(Uyarı: Bu, bir anda içinden gelenleri dökme çabası içinde olan "ben" tarafından yazılmış, dandik, kendi çapında başarısızlık derecesinde duygusal bir yazıdır. Yazının tek başarısı GameShow'u anlatmasıdır. )
Bu dergi ile yazıya nasıl giriceğimi, nasıl bir başlangıc yapmam gerektiğini hiç bilmiyorum. Anlatılıcak çok şey var ve eminim ben biryerden toparlayamayacağım.
Yıl kaç hatırlamıyorum. Sanırım 3. ya da 4. sınıftaydım. 5 yaşından beri bilgisayar oynayan biri olarak (Ya da gereksiz bir çocukta denebilir), babamında yardımıyla bilgisayar dünyasını, oyunlarını, dergilerini takip ederdim. Adını tam hatırlayamıyorum ama o zamana kadar PC Games alıyorduk sanırım. Eğer ismini doğru hatırlıyorsam, o dergiden aklımda en net kalan şey Alone In The Dark 1 ve 2'nin tam çözümleri. Hatta bir yarış oyununda "Alone In The Dark 3 coming soon" yazıyordu, onun screen shot'ını alıp koymuşlardı. Herneyse... O zamanlar deli gibi Jungle Strike oynuyordum. Ve de Dune'dan sonra çıkan, gördüğüm ikinci real-time strateji olan Warcraft (Adını hatırlayamadığım diğer oyunlardan özür dilerim.). Tabi şimdiki gibi değil, kaynak basıyım, adam öldüreyim, oyunu aşıyım hırsı yok. "Ohaaa canavara bak", "yuh süperrrrr, adam patladı olmmm" efektleri var. O zamanlar yarış oyunu oynarken, eş zamanlı ağızla "vuuuuuuuuuuuuv" diye motor sesi çıkartma var. İşte tam o zamanlarda GameShow ile tanıştım. Doğal olarak, o yaşta bir çocuk olarak, direk oyun tanıtımlarını okudum, hiç yazarların yazdığı şeyler, giriş, yazarlar kimdir umrumda değildi. Dergiyide pek sallamamıştım.
Sonra X-Com denilen oyun geldi. Hepimiz dağıldık. Deliler gibi oynadık Nedendir bilmiyorum, o zamanlar (Daha sonra yıllar boyunca bu benim için böyle devam etti.) oyun dergilerinden oyun tanıtımı okumak inanılmaz güzel gelirdi. Sevdiğim oyunların incelemesini, tekrar tekrar onlarca kez okur, okuduklarımla oyuna yeni bir boyut katıp hayaller kurardım. Genelde ingilizcemde yeterli olmadığı için konuları dergilerden takip ederdim (Tabi bir de dergilerden Cheat-gizli kombinasyonları öğrenipte daha sonra bunu arkadaş arasında yapıp "Ohaaa olm nerden öğrendin lan" tepkileri almanın tatmini vardı.). Bir gün babam beni arabayla aldı (Nerden bilmiyorum), yoldayken bana, bak X-Com dedi. Elimde A-4 büyüklüğünde bir dergi duruyordu, inanılmaz güzel bir baskı, direk kapağında o meşhur balığmsı, dişli canavar. "Ohaaaa" ile "Yehuu" arası bir ses çıkardım, fakat sonra acı gerçeği gördüm. Dergi ingilizceydi. Babamın yüzüne baktım, o da bana muzur birşekilde baktı ve ama bak bu da Türkçe'si dedi. Daha ufak, içi siyah - beyaz, kendi halinde bir dergiydi. Adı ise "GameShow"du. Bir önceki ay elime aldığım sayıya o kadar dikkatsizdim ki, ikisinin aynı dergi olduğunu farketmemiştim. Sonra sıkıntıdan mıdır nedir, dergideki herşeyi okudum ben (Aslında başta X-Com'u elli kere okudum, okuyacak birşey kalmadı), bir değişik geldi, hoş geldi (Ne demekse). Ama o zamanlar zeka kaldırmıyor, mavra nedir, geyik yapıyor adamlar ne diyor bunlar diyip, pek birşey anlamıyordum. Yine de bu alttan alttan "Sen gelecekte Gameshow neslinden gelen bir genç olucaksın" ın ilk sinyalleriydi. Bir iki ay dergiyi aldım. Dergide hiç anlamadığım müzik muhabbetleri, arada dönen FRP geyikleri vardı. En çok kafama takılan buydu, bazı oyunlar anlatılırken "Bu oyunda da Dungeons and Dragons etkileri var", "işte oyundaki Elfler forgotten realmsteki gibiler" şeklinde cümleler içeren dergi beni uzun süre karamsarlığa sürükledi. Neydi lan bu FRP, eski bir oyun olsa, tüm oyunlar ondan etkilense değil. Elf efsanesi falan diyor, galiba bunların hepsi DnD'den geliyor ama Dnd ne gibi sorular, beni derslerimde bile düşüncelere sürüklemiş, karamsar günlerin başlangıcının haberini vermişti.
