten sonra ise önceden saçmalık olarak nitelendirdiğiniz her sahne için içtenlikle pişman oluyorsunuz, hepsi gözünüzde teker teker aydınlanıyor, harika bir resim yavaş yavaş beliriyor. Daha önceki sahnelerin bir anda ve teker teker aydınlanmasının verdiği haz ile ben şahsen, filmin son 15 dakikasını
'gülümseyerek-sırıtarak' seyrettim. Unutmadan, bir insanın rüyasını dinlemek, eğer rüyanın hangi motivasyonlarla görüldüğünü keşfedemiyorsanız, büyük bir işkence olabilir. Motivasyonları keşfedebilenler içinse bu, tanrısal bir ayrıcalıktır.

Filmin çözümlenmesine gelirsek (filmde başrolde olan her iki kızın da, hem rüyada, hem gerçekte iki farklı ismi olduğunu düşünürsek, ben onları tanımlamakta aralarındaki en temel görsel farkı kullanıp, sarışın olana sarışın kız (S.K.) , esmer olana esmer kız (E.K.) diye hitap edeceğim) . E.K. büyük bir film yıldızıdır. Yakışıklı yönetmenin sevgisidir. Bir yıldızın olması gerektiği gibi asil ve kendine -aşırı-güvenlidir. S.K. ise Kanada'nın taşrasından (teyzesinin parasıyla) California'ya yeni gelmiştir. En büyük ideali oyuncu olmaktır. Fakat seçmelerde başarılı olamamıştır.
İstediği rolü E.K. almıştır üstelik. O da filmin çekildiği ortama yakın olmak amacıyla film setinde temizlikçilik yapmaktadır. Filmin başrolünü oynayan E.K.'yı seyrederken ona karşı hayranlık - kıskançlık-nefret ekseninde inanılmaz ikircikli duygular beslemektedir. (Bu ikircikli duygular da filmin neredeyse tamamında izlediğimiz rüyayı tetiklemektedir.) S.K. son derece basit bir kızdır. Nevrotik özellikleri kişiliğinin -saklayamayacağı kadar- yüzeyindedir. Ona (filmin sonunda gördüğümüz haline) baktığımızda rolü E.K.'dan almak için en ufak bir şansı olmadığını hemen anlıyorsunuz. Yine de -bir savunma mekanizması olarak bilincinin derinliklerinde
E.K.'dan daha iyi olduğu ve rolü aslında kendisinin hak ettiğine yönelik kuvvetli bir inanç beslemektedir.

Ayrıca E.K. -bir yıldız olarak hiç de mecbur olmamasına karşın- S.K.'ya son derece iyi davranmaktadır. Bu da S.K.'nın ikircikli duygularını iyice kuvvetlendirmektedir. Hatta E.K. onu film için verilen partiye davet eder. Bu partide S.K. karakterinin (bir film yıldızı olmak için) yetersizliğiyle yüzleşir. E.K. ile aralarındaki kontrastı iyiden iyiye belirginleşir ve insanların küçümseyici bakışlarının da etkisiyle yaydan çıkmayı bekleyen nevrotik saldırganlık dürtüleri son haddine kadar gerilir. Artık taşıyamadığı bu gerilim ise onu E.K.'yı öldürmek için kiralık katil tutmaya kadar götürür. Ve gece uykuya yatar. Rüyasını görür.


