Kültürsüzlük ve Forum Kültürü Üzerine

  • Konuyu açan robespierre
  • Başlangıç tarihi
R

robespierre

Kültür nedir? Sayısız cümle içinde sıklıkla kullanılan fakat anlamı sorulduğunda kişilerin çoğu kez anlamsız cümleler kurmasına yol açan baş belası bir kavramdır. Kültürü tanımlayan en parlak örnek kanımca Karl Marx tarafından verilmiştir: "Kültür, doğanın verdiklerinin dışında, insanın ürettiği her şeydir." Başka bir parlak tanım da konservatuvar yıllarımda öğretmenim olan Zeki Coşkun tarafından bizlere aktarılmıştı: "Kültür, insanın doğduğu gibi ölmemesidir."

Kültürün ne olduğunu yetkin bir biçimde karşısındakine anlatamama durumu ise kültürsüzlüğün ilk belirtisidir. Peki o zaman "kültürlü kişi" kimdir? Bir ya da birkaç alanda uzman ve kendi uzmanlığıyla bağlantılı -ki bu genelde böyledir- veya bağlantısız birçok alanda da standart bilgiye sahip olan kişidir. Örneğin bir müzisyenin hatta "müziksever" kişinin müzik alanında uzman olduğunu varsayarsak, bu kişinin dilbilgisi, edebiyat, resim, satranç, sinema, atletizm, siyaset vb. alanlardan edindiği bilgi, o kişinin kültürel birikimini ya da seviyesini belirleyecektir. Burdan anlaşılmaktadır ki bir alan üzerinde uzmanlaşmış olmak kültürlü olmak anlamına gelmez; bu gibi durumlar ilgili bilimlerce farklı başlıklar altında tanımlanmaktadır. Daha abartılı örnekler verilirse konu da daha anlaşılır olabilir: Beethoven eğer Faust'tan habersizse kültürsüz bir kişidir; Monet'nin resimlerine dair iki çift söz söyleyemeyecek bir Kafka yine kültürsüz olarak görülür.

Kültürsüzlük, tıpkı kültürlülük gibi seviyeler içerir; her kültürlü ya da kültürsüz kişi aynı düzeyde değildir. Her ikisinin de üst sınırı yoktur; fakat kültürsüzlüğün dip noktasına cehalet denir. Cahil kişi matematikte kullanılan temel dört işlemdeki "1" ve "0" rollerini üstlenen kişidir. Kimi zaman etkisiz, kimi zamansa yutan elemandır; çoğu kez tehlikelidir; yardıma muhtaçtır.

Forum, internet kültürünün içinde gelişen başka bir kültürdür. Forumu belirleyen başlıca özellik, yazılı bir kültür olmasıdır. Bu durumda foruma katılıp da forum kurallarından habersiz olmak, yazdığı bir yazıyı forumda yayımlamadan önce en az bir kez okumamak kültürsüzlüğün göstergesidir. Yazılı kültürden yoksun kişi yaptığı bir alıntıdan sonra kaynak göstermesi gerektiğini bilmez. Yazılı kültürden yoksun kişi yazısını yazmadan önce ya da yazdıktan sonra metnini belirli bir düzene veya bilinçli bir düzensizliğe sokamaz. Yazılı kültürden yoksun kişi, savunduğu fikirleri çoğu kez kendi üretmez, dayandığı kaynakların yetkinliğini hiçbir zaman sorgulamaz.