Dune ve Warcraft sayesinde, strateji denilen türle tanışan bizler vurguna uğramıştık. Babam bile deliler gibi oynuyor, annemi bıktırıyordu. Oyunlarımızı Bahçeli'deki bilmemne bilgisayardan alıyorduk (İsmini hatırlayamadım, hatırlıyıcam ama). O zamanlar sattığı disketlerin yarısı bozuk olan bu bilgisayarcı, işine hala devam ediyor. Duyduğuma göre sattıkları CD'lerin çoğu bozukmuş yine. Neyse.. Stratejiye doyamayan bizlere bu bilgisayarcı gelip "Abi Dune 3 çıktı, çok manyak bir oyun" dedi (Bahsi geçen oyun Command And Conquer. Aynı zihniyet warcraft'a, abi Dune'un yenisi, ama eski çağda geçiyor demişti). Sarsıldık aldık. Eve gittik, oynadık. Doyamadık (O zamanlar CD yeni yeni çıkmıştı ve ne yazık ki biz oyunları diskette alıp, dosta çalıştırıyorduk. Yani ara demolardan, westwood'un o meşhur vidyolarından geri kalmıştık). O ayın Gameshow'unu elimize aldığımızda ise sarsıldık, dergi tüm üniteleri tek tek tanıtıyor, bize APC'nin açılımını bile veriyordu. İşte o zaman anladım ki, o dergi artık "Benim" dergimdi (Yazarları umursama faslı hala başlamasada). Sonra (ne yazık ki söylemek zorundayım, o güne lanet ederim ki) babam yine eve mutlu bir ifadeyle geldi, bak yeni bir dergi çıkmış, bunda da Command And Conquer var dedi. Bünye mutluluğa doyamadı. Dergiyi aldı, daha büyüktü, renkliydi, kapağı neden bilmiyorum ikiye katlanarak açılıyor, içinde de reklam vardı. O zamanlar dergiyi sevmiştim. Adı ise LEVEL'dı (daha sonraları bir kişilik kazanma derdi ile uğraşan bu dergi, tam kişiliğiyle ayakta durucak Gameshow'u bitiren en büyük etken olucaktı.). Sonra ay iki dergi alındı, hayata devam edildi. Çok ilginçti, Gameshow dergiydi ama, normal hiçbir dergiye benzemiyordu. Oyun dergisi, ama kapağında her ay altta saçma saçma "MAC boyutlararası turlarda", "MAC suçunu itiraf ediyor", "Esrar çözülüyor, KATİL MAC.." gibi yazılar vardı. Hani şimdi ne alakaydı bu dergiyle bu yazılar. Hem MAC kimdi. Ama o zamanlardan bilinçaltına kazındı ki, Gameshow gördüğümüz hiçbirşeye benzemeyecekti. Level'ın farkı ise, ciddiydi, oyun tam çözümleri gayet normal açıklayıcıydı. Gameshow'da bazı oyun çözümleri kişinin birinci ağzından anlatılırken "BEn ordaydım, sola döndüm dehşete düştüm" gibi, bazıları tamamen geyik katılarak anlatılıyordu (Daha sonraları bu anlatış biçimi Larry tam çözümü efsanesine dönecekti Smile ). İki dergide seviliyordu.
Derken Gameshow renkli oldu, sevindikçe sevinildi. Türkiye'de daha bilgisayar adına pek bir gelişim yoktu, çok az kişinin evinde bilgisayar vardı. Dolayısıyla, yaşıtlarımla bilgisayar muhabbeti yapamıyordum (Atari ve arcade salonları muhabbeti ise had safadaydı). Etrafımda Gameshow'u bilen kimse de yoktu (Bilgisayar yok ki, dergisi alınsın). Böyle olunca, Gameshow benim kimseye anlatamadığım gizli dünyam, gizli arkadaşım oldu. Belki de özel olmasının sebeplerinden de biri bu.
Daha sonra (Çok fazla sonra kullandım) efsane bir olay oldu. Herşeyden önce Gameshow A4'e geçti, büyüdü. Bu çok sevindirici bir haberdi. En fecisi A4'e geçtiği o aydı. O ay belki şu an oyun dünyasını şekillendiricek, resmen dünyayı değiştiricek oyunlar çıktı. Elder Scrolls 2: Daggerfall: Bilmeyenler için bu oyun Morrowind ve Oblivion serisinin önceki oyunudur. Morrowind 3. Oblivion'da 4. oyun. Rol yapma oyunlarında, kesinlikle bir devrimdi ve hala bencede en iyisi. Çıkan diğer oyun, Türkiye'de internet kafelerin popüler olmasını sağlayan, belki internet kafe kültürünü geliştiren ve bir gençliğin kafeye giderek okumamasını sağlayan Command And Conquer: Red Alert'ti ki hala bu oyunu oynamak için okulu asanlar var. Üstüne bir efsanenin başlangıcı (Bitişi de keşke böyle olsa) Tomb Raider'da o ay çıkmıştı, belkide Angelina Jolie'yi meşhur edecek oyun, ondan habersiz o aralar kendi kendine bir hayran kitlesi oluşturuyordu. Bu kadarla kalmayıp, günlerimizi, aylarımızı tüketen, Heros Of Might And Magic serisinin ikinci oyunu da o ay çıkmıştı. Sanırım o sayıyı çoğu kişi binlerce kere okumuştur. Çünkü hem efsane, hem A4'tü, bilinçaltına direk çakılan bir kazıktı, artık istenilsede hafızalardan silinemezdi.
