Kapitalist ahlak?!

an_ge_li_ca demiş ki:
Sevgili ramidus diyosun ki abd bize en çok yardım eden ülke,peki biliyormusun ki türkiye'nin şu anki kötü ekonomisinin nedeni özellikle menderes ve özal döneminde abd den alınan borçlardır.Biz sanayi devrimini tam olarak yaşayamamış bir toplum olduğumuz içindir ki,üretme kabiliyetimizdense borç alma kabiliyetimiz gelişmiştir.
söylemek istediğim abd bize babasının hayrına vermemiştir o borçları.

Sana kesinlikle katılıyorum..ancak..

Bunun sorumlusu Abd mi yoksa bizim iş bilmeyen politikacılarımızmı..asıl soru bu bence..
 
sorun sistemde...
artan bütçe açıkları 70lerden beri tüm dünyanın sorunu. Yani sorun kötü politikacıların işi berbat etmesi filan değil. Ayrıca senin epeyce okuman gerekiyor hawkingcim. Alternatifsiz bişi olmaz; olamaz! Ama alternatif için şartlanmalardan sıyrılmak ve okumak gerek azıcık.
 
atatürkde birçok sözünde serbest ekonomi ve onun öneminden bahsetmiştir.30 larda ki kriz yüzünden bir ara devletçiliğe dönmüştür.ancak kriz bittiği zaman tüm avrupa tekrar serbest ekonomi ve özel sektör üretimine hızlı bir geçiş yapmıştır.söylemek istediğim alman ya üç defa sıfırdan başlamış ve üçünde de dünya da ki ilk üç ekonomi arasına girmiştir. o zaman adamlar doğru bişeyler yapmıştır. ben atatürkü örnek almayın demiyorum zaten .(en çok saygı duyduğum tarihi şahsiyettir) ama uygulamada üç kere başarılı olmuş ve üçün de de dünyanın zirvesinde olduysa bizde aynısını yapmalıyız .bi taraflarımızdan sistem uydurursak aldığımız borçlar kamu açıklarında harcanıp gider yıllarca.

borç almak ilgili bir şey de söyliyim . tüm dünya devletleri her zaman borç alırlar. hatta avrupadaki devletlerinin çoğuda borçludur. borç sömürmek için kullanılmış bir şey değildir. hatta sende git abd devlet tahvili tarzından bişeyler al abd sana borçlu olcaktır. o zaman hava atarsın artık ben abd yi sömürüyorum diye.
 
Bir iktisatçı olarak bu konuya,direk bodoslamadan dalacağım.Dünya Buhranı 1929'da olmuş,etkileri ise Türkiye'ye çok daha sonra gelmiştir.Zira o zaman Türkiye serbest piyasa ekonomisine dahil devletlerden değildir.Lozan Antlaşması gereği Türkiye 1929'a kadar gümrükteki kotalarını,İşgal güçlerinin belirlediği seviyede tutmalı ve liberal ekonomi uygulamalıydı.(Merak eden Lozan Antlaşmasının hükümlerine bakabilir) 1929'dan sonra Atatürk ölene kadar devletçiliği kendisine prensip edinmiştir.

Atatürk bizim milli menfaatlerimizi baltalamayan ve iç işlerimize karışmaya çalışmayan her türlü yabancı sermayeye kapımızın açık olduğunu söylemiştir.Fakat bugün ekonomimiz başkalarının ellerindeyse vay halimize demektende kendimi alamıyorum...
 
Atatürkün her konuda farklı farklı açıklamalarını bulabilirsiniz. Cımbızla bi lafı tutup çekmek pek doğru değil; ama hepsinden öte Atatürk'ün bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılması nasıl bir ezikliktir bunu tartışmamız gerekiyor belki de... Bir önermenin geçerlilik kazanması Atatürk'ün bu konuda ne diyeceğine mi bağlı?
Borç konusuna gelince. Evet en gelişmiş ülkeler bile borç almışlardır ve alırlar. Ama önemli olan bu borçların kimin(ya da hangi sınıf diyelim) için alınıp kullanıldığı.
 
