Kullanıcı Adınız, Seçtiğiniz Resim Ve Kısa Hikayeleri

Nasıl bir eser bu? Resmin buyuk hali var mı? Ve lisede neden balık derlerdi?

Valla açıkcası dalga ile karışık takılırlardı işte, fotoğraf ise sallıyor olabilirim, ya Bilgi Üniversitesi Santralistanbul Kampüsü'nde çektim yada Taksim Arter'de.. Heykel tarzı ışıklandırılmış bir objeydi, ozamanlar fotoğrafa yeni başlamıştım, ne görürsem çekiyordum. Şimdi de yolum Taksim Beyoğlu taraflarına düştüğünde mutlaka Arter'e, Salt'a uğrarım. (Bu arada 10 yıldır profesyonel anlamda fotoğrafçılık yapıyorum)
 
Fotoğrafımdaki bizim evin kedisi Şurup. Sepetindeyken bir gün böyle bir hareket yaptı, ben de yarıldım gülmekten ve fotoğrafladık derhal:)
Barrios yaygın bir latin soyadı. Ancak ben özellikle bir kişiye ithafen bu ismi almıştım. İspanyolcada "kenar mahalle, gecekondu semti, getto" gibi anlamları olduğunu bilmiyordum. Yabancı forumlarında beni Hispanik-Latin sananlar olurdu. Dert etmezdim, çünkü Latin Amerikan müziğine zaten bayılırım, olağanüstü müzisyenler çıkıyor adamlardan.
Agustin Barrios Mangore, gelmiş geçmiş en büyük klasik gitar virtüöz-bestecilerinden biri. Paraguaylı, herhalde Latinler istila etmeden evvel o toprakların yerlisi olan Guaranilerin soyundan geliyor. Ne yazık ki, kendi döneminden sonra unutulmuş ve Avrupa kıtasına gidemediği için de etkisi sınırlı kalmış bir besteci başlarda.
Klasik gitarcı John Williams sayesinde yeniden keşfediliyor ve bugün klasik gitar repertuarı onsuz düşünülemiyor. Lakabı "klasik gitarın Paganinisi". Barrios, besteci ile yorumcu arasındaki kimlik ayrışmasının olmadığı son kuşak bestecilerden. Aynı zamanda taşplağa ilk kayıt yapan klasik gitarcılardan (o zaman yemiyormuş herkesinki kayıt yapmaya, hata payı yok çünkü). Kimi yerlerde okuduğuma göre metal telli akustikler de kullanmış, ama bundan emin değilim. Olağanüstü tekniğe sahip ve muhtemelen biraz egzantrik bir karakter. Bir ara kafayı kırıp ismini tersten yazıyor (Nitsuga Mangore diye) ve sahneye etnik kökenini yansıtacak biçimde Guarani yerlilerinin kıyafetleri ile de çıkıyormuş. Biraz şairliği de var, muhtemelen de obsesif. Bir rivayete göre çalışma tekniği şöyle: 100 tane taş alıyor, çalıştığı parçayı hatasız çalınca bir taşı torbaya atıyor. Herhangi bir hata yaparsa, torbadaki tüm taşları geri döküp sıfırdan başlıyor. Yani üstüste 100 kez parçayı hatasız çalmaya çalışıyor !
Parçaları kazıktır, çünkü gitar klavyesine göre müziğini kolaylaştırmayıp teorik olarak doğru akorlar yazmaya odaklanmıştır. O nedenle dehşet streçler ve bareler vardır parçalarında. Hayatımda gördüğüm ilk çapraz bare tekniği de (birinci parmağın ucu yukarıda bir perdeye, aşağıda başka bir perdeye basar) onun Choro de Saudade isimli eserindedir.
Barrios'un beni ilk büyüleyen parçası La Cathedral idi (3 bölümdür, genellikle son iki bölüm birlikte icra edilir, ağır ancak kısa bir bölüm olan 2. bölüm, dehşet bir melodik ve ritmik coşkuya sahip olan 3. bölüme bağlanır. Sanırım sonradan Barrios bu iki kısmın önünde çalınan bir Prelüd yazmış, o da harikadır. 3 kısım birlikte çalındığında bir nevi Beethoven - Ay Işı Sonatı dinlemiş gibi olursunuz. Zaten Barrios'un özelliği romantik dönem armonisini kendi kültürel mirası olan Latin ve Guarani tınıları ile birleştirmesidir.)
Hiç dinlememiş olanlara tavsiyem, La Cathedral'e ek olarak Las Abejas (Arılar), Mazurka Appasionata, Vals No:3 ve "Una Limosna por el Amor de Dios" isimli parçalar ile başlamaları. Son yazdığım parça bir tremolo etüdü ve EL Ultima Cancion (Nihai şarkı) olarak da biliniyor. Yazdığı son parça, hakkında bir anekdot var. Barrios'un kapısına gelen bir dilenci sadaka istiyor (zaten "Una Limosna por el Amor de Dios" = "Allah rızası için bir sadaka" gibi bir şey oluyor sanırım) Deniyor ki, Barrios bu esnada ölümünün yakın olduğunu hissetmiş. Parçanın başında gitarın verdiği vurgular da, dilencinin Barrios'un kapısını çaldığı zaman kullandığı ritm imiş :)


Nadiren kullanıyorum, ancak Facebook avatarım Barrios'un bir fotoğrafı...