Zamanla Türkiye'de bilgisayar kültürü gelişti. 386 ve 486'lardan sonra çıkan Pentium, tüm dünyada çok popüler oldu. Neredeyse, çoğu kişinin evine bir pentium girdi. Böyle olunca artık okulda da milletin elinde oyun dergileri, popülerleşen CD'ler yer almaya başlamıştı (CD'nin popüler olması çok iyiydi, artık disketler zulüm olmuştu.) . Bu benim içinde çok sevindirici bir haberdi, artık sevdiğim dergi hakkında konuşabilicek, oyunlarla ilgili hayallerimi insanlarla paylaşabilicektim. İşte en büyük hayal kırıklığı o zaman yaşandı. İnsanlar oyun dergilerini sadece Cheat'ler için ve verilmeye başlanan CD'ler vb. için alıyordu. Oyunlar sadece "Oydum, koydum" demek için oynanıyordu. Kimse gelipte "Abi Kane ne pis bir adamdır, iyiki o dünyayı ele geçirmeden onu durdurdum", "Daggerfall'da şehir şehir geziyorum, yeni insanlar tanıdım" gibisinden en ufak bir hayalgücü belirtisi gösteren şeyler demiyordu. Onun yerine "Olm varya 5 dakka 2 tane üs kuruyorum" muhabbeti vardı. Oyunların bir anlamı yoktu diğerleri için, illa olması da gerekmiyordu tabi ama, oyunları başka dünyalara giden yol olarak gören, küçük bünye için bu gerçekten kötüydü (Hala da öyle olmaya çalışırım ya.)
Sonra efsanevi olay gerçekleşti. Nedendir bilinmez, Gameshow'u aldığımda, sol tarafta bir "10" işareti vardı. Bilerek mi yaptılar, yoksa tesadüf müydü sadece ama, yılın 10. ayıydı. Öyle oluncada hemen "Hmm, artık ayları solda da gösteriyorlar" herhalde gibisinden bir mantık yürütmüştüm (Evet aptalca kabul ediyorum). O sayıyı çok sevmiştim, vampir hayranıydım ve Blood Omen tanıtılıyordu. Yüzlerce kere okudum, her zaman ki gibi. Sonraki aylarda ise görüldü ki , bir geri sayım vardı. Herhalde geri sayımın sonunun olumsuz olacağı çok az kişinin aklına gelmişti. Herkes bir promosyon ya da süpriz bekliyordu. Dergide hiç kötüye gidiş havası yoktu, en azından bize belli etmemişlerdi.
Niye bilmiyorum, benim en sevdiğim sayısı, kapağında Oddworld olan sayısıydı Gameshow'un. Oyunu çok sevdiğimden mi, yoksa ilk defa o sayıda, "Ya ben bu adamları çok seviyormuşum ya ne güzel" dediğimden mi, yoksa bir efsane GTA o ay tanıtıldığı için mi bilmiyorum. En çok okuduğum sayı oydu. Bu da bir ara bilgi.