Diğer taraftan, yazılı bir kültürün sınırları içinde kendi anadilinin yazım kurallarını sıklıkla çiğnemek hatta onlardan habersiz olmak, anlam bütünlüğü olan cümleler yaratamamak ve bu kusurlar yüzünden eleştirildikten sonra hemen saldırıya geçmekse cehalettir. Cahil forum üyesi kimdir? Cahil forum üyesi, noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmayı bilmeyecek kadar yazılı kültürden yoksundur -bu sorun sadece cehaletle açıklanamayabilir; çünkü aynı zamanda zeka sorunudur. Cahil forum üyesi zaten noktalama işeretlerinden de habersizdir; bu yüzden bir türlü toparlayamadığı ve konuşur gibi yazdığı cümleler arasında smili denen "şeycikleri" sıklıkla kullanmak zorunda kalır. Cahil forum üyesi Türkçenin belirli zamanlarda yazıldığı gibi okunmadığını ve okunduğu gibi yazılmadığını bilmez -cehalet bunun için nispeten ağır bir saptama olabilir; bu yüzden yapılan yanlışın özelliğine göre kültürsüzlük olarak da tanımlanabilir. Cahil forum üyesi, yaptığı bu türlü yanlışların kendisine söylenmesi durumunda acelecilik, dikkatsizlik, üşengeçlik ve "aykırılık" gibi sıfatları kalkan olarak kullanır. Cahil forum üyesi ne yazarsa yazsın katıldığı foruma katkıda bulunamaz hatta o ortamın keyfini kaçırır. Bu yüzden forumun kalitesi ve ilgili sitenin akıbeti açısından önemli rol oynar. Dolayısıyla belirli periyodlarda forum yöneticileri tarafından ayıklanması gereken kişidir.

İnternet yoluyla yayımlanan Türkçe forumlardaki içeriğin %90'dan fazlasını kültürsüz ve cahil katılımcılar üretmektedir -bu oran tabii ki bilimsel bir saptama değildir; fakat bireysel olarak sınadığımız 10 yazıdan 9'unda yukarıda bahsedilen kusurlara sıklıkla rastlanmaktadır. Daha da vahim olanı, bu forumları denetleyen ve yöneten kişilerin de zaman zaman bu sınıflara dahil olmaları ya da bu gibi yanlışlıklara göz yummalarıdır.

Öyle görünüyor ki forum kültürü daha en başından kültürsüzlük üzerine inşaa edilmiştir; çünkü internet denen "sahipsiz çocuktan" türemedir. İnternet üzerinden yayılan bilginin tutarsızlığı ve "piçliği" 21. yüzyılın lümpen kültürünün dayanağıdır. Bu sırt sırta vermiş iki olgu ve bunlardan türeyen sayısız etken, farkettirmeden insanlara nasıl yazacaklarını, ne okuyacaklarını, nelerden zevk alıp neleri dışlayacaklarını "dayatmaktadır".
 
kültür bilgi falan değil tam olarak günlük hayatta ne kadar yanlış kullanılsada böyle birşey değil işte :!:
Tam olarak tanımlamak gerekirse kültür yetiştirmek, yetiştirilmek gibi bir anlamı var.Ben ilk duyduğumda çok şaşırmıştım ama kültür mantarı,kültür incisi vs.dogru kullanılmış kültür örnekleridir hatta buna boğaz kültürünüde örnek verebilirim ordaki bakterileri uygun prtamda yetiştirip birtakım olayları izlemek için. ;)
 
paroksetin demiş ki:
kültür bilgi falan değil tam olarak günlük hayatta ne kadar yanlış kullanılsada böyle birşey değil işte :!:
Tam olarak tanımlamak gerekirse kültür yetiştirmek, yetiştirilmek gibi bir anlamı var.Ben ilk duyduğumda çok şaşırmıştım ama kültür mantarı,kültür incisi vs.dogru kullanılmış kültür örnekleridir hatta buna boğaz kültürünüde örnek verebilirim ordaki bakterileri uygun prtamda yetiştirip birtakım olayları izlemek için. ;)

http://tdk.org.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF05A79F75456518CA

Bu linki armağan etmek geldi içimden. Bu gerekli konunun, korkunç bir biçimde saptırıldığını ve böyle bir paylaşımı da hakettiğini düşünüyorum. (Çok geç olmadan :) )
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #5
paroksetin demiş ki:
ordaki anlamlardan biride benim bahsettiğim kültür :roll:

Bu terim birçok bilimin literatüründe mevcuttur. Yukarıdaki yazıya bir paragraf daha açılıp "arkadaşlar biz burada halkbilimlerinden bahsediyoruz; o mantara kültür mantarı denilmesinin sebebi de insanın bilgisi ve deneyimi ile yaratılmasıdır" denilseydi, okuyucunun zekasına haksızlık edilmiş olurdu. Kaldı ki ilk yazıda daha çok kültürlü insan, kültürsüz insan ve cahil insan üzerine odaklanılmış ve konu forum kültürüne getirilmiştir. Yetiştirmek anlamındaki kültür terimi Budunbilim ve Zooloji Terimleri Sözlüğü'nde geçmektedir; ama buradaki anlamı yüzeysel olarak kavramaya çalışırsak iş ziraata hatta Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'na kadar gider.

Daha ilk paragrafta açıkça belirtildiği gibi bütün tanımlar Marx'ın tanımı içerisine girmektedir. Boşuna koyulmadı o tanım oraya; bütün kültür tanımlarını kucakladığı ve kolay anlaşıldığı, parlak bir zekanın üretimi olduğu için konuldu.

paroksetin'in ciddi mi olduğu ya da dalgasını mı geçtiği belirsizdir; zira bu hal, tavır ve imla ile ilk yazıda görülen her paragrafta kendi özelliklerinin açıklandığı ve eleştirildiği bir cümleyi rahatlıkla bulabilir.

(Konuyla ilgisiz bir not: BİREYSEL)

Sevgiler, saygılar...
 
Kültür; aslında birçok madde altında işlenebilir bir konu..
ben öncelikle konuyu açan arkadaşı tebrik ederim hoş bir başlık ve güzel bir içerik....

öncelikle olarak toplum açsında ele almak gerek..yaşanılan toplumun içerdiği dil, düşünce, gelenek ve o topluma ait yasaların , kuralların maddi ve manevi algılanış biçimi..

ikincisi ise bireyin toplum içindeki biyolojik gelişimi -sosyal etkinlik -olarak adlandırılabilir..( geniş bir konudur uzatıpta sıkmak niyetinde değilim)

kültürlü kişi ise; yaşadığı toplum içerisinde, kendisine sunulan olanaklardan faydalanıp, öğrenip , özümseyen ve bunları gelecek kuşaklara aktarmayı başarabilen, öngörülü, ince ve fikir sahibi olabilen ama herhangi bir fikre tamamen dopdolu katılabilen kişidir..

şimdi forum kurallarını okumak ayrıca bir nezaket ve dikkat işidir..Fakat herhangi bir sitede nasıl hareket edeceğini belirleyen kuralların olması açıkçası kültürlü diye nitelendirdiğimiz kişiler için geçerli değildir..Onlar zaten neyi ne zaman nerde yapacağını bilir..İnsan merkezli düşünür ve karşısındaki kırmadan ilerletmeyi hedeflemiş ve bunu yapmak için kolları sıvamış kişilerdir diye düşünüyorum...

nitekim az veya hiç okumayan sadece geyik maksatlı, yada sadece bir yerde olma çabası içindeki insanlar için, bin tane forum kuralı olsa da bir şey farketmez diye düşünüyorum...
 
Robespierre aslında şu an bu forum içindede gündemde bulunan bir noktaya temas etmiş. Çok fazla beylik cümleler kullanmış. Yazısında katıldığım birçok yer var. En çok aynı fikirde olduğum yer ise: "bu oran tabii ki bilimsel bir saptama değildir"

