Siddharta Gautama (Buddha)

İç özgürlük şudur. Bir çücoğa öğretilen ailesi ve hatta bir okul sistemi tarından akıldır. Ancak budizm aklı kullanmayı öğretir. İç özgürlükte arzu istek ve bağımlıklarının tutsaklığından kurtulmuş, kendi mantığıyla akıl yürüten insandır. Bir iç merkez vardır. Birde dışardan gelen merkez. Dışardan gelen merkez töreler, gelenekler, inançlar vs.dir. Yani bir nevi toplumdur. İç merkez ise bireyin bunlardan sıyrılıp varolan bilgileri kendi mantığıyla ölçmesi biçmesi tartmasıdır. Örneğin şu vardır Marx'a körü kröüne bağlanan yada Marx şu yada bu konuda aslında haklıdır diyip kendi tezlerini ortaya sunan insan vardır. Günümüzde genellikle bir lider olur ve onun arkasında onu kayıt şartsız sorgusuz kabul eden bir koyun sürü vardır. Bu bahsettiğim en katı halidir iç özgürlüğü kaybeymiş bir bireyin. Bunada Buddha'nın yaklaşımı şudur;

- Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun.

Hatta Buddha kendi öğretilerininde kişinin kendi merkezinde tarmasını ister. Sonuç ne olursa olsun Buddha'dan farklı sonuçlar bile olsa o kişinin kendi gerçeğidir. İşte burdaki analiz iç özgürlüğün meyvesidir.
 
yalnız bu söylediklerin kendisiyle biraz çelişiyor gibi... o zaman budistler de budha'nın öğretilerine göre bir yaşam biçimi benimsedikleri için onlarda senin tabirinle birer koyun olmuyormu... dolayısıyla onun düşüncelerini sorgusuz kabul etmişlerken nasıl bir iç özgürlükten bahsedilebilir....
benim düşünceme göre iç özgürlüğü diye bir terim bile yok yani mantığıma oturtamıyorum.... ayrıca budistlerin ne ruhani olarak ne düşünsel olarak nede bedensel olarak özgür olmadıklarını sana her şekilde kanıtlayabilrim.....

birde şu takıldı kafama yazdıklarından, budha gibi ruhani bir liderin aslında bir idealist olduğunumu savunuyorsun....
 
- Kendine bir ışık ol, kendi hakikatının içine doğru tut.
- Bir kişinin kendi kendini yenerek kazandığı zafer, bir başkasının savaşta bin kişiyi bin kez yenerek kazandığı zaferden daha iyidir.
- Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun.

Yani bu sözleri söyleyen adam hakkında konuşuyoruz kendine ışık tut diyor. Buddha sadece 9 yıllık derin düşünceler ve deneysel gezilerden sonra insanlara akıl yürütmeleri gerektiğini anlatmaya çalışmıştır. Diğer filozofların çoğu gibi akıl vermemiştir. Ha konu bensem açıkçası ben zaten Buddha'nın fikirlerinin yaklışık yarısını kendim çözmüştüm. Daha sonraki %50sinide kendi eleğim(Aklım)den geçirdim. Ve açıkçası herangi bir eksiklik göremedim. Ayrıca üstüne basa basa söylüyorum budist kelimesini bazen bende kullansamda yanlıştır. Bireysel bir çöümcülükte ist izm zaten kullanılamaz.

Sadece sen değil benim tanıdığım insanların %90'ı iç özgürlüğü kavramakta güçlük çekiyorlar ki ben iç özgürlüğü Buddha'dan öncede biliyordum.Mesela Heavy Metal'in içindede biraz iç özgürlük vardır. Bu iç özgürlüğün getirisidir sınırları olmayan şarkı sözleri konularının.

Bana Japon, tibet, hint, çin budizmini filan kanıtlamana gerek yok. Din olarak budizmi zaten 2 başlıkta birden ben çürütmeye çalışıyorum. Bu başlığı açma sebebimde bu konuyu açıklığa kavuşturmaktır.

Buddha'ya ruhani lider diyorsun. Ama bak Buddha ruh hakkında nediyor;
-Formlar, benlik/ruh değildir; algılama benlik değildir, kavrayışlar benlik değildir, mental oluşumlar ve hisler de "ben" değildir, hiçbiri "ben"/"ruh" değildir, bunların hepsi değişime tabiidir ve kalıcı değildir.