Gameshow geri sayımda, sona doğru ilerledi. Sona doğru ilerlerken, artık olgun bir Gameshow'cu olmanın verdiği farkındalık ile, "Eski sayılara bakıyım bir, anlamamışımdır belki" amacıyla, tüm sayıları yeniden okudum. O zaman Engin Abla kimdir, Mac kimdir, hikaye nerden başlıyor, onu tam anlamıyla anlamıştım. Bunları elbette biliyordum ama tam anlamıyla herşeyi anlamam, tam bir Gameshow'cu olmam, o zamana denk geldi. Mac gitti, Zebani geldi, olmadı vs.. tartışmaları, Amatör ruh kavgası. Şampuana ayrı, saç kremine ayrı mı sorunu. Bu arada da iki tane mektup yollamıştım, birisinde Diablo'nun incelemesi vardı (niye yolluyorsam incelemesi olan oyunu), biriside klasik mektuptu. Her ay dergiye heyecanla bakıyordum. Yayınlamadılar... Babam bile aramıştı dergiyi, sıra var demişlerdi. Ama düşünüyorumda çok salak şeylerdi, yayınlamamakta da haklılar. Kırgın değilim, ama şimdi sadece bir iç geçirdim. Son üç sayıya gelindi. Üstünde 3 numarası olan sayı, "Abi hiçbir futbol oyununu sevmem, futbolu da hiç sevmem, ama o oyun çok zevkliydi" denilen World Cup 98'i kapak yapmıştı. Gerçektende Chumbawamba - Thupthubming ile açılan çok sıcak müziğinden midir, yoksa ayrı bir atmosferi mi vardı, ya da dünya kupası heyecanından mıdır, çoğu kişi çok sevmişti o oyunu. Hala da kime sorsam, çok güzeldi der. Şaşırırım. Bir sonraki sayıda Might and Magic serisinin efsanevi dönüşü Might And Magic 6 vardı. Kapakta ise Laurana. Tabi Gameshow Türkiye'ye rol yapma oyunları kültürünü aşılasa, daha fantastik edebiyat kitaplarının çevrimleri olmadığı için, hiçbirimiz o hatunun kim olduğunu, yerde yatan ölü adamın (Sturm) kim olduğunu anlamamış, sallamamıştık. 1 numaralı sayıya, nedense ısınamamıştım. Belki Ağustos geldi, yaz bitiyor keyifsizliğinden, belki çok ilgimi çeken oyunlar olmadığından, belkide bu ay bitsede, bakalım sayım sonunda nolucak hevesinden. Sonra o beklenen ay geldi...
Eylül ayı. İçinde doğum günümü barındıran, genellikle aile ile tatile gittiğimiz, ama döndükten hemen sonra okulun açıldığı ay. O zamanlar en sevmediğim aydı, eylül gelince neşe kaçardı. OKul açılıcak korkusu, yeniden kırtasiye kokusu, yavaş yavaş eve erken gelmeler, havanın erken kararması. Olmaz olsun... İşte o ayda Gameshow çıkmadı. Bekledik bekledik gelmedi. Herhalde herkes büyük bir süpriz var diye düşündü (En azından etrafımdaki kişiler öyleydi). Çok iyi hatırlıyorum. Sürekli kavga halinde olduğumuz aşağı mahalle, mahalle maçı teklifi etti. 3 kişilerdi, bu kadar az kişiyle maç olmazdı ama biz oynamıştık. 13-0 yenmiştik, inanılmaz bir zafer coşkusuydu. Bunu bakkaldan kola alıp kutlayalım diyip bakkala gittik ve orda zaman durdu (Dramatize etmiyorum, aynen hatırladığım budur.). Dergi simsiyahtı. Üstünde o ayki oyunlar yerine, yazarların isimleri yazıyordu. Tüm sevdiğim yazarlar. Gameshow değil, GameOver'dı. Artık demir alma günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi, kalkar bu limandan"... Üstünde şerit halinde bu dize vardı. Ve o an geri sayımın ne olduğu, süprisin ne olduğu dank etti. Bir anda gözlerim yaşardı, dergiyi aldım, bakakaldım. Açılışına baktım, MEG kapanışa dair bir yazı yazmıştı. Polat Yarışcı ilk defa bir oyun tanıtmıştı. O kadar güzel yazmıştı ki, yazıyı defalarca okuyup, defalarca ağlamıştım. Muder'in, palyaço'nun gözyaşları bunlar, diye son dizesi vardı. En son sayfada geyik yoktu, Gameshow tarihçesi vardı. Aslında biz dergi renkli oldu, dergi disket verdi, dergi A4 oldu diye sevinirken, bu tarihçede işin arka yüzü, bunların dergiyi nasıl sona sürüklediği vardı. İnsanların kaybettiler dediği, ama kaybedilmeyen amatör ruh vardı... Ve, desteğini esirgemeyen MAC vardı...
Orda çok şey bitti, Gameshow sonradan yeniden çıktı. Birçoğu beğenmedi, ama bence yine çok güzeldi. Ama o eylül gününde, çocukluktan bir parça koptu, bazı şeyler o zaman anlaşıldı, Gameshow ekibinin geldiği kadar yüzyüze olmasamda, mahalle maçı yapan bir çocuğun hayatla bir anda yüzleşmesiydi. Büyümeye giden bir adımdı... O siyah kapakla beraber, bir dönem, benim için çocukluktan bir parça, hayallerin çoğu kapandı..
Çok kötü bir yazı oldu biliyorum. Çoğu insan, MAC olaylarını vs. tarihçeyi çok güzel yazmış, ben yinelemek istemedim. Çok alakasız olaylarda anlattım, uzun tuttum ama amacım Gameshow'un "Hayatımızla beraber" nasıl geliştiğini göstermekti. Belki bir iki okuyan olmuştur.
Son olarakta, tüm Gameshow ailesine, her ay Gameshow alıp, arkadaşlarına aldıran, bazen iki tane alan (ve bu dandik yazıyı üşenmeden okuyan) herkese, o X-Com kapaklı Gameshow'u alıp bana getidği için babama çok teşekkürler. Hayatım(ız)a çok şey kattınız...
