Dekalog

Zbigniew Preisner muhteşem müzikleriyle süslenen 10 tane Kieslowsky başyapıtı...
Bir polonya televizyonuna yapılan ve on emri konu alan dizi'nin 5. ve 6. bölümleri 25 dakika civarında uzatilarak "Öldürme Üzerine Küçük Bir Film" ve "Aşk Üzerine Küçük Bir Film" olarak gösterime girmişti. Bir site ve içinde yaşayanlarla dünyayı özetleyen filmlerde şaşırtıcı bir subjektiflik hakim, izlemeyenler "Öldürme Üzerine Küçük Bir Film" ve "Aşk Üzerine Küçük Bir Film"'i megavizyon vb yerlerde rahatlıkla bulabilirler diğer bölümlere ise internet nimetinden faydalanarak ulaşabilirler...
 
preisner zaten bir deha. ;)

kieslowski'nin o bahsettiğin iki filmini de izledim. şimdiye kadar izlediğim filmler arasında en iyiler arasına katıldı bile." aşk üzerine kısa bir film" aşk hakkında izlediğim en iyi en başarılı filmdi. yani o filmde müthiş bir saflık var. yönetmen filmin en sonlarında karakterleri müthiş işlemiş. her şey o sıralarda cinselliğin ötesinde gelişiyor ve yerini saf sevgi alıyor. genç karakterin yaşadıkları, o iki buz parçasıyla kafasını sıkıştırması inanılmaz. filmin en sonu bana tokat gibi vurmuştu. hala unutamıyorum... müthiş bir şey ya...!

öldürme üzerine kısa bir film ise yine çok çarpıcıydı. o karakter yaratımı çok iyi kieslowski'de. birde o polonya'nın soğuk havasını ve soğuk karamsar ve yalnız insanlarını izliyoruz filmde. filmde sinema tarihinin en etkileyici ve en uzun cinayet sahnesi var. bu çok etkileyici. bunun yanında film idamı sorgularken bir taraftan da cinayeti sorguluyor. ciddi bir film yani...
 
Kutsal Kitap'a göre, Tanrı, Yahudilere Sina dağında On Emir'i göndermiştir. Taş tabletlere yazılan On Emir, Hiristiyanlığın da yaşam kuralları haline geldi. İlk üç emir, Tanrı ile insan arasındaki ilişkiyle ilgilidir, diğer yedisi ise "öldürmeyeceksin", "çalmayacaksın" örneklerinde olduğu gibi ahlâkî sorunlarla ilgilidir ve insanın ahlâkî sınırlarını belirler.

Krzysztof Kieslowski, birçok etkileyici belgesel, Sonsuz (1985) ve Kör Talih (1987) gibi önemli uzun metrajlı filmler yaptıktan sonra 80'lerin ortasında Dekalog serisini çekmeyi düşündü. Bu dönemde, hukukçu Krzysztof Piesiewicz ile tanışmış ve bu tanışmadan kısa bir süre sonra Piesiewicz ve Kiéslowski birlikte senaryo yazmaya başlamışlardı. Dekaloglar da bu ortaklığın ilk ürünüdür.

Krzysztof Kieslowski, önceleri gençlere fırsat tanınması açısından bu on filmi, on genç yönetmene yaptırmayı planladı. Neyse ki, kısa bir süre sonra böyle bir projenin, kendi deneyimlerini, birikimlerini yansıtmak ve izleyicisiyle paylaşmak için bulunmaz bir fırsat olduğunu düşündü. Böylece, bizler eşsiz Kiéslowski Dekaloglar'ını izleme şansına kavuştuk.

Dekaloglar, tipik "seri" filmlerden değildir. Her film birbirinden farklı öyküleri anlatır. Anlatıda ve akışta bir devamlılık bulunmaz. Her filmin karakterleri ayrıdır. Yalnız her filmde varolan ve aynı oyuncu tarafından oynanan tuhaf adam, bir istisna oluşturur. Bütün Dekaloglar'da birden bire ortaya çıkıveren gizemli karakterin anlamı nedir? Bir gözlemci mi, yoksa tanık mıdır? Bu soruya herkes kendi cevabını bulmak zorundadır.