Bugüne kadar Türkiye bütçesini artıya çıkaran ve ekonomik büyümede Dünyada 3.e giren,buna rağmen dış fazla ( diğerleri ALMANYA,ABD) veren Türkiye bunu sadece ATATÜRK zamanında gerçekleştirdiği için ben bir iktisatçı olarak ATATÜRK'ü feyz alıyorum.Sen de kimi istersen onu feyz al kendine...
 
dış fazla ve denk bütçe vermek çok marifet gerektiren şeyler değil .
ancak büyüme hızı çok önemli .tabiki sadece atatürk örnek alınmamalıdır.
zaten daha öncede dediğim gibi uygulamada başarıya ulaşmış tüm ülkeler le bunların başarılı konularla ilgilenen bakan yada devlet görevlileride örnek alınmalıdır. atatürk de bu konuların bir çoğunda ve kendi devletimizde başarıya ulaşmıştır. ve mutlaka örnek alınmaldır.cumhuriyet günümüze gelene kadar gelişmiş ülkeler seviyesine hiçbir zaman ulaşamamıştır. bu nedenle gelişmiş ülkelerden bir tanesi ülkenin ekonomik idealini oluşturmalıdır.yani hedefini . belki bu şekilde başarıya ulaşılır.
 
Ugurokus arkadaşın bir sayfa önce yazdıkları hayattan bir örnek. Çok doğru bir örnek. Dikkat edilmeli.
Kapitalizmle ahlakın ilişkili olmadığını söyleyen arkadaşlar var. Hayata biraz daha geniş bakmalarını önermekten başka yapabileceğim birşey yok.
Ben işletmeyi bitirmiş bir T.C. vatandaşıyım.
Denk bütçe vermek, büyüme falan filan bunlar olayın hikaye kısımları. Bir ülke ürettiğinden fazla tüketiyorsa elbette biryerde ipler kopacak.
Ülkemizde 50 lere kadar zaten hiç olmayan bir ekonomik yapılanmanın temelleri atılmaya çalışıldı. Birinci dünya savaşından sonra ülke resmen bitikti. Ne ev vardı oturulacak ve iş vardı çalışılacak, ne mal vardı tüketilecek, vs.. Tüm bu dönemden ülkeyi 30 yıl gibi bir zamanda çıkarmak harbiden çok büyük bir başarı demek. Fabrikalar kurmak, tarlaları işlemek, yeni tarım ürünlerini ülkeye getirip yetiştirmek, vs... Bunlar büyük başarılar.
Peki bundan sonra ne yaşandı. 50 lerden sonra hızla gelişmesini devam ettiren kapitalizm. Ürünler çoğaldı. Yeni alışkanlıklar, değişen hayat, yeni alışkanlıklar, yeni tüketim istekleri..... Tabiki bu yaşayış düzeni ve bu yaşayışı özendiren (aslında bu kaçınılmaz, yaşanması gereken bir durum) ahlaki yapı ülkeye girmeye başladı.. İnsan eskiden sosyal yaşamı içerisinde, belli tüketim alışkanlıklarıyla yaşarken zamanla kendini daha farklı bir hayatla yüzleşir buldu. Tüketim ihtiyaçları çoğaldı. Daha fazla tüketmeye başladı. Bu gereksinim ortaya çıktığında ülkenin dikkat etmesi gereken bir durum vardır. Bu alışkanlıklar belirlenmeli ve bu tüketim alışkanlıkları dış yatırımcı veya ülkelerin eline bırakılmamalı, ayrıca ülke içinde bu tüketimi karşılayacak üretim uygulanmaya konulmalıdır. Tabi Türkiye modern olacak ya, hemen bu alışkanlıklar kazanılır, benimsenir uygulanır, vs.. Peki bunu karşılayacak üretim? Aman boşver biz onlara tarım ürünü satalım onlar bize bu malları satsınlar fikirleri devraye girer, ülke sebze meyve ihraç eder, coca cola, viski, filtreli sigara, araba, teknoloji, ...... ithal etmeye başlar.. Sonuç malum.. Bu tarz mamullerin değerlerinin yüksek oluşu ya da yüksek sunuluşu ithalat ihracat dengelerini bozar. Borç alımları başlar. Artık siyasiler ''Büyük sanayi atılımını biz başlatacağız'' sloganlarıyla köylünün, işçinin, memurun, halkın beynini yıkamaya başlarlar.. Nedense bu büyük sanayi atılımı bir türlü gerçekleşmez, 30 yıl boyunca ülke siyasi olaylarla da sallanır (burada devrimci insanlar katledilir, işçiler, memurlar bastırılır hakları ellerinden alınır) 80 lere gelinir. Özallar başa geçer. Mantık aynı mantık.. 90 lara gelinir hala başta aynı kafalar. 90 lardan sonra artık Türk sermayecisi paralanmıştır. Artık kapitalizm yerleşmesini tamamlamaya hazırdır (ben bunu süreç olarak görüyorum 50 lerden günümüze kadar geçen süreç kapitalizmin yerleşme sürecidir, bundan önceki direnmeler kapitalizme karşı değil, kapitalizmin ülkeye girişine karşıdır, o bakımdan ülkemiz tarihi br o kadar önemli bir tarihdir). Bu dönemden sonra büyük sermayedarlar yatırımlarını büyütür, dünya devlerine dönüşür (ucuz işgücü, halk bastırılmış, sermaye birikmiş). 2000 lere geldiğimizde de artık Türkiye büyük sanayi atılımlarına hazırdır, girişimlere, organizasyonlara hazırdır. Tabi bi dünya dış borçla, kapitalist tüketim yaşayışına alıştırılmış bir dünya sığır halkıyla, kapitalist gücün koşulsuz kölesi olmuş bir ülke olarak. Hatta yeni dünya sanayi çağını, ağır maliyetlere sebep olan büyük sanayi üretimleri çağını bitirip, bilgi, bilişim, teknoloji, buluş çağına girerken. Biz büyük sanayi kuraduralım, adamlar yeni dünya alışkanlıklarına cevap veren bilişime yatırım yaparak (bilgisayarlar, bilgi teknolojileri....) zaten yeni dünyanın büyük babaları olma zeminlerini hazırlamaktadırlar.. Bizse bu teknolojileri büyük paralar ödeyerek almaktan başka çaresi olmayan fakir ve borçlu ülke durumunda kalmamızı pekiştiriyoruz adeta.
Güçlü olan kazansın, güçsüz olan elensin...
Aman ne güzel. O zaman arkadaşlar bu ülke elenenler arasında olacak bunu unutmayın...
İyi geceler.
 