Bu dergi ile yazıya nasıl giriceğimi, nasıl bir başlangıc yapmam gerektiğini hiç bilmiyorum. Anlatılıcak çok şey var ve eminim ben biryerden toparlayamayacağım.
Yıl kaç hatırlamıyorum. Sanırım 3. ya da 4. sınıftaydım. 5 yaşından beri bilgisayar oynayan biri olarak (Ya da gereksiz bir çocukta denebilir), babamında yardımıyla bilgisayar dünyasını, oyunlarını, dergilerini takip ederdim. Adını tam hatırlayamıyorum ama o zamana kadar PC Games alıyorduk sanırım. Eğer ismini doğru hatırlıyorsam, o dergiden aklımda en net kalan şey Alone In The Dark 1 ve 2'nin tam çözümleri. Hatta bir yarış oyununda "Alone In The Dark 3 coming soon" yazıyordu, onun screen shot'ını alıp koymuşlardı. Herneyse... O zamanlar deli gibi Jungle Strike oynuyordum. Ve de Dune'dan sonra çıkan, gördüğüm ikinci real-time strateji olan Warcraft (Adını hatırlayamadığım diğer oyunlardan özür dilerim.). Tabi şimdiki gibi değil, kaynak basıyım, adam öldüreyim, oyunu aşıyım hırsı yok. "Ohaaa canavara bak", "yuh süperrrrr, adam patladı olmmm" efektleri var. O zamanlar yarış oyunu oynarken, eş zamanlı ağızla "vuuuuuuuuuuuuv" diye motor sesi çıkartma var. İşte tam o zamanlarda GameShow ile tanıştım. Doğal olarak, o yaşta bir çocuk olarak, direk oyun tanıtımlarını okudum, hiç yazarların yazdığı şeyler, giriş, yazarlar kimdir umrumda değildi. Dergiyide pek sallamamıştım.
Sonra X-Com denilen oyun geldi. Hepimiz dağıldık. Deliler gibi oynadık Nedendir bilmiyorum, o zamanlar (Daha sonra yıllar boyunca bu benim için böyle devam etti.) oyun dergilerinden oyun tanıtımı okumak inanılmaz güzel gelirdi. Sevdiğim oyunların incelemesini, tekrar tekrar onlarca kez okur, okuduklarımla oyuna yeni bir boyut katıp hayaller kurardım. Genelde ingilizcemde yeterli olmadığı için konuları dergilerden takip ederdim (Tabi bir de dergilerden Cheat-gizli kombinasyonları öğrenipte daha sonra bunu arkadaş arasında yapıp "Ohaaa olm nerden öğrendin lan" tepkileri almanın tatmini vardı.). Bir gün babam beni arabayla aldı (Nerden bilmiyorum), yoldayken bana, bak X-Com dedi. Elimde A-4 büyüklüğünde bir dergi duruyordu, inanılmaz güzel bir baskı, direk kapağında o meşhur balığmsı, dişli canavar. "Ohaaaa" ile "Yehuu" arası bir ses çıkardım, fakat sonra acı gerçeği gördüm. Dergi ingilizceydi. Babamın yüzüne baktım, o da bana muzur birşekilde baktı ve ama bak bu da Türkçe'si dedi. Daha ufak, içi siyah - beyaz, kendi halinde bir dergiydi. Adı ise "GameShow"du. Bir önceki ay elime aldığım sayıya o kadar dikkatsizdim ki, ikisinin aynı dergi olduğunu farketmemiştim. Sonra sıkıntıdan mıdır nedir, dergideki herşeyi okudum ben (Aslında başta X-Com'u elli kere okudum, okuyacak birşey kalmadı), bir değişik geldi, hoş geldi (Ne demekse). Ama o zamanlar zeka kaldırmıyor, mavra nedir, geyik yapıyor adamlar ne diyor bunlar diyip, pek birşey anlamıyordum. Yine de bu alttan alttan "Sen gelecekte Gameshow neslinden gelen bir genç olucaksın" ın ilk sinyalleriydi. Bir iki ay dergiyi aldım. Dergide hiç anlamadığım müzik muhabbetleri, arada dönen FRP geyikleri vardı. En çok kafama takılan buydu, bazı oyunlar anlatılırken "Bu oyunda da Dungeons and Dragons etkileri var", "işte oyundaki Elfler forgotten realmsteki gibiler" şeklinde cümleler içeren dergi beni uzun süre karamsarlığa sürükledi. Neydi lan bu FRP, eski bir oyun olsa, tüm oyunlar ondan etkilense değil. Elf efsanesi falan diyor, galiba bunların hepsi DnD'den geliyor ama Dnd ne gibi sorular, beni derslerimde bile düşüncelere sürüklemiş, karamsar günlerin başlangıcının haberini vermişti.