Tabiki konuya kendi açısından bakma gafletine düşmüş.
Öncelikle kültür denen paradigma resmi bir kaynağı olan bir oluşum değildir. Kültürü topluluk yaratır, topluluğun yarattığı kültür ancak ve ancak kendisine maledilebilir. İnsanlar kantın tinsel tarafını, spinozanın özgürlükçülüğünü, marxın diyalektik materyalizmini yada stüasyonizmin tabandan dışavurumculuğunu kitaplardan okumak zorunda değildirler. Kaldı ki kendi içinde bulunduğu topluluğun kültürünü özümsemek zorunda da değildir. Dışarıdan bireye empoze edilmeye çalışılan şey "kültür" bile olsa, o kültür "büyük çoğunluk" gözünde olabildiğince meşru bile olsa bireyin üzerinde uygulanmaya çalışılan tahakkümden ileri gidemez. İstediği kadar resmi ideolojinin dayatmalarını sindiremeyenleri yada bihaber olanları cahil diye itham edebilir her isteyen. Ama kaçırılan nokta, aykırı yada cahil olarak kabul edilen kişilerin kendi kültürlerini yarattığı ve onları cahil olarak niteleyen zihniyetin bu kültürü anlayamayıp "ters taraftan cahil" kalınmasıdır.

Sana soruyorum robespierre, ajdarın kliplerini izlediğinde şarkılarından zevk alabiliyormusun? yada hareketlerinden herhangi birşey anlayabiliyormusun? Hadi o abartılı bir örnek oldu, gülben ergenin şarkılarını dinlerken o müzik sana huzur veriyormu? Bak "ters taraftan cahil" derken bunu kastettim.Bu gün türkiyede yüzbinler bu insanların müzikleriyle yatıp kalkıyor.

Yüzyıllardır felsefeciler konuşur bu konuyu.. Sanat için sanatmı, insan için sanatmı? Bu soruyu acaba şu şekildemi sormalıyız? ; "egemen için kültür mü, insan için kültür mü?"

Dayatılan şey resmi(egemen) ideolojininde olsa "cehalet"te olsa tahakkümün uygulanması, bireyin seçim hakkından yoksun bırakılması insanlık suçudur. Ben istersem bir sayfa süren cümleler kurup okuyanı bıktırabilirim, istersem forum içinde "hede hödö" diyerek nefsimi tatmin edebilirim. Bu yüzden kimse bana yada bir başkasına cahil deme hakkını kendinde göremez...

D.N.: İstediğin kadar uyarabilirsin, özel isimlerin baş harflerini kesinlikle büyük yazmayacağım...
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #8
Çok değerli arkadaşlarım… Laf olsun diye söylemiyorum; bu kültüre (rock kültürü) uzağından yakınından bulaşmış herkesi çok seviyorum ve daha en baştan ona sempatiyle yaklaşıyorum. Çünkü rock kültürünün kazanımları sayesinde yetişmiş çok sayıda müzisyenin, yazarın, şairin vs. hayranı ve takipçisiyim. Zaten sorun da buradadır: Rock kültürünün künyesinde yazılı olan isyankarlık, aynı zamanda hatırı sayılır bir üretkenliğin ve neticede aydınlanmanın tetikleyicisi olmalıdır. Çünkü daha en başta, bu kültürü özümseyen kişinin karşısında iki yol vardır seçecek: Birincisi lümpen bir yaşantı, vurdumduymazlık, yabancılaşma, kültürsüzlük ve “asilik” ambalajı, ikincisi ise üretkenlik, aydınlanma ve aydınlatma, kendi toplumuna, hatta tüm insanlara dayatılan lümpen yaşantıya isyan etme… Bunlardan ilki “asilik” ambalajına bürünmüş bir teslimiyetten başka bir şey değildir. Sözümüz hep bu lümpen kültüredir.

Şimdi başlıktaki yazıyı daha da genişletmeli, ki daha da anlaşılır olsun..