Hawking demiş ki:
an_ge_li_ca demiş ki:
Sevgili ramidus diyosun ki abd bize en çok yardım eden ülke,peki biliyormusun ki türkiye'nin şu anki kötü ekonomisinin nedeni özellikle menderes ve özal döneminde abd den alınan borçlardır.Biz sanayi devrimini tam olarak yaşayamamış bir toplum olduğumuz içindir ki,üretme kabiliyetimizdense borç alma kabiliyetimiz gelişmiştir.
söylemek istediğim abd bize babasının hayrına vermemiştir o borçları.

Sana kesinlikle katılıyorum..ancak..

Bunun sorumlusu Abd mi yoksa bizim iş bilmeyen politikacılarımızmı..asıl soru bu bence..
 
güçlü olan kazanır güçsüz olan elenir sözü evrim le ilgili bir sözdür.
lamarck ortaya atmıştır.kapitalizm sermayecilik demektir. ekonomik olarak serbest ekonominin bireyleri zenginleştirceğini,zengin bireylerinde zengin devletleri oluşturacağını söyler. sonuçta zengin devletlerde zengin uluslara dönüşcektir. burda güçsüz olanı ezelim ezilsin diye bir şey yok tur.

onu zaten zengin devlet sosyal yönünü geliştirme imkanı bulcaktır. halkına yardım etcektir. halkına ettiği yardım yeterli miktara geldiğinde diğer devletlere ve milletlere de yardım etcektir.
 