Dune ve Warcraft sayesinde, strateji denilen türle tanışan bizler vurguna uğramıştık. Babam bile deliler gibi oynuyor, annemi bıktırıyordu. Oyunlarımızı Bahçeli'deki bilmemne bilgisayardan alıyorduk (İsmini hatırlayamadım, hatırlıyıcam ama). O zamanlar sattığı disketlerin yarısı bozuk olan bu bilgisayarcı, işine hala devam ediyor. Duyduğuma göre sattıkları CD'lerin çoğu bozukmuş yine. Neyse.. Stratejiye doyamayan bizlere bu bilgisayarcı gelip "Abi Dune 3 çıktı, çok manyak bir oyun" dedi (Bahsi geçen oyun Command And Conquer. Aynı zihniyet warcraft'a, abi Dune'un yenisi, ama eski çağda geçiyor demişti). Sarsıldık aldık. Eve gittik, oynadık. Doyamadık (O zamanlar CD yeni yeni çıkmıştı ve ne yazık ki biz oyunları diskette alıp, dosta çalıştırıyorduk. Yani ara demolardan, westwood'un o meşhur vidyolarından geri kalmıştık). O ayın Gameshow'unu elimize aldığımızda ise sarsıldık, dergi tüm üniteleri tek tek tanıtıyor, bize APC'nin açılımını bile veriyordu. İşte o zaman anladım ki, o dergi artık "Benim" dergimdi (Yazarları umursama faslı hala başlamasada). Sonra (ne yazık ki söylemek zorundayım, o güne lanet ederim ki) babam yine eve mutlu bir ifadeyle geldi, bak yeni bir dergi çıkmış, bunda da Command And Conquer var dedi. Bünye mutluluğa doyamadı. Dergiyi aldı, daha büyüktü, renkliydi, kapağı neden bilmiyorum ikiye katlanarak açılıyor, içinde de reklam vardı. O zamanlar dergiyi sevmiştim. Adı ise LEVEL'dı (daha sonraları bir kişilik kazanma derdi ile uğraşan bu dergi, tam kişiliğiyle ayakta durucak Gameshow'u bitiren en büyük etken olucaktı.). Sonra ay iki dergi alındı, hayata devam edildi. Çok ilginçti, Gameshow dergiydi ama, normal hiçbir dergiye benzemiyordu. Oyun dergisi, ama kapağında her ay altta saçma saçma "MAC boyutlararası turlarda", "MAC suçunu itiraf ediyor", "Esrar çözülüyor, KATİL MAC.." gibi yazılar vardı. Hani şimdi ne alakaydı bu dergiyle bu yazılar. Hem MAC kimdi. Ama o zamanlardan bilinçaltına kazındı ki, Gameshow gördüğümüz hiçbirşeye benzemeyecekti. Level'ın farkı ise, ciddiydi, oyun tam çözümleri gayet normal açıklayıcıydı. Gameshow'da bazı oyun çözümleri kişinin birinci ağzından anlatılırken "BEn ordaydım, sola döndüm dehşete düştüm" gibi, bazıları tamamen geyik katılarak anlatılıyordu (Daha sonraları bu anlatış biçimi Larry tam çözümü efsanesine dönecekti Smile ). İki dergide seviliyordu.
Derken Gameshow renkli oldu, sevindikçe sevinildi. Türkiye'de daha bilgisayar adına pek bir gelişim yoktu, çok az kişinin evinde bilgisayar vardı. Dolayısıyla, yaşıtlarımla bilgisayar muhabbeti yapamıyordum (Atari ve arcade salonları muhabbeti ise had safadaydı). Etrafımda Gameshow'u bilen kimse de yoktu (Bilgisayar yok ki, dergisi alınsın). Böyle olunca, Gameshow benim kimseye anlatamadığım gizli dünyam, gizli arkadaşım oldu. Belki de özel olmasının sebeplerinden de biri bu.
Daha sonra (Çok fazla sonra kullandım) efsane bir olay oldu. Herşeyden önce Gameshow A4'e geçti, büyüdü. Bu çok sevindirici bir haberdi. En fecisi A4'e geçtiği o aydı. O ay belki şu an oyun dünyasını şekillendiricek, resmen dünyayı değiştiricek oyunlar çıktı. Elder Scrolls 2: Daggerfall: Bilmeyenler için bu oyun Morrowind ve Oblivion serisinin önceki oyunudur. Morrowind 3. Oblivion'da 4. oyun. Rol yapma oyunlarında, kesinlikle bir devrimdi ve hala bencede en iyisi. Çıkan diğer oyun, Türkiye'de internet kafelerin popüler olmasını sağlayan, belki internet kafe kültürünü geliştiren ve bir gençliğin kafeye giderek okumamasını sağlayan Command And Conquer: Red Alert'ti ki hala bu oyunu oynamak için okulu asanlar var. Üstüne bir efsanenin başlangıcı (Bitişi de keşke böyle olsa) Tomb Raider'da o ay çıkmıştı, belkide Angelina Jolie'yi meşhur edecek oyun, ondan habersiz o aralar kendi kendine bir hayran kitlesi oluşturuyordu. Bu kadarla kalmayıp, günlerimizi, aylarımızı tüketen, Heros Of Might And Magic serisinin ikinci oyunu da o ay çıkmıştı. Sanırım o sayıyı çoğu kişi binlerce kere okumuştur. Çünkü hem efsane, hem A4'tü, bilinçaltına direk çakılan bir kazıktı, artık istenilsede hafızalardan silinemezdi.
