Neyzen Tevfik

E

eironia_

Bütün metrelerin ve santimlerin
Bütün kiloların ve gramların
Bütün rakıların
Ürktüğü adam.


nasıl unuturuz onu.orhan pamuk var neyzen yok bravo walaaa....dev gibi bir neyzen ve eline su dökülemez hiciv ustamız bi tanemiz....
kendisi Kolaylı'dır.bizim buralardan.nese ben konuyu ben açayım dedim.

Toplumsal kuralları hiçe sayan yaşam tarzı ve sınır tanımaz hicivleriyle tanına Neyzen Tevfik Bodrum'da doğmuş ve ilköğrenimini Bodrum'da tamamladıktan sonra İzmir İdadisi'ne yatılı olarak girmiştir. Ancak küçük yaşta sara hastalığı nedeniyle öğrenimini yarıda bıraktı. Bir süre İzmir Mevlihanesi'ne devam etti ve Neyzen Cemal Bey'den ney dersleri aldı. Ünlü hiciv ustası Eşref, Tokadizade Şekip ve Tevfik Nevzat gibi şair ve edebiyatçılarla tanışan Neyzen Tevfik bu şairlerin etkisiyle yazdığı ilk şiirlerini 1898'de Muktebes gazetesinde yayımladı.

Babasının ısrarları üzerine gittiği İstanbul'da bir süre Fethiye Medresesi'ne devam etti, fakat neye ve içkiye düşkünlüğü nedeniyle buradaki öğrenimini de tamamlayamadı. Dönemin ünlü müzisyenleriyle ve Mehmet Akif Ersoy'la yakın dostluk kurdu; saray ve padişaha yönelik yergileri nedeniyle sık sık tutuklandı ve 1903'te Mısır'a kaçtı. Mısır'dayken Deccal dergisine yazdığı II. Abdülhamit'i hicveden şiirinden dolayı idama mahkum edildi. Bir süre Bektaşi tekkelerinde gizlendi, Meşrutiyet'in ilanıyla İstanbul'a döndü. Bir rivayete göre Atatürk öldükten sonra evinden haftalarca çıkmamıştır.

Küçük yaşta yakalandığı hastalığı ve içkiye aşırı düşkünlüğü nedeniyle birkaç kez Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi gören Neyzen, Nef'i ve Eşref'ten sonra Türk edebiyatının en büyük hiciv ustası olarak değerlendiriliyordu. Hicivlerinin yanısıra ney üflemedeki ustalığıyla dikkat çeken Neyzen, neye olan aşkı

74 yıllık yaşamı boyunca renkli kişiliğiyle dikkat çeken Neyzen, toplumsal kuralları ölümünde de hiçe saydı ve Asri Mezarlığa gömülmemesini, cenazesine de çiçek gönderilmemesini vasiyet etti. Cenazesi gayet şaşaalı olan Neyzen Tevfik'i son yolculuğuna uğurlayanlar arasında her kesimden insan vardı. Dönemin İstanbul valisi hasta döşeğinden kalkıp cenazeye iştirak etmiştir. Cenazede ayyaşlar, sarhoşlar, tinerci, yan kesicilerin yanı sıra erkân-ı devlet, edebiyatçılar, sanatçılar, hatta dış devlet temsilcileri katılmıştır. Kardeşi Şekip Kolaylı'ya cenazede taziye için gelenler arasında İran büyükelçisinin de olduğu, Neyzen Tevfik'in İran edebiyatının da en büyük dahilerinden kabul edildiği Hakkı Süha Gezgin tarafından rivayet edilir. Naaşı Kartal asri kabristanındadır.

Şiirlerinin bir bölümünü Hiç (1918) ve Azab-ı Mukaddes (1948) adlı kitaplarında topladı.
 
bu adamın hazır cevaplıı ve zekası..şiirlerinde dehşet bi küfürlü üslup taşıo..ama anılarını okudukça artık efsaneler mi gerçekler mi bilemiosun ama herife manyak bi semati beslemeye başlıosun..rivayete göre kendileri atatürkle içki yarışına girişmiş ve atatürk ün aazını açık bırakmıştır tabiri caizse..
 
