Gitar endüstrisi kimlerin tekelinde?

Eğer müziğin bir endüstri olduğunu kabul ediyorsak, piyasasının nasıl işlediğini anlamak için eğlence, futbol ve seks endüstrilerine bakmak bile yeterli olacaktır. Kar etmek ayıp değil. Piyasada kendine rakip olacak minik firmaları satın almak da ayıp değil. Ancak tüketici olan bizlerin, bu müzik endüstrisinin dallarından olan ''gitar endüstrisi'' piyasasına çıktığımızda ''tercih yapıyor'' olduğumuzu zannederken, aslında gayet detaylı bir şekilde planlanmış olan ürün ve tüketici segmentlerindeki yerlerimizin çoktan belirlenmiş, buna göre bizler için planlar oluşturulmuş olduğunu hatırlamakta fayda var.

25a166f.jpg
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #2
Gerçi şimdi birisinin çıkıp ''dostum, tekel demişsin ama burada üç aktör var. Tek olmayacak mıydı'' demesini bekliyorum. Sonra da buradaki hesabımı kapatırım herhalde.

Bu riski bertaraf etmek için biraz daha açıklayıcı olayım. Örneğin Fender, kendisinin en karakteristik ve efsanevi olan iki modeli ile tanınıyor. Stratocaster ve Telecaster. Şimdi bu iki gitarı rock müziğin Heavy Metal janrı ile çoğu tüketici özdeşleştirmiyor. Strat ve Tele, daha çok blues, rock, funk, jazz vs için profile edilmiş ürünler. Fender'in burada yaptığı, Charvel gibi bir firmayı satın almak. Reverse headstock, aerodinamik bir görüntü ile heavy metal, heavy rock için daha uygun bir ürün profili. Ha Keza Gretsch de tamamen Fender'in ana ürünleri olan Strat ve Tele'den daha farklı bir kitleye hitab ediyor. En başından beri profesyonel müzisyenleri ekipmanları ile beslemiş olan Fender firması amatörleri unutur mu? Yeni başlayanlar veya parası az olan tüketicileri de kapsamalı ürün yelpazemiz. Bu segment geniş olduğundan hiç de azımsanacak bir ciro yapmaz. Sınıf geçme hediyeleri, aman çocuğumuz uyuşturucu kullanmasın da bir meşgale edinsin diye ailelerin yaptıkları harcamalar... Ama halka bu hizmeti (!) götürürken Strat ve Tele'nin kaliteli ve exclusive imajlarını zedelememeliyiz? Ne yapalım? Squire firmasını satın alalım. Hem oraya Squire by Fender'i de ufacık yerleştiririz, yarın öbür gün rakip olarak başka bir ucuz gitar markası çıktığında, biz onları da satın alana kadar müşteri desin ki ''ya ama bu Fender'in alt markası. Daha iyidir, onu alalım''. Muhtemelen Squire her yıl Custom Shop kadar, hatta ondan daha fazla ciro yapıyordur.

Fender, bu firmaları bünyesine dahil ederek pazardaki payını ve dolayısıyla kontrolünü de büyütmekte. Yeteri kadar minik firmayı satın aldığında artık piyasanın geniş bir kesimini kontrol edebileceği için, bir monopol gibi davranıp istediği şekilde fiyat ile de oynayabilecek. Gelecek zaman kipinde yazıyorum ama bugün de olan budur.

Üzerine bir de reklam ile tüketicide ''yaratılan'' ihtiyaçları hiç es geçmeyelim. Bugün yerli veya yabancı bir gitar dergisini çevirdiğinizde, içindeki makalelerin reklamlara oranı ne durumda hepimiz biliyoruz.
 
Cok guzel bir yazi olmus, tebrikler... Isin komik tarafi biz su marka bu manyetik derken, adamlar bizim yerimize coktan pazari sekillendirmis ve aslinda bizim yerimize karar vermis durumdalar.

Biz sadece gitari konustuk, bunun tonla enstrumani var, kaldi ki diger sektörlerde de isler benzer sekilde yuruyor, örnek samsung ahtapotlasiyor...
 