Zamanla Türkiye'de bilgisayar kültürü gelişti. 386 ve 486'lardan sonra çıkan Pentium, tüm dünyada çok popüler oldu. Neredeyse, çoğu kişinin evine bir pentium girdi. Böyle olunca artık okulda da milletin elinde oyun dergileri, popülerleşen CD'ler yer almaya başlamıştı (CD'nin popüler olması çok iyiydi, artık disketler zulüm olmuştu.) . Bu benim içinde çok sevindirici bir haberdi, artık sevdiğim dergi hakkında konuşabilicek, oyunlarla ilgili hayallerimi insanlarla paylaşabilicektim. İşte en büyük hayal kırıklığı o zaman yaşandı. İnsanlar oyun dergilerini sadece Cheat'ler için ve verilmeye başlanan CD'ler vb. için alıyordu. Oyunlar sadece "Oydum, koydum" demek için oynanıyordu. Kimse gelipte "Abi Kane ne pis bir adamdır, iyiki o dünyayı ele geçirmeden onu durdurdum", "Daggerfall'da şehir şehir geziyorum, yeni insanlar tanıdım" gibisinden en ufak bir hayalgücü belirtisi gösteren şeyler demiyordu. Onun yerine "Olm varya 5 dakka 2 tane üs kuruyorum" muhabbeti vardı. Oyunların bir anlamı yoktu diğerleri için, illa olması da gerekmiyordu tabi ama, oyunları başka dünyalara giden yol olarak gören, küçük bünye için bu gerçekten kötüydü (Hala da öyle olmaya çalışırım ya.)
Sonra efsanevi olay gerçekleşti. Nedendir bilinmez, Gameshow'u aldığımda, sol tarafta bir "10" işareti vardı. Bilerek mi yaptılar, yoksa tesadüf müydü sadece ama, yılın 10. ayıydı. Öyle oluncada hemen "Hmm, artık ayları solda da gösteriyorlar" herhalde gibisinden bir mantık yürütmüştüm (Evet aptalca kabul ediyorum). O sayıyı çok sevmiştim, vampir hayranıydım ve Blood Omen tanıtılıyordu. Yüzlerce kere okudum, her zaman ki gibi. Sonraki aylarda ise görüldü ki , bir geri sayım vardı. Herhalde geri sayımın sonunun olumsuz olacağı çok az kişinin aklına gelmişti. Herkes bir promosyon ya da süpriz bekliyordu. Dergide hiç kötüye gidiş havası yoktu, en azından bize belli etmemişlerdi.
Niye bilmiyorum, benim en sevdiğim sayısı, kapağında Oddworld olan sayısıydı Gameshow'un. Oyunu çok sevdiğimden mi, yoksa ilk defa o sayıda, "Ya ben bu adamları çok seviyormuşum ya ne güzel" dediğimden mi, yoksa bir efsane GTA o ay tanıtıldığı için mi bilmiyorum. En çok okuduğum sayı oydu. Bu da bir ara bilgi.
