...
Burada daha ne kadar öleceğim?
Yeryüzüyle gökyüzünün aracısı olarak bulutu haraca
kestiğiniz yerde? Ben size alışamam.
Tehdit: koltuğunuzun bedeninizle dolmaması.
Tehdit: bir merdivenin uygunsuz konumu,
gözüme saldıran güneş ışınlarında yüzünüzün yokoluşu.
"Ağlıyordum, onu gönlümde isterdim ve sadece orada."
Öylesine yoksulluk, bir sevi düşünün bu kadar yayılması
günlere, hiç karşılıksız...
Ağlıyorduk. Ben bu ıslaklığı tanıyordum, düşümde böyle
düşünüyordum size dokunurken. Siz bu ıslaklığı tanıyordunuz,
düşümde böyle düşünüyordunuz. Nasıl biliyorduk, nasıl?
Her ışıltı anının acı yükünü, ülkemizin sonsuzca yumuşayarak
kuraklıktan kurtulduğunu; bu gözyaşlarının susulmuş
her çığlık, beklenmiş her sevinç için,
onun için bu kadar akıcı, saran ve parlak...
WET: SORROW-
Delilik sevgilim, bir sözcük üzerine kurulmuyor,
varolanı dürtüyor, eşeliyor, o bölgede yer ediniyor.
Bir sabah, bedenimin tüm hücrelerini ele geçirmiş bir acıyla
uyanıyorum, bundan böyle, nereye baktığı bilinmeyen
gözlerinizle her karşılaştığımda katlanacak bir acıyla.
Onu sürükleyeceğim. Sürükleyeceğim ki, açığa çıkarılamayacak,
tanımlanabilir gün ve gecelere maledilemeyecek bir sevi
karabasanından aldığım pay, saygısını bulsun içkin dünyasında
belirsiz "Ben"in.
Yaslı yüreğimin utangaç itirafı: "SİZİ SEVMEKTE ÖLÜYORUM"