Yani adamda ruh kavramı yok. Yada platondaki gibi idealar dunyası yada anaxsagoras gibi bir nous kavramıda yok. Ruhani lider budizmin din kesiminin yaptığı bir yakıştırmadı. Bana dinle gelme zaten bunu bende kabul etmiyorum. Ki aklı başında biraz araştırmış bir adam bile Buddha'nın sadece bir hayat felsefesi oluşturduğunu ve bunun yozlaştırılıp dine çevrildiğini anlar. Bunu daha boşuna tartışmayalım. Bana budist rahiplerin terimleri yakıştırmalarıyla gelme derim.

Bana felsefe olarak Buddha'nın fikirlerini çürüteceksen buyur bakalım 3000 yıldır kimse çürütemedi sen çürüt.
 
Bu arada Buddha'yı ilk çürütmeye çalışan batı felsefecisi Arthur Schopenhauer'dur. Kendisi bildiğiniz üzere Nietzsche'nin öğretmenidir. Ancak Buddha'nın fikirlerinden toplama bilgiler ve değişimlere giderek yeni bir akımı oluşturmaya ÇALIŞMAKTAN öteye gidememiştir. Zaten bizzat öğrencisi Nietzsche bile bunlardan pek etkilenmemiş Buddha'nın fikirlerine olumlu bakmış, felsefeye tamamen kendine orjinal bir yenilik getirmiştir. Neyse seninde fikirlerini bekliyorum. Ama eğer kapsamlı bir araştırman yoksa boşuna tartışmayalım. Sonra Harun Yahya'nın ki gibi komik şeyler ortaya çıkıyor.
 
sen beni baya yanlış anlamışsın yada olayın farklı tarafından bakarak cevaplar yazmışsın.... yazdıklarımı okursan benim budhha'yı eleştirmediğim ortada.... ben senin yazdıklarını şu dediğin %50 senin aklının eleğinden geçenleri, senin tezini eleştirdim ve sana bunun karşılığında bir antitez sundum... senin de yapman gereken bana karşıt bir tez sumaktı ama seni bir sayfa boyunca 'budha şöyle haklı böyle mantıklı' diyip durmuşsun.... bu yazılanların hiçbirisinde de benim sorularıma cevap göremedim.... harun yahya gibi %50'lik sıradan cevaplar buldum....

ayrıca şunuda belirteyim ben ne Schopenhauer'um ne de Nietzsche'yim.....
 
sen beni baya yanlış anlamışsın yada olayın farklı tarafından bakarak cevaplar yazmışsın.... yazdıklarımı okursan benim budhha'yı eleştirmediğim ortada.... ben senin yazdıklarını şu dediğin %50 senin aklının eleğinden geçenleri, senin tezini eleştirdim ve sana bunun karşılığında bir antitez sundum... senin de yapman gereken bana karşıt bir tez sumaktı ama seni bir sayfa boyunca 'budha şöyle haklı böyle mantıklı' diyip durmuşsun.... bu yazılanların hiçbirisinde de benim sorularıma cevap göremedim.... harun yahya gibi %50'lik sıradan cevaplar buldum....

ayrıca şunuda belirteyim ben ne Schopenhauer'um ne de Nietzsche'yim.....
 
metalcafe demiş ki:
Nisa demiş ki:
Gautama Buddha'nın sözleri bilinmeyen sözler değil ki, ben doğdum doğalı hep böyle öğütleri duydum hiçbir söz yok ki ilk defa söylensin yada son olsun yani sen zaten araştıran okuyan duyarsız biri değilsen bu sözlere heryerde rastlamak mümkün...

Bu sözleri bir tek ben biliyorum başka yerde yok gibisinden bişeymi dedim acaba bilmeden? Amaç sadece paylaşım başka bişey değil. aaa pardon sen diyosun ki buddha'ya gerek yok bu sözleri yoldaki adam bile söyler? Kusura bakma ama ilkçağ filozoflarından 20. yüzyıl filozoflarına kadar bir kaç filozof tesadüfen buddha'dan habersiz buddha'nın bir kaç fikrine ulaşmıştır. Sana basit gelebilir ama bence en derin en karmaşık felsefelerden biridir. Dışardan bakarsan tabi pislik içinde budist rahipler bilimden dunyadan uzak gibi sonuçlar çıkarırsın.