Yönetici Uyarısı: Mesaj içeriği anlaşılmayı güçleştirecek ölçüde yazım ve anlatım hatalarına sahip olduğundan yönetim tarafından silinmiştir. "V" yerine "W ya da F" , "Z" yerine "S", "K " yerine "Q" kullanmayınız ve kelimeler üzerinde gereksiz kısaltmalar yapmayınız. Kasıtlı olarak Türkçe'yi yanlış kullanmaya devam etmeniz durumunda siteden atılacaksınız. Lütfen Forum Kurallarını okuyunuz.
 
be hey dürzü
ne ararsin tanri ile aramda!...
sen kimsin ki orucumu sorarsin?
hakikaten gözün yoksa haramda
basi açiga niye türban sorarsin?
raki, sarap içiyorsam sana ne.
yoksa sana bir zararim, içerim.
ikimiz de gelsek kildan köprüye,
ben dürüstsem sarhosken de geçerim
esir iken mümkün müdür ibadet?
yatip kalkip atatürk'e dua et.
senin gibi dürzülerin yüzünden,
dininden de soguyacak bu millet
isgaldeki hali sakin unutma.
atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
sen anandan yine çikardin amma
baban kimdi bilemezdin serefsiz.

neyzen tevfik
 
Ben Neyzen Tevfik hakkında yorum yapamam,hiç bir kelime'ye sıgabilecegine inanmıyorum ama ben sıgdırırım diyorsanız Buyrun;


Danibütün geçinen bir dostu sorar:
--Beni tanirsin...Cennetin anahtari sende olsa beni oraya almaz miydin?
Neyzen,karsisindakini bastan ayaga söyle bir süzdükten sonra gülümser:
--Bende Cennetin degil de Cehennemin anahtari olsaydi,senin için daha hayirli olurdu.Belki seni oradan çikarirdim!

Evin yolu

Aksaray'da bir ev kiralar.Yeni tasindigi siralar,geceleri meyhaneden dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir.Bir gece,karsisina çikan bekçi'ye:
--Bekçi baba,Neyzen Tevfik buralarda bir yerde oturuyor.Sen evini biliyormusun?
--Neyzen Tevfik sensin ama beyim!
--Ben sana kimim diye sormadim,Neyzen Tevfik'in evini sordum

Kirk yillik ölü
Dr.Fahrettin Kerim Gökay "içkinin zararlari" konulu konferansini vermektedir. Bir ara:
--Rakinin her kadehi,hayatimizi bir saat kisaltir,der.
Dinleyiciler arasinda olan Neyzen yerinden firlayip bagirir:
--Eyvah,yandik!
--Hayrola?
--Hesap ettim,meger ben öleli tam kirk yil olmus!!!

Geri gelmeyeceklerse?
Birinci Dünya Savasi yillari.Mahalle bekçilerinin davul çalarak topladigi bir kafile,askerlik subesine gitmek üzere yola koyuluyor.Kaldirimlarda biriken halk gidenleri ugurluyor:
--Allah selamet versin,Allah selamet versin.
Yemen,Çanakkale,Filistin gibi cephelere gidenlerin geri dönmeyeceklerini bilen Neyzen de bu yolculuk törenine katiliyor:
--Allah rahmet eylesin,Allah rahmet eylesin!!!
 
Babasi Bafra'nin Kolay kasabasindan,.annesi ise Bolu'nun Müstahkimler nahiyesindendir.Kendisi 1879 yilinda Bodrum'da dünyaya gelmistir.7 yasinda bir yaz gecesi babasiyla gittigi bir kir kahvesinde dinledigi Ney onun tüm dünyasini degistirecekti.O geceyi anlatirken : " Ege denizinin ölümsüz dekoru içinde benligimi saran o tanrisal sestir ki, beni bugünkü derbeder,ne aradigi,ne istedigi bilinmez,bazen Eflatun'la boy ölçüsecek kadar akilli,çok kere de timarhaneye siginacak kadar asiri sarhos Neyzen Tevfik yapti.