Eğer ki bu firmalar uzakdoğu pazarındaki birkaç firmayı satın alırlarsa tröst bile oluşturabilirler. Ancak uzakdoğudaki pazarı ele geçirmeleri maliyetin mesafe ile doğru orantılı olarak artması sebebiyle pek mümkün görünmüyor, zaten batıdaki firmalar batıya, doğudaki firmalar doğuya satış yapıyor ağırlıkla. Yalnız doğu firmaları kendi iç pazarına ürettiği ürünlerin dışında sadece batı pazarına sunacağı ürünler de üretiyor, gözlemlediğim kadarıyla batı pazarındaki markalar alt markalarını daha çok dış ülkelerde satışa sunarken, doğu markaları kendi ürünlerini dış piyasaya yayıyor, böylece adını kalite ile duyuruyor, sağlam bir karşı pazar oluşturuyor. Bkz. ESP, Caparison. Ürün kalitesi açısından Japon markalarını daha güvenilir buluyorum şahsen. Çok iyi bir konuya değindiğinizi düşünüyorum, teşekkürler, daha da gibson almam, hadi gidip kramer alayım demekle olmuyor :) Bu bütün sektörler için geçerli, Amerikan firmalarının karşısında uzakdoğulu firmalar olmasaydı durum ne olurdu düşünmek bile istemiyorum.
 
Lp istiyorsan The Heritage al, strat yada tele istiyorsan lüthierlere yaptır, oda olmadı pedal al istediğin soundu elde et..

Hocam anlamadığın yada anlamadığım bence şu; tekelcilik dünya üzerinde var olan bir şey.. Şirketler büyüyüp ufak şirketleri satın alırlar ve sonuçta ortada iki üç kocabaş kalır.. Fakat bu demek değildir ki her kuşun eti yenecek.. İlk cümleme bakarsan The Heritage yani satılmamış bir firma işte ve adamlar 80 lerden beri üretim yapıyor ve çok kaliteli gitarlar üretiyorlar..

Şimdi diyorsanki kapitalismin kölesi olmayalım, ilk cümleme geri dön,

Diyorsanki bu kadar paramız yok, gene ilk cümleme geri dön..

Ama diyorsanki bu firmalar daha ucuza satsın orada dur..

Etkiden tepki doğar..

Örnek; Dün 1 mayıstı herkes alanlardaydı, alanlardan çıkanlar ne yaptı mc donalds a gitti, burger king e gitti, starbucks a gitti.. Gitme, yada şikayet etme..

Sen aldığın sürece, düzen değişmeyecek..

Sen düzeni olmasada kendi hayatını değiştirebilirsin fakat öncelikle ne istediğini bilmelisin..

Bence enstrüman, aş değil, su değil.. Fender en dandik stratocaster ını yada gibson studio yu 5 milyara satsa ne olur, satmasa ne olur.. Ben almam nasılsa, alanda düşünüyordur herhalde.. Gitarı alamadım diye yemeden içmeden kesileni yoktur :)
 
Kod:
Lp istiyorsan The Heritage al, strat yada tele istiyorsan lüthierlere yaptır, oda olmadı pedal al istediğin soundu elde et..




Şu anki düşüncem aynen böyle, markalar çok sattıkça kaliteyi arttırmak yerine daha fazlasını kazanabilmek uğruna kaliteyi düşürüyor, bu yüzden daha küçük, hatta butik markaları tercih ediyorum artık kullandığım çoğu ürün için.
 