“Aydınlanma” işte böyle bir süreçtir değerli arkadaşlar; farkına vardığı bütün çarpıklıklar karşısında toplum çıkarını ön planda tutar. İnternet kullanımının yaygınlaşmasından bu yana bombardıman altında olan yazılı kültürün korunması da bu toplum çıkarlarından biridir. Yazılı kültürden yoksun olan bir toplumda, bireyler ne okuduklarını anlayabilir, ne de düşündüklerini yazıya çevirebilirler. Çünkü düşüncenin en önemli malzemesi dildir. Eğer bir toplumu (ulusu, etnik gurubu, dinsel topluluğu vb.) ortadan kaldırmak ya da yönetmek istiyorsanız, ilk önce onun kullandığı dile saldırırsınız. Bunu yaparken de o toplumun potansiyel cehaletini kullanırsınız. Onun eğitim damarlarını tıkar ve kendi diliyle yazılı kültürüne yabancılaştırırsınız.

Bu cehalet nasıl bir şeydir? Her şey bir yana, en başta müthiş bir cesaret kaynağıdır. Bu gibi kişiler, dinleyip ya da okuyup da anlayamadıkları şeylere karşı çıkarak, hem cesaretlerini göstermiş olurlar, hem de böylece kendi “varoluşlarını” ilan ederler. Kendilerine yapılan uyarılar karşısında ilk önce “isyankarlık”, “asilik”, “sıradışılık”, “kuraltanımazlık” vb. gibi sıfatları kalkan olarak kullanırlar; çünkü öyle olduklarını sanmaktadırlar. Onlara göre bu gibi sıfatlar, yetenekleri ve bilgi birikimleri ile varolamadıkları toplumlarda, onları belirgin hale getirirken cehaletlerini de kamufle eder. Gerçeğe çoktan yabancılaşmışlardır.

Cahil kişi, kendi dilinin yazım kuralları hakkında neden uyarılmak ve düzeltilmek istemez? Çünkü bir kere en başta romandan, şiirden, öyküden, makaleden, denemeden, eleştiriden vb. uzakta kurmuştur kendi yaşantısını; fakat böyleymiş gibi görünmeyi de sever. Oysa yazılı kültürün bu elemanlarıyla iç içe yaşayan bir kimsenin yazım kuralları hakkında uyarılmasına gerek bile kalmaz –lütfen dikkat! Bu aynı zamanda aydınlanmanın da özelliğidir. Bu durumda kendi eksikliğinin yüzüne vurulması onu sinirlendirecek ve cehaletten kaynaklanan cesarete ihtiyaç doğacaktır. Hiçbir şey yapamazsa, kendini uyaran kişileri “insanları aşağılamakla” ya da “despotlukla” suçlar. Bu bir bakıma doğrudur; tarih boyunca “aydın kişi”, cehaletin dayanılmaz cesareti karşısında “despotlaşma” eğilimi göstermiştir -yukarıdaki takma ad için boşu boşuna robespierre seçilmedi.

Robespierre -sıfatlaşsın diye küçük harfle başlıyoruz normalde- bu forumda “Türkçe dilbilgisi polisi” değildir; bu yüzden cehaleti bahane ederek kültürsüzlüğe, kültürsüzlüğü bahane ederek kendi toplumuna “yaşantı” satmaya çalışan özel mülkiyetçi ve küreselci tüccarlara karşı olan nefretini herkesle paylaşmak ister. Çünkü kendi dilini sırtından bıçaklayan lümpen yaşantı, aynı zamanda dünyada hoşumuza gitmeyen her işin altından çıkan odakların tezgahlarında üretilmektedir.
 
Hımm, şimdi biraz daha iyi anladım seni, ilk mesajdaki hiddetim için kusura bakma... Ama yinede Elitist bir yaklaşım sergiliyormuşsun gibi geldi, ki ben buna kafadan karşı çıkan biriyim.(elitizme) Cehalet kelimesinin içeriğinin cahil insanlar tarafından yaratıldığını düşünmüyorum, bence egemen sınıflar yaratmıştır dünyanın her evresinde cehaleti, seninde dediğin gibi. Ama katılmadığım nokta, takip ettiğin çizgi olan aydınlanmacı zihniyet. Bu zihniyet ister istemez elitizmi doğuran mekanizma olur malum toplumsal dinamiklerin harekete geçme aşamasında. Ve bu olurken bir kısım elitist mutlaka ve mutlaka cahil olarak nitelendirilen insanların kendi hayatlarını düzenleyemiyeceklerini düşünür ve onların yerine bu işi kendileri yapmaya çalışırlar. İşte benim katlanamadığım nokta da bu. Tüm garezim ve hiddetim bu nokta üzerine yoğunlaştığı için sana attığım ilk mesaj biraz sert kaçtı, kabul ediyorum. O yüzden son mesajındaki son paragrafı (bana yazıldığını düşündüğüm) görmezden geliyorum...
 