"Göründü memleketin iç yüzü,çöktüyse temel.
Simdilik harice karsi yüzümüz olsa dahi
Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadimizin.
Tükürür zannederim çehremize,vatanin tarihi." 1943

Neyzen anlatiyor ; "Okula yeni baslamistim,bir aksam paydos olmus,ben babamla beraber eve gitmek üzre yola koyulmustum.Tam çarsi hizalarina geldigimiz sirada uzaktan gelen davul,zurna sesleriyle durakladik.Ben daha o yasta musikinin tutkunu,çilginca düskünüydüm.Babami elinden çekerek çalgi seslerinin geldigi tarafa dogru adeta sürüklüyordum.Nihayet alayin ucu Köskiçi meydaninda göründü.Biraz daha yaklasinca zurna ve lavtalarin ahengine tempo tutan davul tokmaklari sanki hep birden kafama inmeye baslamisti.Yaklasan kalabaligin ellerinde on,on bes sirik,siriklarin ucunda da kesik insan kafalari vardi.Gözlerim dehsetle yuvalarindan firlamis ve ben çigligi basmistim.Sasiran babam, güya o feci manzarayi bana daha fazla göstermemek için önünde durdugumuz demirci dükkaninin içine dalivermisti.Oysa olan olmus ve çocuk ruhumda müthis bir kasirga kopmustu.Eve,dinmeyen titremeler içinde getirildim ve ve birçok korku ilaçlarindan geçirildim.Fakat yazik ki bilincimin bir burcu göçmüs,akil tahtamin bir çivisi demirci dükkaninda düsüp kaybolmustu." Bundan sonra Neyzen'de olagandisi bir durgunluk baslamis ve durum birkaç yil sonra babasinin memurlugunun nakledildigi Urla'da "sara nöbetleri" halinde uzun süre devam etmistir.Annesi tarafinda tedavi için Istanbul'a getirilmis,fakat ne doktorlardan,ne de hocalardan yararlanilamamistir.
Kisaca, Koca Neyzen çocukluk döneminden gençlik çagina böyle bir ruh durumuyla,hasta olarak girmistir.Urla'da dagda,kirda avlanarak vakit geçirmektedir. ìste bu siralarda, bir gün Urla çarsisinda önünden geçtigi bir berber dükkanindan kulagina yansiyan bir ney sesi,bütün hayatina yön veren "Neyzen'lige" dogru attigi ilk ciddi adim olmustur.Disiplinli egitim ve ögretime karsi olmustur.19 yasinda Istanbul'a geldi ve Fethiye medresesine yerlesti.Bu sirada ününün bayraktari, her bakimdan hocasi,yol göstericisi Mehmet Akif ile tanisti.Akif o zamanlar 28-30 yaslarindaydi.
Medresede "setre ve pantolon giyiyor,sarik ve cübbe tasimiyor", mevlevihanede ise "namaz kilmadigi,abdest almadigi" iddialariyla çogu kez jurnal edilmistir.Hür düsünceli ve pervasiz bir insan olan Neyzen,çok defalar Zaptiye Kapisi denilen yerde hapsedilmis ve hafiyelerin takibinden kurtulamamisti.Onu koruyan Mabeyn katiplerinden Evranoszade Sami Bey de ilgisiz kalinca, 1903 yilinda Misir'a kaçmaya mecbur oldu.Misir'da yedi yil kaldi sonra tekrar Istanbula döndü.Bir konusmasinda Münir Süleyman Çapanogluna sunlari anlatti: "Birinci dünya harbine kadar 1868 okka (2400 kg) raki içtim.Ondan sonrasini hesap etmedim.Bir mandalina,bir dilim portakalla 1 okka (1283 gr) raki içtigim çok olmustur.Aylarca degil yemek,bir lokma ekmek bile agzima koymadim.Rakidan baska 3-4 ton esrar içtim.Bir o kadar da afyon yuttum.Bu üç azametli hükümdarlar,
kafamin üstünde saltanat kurdular,senelerce kimildamadilar.Bu üç büyük kuvvetin sayesinde her renge girdim,her boyaya boyandim.Sürttüm,sefi loldum,serserilerle gezdim,parasiz kaldim.Sokaklarda,Yeni Camii'nin arkasindaki merdivenlerin üstünde köpeklerle koyun koyuna yattim.Tas,soguk,yagmur bana hiç birsey yapmadi,sapasaglam gezdim.Fakat bazen timarhaneyi boyladim,hem kaç kere.Mazhar Osman Beyle bunun için aramiz çok iyidir.Velhasil her ne türlü hayat sekli varsa hepsinin üstüne çadir kurup oturdum." "Dostlarim hirsizlar,yankesiciler,esrarkeslerdi.Yeni Camii'de Arnavut Isa'nin kahvesinde gece isçileri (hirsizlar),dizdizcilar (dolandiricilar),mantarcilar (düzenbazlar) arasinda yattigim zamanlar, hayatimin mutlu anilariydi.Orada efsanevi bir hayat sürdüm.Bir padisah,bir derebeyi gibi yasadim.Rakimi,mezemi,esrarimi hep bu adamlar sagliyorlardi.Çaliyorlar,çirpiniyorlar, bana bakiyorlardi.Ya ben onlara ne yapiyordum, hiç...Birkaç taksim iste o kadar.
Kahvenin bir kösesinde,tavana yakin bir yer yapmislardi,iste ben burada yatardim.Bazi geceler,söyle basimi kaldirip asagi baktigim zaman,yerde,malta taslari üzerinde bir yigin insan gözüme çarpardi.Bunlar, yattiklari yerin mevkiine,sinifina göre on kurustan yüz paraya kadar gecelik yatma ücreti verirlerdi."
"Bazen midemi ispirto ile isladiktan sonra,kafama da kuvvet vermek için bir "çifte telli" (iki sigara kagidindan yapilan esrarli sigara) yapar,sari kizdan (esrar) bir iki nefes çeker,yola çikardim.Dogru Sadrazam Talat Pasa'nin kapisina,kendisine haber yollardim.Dünyaligimi gönderirdi hemen rahmetli."
Neyzen Tevfik'in bundan sonraki hayati da içkiyle,bilinç ve cinnet,dost çevreleriyle meyhane ve akil hastanesi,bekar yada otel odalariyla,kahvehane ve sokak arasinda geçecektir.