Lp istiyorsan Agile alacaksın bence :) F/P olarak bakıyorum sanırım hiç birimiz milyarlar kazanmıyoruz :)
 
Eğer ki bu firmalar uzakdoğu pazarındaki birkaç firmayı satın alırlarsa tröst bile oluşturabilirler. Ancak uzakdoğudaki pazarı ele geçirmeleri maliyetin mesafe ile doğru orantılı olarak artması sebebiyle pek mümkün görünmüyor, zaten batıdaki firmalar batıya, doğudaki firmalar doğuya satış yapıyor ağırlıkla. Yalnız doğu firmaları kendi iç pazarına ürettiği ürünlerin dışında sadece batı pazarına sunacağı ürünler de üretiyor, gözlemlediğim kadarıyla batı pazarındaki markalar alt markalarını daha çok dış ülkelerde satışa sunarken, doğu markaları kendi ürünlerini dış piyasaya yayıyor, böylece adını kalite ile duyuruyor, sağlam bir karşı pazar oluşturuyor. Bkz. ESP, Caparison. Ürün kalitesi açısından Japon markalarını daha güvenilir buluyorum şahsen. Çok iyi bir konuya değindiğinizi düşünüyorum, teşekkürler, daha da gibson almam, hadi gidip kramer alayım demekle olmuyor :) Bu bütün sektörler için geçerli, Amerikan firmalarının karşısında uzakdoğulu firmalar olmasaydı durum ne olurdu düşünmek bile istemiyorum.


şu esp nin edward ya da jackson stars olayı Japon Gümrük vergisinden kaynaklanan bir şey diye biliyorum.Hoş ülkemizde de Japonlardan da fazla gümrük var ama sanki malın aynısını hatta daha kalitelisini yapacak içeride yerli üretici var da sen ticari kuruluşlara %55-60 lara varan ithalat vergisi tek tuk bizim gibi abdden gitarın fiyatını düşük gösterip gitar alanlara da %20-22 (bu da aşırı fazla) vergi uyguluyorsun.Hadi japon koymuş vergiyi dışarıdan mal gelmesin ülke içinde fabrika yapılsın işsizlik düşsün.Buna göre de içerdeki kendi adamı türlü kolaylık sunmuş.Ya sen gerzek Türkiye yönetimi sen ne yapıyorsun.Ülkendeki insana benzini 5 tl ye sat dışarı ya 1 tl ye ihraç et,ülkedeki iş yeri kuracak hevesli ve az da olsa sermayesi olan adama yine gümrük vergisinde yaptığın gibi döşe %50-60 vergileri...Bir yazı okumuştum vergileri ne kadar astronomik fiyatlarda tutarsanız insanlar o kadar vergiden kaçmak,arkasını dolanmak için çare arayacaklarını yazıyordu.Daha düşük vergi oranları ile kayıtdışı vergiyi çok çok azaltarak devletin yüksek vergilere göre çok daha fazla para kazanabileceği yazıyordu.İngiltere bunu başarı ile uygulayan ülkelerdenmiş.Şu an öyle mi bilmiyorum.

Ayrıca Fender'in charveli alması pointy headstock yerine fender kafasını(stratocaster) işin içine sokması resmen bok etmiş gitarın görüntüsünü.Düşün yani tek hum ya da çift hum gitar.Sadece volume pot var fr var manyetik çerçevesi yok gitar şimdi "kıracağım bütün zincirlerimi" dermiş gibi bir gövdesi var... hoop biraz daha yukarı oo maple sap o da güzel biraz daha yukarı tam bir bütünlük sağlanacakken o da ne stratocaster headstock.Dedenizin gitarı ile aynı kafa.oldu mu fender yakıştı mı? Bir de pointy headstock için ayrı para ödeyelim he? sizin tekelciliğinizin ben taaa...
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #9
Funkyou, konuyu buraya taşıdığın için teşekkürler. Yani ne yapalım?

Her şeyden önce şunu söyleyeyim ki, herkesin bildiği gibi 2010 lu yılları kapitalizme küfretmekle geçirecek büyük kitleler. Öyle görünüyor. Özellikle bazen internetlerde o kadar cahilce ve ezberci bir şekilde kapitalizm üzerine aforizmalardan giderek eleştiriler yapılıyor ki, bunları okurken artık başıma ağrılar giriyor. Milletin kapitalizm hakkında yanlış bildiklerini düzeltmeyi iş edinirsek de bu sefer kapitalizmi eleştirecek vakit kalmıyor.