Ortak noktalarda birleşmek ve anlaşılmak güzel bir şey.. İstersek bunları daha da çoğaltabiliriz.

NestorMakhno'nun şu dediklerinde doğruluk payı vardır: 1. "...bence egemen sınıflar yaratmıştır dünyanın her evresinde cehaleti", 2. "Ama katılmadığım nokta, takip ettiğin çizgi olan aydınlanmacı zihniyet. Bu zihniyet ister istemez elitizmi doğuran mekanizma olur malum toplumsal dinamiklerin harekete geçme aşamasında."

İlk söz tamamen doğrudur. Çünkü bir sınıfın başka bir sınıfa hükmetmesi için ihtiyaç duyduğu şeydir bu cehalet. Bilgiyi ve birikimi sen elinde tutacaksın ki o sana tabi olsun; rahatlıkla yönetebilesin onu. Tarih boyunca mazlum toplumlara bu strateji uygulanmıştır ve maalesef tutmuştur. Ancak bizim vurgulamak istediğimiz cehalet ve kültürsüzlük, köylünün, işçinin, ev kadının, memurun, madencinin vs. yani toplumun geneline musallat olmuş cehalet değildir dikkat ederseniz.. Aslında bunun adı cehalet de değildir; yoksunluktur. Bu yoksunluk yüzünden kimsenin toplumdaki yalın bireyleri hor görmesi ve aşağılaması da doğru değildir. NestorMakhno'nun bahsettiği elitistler de buna hizmet eder işte. Halbuki bizim bahsettiğimiz cahillerin evlerinde en az bir yüksekokul diploması mevcuttur. Bu cahiller yaşadıkları toplumun üretim ilişkilerinin, edebiyatının, sanatının dışındadır; fakat böyleymiş gibi gözükürler ve her fırsatını bulduklarında fikir beyan etmeye çalışırlar (bu gibi forumlarda, dergilerde, arkadaş sohbetlerinde vs.). Böylece 70'lerin sonlarından ve 80'lerden itibaren oluşturulmuş olan lümpen gençlikten farklıymış gibi gösterirler kendilerini; fakat durum böyle değildir. Onların da hayatları boyunca yaptığı birçok seçim hatalıdır; çünkü diğerleri gibi kendilerine dayatılan hayatı yaşarlar. Ne yazarken, ne okurken, ne de konuşurken hatta "yaşarken" özensizdirler. Özensizlik ise lümpenliğin ilk belirtisidir ve fikir paylaşmak istediğiniz insanlara karşı ağır bir hakarettir aslında. İnceliklerden yoksun ve kaba bir yaşantıya başka elbiseler giydirerek kimse kimseyi kandıramaz. İşte kendi diline ve yazılı kültürüne saygı ve özen göstermek de bunlar gibi olmamanın ve malum odaklar tarafından dayatılan hayatı reddedebilmenin ilk şartıdır. Çünkü sevdiğimiz ve birlikte olmamız gereken kişilerle iletişim kurmamızı sağlayan yegane araç dildir.