Güçlü olan kazanır güçsüz olan elenir elbette evriminle ilgilidir. Ama bu söz bir çelişkiyi ifade etmez. Doğa'da canlılar bu kural ile yaşarlar çünkü onlar hayvandır. Elbette bizler de biyolojik olarak hayvanız ama düşünmemiz, bilgimizi sonraki nesillere aktarmamız bizi en güçlü hayvan= insan yapıyor. Doğayı şekillendirme çabamız ve başarımız da bizi bundan sıyırıyor. Böylece insan oluyoruz. Ve tür olarak beynmizi aklımızı kullanarak, hepimizin gerçekten hakettiğimizi alarak, insan olarak yaşamamızı sağlayacak bir düzen için çabalıyoruz. Bu da bizim farkımız. Tabi hayvan olarak kalmayı tercih edenler yok değil. Onları da doğal seleksiyona terk etmekten başka birşey yapamayız.
Sürekli insanlar sanki bu bir çelişkiymiş gibi sunmaya çalışıyor. İnsan doğada yaşamıyor arkadaşlar (elbette doğanın içindeyiz ama bu ortam kendimizin şekillendirdiği bir ortam, binalar, arabalar, fabrikalar). Bu da bizi insan yapıyor. Bilgimizi paylaşıyoruz, aktarıyoruz, hayata geçiriyoruz.
Bu düzen doğa kanununun bir uyarlaması. Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!! (burada taraflı olsun diye bu sözü kullanmadım, güzel bir söz olduğu için kullandım). Sorun bu ezen ezilen düzenini yıkmak ve herkesin hak ettiğini aldığı bir sistem ve düzen yaratmak. Bu haklar içinde de minimum standartlar olan, eğitim, sağlık, barınma, çalışma, .. gibi hakların her insana sağlandığı bunların ötesinde emek verenin de sarfettiği fazla emeğin karşılığını aldığı bir sistem düzen yaratmak. Mülkiyetin babadan oğla akışını kesmek. Hukukta bir olay vardır : sebepsiz zenginleşme. Karşılığı da bir kişinin kendi çıkarları doğrultusunda, başkalarının haklarına zarar vererek zenginleşmesi. Al sana hukuk kriteri al sana uluslararsı devam eden bir suç....... Arkadaşlar hukuğu yazan güçlüler, uygulayan güçlüler. Sonuçlarına katlanan ezilen, bu sonuçların haksız getirisini alan güçlüler. Bu düzen yıllardır böyle!!! Yıllardır işlenen bir suç var!!!! Bundan önce daha ne suçlar var..
Tabi ülke insanı yavaş yavaş asalaklaştırıldığı için, miras mı kalkar* mülkiyet hısızlık mı olur? gibi karşı çıkışlarını dile getirmekte..
Peki babasından birşey kalmayan bir insan, neden eğitim alamıyor. (şimdi isterse alır gibi laf cambazlığı yapılmasın, bugün lise kitapları bile bir kişiye 200 milyona mal oluyor, elbisesi, yol parası,... Adam asgari maşş alıyorsa bu maaş 400 milyon civarı, en ucuz kentte ev kiraları 200milyon en pahalı kent istanbulda ev kirası ortalama 700-800 milyon, bu adam nasıl çocuğunu okutacak!!!! Biraz kurcalayın). Neden bu çocuk erkenden çalışmak zorunda!!! Kendini geliştirememeye mahkum kılınmakta. Neden sağlık güvencesi olmadığı için hastalıklar sonucu sakat kalmak zorunda!!! Bunları da biraz kurcalayın. İnsan bir düzende yaşıyor da bu düzeni nedense birazcık sorgulamaktan aciz. Hukuk sistemini, sosyal yaşayışı, sağlık sistemini, eğitim sistemini... Yaşıyor da haybeye, bi de utanmadan hayatında çalışmaktan başka birşey yapamayan insanları aşağılayarak. Unutmayalım bu ülkede emekçinin ter kokusuyla dalga geçen o... ç...ları vardı zamanında.... Neyse sinirlendim gene...
Bu arada lafımı kimse üstüne alınması bilen biliyor zaten kimlere yazdığımı....
İyi geceler....
 
Devletin zenginleşmesi halkın da zenginleşmesi demek değildir. Devlet vergilerle zenginleşir bu yüzden de sermaye güçleri ile yakın ilişkiler içindedir. Aslında devletin böyle kalmasını bu güçler ister. Bu güçler işgücünü, bilgiyi sömürerek kazandığı büyük artı değerlerden devlete vergi yoluyla bir kısmını koklatırlar (%10, %20..). Bu şekilde de devleti istekleri doğrultusunda yönlendirir ve şekillendirirler. Ama gelir dağılımı adetletsizliği gibi konulara gelince, eğitim eşitliği, sağlık eşitliği.. gibi konulara gelince nedense devlet bunu görmemezlikten gelir. Dünyanın en güçlü devlet ve özel sermay yapısına sahip ülkesi ABD de 80.000 evsiz, 100.000 işsiz insan var. Bu da suçu teşvik etmekte. Bu insanlar yasal olmayan şekillerde çalışmakta.. Bu da ortaya atığım fikri açıkça gösteren bir örnek. Yardım mevzularına gelince bunu yapan gene özel girişimler, ya da uluslararası örgütlenmeler. Bu şekilde de herhalde güçlüler vicdanlarını rahatlatmaya çalışıyorlar. Ama gün gelince bunları bile kullanmayı iyi biliyorlar...
 