Kapitalizm artık bugün devlet ve büyük sermaye işbilriğinde öz anlamından saptırıldı. Üzerine bir de Starbucks camı kıran zırtapozların uçuk kapitalizm tanımı gelince, artık o konuya elimi bile değdirmek istemiyorum. Fakat bunun yanında serbest piyasa denilen mekanizmaya karşı olmayı da çok çocukça buluyorum. Piyasa kim? Sensin, benim. Bizlerin yaptığı tercihler, kendi irademizle satın aldığımız, sattığımız ürünler, hizmetler ve bunların arz ile talep dengesi arasında değişen fiyatları vs. Buna karşı olanın yeri tımarhane.

Bu bakımdan etrafımızda olan bitenin en azından farkında olmak bile bize yapacağımız seçimlerde daha rasyonel kararlar almamıza ve kişisel kaynaklarımızı daha verimli kullanmamıza yardımcı olabilir. Bu bağlamda herkes kendine bir gidiş yolu seçebilir. Birisi tutar, luthier'lik öğrenir, gitarını kendi yapar. Öbürü asla gidip de bir mağazadan sıfır gitar almaz, bir başkası tutar, istediği özelliklerde bir gitarı beğendiği bir luthier'e yaptırır. Bunların hiçbirini yapmayan da belki der ki ''yeter lan sabah akşam dini sitelerde meleklerin cinsiyetini tartıştıkları gibi ben de forumlarda gitarın ağacının brezilya ormanlarında hangi ağaçkakan türünün gaga darbelerine maruz kaldığı için rezonansının süper olduğunu tartışmayayım artık''. Onun yerine Zappa'nın dediği gibi ''çenemi kapayayım, gitarımı çalayım''
 
Müzisyen açısından "imaj hiç bir şeydir, müzik her şey" yaklaşımıyla, marka önyargılarından arınmış olarak sevdiği enstrümanı çalması mümkün olabilir. Ancak pratikte çok gördüğümüz gitaristlerin eline X firmasının kendi signature modelini tutuştururması, sponsoring vb. türü anlaşmalarının yapılması.. Eric Johnson Fender'i, Fender EJ'yi kullanır. EJ hayranı, dinleyicisi, tonunu beğenen de gider Fender alır..

Özellikle elektro gitar ve ekipmanları pazarında çoğu müşterinin o kadar da bilinçli karar verdiğini ve pazarda da uzun süre kaldığını sanmıyorum. Ve biz Guitar Hero dönemi artık kapanıyor derken, oyununu çıkarttılar..:)

Neticede, gitar bence bir tahta parçasıdır ve akort/entonasyon sorunu olmayan hemen hemen her gitar bir işe yarar. Ama Eric Johnson para kazanabilsin, ve daha uzun seneler müzikle verimli olarak uğraşabilsin isterim. Bilmem anlatabildim mi?
 
Funkyou, konuyu buraya taşıdığın için teşekkürler. Yani ne yapalım?

Her şeyden önce şunu söyleyeyim ki, herkesin bildiği gibi 2010 lu yılları kapitalizme küfretmekle geçirecek büyük kitleler. Öyle görünüyor. Özellikle bazen internetlerde o kadar cahilce ve ezberci bir şekilde kapitalizm üzerine aforizmalardan giderek eleştiriler yapılıyor ki, bunları okurken artık başıma ağrılar giriyor. Milletin kapitalizm hakkında yanlış bildiklerini düzeltmeyi iş edinirsek de bu sefer kapitalizmi eleştirecek vakit kalmıyor.

Kapitalizm artık bugün devlet ve büyük sermaye işbilriğinde öz anlamından saptırıldı. Üzerine bir de Starbucks camı kıran zırtapozların uçuk kapitalizm tanımı gelince, artık o konuya elimi bile değdirmek istemiyorum. Fakat bunun yanında serbest piyasa denilen mekanizmaya karşı olmayı da çok çocukça buluyorum. Piyasa kim? Sensin, benim. Bizlerin yaptığı tercihler, kendi irademizle satın aldığımız, sattığımız ürünler, hizmetler ve bunların arz ile talep dengesi arasında değişen fiyatları vs. Buna karşı olanın yeri tımarhane.