Bütün Dekaloglar'da öyküler, aynı mekânda geçer. İnsanın öyküsü, büyük apartman bloklarındaki küçük odalarda anlatılır. Her öykü, On Emir'le ilgilidir ama herhangi bir din ya da belirli bir felsefeyle bağlantılı değildir. Evrensel, sanatsal ve ahlâkî mesajların yansımasıdır. Filmlerin hepsini analiz etmek yerine içlerinden birkaç tanesine yakından bakmayı deneyelim.

Dekalog Bir, "Ben senin Tanrı'nım, benden başka Tanrı yoktur" diyen birinci emirle ilgilidir. Peki Tanrı kimdir? Bir bilgisayar! Bu, şaşırtıcı bir iddia, değil mi? Kieslowski ve Piesiewicz, On Emir'i doğrudan göndermelerle anlatmak yerine sembol ve metaforlarla anlatmayı seçmişlerdir.

Dekalog Dört, "Anana ve babana hürmet et" emrinden yola çıkar. Bu film, belki de Dekalog serisinin en önemli ve en ilginç filmidir. Film, doğrudan babakız ilişkisine değinmese de ensest sorununa el atar.

Dekalog Beş, "Öldürmeyeceksin!" emrinden yola çıkar ve ölüm cezasını işler.

Dekalog Yedi, "Çalmayacaksın". Ama neyi? Ya da kimden? Genç kadın, kızını kendi annesinden geri almak için onu "çalmak" zorunda kalır. Perdede aile sorunlarına ilişkin bir öykü izleriz.

Dekalog On'da Kieslowski, modern, dramatik bir öykü anlatır. Pul koleksiyonu yapan iki kardeş... İkisi de bu konuda oldukça hırslıdır, biri, koleksiyonun eksik parçasını tamamlamak için riskli bir karar alır. Öykünün sonu oldukça çarpıcıdır. Film, nesneleri biriktirme, para tüketimi gibi çağdaş toplumun sorunlarına değinir.


dekalogların hayatımda apayrı bır yerı vardır.herbırı 10 emırle alakalı olup herkesın alabıleceğı seyler vardır bunlardan
her bölümun oyuncusuda farklıdır.
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #4
Güzel yazı için morgaine'e teşekkür edip ufak bir bilgi vereyim, Kieslowski'nin ömrünün el vermediği diğer serisi ise "Cennet - Cehennem - Araf" üçlemesidir, ilk ikisi(Heaven, L'Enfer) ustanın dekologlar öncesinde tanışıp birlikte çalışmaya başladığı Piesiewicz sayesinde beyazperdeye aktarılmış üçüncü ve sonuncusu(Nadzieja) ise post prodüksiyon aşamasında şu sıralar, ustanın eksikliği hissedilse de izlemeye değer bir üçleme...
 
özellikle cennet çok güzeldi o üçleme içinde..bu tip sürrealist sonların olduğu her film benim için anlatılmazdır..kieslowski nasıl bir deha olduğunu gösterir nitelikte senaryolar..

cennetin yönetmeni unuttum?..run lola run'ın yönetmenı olması gerketı galıba?
 
anils demiş ki:
özellikle cennet çok güzeldi o üçleme içinde..bu tip sürrealist sonların olduğu her film benim için anlatılmazdır..kieslowski nasıl bir deha olduğunu gösterir nitelikte senaryolar..

cennetin yönetmeni unuttum?..run lola run'ın yönetmenı olması gerketı galıba?

evet tom tykwer. run lola run'ın yönetmeni. ;)
 
evet tom tykwer. run lola run'ın yönetmeni.

filmi izledin mi bilmiyorum ama filmin sonlarına doğru olan çiftin ağaç altında ilişkileri inanılmaz güzel bir adem ve havva göndermesiydi..hayatımda çoğu filmde adem ve havva göndermeleri gördüm ama bu kadar güzel,bu kadar estetiği yoktu..ayrıca o esnada kameranın dönerek çekmesininde ayrı bir anlamı varmış(senaryonun orjinalinde kieslowski kadrajın devamlı dönmesini istemiş)..ahh kieslowski ahh diyorum sana:)neden bu kadar erken öldün..galiba bir sefer daha anladım her ölüm biraz erken miş?
 
Geri
Üst