1910 yilinda Erenköy Sahrayi Cedit'te sarikli bir zatin kizi olan Cemile Hanimla,annesinin israri üzerine evlenmistir.Neyzen'in babasi,sarikli hocaya her ne kadar "Neyzen evlenecek adam degildir" dediyse de,hayatinda üç defa evlenmis olan sarikli hoca,bu evliligi gerçeklestirmistir.Ancak Neyzen yobaz düsmani oldugundan sarikli hoca ile geçinememis,kizi Leman üç aylikken hoca Neyzenin esi olan kizini kaçirmis ve yalanci sahitlerle ser-i mahkemede Neyzenden bosanmasini saglamistir.
Askerlige,askeri Müze'yi açan Muhtar Pasa'nin yaninda baslar ama herhangi bir nedenden dolayi Pasa ile kavga eder ve çikar giderdi.Mütareke döneminde Ankara'ya gider.Oradan Eskisehir'e geçer, bir süre orda kaldiktan sonra Istanbul'a döner.1919'da "Hiç" adli kitabini yayimlar.
Mustafa Kemal ile ilk kez Balikesir'de karsilasir.Atatürk Neyzeni çagirdi ve Neyzen'in elini kalbinin üstünde uzun bir süre tuttuktan sonra:
--Ne büyük,kuvvetli ruhun var, dedi.
--Neyzen ne istersin.söyle?
--Sayende herseyim var,Tesekküer ederim.
--Bir sey iste canim!
--Bir nüfus tezkeresi versinler,emrediniz.
Mustafa Kemal hayretle; "Senin nüfus tezkeren yokmu?"
--Hayir,bundan evvel hükümet yoktu ki nüfus tezkerem olsun!
Soyadi kanunundan sonra "Tapmaz" soyadini almissa da.bunu hiç kullanmamistir.
Geçim sikintisi içinde bulundugundan,Istanbul Belediye Konservatuari kadrosunda gösterilerek 40 Lira maas baglanir.
Konservatuara gitsede gitmesede bu bu ayligi alir.Daha sonra Belediye reisi olan Dr.Lütfi Kirdar bu ayligi keser,bunu haber alan Neyzen Vilayet Özel Kalem Müdürlügüne gider,Valiyle görüsmek istedigini bildirir.Ama onu Valiyle görüstürmezler.
Neyzen de sigara paketinin arkasina su dizeleri yazarak birakir.