Bu bakımdan etrafımızda olan bitenin en azından farkında olmak bile bize yapacağımız seçimlerde daha rasyonel kararlar almamıza ve kişisel kaynaklarımızı daha verimli kullanmamıza yardımcı olabilir. Bu bağlamda herkes kendine bir gidiş yolu seçebilir. Birisi tutar, luthier'lik öğrenir, gitarını kendi yapar. Öbürü asla gidip de bir mağazadan sıfır gitar almaz, bir başkası tutar, istediği özelliklerde bir gitarı beğendiği bir luthier'e yaptırır. Bunların hiçbirini yapmayan da belki der ki ''yeter lan sabah akşam dini sitelerde meleklerin cinsiyetini tartıştıkları gibi ben de forumlarda gitarın ağacının brezilya ormanlarında hangi ağaçkakan türünün gaga darbelerine maruz kaldığı için rezonansını süper olduğunu tartışmamayım artık''. Onun yerine Zappa'nın dediği gibi ''çenemi kapayayım, gitarımı çalayım''

Aynen öyle abicim, sana katılıyorum..

Adı fender olmasada mender olan, gibson olmasada mibson olan bir firma olacak insanlar bu şekilde o headstock taki yazıya takılı kaldığı sürece..

Ve en önemlisi kimse maliyet bilmeden alışveriş yapıyor, sonrada yorumda bulunuyor..

Kısaca özet şudur, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz ve önemli olan işlevi :)

not: Beni yanlış anladığın yer, gittiler derken cam kırmaya gitmediler, alışveriş e gittiler.. Adam işçiyim haklıyım diyor, üstünde levis, altında adidas, yemekte mc de, kahvede starbucksda..

Söylemek istediğim şey şu, şikayet ediyorsan yapmayacaksın.. Maaş ından mı şikaytetçisin, iş değiştir, yaşam tarzındanmı şikayetçisin değiştir, git köy de yaşa organik beslen, neden şikayetçisin, insanlar şu anda sadece şikayet etmek için şikayet ediyor ve sahip olmak için alıyor..

Hayatta her şeyin bir bedeli vardır, herkes oturup düşünmeli, yaşadığım hayat ödediğim bedele değermi diye ve bir karar vermeli.. Ama şikayet etmek boştur, eyleme dönüştürmediğin sürece..

Ayrıntılı örnek; 8 senedir Manisa Organizedeyim, 3000 kişiyi işe almışımdır toplamda birebir iş görüşmesi ile, 2500 ü işi bıraktı, bunların en azından 1000 i ile de görüşmüşümdür neden işi bıraktınız diye, hep aynı şikayetler, para ve çalışmak üzerine kurulu..

Fakat bu sene olaylar farklı, zira çalışacak kimse kalmadı Manisa da, Vestel bantların tamamını açamıyor, diğer firmalar çalıştıracak adam bulamıyor.. Çünkü bu sene o şikayet eden insanlar artık eyleme geçti, gidecek yerleri kalmadı, bir şeyin değişmediğini gördüler.. Ayda 780 TL maaş alıp, bunun 500 ünü ev kirasına vererek, 50 yıl çalışarak ancak bir ev sahibi olabileceklerini anladılar, hepsi köylerine geri döndü.. Dönmeyenler de Standart Profil geldi, daha rahat bir iş ve asgari ücretten yüksek maaş sundu işçilere oraya geçti.. Vestel, şimdi Manisa ya 1 saat mesafeden işçi arıyor, bulamıyorlar, bulamazlarsa asgari ücretten yüksek meblağ ödemek durumunda kalacaklar ve ödeyecekler.. O bantları açacaklar...

Dediğim gibi şikayet etmek boştur eyleme dönüşmediği sürece anlamı yoktur..
 
Aynen öyle abicim, sana katılıyorum..

Adı fender olmasada mender olan, gibson olmasada mibson olan bir firma olacak insanlar bu şekilde o headstock taki yazıya takılı kaldığı sürece..

Ve en önemlisi kimse maliyet bilmeden alışveriş yapıyor, sonrada yorumda bulunuyor..