İkinci sözde de haklılık payı var; fakat ilki kadar değil. Aydınlanma süreci kimi kişileri elitizme ve "aydın despotluğuna" sürükleyebilir. Bu çok doğaldır çünkü Aydınlanma Çağı ya da Modern Çağ denen dönem, aslında burjuvazinin altın yıllarıdır. Burjuvazi bu dönemde mutlakiyete ve Hıristiyanlığa savaş açarken aydınlanmacıdır ve kitlelerle ittifak halindedir. Oysa amaçlanan kazanımlar elde edildikten sonra aynı kitleleri elitist bir tavırla aşağılayabilen ve sanatı, edebiyatı, şiiri ve bilimi tekeline almaya çalışıp diğerlerini cahil olarak niteleyebilen, hatta ve hatta büyük Fransız Devrimi'nden sonra, devrimin yumruğu Maximillien Robespierre'i giyotine gönderen yine aynı burjuvaziye dahil olan kişilerdir. Bu yüzden "aydınlanmacı zihniyet" deyip geçemeyiz. Aksi taktirde aydınlanma hareketinde saf tutup daha sonra kitlelere sırt çevirenlerle, gerçek aydınlanmacı olan ve bunun bedelini giyotine gidip kellesiyle ödeyen kişileri aynı kefeye koymuş oluruz.

Günümüzde ise genel olarak büyük burjuvazi, küreselci güçlerle ittifak halindedir ve ülkelerin genç dinamiklerine lümpen yaşantının pompalanmasına hizmet etmektedir. Doğu, Batı, Kuzey, Güney ayrımı olmaksızın her ülkenin gençleri kendileri için biçilmiş özensiz, kaba, vurdumduymaz, üretimden ve inceliklerden uzak olan lümpen yaşantılar için kodlanmaktadır. Maalesef rock kültürü de bundan nasibini almış ve kendisini var eden niteliklerden yer yer uzaklaşmıştır. Bu gibi durumlarda içeriği ve varoluş nedenleri yok edilen bir kültürden geriye sadece bir Rock'n Coke ambalajı kalmıştır.

Oysa bu işin böyle olmayacağını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Bu lümpenliği ortadan kaldırmanın başlıca yolu konuşurken, okurken, yazarken, "üretirken" özenli davranmaktır. Bunun "kuralcılık" ile de uzaktan yakından alakası yoktur. İletişimin en büyük aracı olan anadili tahrip etmek ve imlasına dikkat etmemek, tembellikten ve cehaletten yana tavır koymaktan başka bir şey değildir. Bilmiyorsak öğreniriz; bu kadar basit. En fazla bir günümüzü alır.

Bakın arkadaşlar, son söz olarak şunu söylemek isterim (yeterince uzattım zaten ama gerekliydi): Küreselci saldırılar ilk önce ülkenin kendi kültürüne ve özellikle de diline yapılır. Durum böyleyken o ülkede rock kültüründen feyz almış kimseler uyumakta hatta bu saldırıya hizmet etmekteyse, bu asi kültürden geriye sadece ne olduğu belirsiz bir müzik kalmıştır. Daha da çok okuyup, daha da çok yazmalı ve bunu yaparken özen göstermeli. Göreceksiniz ki iş böyle daha da zevkli bir hale geliyor. "Söz uçar, yazı kalır" arkadaşlar.

Sevgiler, saygılar...
 
robespierre demiş ki:
İletişimin en büyük aracı olan anadili tahrip etmek ve imlasına dikkat etmemek, tembellikten ve cehaletten yana tavır koymaktan başka bir şey değildir. Bilmiyorsak öğreniriz; bu kadar basit. En fazla bir günümüzü alır.

Küreselci saldırılar ilk önce ülkenin kendi kültürüne ve özellikle de diline yapılır. Durum böyleyken o ülkede rock kültüründen feyz almış kimseler uyumakta hatta bu saldırıya hizmet etmekteyse, bu asi kültürden geriye sadece ne olduğu belirsiz bir müzik kalmıştır. Daha da çok okuyup, daha da çok yazmalı ve bunu yaparken özen göstermeli. Göreceksiniz ki iş böyle daha da zevkli bir hale geliyor. "Söz uçar, yazı kalır" arkadaşlar.

