Homo Mechanicus

İnsan evrimin son halkası olan bu canlı belkide dünyanın sonunu getirecek.İşin kötü yanı belki bizde bu tür bir yaratık olduk kim bilir.
Aşağıdaki yazı bir alıntıdır.

Günümüzde yaşama yaklaşım gittikçe mekanikleşmiştir.Başlıca amacımız nesne üretmektir;bu nesnelere tapma süreci içinde kendimizi de mala dönüştürürüz.İnsanlar sayılar gibi işlem görür.Burada sorun insanlara iyi davranılıp davranılmadığı(aslında cansız nesnelere de iyi davranılabilir)yada onların iyi beslenip beslenmedikleri değildir;sorun insanların cansız nesneler mi,yoksa canlı varlıklar mı olduklarıdır.İnsanlar canlı yaratıklardan çok mekanik araçları sevmektedir.İnsanlara zihinsel soyut bir biçimde yaklaşılmaktadır.İnsanlara canlı bireyler olarak değil ortak özellikleri,kitle davranışlarının sayısal kuralları açısından nesne olarak yaklaşılır.Bütün bunlar örgütsel yöntemlerin gittikçe artan etkinliğiyle uyum içindedir.Dev üretim merkezlerinde ,dev kentlerde,dev ülkelerde insanlar cansız nesnelermiş gibi yönetilmektedirler;insanlarla onları yönetenler cansız nesnelere dönüştürülmüştür;cansız nesneleri yasalara uyarlar.Ne var ki insan cansız nesne olarak yaratılmamıştır;nesneleşirse yok olur;nesneleşme süreci tamamlanmadan önce de insan mutsuzluğa düşerek yaşamı yok etmek ister.
Örgütsel olarak düzenlenmiş ve merkezileştirilmiş bir sanayileşmede beğeniler öyle oluşturulur ki insanlar en üst düzeyde ,önceden belirlenebilen,en çok kar sağlayan yönlerde tüketim yaparlar.İnsanların zekaları ve kişilikleri gittikçe daha önemli sayılan testlerle standartlaştırılır;bu testlerle özgün ,gözü pek kişilerin yerine ortalama ve silik kişiler seçilir. Gerçekten de Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da başarılı olan örgütsel sanayi uygarlığı yeni bir insan tipi yaratmıştır;bu insan örgüt insanı,robot insan yada homo consumens (tüketici insan) diye adlandırılabilir.Bunlara ek olarak bu insanlara homo mechanicus da denebilir;bu adlandırmayla mekanik olan her şeye aşırı ilgi duyan ,buna karşılık canlı şeylere düşman olan araç insanı anlatmak istiyorum.Biyolojik ve fizyolojik yapısı insanı öylesine güçlü cinsel dürtülerle donatmıştır ki homo mechanicus bile güçlü cinsel istekler duyar,bir kadını arzular.Ne var ki araç insanın kadınlara ilgisinin gittikçe azaldığı kuşku götürmez.New Yorker dergisinde yayımlanan bir karikatürde bu,çok eğlenceli bir biçimde belirtilmiştir.Genç hanım müşterisine yeni bir parfümü satmaya çalışan satıcı kız şu sözleri kullanıyor.” Yeni bir spor arabanın koktuğu gibi kokuyor,efendim” .Gerçekten de günümüzde erkeklerin davranışlarını gözlemleyen birisi bunun yalnızca bir karikatür olmadığını anlayacaktır.Öyle görünüyor ki kadınlardan ,sevgiden ,doğadan,yiyeceklerden çok spor arabalardan, televizyon ve radyo alıcılarından,uzay yolculuklarından,her türlü araçtan hoşlanan erkeklerin sayısı oldukça kabarıktır;bu erkekler yaşam dolu şeylerden çok canlı olmayan,mekanik şeylerle uğraşmayı severler.Homo mechanicus un bir kaç dakika içinde binlerce mil ötedeki milyonlarca insanı öldürebilecek araçlara duyduğu ilginin ,bu araçları denetleyebilmekten duyduğu kıvancın,böylesi bir kitle yıkımından duyacağı korku ve üzüntüye ağır basacağını düşünmek olmayacak bir şey değildir.Homo mechanicus yine de cinsel ilişkiden ,içkilerden zevk alır.Ama bütün bu zevklerin peşinden mekanik,cansız bir kafa yapısı içinde koşar.Basar basmaz kendisine mutluluk ,sevgi ve zevk getirecek bir düğmenin bulunmasını ister.(Birçok erkek bu düğmeyi nerde bulabileceklerini kendilerine öğretir umuduyla ruhçözümleyiciler koşar.)Kadınlara araba gözüyle bakar,hangi düğmelere basılacağını çok iyi bilir,kadınları heyecanlandırma ,hızlandırma gücüne bakıp kendisine hayranlık duyar,sonra da soğuk ,ilgisiz bir gözlemci olarak kalır.Homo mechanicus yaşama katılmak,ona tepki göstermekten çok makinelerin kullanılmasından hoşlanır.Bu yüzden yaşamı umursamaz olur,büyük bir hayranlık içinde mekanik şeylere kapılır,sonunda ölüme ,tümden yıkıma doğru çekilir.
Eğlencelerimizde öldürmenin oynadığı rolü bir düşünelim.Filimler,resimli öyküler,gazeteler heyecan yüklüdür,çünkü yıkım,sadizm ve kaba şiddetle doludurlar.Milyonlarca insan tek düze ama rahat bir yaşam içerisindedir.İster cinayet isterse otomobil yarışında ölümcül bir kaza olsun,öldürmeye ilgili olayları seyretmek ya da öyküleri okumak ölçüsünde hiçbir şey heyecanlandırmaz onları.Bu durum ölüm hayranlığının içimizde ne denli kök saldığını gösteren bir kanıt değil midir?Yada şu deyimleri düşünelim;”Ölecek gibi heyecanlanmak”,şu yada bu şeyi “ölürcesine” istemek,bir şey yada birisi uğruna “ölmek”.Bunlara bir de yaşama karşı umursamazlığı gösteren araba kazalarını ekleyelim.
Kısaca söylersek çağdaş sanayi toplumunun bu en belirgin özellikleri ,anlıksallaştırma,sayılaştırma,soyutlaştırma,örgütleştirme ve nesneleştirme nesneler değil de insanlara uygulandığında artık yaşamın değil mekaniğin ilkeleri olup çıkar.Bu tür bir düzen içinde yaşayan insanlar yaşamı umursamaz olur,giderek ölüme çekilirler.Ama bunun farkında değillerdir.Heyecanın verdiği titremeleri yaşamın çoşkuları sanır,sahip oldukları ,kullandıkları şeyler ne denli çoksa kendilerini o denli canlı sayarlar.Nükleer Savaş,”atom bilginlerimiz” in bütün yada yarı yıkım bilançolarıyla ilgili tartışmalarına kimsenin karşı çıkmaması,”ölüm gölgesinin dolaştığı vadi” de ne denli ilerlediğimizi gösteriyor.
 
Geri
Üst