" Bagrima bir tekme savurdu vali
Acisindan avlu,dere,kir dar geldi
Kosacaktim dogru mahkemeye fakat
Bu tesebbüs yüce milliyetime ar geldi."

Son yillarini, Nuri Demirag'in kira almadan barinmasi için,yikilmaya yüz tutmus ahsap evinde geçirmek zorunda kaldi.
Neyzen Tevfik, 28 Ocak 1953 de saat 19.10'da Besiktas'taki evinde öldü.Ölüm nedeni müzmin bronsit idi. Ölümünden önce etrafindakilere: "Evimden dogruca mezarliga girmek istiyorum,bana otopsi falan yapmasinlar" demistir. Kapi komsusu da : "Rahmetlinin vasiyeti var, cenazesine çiçek gönderilmemesini, o çiçek pararlarinin fakirlere ve hayir cemiyetlerine verilmesi için hepimize ayri ayri tembihte bulunmustur." diyor.Cenazesi Besiktas'taki Sinan Pasa Camii'nden kaldirildi ve Kartal mezarliginda topraga verildi.Cenazesinde bulunanlar arasinda, basta Vali,muavinler,daire müdürleri,kalburüstü memur sinifi,üniversite kadrosu,profesörler,talebeler.Edebiyatçi ve sanatçilar,sokak kemancilar.sarhoslar,esrarkesler,ayyaslar kiliklarini düzeltmis sekilde bulunuyorlardi.
 
bir edebiyatçı olduğu halde genelde akademik eğitimde ismi anılmaz. büyük bir hiciv ustasıdır.
önunde saygıyla eğilir gerekirse ayaklarını bile öperim.
 
Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler...
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
"Bizdeki kayda göre, şimdi o meb'us!" dediler...

n.t
 
Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.
Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine.


Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden,
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.
Kara bir kinle taassub pusudan çıktı yine,
Yurdu şâhâne cehâlet yeni baştan bürüdü


Bî-namaz deyip beni Hak'dan uzak gören,
Sığmaz senin hayâline mihrâb ü mübrem.
Sen sade beş vakitte ararsın Allahını,
Ben her zaman onunla emîn ol beraberim.

n.t
 
Meyhanenin tuvaletine giderken,daracik koridorda bir kabadayi ile karsilasir.Birinden birinin kenara çekilmesi gerekmektedir.
Neyzen, " Müsaade et,geçeyim " der.Sarhos kabadayi, "Sen kime kafa tutuyorsun babalik, ben senin gibi cigeri iki para etmezlere yol vermem " diye aksilenir.Bizimki hemen kenara çekilir, " Ben veririm''
 
"geniştir, ölçülemez hayalin çölü;
karşımda her diri söylenen ölü;
çok güçtür geçmesi bu sakar gölü;
dümensiz gemiye binenler bilir." *
 
sadrazam talat paşa, bir gün neyzen tevfik'e devlet dairelerinden birinde katiplik önerir. neyzen tevfik:
- katip olacağım da ne olacak, diye sorar.
teşekkür beklerken böyle bir soru ile karşılaşınca şaşıran talat paşa, memurluk katlarını alttan üste sıralar:
- önce şu, sonra bu...
neyzen´in hala hoşnut olmadığını sezince de, şöyle sürdürür:
- daha sonra vekil, nazır, kim bilir belki de sadrazam...
neyzen´in yanıtı yine bir soru olur:
- ya sonra?
talat paşa bir an duraksar, sonrası padişahlıktır çünkü. ister istemez:
- hiç! der.
bu yanıt karşısında güler ve şöyle der neyzen tevfik:
- ben bugün de "hiç"im! sonu hiç olduktan sonra, onca zahmete ne gerek var?
 
ANLADIN MI?

Hicrân destanını kendinden oku,
Mecnun'dan duyup da rivayet etme.
Aşkın Leylâ'sını gördünse söyle.
Söz temsili bulup hikâyet etme.

Yüz bin Leylâ doğar âlemde her gün,
Senin aradığın zevk, safâ, düğün.
Tutacağın işi önceden düşün;
Daha ilk adımda nedamet etme.

Sevdanın oduna pek güvenilmez,
Tutuşursan eğer kolay sönülmez.
Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,
Canına kıymazsan seyahat etme.