Önce rüya sonra gerçek
Filmin ve S.K.'nın rüyasının altyapısını oluşturan gerçekleri filmin sonunda, bu gerçeklerden temellenen rüyayı ise filmin başında vererek yönetmen, filmi geri dönüşlerde keşfetmenin hazzını bize bahşetmiş.
Aynen bir rüyada olduğu gibi temel bir konusu varmış gibi gözüken ve fakat birbiriyle yarı-alakalı olaylar zinciri olarak gelişen S.K.'nın rüyası ise her ayrıntısıyla en derinine kadar yorumlamaya açık. Bunlardan bazıları.
Rüyasında S.K., E.K. ile (gerçek hayatta hep istediği gibi) yer değiştiriyor; kendisini California'ya yeni gelmiş (yarı-gerçek) gelecek vaat eden ve seçmelerde çok beğenilen (yarı - hayal) bir oyuncu olarak, E.K.'yı ise kendi gerçek hayattaki yerine geçirerek Diane Selwyn olarak görüyor. Kendine -aşırı - güvenli bir film yıldızı olan E.K.'yı rüyasında tedirginleştirerek rahatlıyor. Ona hafızasını kaybettiriyor, yani E.K.'nın bir geçmişi yok, var ise de bu önemsiz, hatırlanmaya değmez bir geçmiş, tıpkı kendisinin gerçek hayatta olduğu gibi.
Gerçek hayatta E.K.'ya karşı duyduğu (nefretle karışık) özdeşleşme-hayranlık - tapınma duygularını rüyasında onunla sevişmeye kadar götürüyor. Dolayısıyla da kurduğu özdeşimi onunla bütünleşmeye kadar götürmüş oluyor. Rakibine hayran olmanın uç noktasında onun benliğini içine alıyor.

S.K.'nın E.K.'ya karşı duyduğu ikircikli duygulardan
bahsettik. S.K. rüyasında hayran olup taptığı E.K.'yı ve oyuncu (ve rakibi) olarak kıskanıp nefret ettiği E.K.'yı ayrı kişilikler olarak görüyor. Böylece tek bir kişiye karşı hissettiği ikircikli duygularının gerilimini azaltmaya ve bu duygularını anlaşılır kılmaya çalışıyor. Rüyasında hayran olduğu E.K. onun işi sevişmeye kadar götürdüğü arkadaşı. Rakibi olarak nefret ettiği E.K. ise filmdeki rolünü, hiç de hak etmeden, araya mafyavari adamlar sokarak, tiranca alan bir oyuncu. Rüyanın bütünlüğü açısından E.K.'nın bu tarafı rüyada gözükmüyor, sadece bahsi geçiyor.

Oyunculuk şansını denemek için California'ya teyzesinin bıraktığı miras sayesinde gelebilen S.K., belli ki bu iyiliği ve bunu yapan teyzesini kafasında iyice büyütüp abartmış. Rüyasında teyzesini dünyaca ünlü büyük bir aktris olarak görüyor ve teyzesinin
yokluğunda onun lüks evine yerleşiyor. Teyzesini referans olarak kullanıp seçmelere katılıyor ve çok yetenekli bulunuyor.
E.K.'yı öldürtmek için tuttuğu kiralık katil de S.K.'nın rüyasında kendisine ufak bir rol buluyor ve sokaklarda esmer, bitkince bir kızı arıyor ki bu da E.K.'nın ta kendisi. Rüyasında E.K. ile rolleri değişip çok iyi arkadaş oldukları için kiralık katilden pek fazla bahsedilmiyor.

S.K.'nın gerçek hayatta kendisine arkadaşça davranan E.K.'ya arkadaşlığını verebilmesinin
tek koşulu E.K.'nın yerine geçebilmek. Gerçek hayatta olduğu gibi E.K.'nın üstün olduğu bir arkadaşlık S.K.'nın işine gelmiyor, dahası ona karşı olan ikircikli duygularının üzerine basarak nevrozlarını tetikliyor.

Sonuç olarak, David Lynch 'Mulholland Drive/Mulholland Çıkmazı'nda sinema için gerçek bir doruk ve referans noktası yaratmış. Yukarıda yazdıklarım filmden çıkarılabilecek olası yorumların binde biri bile değil. Filmin bize sunduğu rüya ise en ince ayrıntısıyla en derinine kadar yorumlanmaya açık. En başından itibaren filmi mantık zincirleri arayarak yorumlamaya çalışmayın. Çünkü bu bir rüya. Bilinçaltımız. Okyanus. Filmin sonuna doğru rüyanın sahibinin ve temel motivasyonunun açık edilmesi ile gülümseyeceksiniz. Filmin tüm anlamları gözlerinizde parlayacak.
Not: Rüyalarımız arzularımızın tatminidir. Bu halleriyle gündüz kurduğumuz hayallerimizden hiç de farklı değillerdir. (dream; daydream) Sigmund Freud
*************
kaynağı bilmiorum
 