Metalcafe eleştiri olacaktır elbette aynı düşüncede olsaydık farklı kişilikler olmazdık, benim amacım da bilgi paylaşımı emin ol, ama her seferinde kasmak zorundamıyız birşey yazarken elbette bildiklerimi yazacağım kimseyi yaralayacak bir cümlem yok neyse alındığını hissediyorum eğer böyle alınganlık yaparsan ben yazamam ki :) ben belgeselde izlediklerimi anlattım sana hemen de serzenişte bulunmuşsun olmaz.

gelelim anlatmak istediklerime ;

Budizm Brahma inanışının değiştirilmiş bir şeklidir. Buda’nın felsefi düşüncelerini kabul edip yolunda yürümektir.

Buda, milattan tahminen 560 sene evvel, Hindistan’da Benares şehrinin 160 km kuzeyinde Kapilavastu (Lumbini) köyünde doğmuştur. Asıl adı, Guatama veya Gotama’dır. Buda ismi, ona sonradan verilmiş lakab olup, münevver (aydın) ilhama kavuşan demektir.

Buda bir insan, babası ise bir beyliğin hakimi idi. Rivayete göre annesi çeşitli rüyalar görmüş, bunları babasına anlatmıştır. Babası onun bir hükümdar veya ilhama kavuşan bir kimse olmasını istemediği için sarayında muhafaza etmiş, fakat Buda 29 yaşında babasının sarayından kaçmış ve bir ormanda inzivaya çekilerek şiddetli bir riyazet (açlık) çekmiştir. Riyazet ile bir şey halledilemeyeceğini anlayarak, normal hayata dönmüş ve tefekküre (düşünceye) dalmıştır.

Nihayet 35 yaşında, Nerancara Nehri kenarında bir incir (bo) ağacı altında oturup düşünürken, zihninin aydınlandığını, ilhama kavuştuğunu söylemiştir. Böylece Guatama Buda olmuş, 80 yaşında ölünceye kadar fikir ve düşüncelerini yaymaya çalışmıştır. Buda, Brahma itikadının (inanışının) bozulduğunu, puta tapmanın yanlış olduğunu söylemiş ve putların kırılmasını emretmiştir. Böylelikle Budistlik ismi verilen yeni bir din meydana geldi. Buda, kendisinin ancak bir insan olduğunu söylüyor ve hiçbir zaman ilahlık iddia etmiyordu. Fakat öldükten sonra, talebeleri onu tanrılaştırarak namına mabetler (tapınaklar) kurmuşlar; heykellerini yaparak, tapmaya başlamışlardır. Böylece, Budizmi putperestlik şekline sokmuşlardır.

Budistlikte, yani budizmde tanrı yoktur. Buda, bir nevi tanrı yerine konulmaktadır. Bu tanrılaştırma yüzünden, geçen yüzyılın sonuna kadar Buda, budistlerce tanrı zannediliyor ve dünya yüzünde yaşamadığına inanılıyordu. Ancak, geçen asrın sonunda, onun doğduğu ve yaşadığı yerler bulunduktan ve hayatı hakkında esaslı bilgiler elde edildikten sonra, bir insan olduğu meydana çıktı.

Buda’nın yolunda olan bazı Budist rahiplerinin muhtelif hislere sahip olmaları ve diğer sıradan insanlarda bulunmayan marifetler göstermeleri son derece basit ve sistemli bir hayatın uzun süre titizlikle yaşanmasındandır. Ayrıca Buda’nın direktifleri ileri ve yüksek seviyeli bir cemiyet hayatı için gereken muharrik telkinlerden fert ve cemiyetin karşılaşabileceği meseleleri halledici teklif ve çözümlerden mahrumdur.

Buda’nın fikirleri arasında yer alan kıymetli sözler ve bilgiler, Hindistan’da çok eskiden yaşamış peygamberlerin dinlerinden kalmıştır.
 