Sevgiler, saygılar...

Bahsettiğin şeyleri tam anlamadım, ama ulusalcı bir tavır takınmak gerekliymiş dedin gibi geldi. Tamam yazıyı düzgün yazmakla ulusalcılığın çok fazla alakası yok ama bir şekilde yaşadığın coğrafyadaki kültürün bu topraklardakileri kurtarmak için en iyi yol olduğunu düşündüğün kanaatindeyim, (yanlışsa düzelt.) Birleşilmesi gereken şey ne aynı kültür, nede aynı yaşam tarzıdır benim gözümde. Rock kültürü ne kadar muhalif, ne kadar isyankar olursa olsun içinde kitlesel bir muhalefet barındıracağını düşünmüyorum şahsım adına. Dinledikleri müzik tarzı, yaşam biçimi insanların kendi seçimleridir. Çıkış noktası ne kadar muhalif olursa olsun dogmatiklik yozlaşmaya mahkumdur. Muhalif düşünceleri kalıba sokmaya kalkmakta aynı sonucu verir bana göre. Buradan varacağım sonuç ise aydın geçinenlerle gerçek aydınların ne kadar iyi niyetli olursa olsun son tahlilde aynı duruma tekabül ettikleri. Nedenmi? aydın despotizmi dediğin şey işte. Ben doğrudan demokrasiye inanırım, şimdinin kapitalist yada sosyalist ülkelerinde işleyen egemen sınıf demokrasisine inanmam. Egemen sınıf dediğimiz şeyler kapitalşizm içinde burjuva sınıfı kastedebilir. Ama sosyalist demokrasi içindede aydınları kasteder. Yani devleti lümpenlerden daha iyi yöneteceğine inanan insanlara. bu ister istemez bir aydın diktatörlüğüdür. Bu diktatörlükte ne kadar iyi niyetli olup ne kadar sınıfın içinden kopup gelselerde son tahlilde bürokratik bir kast yaratacakları için dogmatikleşirler. Doğru anın ne zaman olması gerektiğine karar vermeyi en iyi kendileri bilir.
Sovyetlere örnek verelim: 1914 te lenin demiş ki; "öyle bir ülke kuracağız ki, onu bir aşçı kadın bile yönetebilecek." Daha sonra 17 lerde ufaktan komiserokrasi halkın demir yumruğu değilde halkın sırtındaki demir yumruk olmaya başlamış, fabrika komiteleri sınırlandırılmış, 21den sonrada 16 ya kadar bolşeviklerin sloganı olan "Tüm iktidar sovyetlere" sözüne gönderme yaparcasına sovyetler rusyada fiili olarak tasfiyeye uğramış.
Şimdi kendilerine aydın diyen adamlar, yarının diktatörleri olmıyacağının garantisini kimse veremez. O yüzdendir ki bu günün lümpenleri( küçük burjuva lümpenleri değil, lümpen proleterya) Yarının potansiyel devrimcileridir benim gözümde. Eğer bu topraklarda proleterlerin lümpenlikten kendi çabaları ile uzaklaşmasını beklersek bu hayalcilik olur bana göre. Bu olay şimdi bu arkadaşlar ne kadar milliyetçi, şövenist yada kemalist olurlarsa olsunlar, yarın hayatlarında karşılarına çıkan eziyet kendilerine yönetilmiş en büyük silah olduğunu nesnel koşulların ispatlaması durumunda en büyük düzen yıkıcıları olacağı kanaatindeyim. Ve bugün biz sisteme muhalefet edemiliyorsak, (en azından kendimi kastederek) küçük burjuva eğilimlerimizin gölgesinde kalıp kaybedeceğimiz şeyler olmasından dolayı karşı tarafın yanında olmıyacağımızın garantisini kimse veremez.
Karışıkmı oldu? belki öyle biraz ama anlıyacağını umuyorum. Sözlerimin son noktası aydın kendim bile olsam, ona gıcık olurdum..
 
Geri
Üst