Sanırım ilk kez dinliyorum ve çok sevdim...
Dinlerken Tarrega'nın "recuerdos de la alhambra" adlı eserini-ki çok severim-anımsadım.
 
2004 yılında çalıştığım bilişim firmasında webmasterlık yapıyordum tam bir "nerd"olduğum için bana "kubi.net" diyorlardı bu da oradan kaldı =)
Profil resmim ise çok koyu bir progressive metal fanı ve icracısı olmamdan kaynaklı
 
uvidinli: Uğur Vidinli'nin kısaltması...
Profil resmim, sanırım 2010'da yaptığım 120 X 100 boyutundaki ("The Miracle 19") serisinden "Simurg-1" isimli karışık teknik spatula (painting knife) çalışmam...
(Bkz. Simurg (Zümrüdü Anka) Efsanesi‏ - aylintoygun )
Bir 19 mucizesi tartışmasıdır sürüp gidiyordu o dönem...
O etkiye karşı bir tepki olarak bu seriyi yapmıştım.;)
Serinin içinde yazı, rakam veya algısal boyutta 19'lar vardır..
 
Güzel başlık olmuş, yarın yoldayken girip okuyayım baştan.
Bundan önceki nicklerimi de yazayım da bari bir işe yarasın:

1) mistreated4u ve mistreated: Ilk önce mistreated4u vardı, sonra mistreated oldu. Accept'in şarkısıdır, bilen bilir, adı güzel geldiği için koymuştum.
Bu mistreated hesabında bir profil fotoğrafım vardı, uzun saçlı bir adam gitar çalıyor, bir kadın vokal vardı, sahne fotoğrafı. Tarja Turunen'in bir konserindendi. Biz Tarja aşkıyla yanıp tutuşurduk lisede, şimdiki nesilde pek popüler değil herhalde. Neyse... (Bu arada ban yemedim bu nicklerde, yeni bir başlangıç deyip kapattık.)

2) EMM: Bu sallamasyon bir nick, neden koydum, nasıl koydum bilemiyorum. Neden büyük harfli mesela, hiç bir fikrim yok.
Bu hesaptaki profil fotoğrafı SL1 headstock'u. Yanımda kendisini getiremediğim için baktıkça özlemimi gidersin diye koydum. Headstock tasarımı açısından 1 numaradır gözümde. Şu an baktım da gitarla aramızda 2975km varmış...
 
Psikolojik anlamda normal olduğumu düşünmüyorum, biraz deliyimdir. Insane deli demek ingilizcede. Herhangi bir konuda rekabet hayatımın bir parçası ve en iyisi olmayı hedeflerim. I o yüzden 1, birinci sıra yani. Delisin, çok iyisin, Slipknot'ta seviyorsun. Resim Slipknot gitaristi Jim Root.
 
Çocukken bir nick makinesiydim; çizdiğim arabalara model ismi, kağıt üstü futbol turnuvalarımda takım isimleri uydururdum :)
Cajemir ismini ilk kez, 10 yaşında çizdiğim E segmenti über lüks bir patron arabasına koyduğumu hatırlıyorum :D
Sonrasında MircX, gayet.net, garaj.org derken tüm sanal ortamlardaki nickim oluverdi..
Fotoğraf ise aktif sahne aldığım dönemlerde Bodrum'da bir açıkhava konserinden.
 
Nickim foruma üye olmadan önce almayı düşündüğüm ve daha sonra aldım 52' Tele'den geliyor.
İlk profil resmimde de bu Telecaster'la çekilmiş bir fotoğrafım vardı.
Şu anki ise Üniversitede Bahar Şenlikleri'nde sahnede çekilmiş, elimdeki 1978 model Fender American Stratocaster, baya bi afilliydi, üstüne bi de puma kafası koydum, tam oldu :D
 
Soyadımın ingilizcesi miller, email adresimin de sonu öyle. bir kız arkadaşım adıma twitter açar, nedense Dirty(?) Miller koyar nickini... ben de çok beğenirim ve öyle gider

Chateau de Chantilly , 16 Temmuz 2016. Çocukluk hayalimin gerçekleşmesi...
 
Uzun yıllar önce Topkapı Sarayı'nda padişahlar halktan birisiyle bir sebepten ötürü birebir görüşme yapması icap ettiğinde, padişahla konuşacak kişinin padişahın yüzünü görmesine izin verilmezmiş. Sebebi ise o kişinin padişahın ihtişamı yüzünden söyleyeceklerini söyleyememesi ya da kendisine padişahın sorduğu sorulara göz teması olmayacağından rahat cevaplar vermesi içinmiş. İşte böyle durumlarda padişahla o kişi arasına bir perde çekilir ve zat ondan sonra padişahın huzuruna çıkarmış. Bu perdeyi açıp kapatmaktan sorumlu kişilere de Perdeci denirmiş. Benim kullandığım nickte taaa oradan geliyor. :)
 
İlk hotmail hesabı açarken ismim ve soyadım olan hakankoca alınmıştı.Bende mesleğim olan Diş hekimliğinin ünvanı dthakankoca yı aldım.Yurtdışı dahil unutmamak adına üye olduğum heryerde sabit kullanıcı adım.Tek isim gerçekten kolay oluyor :)
Resimde en sevdiğim 62 stratım ve ben ....
 
Geri
Üst