chupacabra;
Sen iç özgürlüğü açıklamamı istedin bende açıkladım. Ayrıca bu benim tezim değildir Buddha'nın tezi olduğu için onun dilinden anlattım kendi yorumlarımıda ekleyerek.
Nisa;
Nisacım o yazdıklarının malesef hiç biri doğru değil bir kısmı dışında. Doğru değil derken Buddha'dan bir kaç yüz yıl sora anlattığın gibi rivayetler ortaya atıp Buddha'yı peygamberleştirenlerin bi taraflarından uydurdukları şeylerdir. Buddha küçük bir krallıkta yaşamış babası kral kendiside bir prenstir. Ve babasından filan kaçmamıştır. Onun kaçış hikayesinide anlatıyım; Buddha bir parti gecesinden sonra uyuyamamış. Sonra etrafına bir bakmış. Bir süre önce yanında duran o çok güzel kadınların uyurken ağzının suyunun aktığını makyajlarının bozulduğunu filan görmüş. Ve herşeyi olması rağmen doymadığını hissetmiş. O gece aniden bir karar almış. Karısına bile söylelememiş onu bu yoldan döndürür diye. Gizlice sarayı uşağıyla terk etmiş. Ve üzerindeki değerli herşeyi uşağına bırakmış ve onu merak etmemesini istemiş kalan yolu yürüyerek gitmeye başlamış. Özet geçicicem. O zaman bir çok bilgsesi gezgini ile takılmış. Örneğin çilecilerle takıldıktan sonra bir gün oruç tutarken bayılmış. Ve ayıldığında bunun yanlış olduğunu anlamış ve yolunu değiştirmiştir. 9 yıllık gezgin hayatından sonra bir ağacın altında gunlerce derin düşüncelere dalmış. Bu sırada çeşitli meditasyon sistemleride geliştirmiş. Ve bir sabah bilgeliğe ulaştığını düşünmuş ve bu yeni felsefesini insanlara anlatmaya başlamış.

Buddha'yı peygamberleştiren bu insanların zaten çelişkilerini sizde görüyorsunuz. Ama inatla bana bu yozlaşmış insanların çelişkileriyle geliyorsunuz. Oraya Nationat Geographic 2005 araştırmasınıda koydum ama hala internetteki bilgilerle geçiniyorsunuz. Ayrıca alınma filanda yok. Bu zegiye nasıl kapıldın bilmiyorum ama gayet düzgün bir dialog ilerliyor bana göre. Şimdi sen bana işin din tarafıyla gelirsen bende onu çok basit bir şekilde çürütürüm tabi. Bu eleştriden alınmakmıdır. Ayrıca ben burda Buddha'nın bir savunucusu filan değilim. Zaten Buddha'nında buna ihtiyacı yok. Ancak bazı yanlış bilgileri düzeltmeye çalışmakta saygıyla karşılanmalı.
 
chupacabra demiş ki:
yalnız bu söylediklerin kendisiyle biraz çelişiyor gibi... o zaman budistler de budha'nın öğretilerine göre bir yaşam biçimi benimsedikleri için onlarda senin tabirinle birer koyun olmuyormu... dolayısıyla onun düşüncelerini sorgusuz kabul etmişlerken nasıl bir iç özgürlükten bahsedilebilir....
benim düşünceme göre iç özgürlüğü diye bir terim bile yok yani mantığıma oturtamıyorum.... ayrıca budistlerin ne ruhani olarak ne düşünsel olarak nede bedensel olarak özgür olmadıklarını sana her şekilde kanıtlayabilrim.....

birde şu takıldı kafama yazdıklarından, budha gibi ruhani bir liderin aslında bir idealist olduğunumu savunuyorsun....

Yukarıdaki alıntı mesajına cevap yazdım sonuçta bana bir soru yönelttin. Ki orda gayet açık bir biçimde cevapta mevcut. Ayrıca ben ısrarla Buddha'da platonun ki gibi bir idealar dunyası olmadığını, yada her sıkıştığında anlam veremediği bişeye Nous adını veren anasagoras gibi kavramlar taşımadığını yada Anaximandros'un evrenin özü Apeiron kavramı filan olmadığını söylesemde. Sen çıkıp bana diyecenki bu ruhani liderin idealist olduğunu savunuyorsun. Acaba kim kimi anlamıyor? Burda seni anlamıyan ben miyim yani? Çok açık net bir şekilde birşey söylüyorum ama sen onu idealizme çekiyorsun. Buda şaşırtıcı açıkçası. Ayrıca çürütürüm dedin bende buyur çürüt dedim bişey demedim. Yani çürütürüm demekle olmuyor açıkçası. Benim sana tavsiyem diğer mesajlarımı tekrar okuman çünkü buddha'nın bir idealist olduğunu savunduğumu söylediğine göre o mesajları hep ters anlamışsın.
 
chupacabra demiş ki:
yalnız bu söylediklerin kendisiyle biraz çelişiyor gibi... o zaman budistler de budha'nın öğretilerine göre bir yaşam biçimi benimsedikleri için onlarda senin tabirinle birer koyun olmuyormu... dolayısıyla onun düşüncelerini sorgusuz kabul etmişlerken nasıl bir iç özgürlükten bahsedilebilir....
benim düşünceme göre iç özgürlüğü diye bir terim bile yok yani mantığıma oturtamıyorum.... ayrıca budistlerin ne ruhani olarak ne düşünsel olarak nede bedensel olarak özgür olmadıklarını sana her şekilde kanıtlayabilrim.....

birde şu takıldı kafama yazdıklarından, budha gibi ruhani bir liderin aslında bir idealist olduğunumu savunuyorsun....