Kısaca özet şudur, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz ve önemli olan işlevi :)

not: Beni yanlış anladığın yer, gittiler derken cam kırmaya gitmediler, alışveriş e gittiler.. Adam işçiyim haklıyım diyor, üstünde levis, altında adidas, yemekte mc de, kahvede starbucksda..

Söylemek istediğim şey şu, şikayet ediyorsan yapmayacaksın.. Maaş ından mı şikaytetçisin, iş değiştir, yaşam tarzındanmı şikayetçisin değiştir, git köy de yaşa organik beslen, neden şikayetçisin, insanlar şu anda sadece şikayet etmek için şikayet ediyor ve sahip olmak için alıyor..

Hayatta her şeyin bir bedeli vardır, herkes oturup düşünmeli, yaşadığım hayat ödediğim bedele değermi diye ve bir karar vermeli.. Ama şikayet etmek boştur, eyleme dönüştürmediğin sürece..

Ayrıntılı örnek; 8 senedir Manisa Organizedeyim, 3000 kişiyi işe almışımdır toplamda birebir iş görüşmesi ile, 2500 ü işi bıraktı, bunların en azından 1000 i ile de görüşmüşümdür neden işi bıraktınız diye, hep aynı şikayetler, para ve çalışmak üzerine kurulu..

Fakat bu sene olaylar farklı, zira çalışacak kimse kalmadı Manisa da, Vestel bantların tamamını açamıyor, diğer firmalar çalıştıracak adam bulamıyor.. Çünkü bu sene o şikayet eden insanlar artık eyleme geçti, gidecek yerleri kalmadı, bir şeyin değişmediğini gördüler.. Ayda 780 TL maaş alıp, bunun 500 ünü ev kirasına vererek, 50 yıl çalışarak ancak bir ev sahibi olabileceklerini anladılar, hepsi köylerine geri döndü.. Dönmeyenler de Standart Profil geldi, daha rahat bir iş ve asgari ücretten yüksek maaş sundu işçilere oraya geçti.. Vestel, şimdi Manisa ya 1 saat mesafeden işçi arıyor, bulamıyorlar, bulamazlarsa asgari ücretten yüksek meblağ ödemek durumunda kalacaklar ve ödeyecekler.. O bantları açacaklar...

Dediğim gibi şikayet etmek boştur eyleme dönüşmediği sürece anlamı yoktur..

Manisa cennet gibi iklimi ve toprağı olan bir yer.Üreticiler kendileri ürünleri pazara getirirlerse ki bugün istanbul'da bile yavaş yavaş olmaya başladı.Çok iyi para kazanabilirler.Ben de zaten anlamıyorum İstanbulda adam bağcılarda ümraniye de getto hayatı yaşıyor,1000 tl ile yaşamaya çalışıyor resmen.İstanbulda yaşanlar bilir 3000 tl nin altı yaşanmaz bu şehir bakın gezilir tozulur denemiyorum yaşanmaz diyorum.Zaten en az 1000 tl ev kirası... ulaşım vs çok pahalı senin ne işin var istanbulda git köyüne adam gibi rahat rahat yaşa çocukların da rezil olmasın.Hem istanbulda yaşayıp nimetinden gram yararlanamıyorlar hem de bir ton rezillik çekiyorlar.Şimdi 3. köprüyü de yapacaklar herbir köprü ayağına kuracaklar 500.000 lik 2 tane daha getto.oldu mu sana 1 milyon oy...yazık yazık nasıl hesabını verecekler bunun bilmiyorum.
 
ilk sayfadaki tablo yanlıştır. gitar endüstrisi tamamen sivilceli zengin ergenlerinin elindedir... tanıdığım bir tanesinde en özel seri modellerden 3er 5er varda.. iş bu hal zincirin en üst halkası bu alıcılar olmalı. yoksa fender sabaha kadar model çıkarıp mağazalara koysun, neye yarar.
 
Biraz da Gibson.