Kadınların olayı az çok anlaşıldı ama rüyasını anlatan adam, Winkies barının arkasındaki adam, mavi kutu ve mavi anahtarın açıklaması ne?
 
ama grçek olaylara dönersek,hani filmin en başında bi adam var arkadaşına aynı rüyayı 2 kez gördüğünü anlatıyor..
işte o adamı sarışın kız ,esmer kızı öldürmek için kafede serseriyle anlaşırken görmüştü..adamın ona bakışı dikkatini çekti..
ve bilinçaltı rüyasında bu adama da yer buldu..

lakin şu sihirbazın ve o korkunç büyücünün işlevini anlamış deilim..
 
Bir de sihirbazın olduğu sahnede balkondaki mavi saçlı kadın da önemli bence. Esmer kadın ispanyolca bir kelime sayıklıyordu hatırlarsan. Filmin sonunda da o mavi saçlı kadın o kelimeyi söyledi.
 
filmin ilk bölümünü rahat rahat izledim.herşeyin ikinci bölümde çözüleceğini beklerken bir anda herşey daha çok boka sardı ve anlaşılmaz hale geldi.filmi izledikten sonra dağılmıştım.gerçi toplum baskısına gönderme yapılıyormuş gibi geldi ama hatun şizofren mi,yoksa başka bir hatun mu var filmde neler oluyor kafayı yiyeceğim yaa...şeytan bir daha Lynch filmi izleme diyor ama bu dünya da zaten kaç tane iyi yönetmen var ki!
 
İspanyolca kelime: Silencio
Sessizlik anlamına geliyor.

Ayrıca mavi kutu pandoranın kutusunu simgelemekte. Pandoranın kutusu kavramını iyice bir araştırırsanız, filmin rüya kısmındaki kopuş anının kutunun açılmasıyla alakasını kurabilirsiniz. Mavi anahtar da kiralık katilin esmez kızı öldürdüğünü belirten anahtar. Rüyada bu anahtar üçgen prizması şeklini almış fakat gerçekte normal bir anahtar. Yani o kızın ölmesi pandoranın kutusunun açılmasına giden yolu açıyor. Bilmem anlatabildim mi?

Ben Lost Highway'in üzerine kafa patlatmakla meşgulken izlediğim için açıkçası tam da vakıf olamadım Mulholland Drive'a ve tekrar izlemem gerekiyor kafamda iyice oturması için.
 
herhalde lynchın en anlaşılmış filmi!!vahşi duygular(the wıld at heart)...olsa gerek..yani ben anladığımı düşünüyom..zaten çok şey yoktu filmde..filmin ilk sahnesi harikaydı..cage zencinin tekini öldürüyor ya.o sahne..böyle şeyler lynchın işi..
 
rüyalara dair yapılmış bir baş yapıt ki sadece bu da yok filmde....ötesi war....sihirbazın bölümünde tüm sırları aralanıyor, oyunculara anahtarı verdiği gibi seyirciye de veriyor....ayrıca bir film kendini 1'den fazla izleme ihtiyacı doğuruyorsa,, o film iyi filmdir....david lynch insan olamaz..... 4. defa izliycektim cd hata verdi kafayı yedim.......
 
d.lynch severler şöyle bir haber verelim: [yahu bu arada umarım zaten yazacağım şey yazılmamıştır, bakmadım ben diğer sayfaya/meşgul adamım/] editörlüğünü yaptığım BİR DAVID LYNCH KİTABI ocak ayı içinde çıkacak haberiniz ola. filmler hakkında ummadığınız açılımlar falan var, hani "anaa, lan bu benim aklıma hiç gelmezdi şeklinde"...
 
BİR DAVID LYNCH KİTABI
YAZARI: TUNA YILMAZ
Y.EVİ: ESY YAYIMLARI
TAHMİNİ ÇIKIŞ SÜRESİ: 2005 OCAK-sonuna doğru-
kitap e- ortamlarda yer almamakta
 
Geri
Üst