Gameshow geri sayımda, sona doğru ilerledi. Sona doğru ilerlerken, artık olgun bir Gameshow'cu olmanın verdiği farkındalık ile, "Eski sayılara bakıyım bir, anlamamışımdır belki" amacıyla, tüm sayıları yeniden okudum. O zaman Engin Abla kimdir, Mac kimdir, hikaye nerden başlıyor, onu tam anlamıyla anlamıştım. Bunları elbette biliyordum ama tam anlamıyla herşeyi anlamam, tam bir Gameshow'cu olmam, o zamana denk geldi. Mac gitti, Zebani geldi, olmadı vs.. tartışmaları, Amatör ruh kavgası. Şampuana ayrı, saç kremine ayrı mı sorunu. Bu arada da iki tane mektup yollamıştım, birisinde Diablo'nun incelemesi vardı (niye yolluyorsam incelemesi olan oyunu), biriside klasik mektuptu. Her ay dergiye heyecanla bakıyordum. Yayınlamadılar... Babam bile aramıştı dergiyi, sıra var demişlerdi. Ama düşünüyorumda çok salak şeylerdi, yayınlamamakta da haklılar. Kırgın değilim, ama şimdi sadece bir iç geçirdim. Son üç sayıya gelindi. Üstünde 3 numarası olan sayı, "Abi hiçbir futbol oyununu sevmem, futbolu da hiç sevmem, ama o oyun çok zevkliydi" denilen World Cup 98'i kapak yapmıştı. Gerçektende Chumbawamba - Thupthubming ile açılan çok sıcak müziğinden midir, yoksa ayrı bir atmosferi mi vardı, ya da dünya kupası heyecanından mıdır, çoğu kişi çok sevmişti o oyunu. Hala da kime sorsam, çok güzeldi der. Şaşırırım. Bir sonraki sayıda Might and Magic serisinin efsanevi dönüşü Might And Magic 6 vardı. Kapakta ise Laurana. Tabi Gameshow Türkiye'ye rol yapma oyunları kültürünü aşılasa, daha fantastik edebiyat kitaplarının çevrimleri olmadığı için, hiçbirimiz o hatunun kim olduğunu, yerde yatan ölü adamın (Sturm) kim olduğunu anlamamış, sallamamıştık. 1 numaralı sayıya, nedense ısınamamıştım. Belki Ağustos geldi, yaz bitiyor keyifsizliğinden, belki çok ilgimi çeken oyunlar olmadığından, belkide bu ay bitsede, bakalım sayım sonunda nolucak hevesinden. Sonra o beklenen ay geldi...
Eylül ayı. İçinde doğum günümü barındıran, genellikle aile ile tatile gittiğimiz, ama döndükten hemen sonra okulun açıldığı ay. O zamanlar en sevmediğim aydı, eylül gelince neşe kaçardı. OKul açılıcak korkusu, yeniden kırtasiye kokusu, yavaş yavaş eve erken gelmeler, havanın erken kararması. Olmaz olsun... İşte o ayda Gameshow çıkmadı. Bekledik bekledik gelmedi. Herhalde herkes büyük bir süpriz var diye düşündü (En azından etrafımdaki kişiler öyleydi). Çok iyi hatırlıyorum. Sürekli kavga halinde olduğumuz aşağı mahalle, mahalle maçı teklifi etti. 3 kişilerdi, bu kadar az kişiyle maç olmazdı ama biz oynamıştık. 13-0 yenmiştik, inanılmaz bir zafer coşkusuydu. Bunu bakkaldan kola alıp kutlayalım diyip bakkala gittik ve orda zaman durdu (Dramatize etmiyorum, aynen hatırladığım budur.). Dergi simsiyahtı. Üstünde o ayki oyunlar yerine, yazarların isimleri yazıyordu. Tüm sevdiğim yazarlar. Gameshow değil, GameOver'dı. Artık demir alma günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi, kalkar bu limandan"... Üstünde şerit halinde bu dize vardı. Ve o an geri sayımın ne olduğu, süprisin ne olduğu dank etti. Bir anda gözlerim yaşardı, dergiyi aldım, bakakaldım. Açılışına baktım, MEG kapanışa dair bir yazı yazmıştı. Polat Yarışcı ilk defa bir oyun tanıtmıştı. O kadar güzel yazmıştı ki, yazıyı defalarca okuyup, defalarca ağlamıştım. Muder'in, palyaço'nun gözyaşları bunlar, diye son dizesi vardı. En son sayfada geyik yoktu, Gameshow tarihçesi vardı. Aslında biz dergi renkli oldu, dergi disket verdi, dergi A4 oldu diye sevinirken, bu tarihçede işin arka yüzü, bunların dergiyi nasıl sona sürüklediği vardı. İnsanların kaybettiler dediği, ama kaybedilmeyen amatör ruh vardı... Ve, desteğini esirgemeyen MAC vardı...
Orda çok şey bitti, Gameshow sonradan yeniden çıktı. Birçoğu beğenmedi, ama bence yine çok güzeldi. Ama o eylül gününde, çocukluktan bir parça koptu, bazı şeyler o zaman anlaşıldı, Gameshow ekibinin geldiği kadar yüzyüze olmasamda, mahalle maçı yapan bir çocuğun hayatla bir anda yüzleşmesiydi. Büyümeye giden bir adımdı... O siyah kapakla beraber, bir dönem, benim için çocukluktan bir parça, hayallerin çoğu kapandı..
Çok kötü bir yazı oldu biliyorum. Çoğu insan, MAC olaylarını vs. tarihçeyi çok güzel yazmış, ben yinelemek istemedim. Çok alakasız olaylarda anlattım, uzun tuttum ama amacım Gameshow'un "Hayatımızla beraber" nasıl geliştiğini göstermekti. Belki bir iki okuyan olmuştur.
Son olarakta, tüm Gameshow ailesine, her ay Gameshow alıp, arkadaşlarına aldıran, bazen iki tane alan (ve bu dandik yazıyı üşenmeden okuyan) herkese, o X-Com kapaklı Gameshow'u alıp bana getidği için babama çok teşekkürler. Hayatım(ız)a çok şey kattınız...