Bu 100.000 işsiz de resmi rakamlar.. Karın tokluğuna çalışanlar, sigortasızlar, yarım günlükler, resmi fahişeler, vs.. düşünülünce bu sayı 1- 2 milyonu bulur sanırım.
İyi geceler...
 
devlet dediğin imkanları sağlıyamıyorsa o devleti yönetenlerle ilgili bir prolemdir. deletin görevi halka hizmet etmektir. bu hizmeti her devlet istenildiği şekilde veremez. ayrıca ahlak bilgisini de eğitim yolu ile devlet vermelidir. ancak ahlak krterleri evrensel olmalıdır. en önemlisi bu kriterler her hangi bir din ,ideoloji, toplum kuralından bağımsız olmalıdır.
bunu da felsefe dersleri sağlar. bizim ülkemizde ki yanlışlardan bir tanesi de bu. felsefe derslerini herkes ezberlenmesi gereken ve ortalama yükseltmek için olan basit derslerden sanıyor. eğitim sistemi de bu şekilde ilerliyor. hatta din ve ahlak dersi ile ahlakı dinle bütünleştiriyorlar.
ve sonuçta dindar ama ahlaksal olarak sorunlu insanlar çıkıyor.(rüşvet alırken allah bereket versin gibi laflar ediliyor yada kurban bayramlarında hayvanlar a işken ce boyutunda eziyet eden insanlar görünüyor.)

netice olarak kapitalist yada marxist yada diğer ideoloji ,din ve toplum kuralları evrensel ahlak ilkelerinden uzak olabilirler.
 
kapitalist ahlaksızlık denilecekti heralde :!: kapitalizmde ne ahlak vardır ne yaşama hakkı ne de zaten sizin olan haklara saygı. 'her zaman daha fazlası' mantığı ile ilerleyen kapitalist düzende insanlar, bu mantığın oluşturduğu birer makinedir,duygularından,insanlıklarından arınmış birer makine :!: sanayi devriminden beri gelişen bu süreçte paranın kölesi haline gelmiş insanlara artık 'homoeconomicus' denmektedir.bu bir insan değildir,ahlak aramak da gereksizdir :!:
 
aiolos demiş ki:
kapitalist ahlaksızlık denilecekti heralde :!:

Başlık bunu anlatan bir ironiydi zaten biraz da...

Herkes kapitalizm'i övmüş veya sövmüş. Hatta sevgili kapitalist arkadaşımız ramidus52 yine ABD ve kapitalizm'i göklere çıkartmış.

Peki kapitalizm'i savunanlara sormak istiyorum; kapitalizm kendisini nasıl var edecektir? Yani günümüzde Irak savaşı olmasaydı ABD nasıl ekonomisinin çarklarını çevirecekti? Dünya'da sürekli bir yıkım ve yeniden yapım olmasaydı (oldurulmasaydı), insanlar ölmeseydi, kapitalizm kendisini nasıl varedebilecekti!? Bunları açıklarmısınız lütfen?!

Durağan bir kapitalizm olabilir mi sizce?
 
Ramidus arkadaşım, işte problem burada, devletin görevi halkına hizmet etmek sosyal adaleti sağlamak, vs... dir. Ama bu düşünceyle, kapitalizm zıttır. Sebebi de hukukta arayabiliriz. Kapitalist sistemin hukuk yapısı sosyal adaletin kurulması gelir dağılımlarının ortadan kadırılmasını değil bunların tam tersini ister. Sosyal adalet, sosyal devlet, sosyal demokrasi... kavramları sosyalizm düşüncesinden bu güne kazandırılmış düşüncelerdir. Tabi kapitalizmin bu düşünceleri bugün kafasına göre bi güzel biçimlendirmiş durumdadır :). Birçok hak yıllardır süren sınıf çatışmaları sonucunda kazanılmıştır. Kapitalizmin keyfine bırakınca işi bugün gördüğümüz gibi Irak'ta 100.000 sivil ölüyor...
''Nasıl kılıçla yaşayanlar kılıçla ölürse, rasyonelliğe dayalı teorilerde rasyonellik yüzünden ölecektir!!!!'' alıntı...
 
kapitalizm le ilgili problem yok . yaptığınız ve söylediğiniz kapitalizm tanımına ben de karşıyım . dediğim gibi ahlak ilkeleri ideolojilerden bağımsız olmalıdır.
 
Geri
Üst