Henry Juszkiewicz 1980'lerde batmakta olan Gibson'ı kurtaran kişi olarak tanınıyor. Müzisyen yönü olan Harvard mezunu bir yatırım bankacısı. Kendi ifadesine göre, Gibson'da örnek aldığı firmalar Harley Davidson ve Nike.. Gibson'da göreve geldiğinde almış olduğu anahtar kararlar ise:

1- Yönetimi kovmak.
2- Kaliteyi arttıracak önlemleri almak.
3- Bir çok modelde fiyatları iki katına çıkartmak.

Fiyat konusundaki karar ilginç ve gitar piyasasının işleyişi konusunda da fikir veriyor aslında. Çünkü fiyatları her arttırışında, satış hacmi artmış.

Başarının temelinde herhalde segmente göre yaklaşım var. Premium ürün isteyene iyi ve pahalı olan ("iyi olduğundan pahalı" ama özellikle "pahalı olduğundan iyi olduğu varsayılan") ürünleri sunmak, fiyat/performans konunda hassas dar bütçeli müşteriye de diğerlerini. Farklı müzik türlerinde kullanılan enstrümanların şirket tarafından pazarlanması risk dağıtımı amacıyla da olabilir.

-------------------------------------
Q:What else did you do?
A: I said we are going to increase prices. Prices were ridiculously low. And people said, the price has been decreasing 20% a year, how can you reverse that? I said I'm just going to double the prices on a lot of models. I actually tested it and got an inverse price curve. Basically it showed that every time I raised prices a certain amount, volume would go up.

USA Today'in Gibson CEO'su Juszkiewicz ile 2006 tarihli röportajından:
http://www.usatoday.com/money/companies/management/2006-02-20-forum-gibson_x.htm
 
Biraz da Gibson.

Henry Juszkiewicz 1980'lerde batmakta olan Gibson'ı kurtaran kişi olarak tanınıyor. Müzisyen yönü olan Harvard mezunu bir yatırım bankacısı. Kendi ifadesine göre, Gibson'da örnek aldığı firmalar Harley Davidson ve Nike.. Gibson'da göreve geldiğinde almış olduğu anahtar kararlar ise:

1- Yönetimi kovmak.
2- Kaliteyi arttıracak önlemleri almak.
3- Bir çok modelde fiyatları iki katına çıkartmak.

Fiyat konusundaki karar ilginç ve gitar piyasasının işleyişi konusunda da fikir veriyor aslında. Çünkü fiyatları her arttırışında, satış hacmi artmış.

Başarının temelinde herhalde segmente göre yaklaşım var. Premium ürün isteyene iyi ve pahalı olan ("iyi olduğundan pahalı" ama özellikle "pahalı olduğundan iyi olduğu varsayılan") ürünleri sunmak, fiyat/performans konunda hassas dar bütçeli müşteriye de diğerlerini. Farklı müzik türlerinde kullanılan enstrümanların şirket tarafından pazarlanması risk dağıtımı amacıyla da olabilir.

-------------------------------------
Q:What else did you do?
A: I said we are going to increase prices. Prices were ridiculously low. And people said, the price has been decreasing 20% a year, how can you reverse that? I said I'm just going to double the prices on a lot of models. I actually tested it and got an inverse price curve. Basically it showed that every time I raised prices a certain amount, volume would go up.

USA Today'in Gibson CEO'su Juszkiewicz ile 2006 tarihli röportajından:
http://www.usatoday.com/money/companies/management/2006-02-20-forum-gibson_x.htm


Henry Juszkiewicz....adamın soyadı gibi yaptıkları da taşşaklıymış.Oyle şeye boyle ... anlamışsınızdır siz.Millet bundan anlıyor arkadaş.İyi yapmış, çok da güzel olmuş.
 
Fatih abi agileler (Les paul) hakkında ne düşünüyorsun? 2000 modeli 225 dolar 3000 modeli 425 dolardı sanırım.

Youtube karşılaştırmaları da bolca mevcut.Şükürler olsun marka takıntım yok.İşe de başlıyorum inşallah getirtebilirim bir 3000 modelinden :)
 
Geri
Üst