İyi bak kabına, olmasın delik,
Boşuna taşırsın, gider gündelik.
Anında olmalı, ettiğin iyilik,
Âlem duysun diye, inayet etme.

Kâbe'den maksadın varmaktır yâra,
Kör gibi tapınma kara duvara,
Hızır'ı ararsan kendinde ara,
Bulamadım gibi rezalet etme.

Muhabbet herkesin aklını çelmez,
Gönül viranesi kolay düzelmez.
Âlemden çekinme bir zarar gelmez,
Sen kendi kendine hıyanet etme.

Şen şatır gönlüne hicrân dolmasın,
Gençliğin gülşeni gamla solmasın.
Neyzen gibi aklın yârda olmasın,
Özründen çok büyük kabahat etme...

FELEK

Yamansın her zaman aldattın beni,
Kâh düşürdün kâhi kaldırdın felek!
Mecnun'sun diyerek Leylâ peşinden,
Issız vâdilere saldırdın felek!

Rehbersin dedin ben ise kördüm,
Elimle başıma çok çorap ördüm.
Kendimi bıraktım âlemi gördüm,
Hesapsız günahlar aldırdın felek!

Şifadır dedin zehir tatdırdın,
Gençliğin okunu boşa attırdın,
Körlerin yurdunda ayna sattırdın,
Çıkmaz sokaklara daldırdın felek!

Barışmadı gönlüm merd ile zenle,
Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle
Hicran köşesinde bozuk düzenle,
NEYZEN'e her telden çaldırdın felek!

Sahra-i cedid 1913

HİCRAN KUCAÐINDA

Hicran kucağında tuttuğum sırdaş
Çağlamış bulanmış durulmuş olsun
Sözüne sazına güven de yanaş
Kulağı ezelden burulmuş olsun

Boş kafa gezdiren seyyahlar gibi
Keşkülünün delik çıkmasın dibi
Ariften anlasın seçsin garibi
Hakikat yolunda yorulmuş olsun

Taban tepmiş olan gam kervanında
Dostunu konuklar tatlı canında
Koçlar gibi duran pir meydanında
Arslanlar yurdundakurulmuş olsun

Gel dese de bakma nâkes aşına
Bir fırsat arar da kakar başına
Dostun namerd dehrin mehenk taşına
Felâket pazarında vurulmuş olsun

Duysun aşkın elindeki rebâbı
Okunsun alnında çile kitâbı
Neyzen gibi günahının hesâbı
Mezara girmeden sorulmuş olsun
 
Atatürk Neyzen'in ününü duymuş olacak ki, çağırtmış köşküne sohbet etmişler, uzun uzun aşkla üflemiş Neyzen.. Ardından sormuş Atatürk..

- Senin çok fazla içki içtiğini söylüyorlar, benim kadar içer misin ?
Neyzen düşünüyor, içkinin hududu olmaz.
- Ne kadar içersiniz ?
- İki tane kiloluk rakı içerim.
Ata kelimelere basa basa şu sözleri söylemiştir, Neyzen'in gözünü korkutmak istemiştir.
- Nasıl içersiniz ?
- Canım ne isterse; susuz, mezesiz.
Neyzen:
- Ben de iki kiloluk içerim ama, öyle içmem.
Neyzen'in arzusu ile ortaya kocaman bir emaye kase geliyor, iki kiloluk rakıyı neyzen kaseye boşaltıyor. Başını sokup lıkır lıkır içecek zannediyorlar. Fakat Neyzen'in isteği daha bitmemiştir, bir somun ekmek ve irice bir kaşık geliyor. Neyzen ekmeği lokma lokma koparıp kasedeki rakının içine bastırıyo. Lokmalar rakıyı iyice çektikten sonra çalakaşık yanaşıyor.
Yine anlatılanlara göre, Ata:
- Pes, pes, diye bağırarak ayağa fırlamış ve elleriyle yüzünü kapamış, ayrılırken de saygılarını sunmuştur. Yine rivayete göre Ata öldükten sonra Neyzen, evinden haftalarca çıkmamış..
 
Sahne-i Ömrümden Nefs-i Emmâreye Hitâbım!

(Eski sözcüklerin günümüz karşılığıyla birlikte, parantez içinde)

Âlemin bağızârını ...eyim (bağızar: bahçe)
Sünbül-ü verd-ü hârını ...eyim (verd: gül, hâr: diken)
Andelib-i nizârını ...eyim (andelib: bülbül, nizâr: zayıf)
Hâsılı nev-bâhârını...eyim! (nevbahar: ilkbahar)

Bana yoktur lüzûmu gülşeninin, (gülşen: gül bahçesi)
Şeb-i tarîk-ü rûz-ı rû'şeninin (şeb: gece, ruz: gündüz)
Ne gulâmanın ne de zeninin, (gulemen: oğlan köle, zenni: kadın kılığıdaki erkek)
Hepsinin tâ mezarını ...eyim!

Ağlamam ben, ben erkeğim erkek,
Hayli güçtür bana cefâ etmek,
Minnet etmem bu ömre de felek,
Atını al, tımarını ...eyim!

Güççedir bu fakiri aldatmak,
Yüzdürüp sonra kündeden atmak,
Gözünü aç da sen bana bir bak,
Ben senin i'tibarını ...eyim!

Sâkıy-i mâh-rûyına sıçayım, (sakıy: gül sunan çehre yüz, mah-ruy: ay yüzlü)
Gülünün reng-ü bûyuna sıçayım, (buy: koku)
Mutrîbin hâyâ-hûyuna sıçayım, (mütrib: çalgıcı, hay-u huy: çalıp eğlenmeden gürültü)
Sâgar-ı neşvedârını ...eyim! (sagar: içki bardağı, neşvedar: neşeli)

Yok sâfâsı hezâr-ı dem-gerinin, (hezar: bülbül, dem-geri: ateşli ötüş)
Gül-sitanda şükûfe-i terinin, (gülistan: gül bahçesi, şüküfe-i ter: taze çiçek)
Bezm-i sahbâ-yı rûh-perverinin (ruhu besleyen, ona hayat veren içki masası)
Neşvesiyle hümârını ...eyim! (neşve: içki çakırkeyifliği, humar: içki sersemliği)

Feleğin uğradımsa vartasına, (varta: uçurum)
Sıçayım ağzının ta ortasına,
Bunu yazsın cihan da hartasına, ("harta" derken kasıt "harita" olması lazım)
Kıta'at ü bihârını ...eyim! (kıta'at: karalar, bihâr: denizler)

Neyzen Tevfik
İstanbul-Çukurçeşme, 1317

bir_kereye_mahsus der ki, yok böyle bir şiir!
 
neyzenden beyitler

Birbirinden bağımsız beyitler

"Atatürk, İnönü'nün rûhnuna munzam oldu.
Yed-i İsmet'te kılıç, kahir-i âzam oldu."

"Rızk için Allâh kerim,
Fısk için ..... ......

"Daldan dala seken gönlüm serçe mi?
Yaktı beni Kel Ali'nin perçemi."

"Nass-ı milli ....... .....'in zartasıdır.
İlm-ü fen felsefe bu zartanın ıskartasıdır."

"Hü-vel Bâki dedim çıktım bu hiçistân-ı âlemde,
Göründü çeşmime nur-ı tecelli şekl-i âdemde."

Yukarıdaki beyit Abdulbaki Gölpınarlı için yazılmış.

"Ulu Tanrı'm ölü müsün, diri mi?
İsâ gibi yoksa üçün biri mi?"

"Senin aşkınla gönlüm sütlimanlık yâ Resûl-Allâh,
Kalın geldi fakire müslümanlık yâ Resûl-Allâh."

"Kırk sekiz yıl şu akan gönlüme pâyan aradım,
Köpüren duygulara sahil-i hicrân aradım."

"Altmışından sonra reftârınla coşturdun beni,
Zerreyim ben, sen güneşlerle konuşturdun beni!"

"Bir buluttum, yıldırım oldum da düştüm pâyine,
Meclis-i cânanda çaktım, Toptaşı'nda gürledim!"

"Her ne yap, yap becerip izzet-i nefsinle geçin,
Kimseden bekleme yardım, iki el, bir baş için."

"Âdile fırsat da düşse kinden itsibât eder,
Zalim idbara düşerken dinden istimdât eder."

"Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!"

Hepsi Neyzen' ait...
 
Geri
Üst