Yine dikkatimi çekti Kendine ışık ol kendi hakikatin içinde doğrul diyen bir adam sence onun yolundan yürümelerinimi istemiştir. Hala bana diyorsun budist dindarlar filan. Yani burda kıstas bu rahipler dindarlarmıdır? Onların yanlış yorumlaması Buddha'nın suçu değildir. Bunu o insanlar mal edebilirsin. Ama Buddha diyince bu çelişkili insanları bana kıstas alıyosunuz hala. Onlar koyun sürüsü gibi yaşayabilir. Ama gerçek Buddha felsefesini özümsemiş bilgeler sandığından çok daha farklıdır. Siz kendiniz bile burdaki dinleşmeyi kutsallaşmayı kendi gözünüzde çürütmüzüşsün zaten. E bende bu dini kendimce çürütüyorum. Peki biz bunu hala niye tartışıyoruz? Amaç nereye varmak onu anlamış değilim. Ha bana Buddha kendini peygamber yapmış derseniz onu tartışırım. Ama Buddha'nın tanrılaştırıldığı apaçık ortadadır.
 
Bu arada nisacım şu linki okumanı isterim. Madem ben anlatıyorum bir yere varamıyorum. İlk mesajda verdiğim linki yine vereyim;
http://tr.wikipedia.org/wiki/Gautama_Buddha

Özellike orda çilecilik ve kutsal kişiler hakkında Buddha ne karar kılmış dikkat etmeni isterim. Buddha'yı bir çileci yaptın bak bakalım Buddha çileciliği nasıl red ettmiş. Ayrıca o kutsal kitaplar peygamberlerin sözleri filan dediği şeylerde bu yobazların herşeyi tarnı yapan ateşi suyu tanrı yapanlardan bir farkı da yok. Onların kaynaklarına neden güveniyorsun anlamışta değilim.
 
metalcafe hatırlarsan geçmiş mesajlarımda şunu yazmıştım; ben okuduğum kitaplara çok fazla körü körüne itimat etmem çünkü o kaynakların hepsini farklı farklı kişiler yazmış ve birbirinin zıttı olabiliyor senin araştırmaların ve benim araştırmalarımın farklılıkları da ortaya çıkıyor bu durumda , Nationat Geographic 2005 dediğin nedir ki ona nasıl inandın? ben güvenilir kaynaklar dediğinize tam anlamıyla inanamıyorum içimde hep bir şüphe oluyor acaba diye, biz o çağlarda yaşamadığımız için bilemiyoruz ancak kaynaklara bakarak öğrenebiliyoruz ve isteyen istediği kaynağı getirsin insanoğlu herzaman kendine yonttuğu için bilgileri pek inanmam. Bu bilimde, tarihte, coğrafyada hepsinde aynı .
 
Nisa demiş ki:
metalcafe hatırlarsan geçmiş mesajlarımda şunu yazmıştım; ben okuduğum kitaplara çok fazla körü körüne itimat etmem çünkü o kaynakların hepsini farklı farklı kişiler yazmış ve birbirinin zıttı olabiliyor senin araştırmaların ve benim araştırmalarımın farklılıkları da ortaya çıkıyor bu durumda , Nationat Geographic 2005 dediğin nedir ki ona nasıl inandın? ben güvenilir kaynaklar dediğinize tam anlamıyla inanamıyorum içimde hep bir şüphe oluyor acaba diye, biz o çağlarda yaşamadığımız için bilemiyoruz ancak kaynaklara bakarak öğrenebiliyoruz ve isteyen istediği kaynağı getirsin insanoğlu herzaman kendine yonttuğu için bilgileri pek inanmam. Bu bilimde, tarihte, coğrafyada hepsinde aynı .

Güzel bir tutum hoşuma gitti. Tamam sen o kaynaklardaki budistleride böle ortaya karışık paylaşıyorsun anlaşılan o kaynaklarada tutumun aynı. Ama milletin kafası karışabilir. Bizim milletimiz bırak kitap kaynağı kulaktan bilgi gelse o bilgiye tapar. O yüzden yazdığın kaynaklara cevap yazma gereği duyuyorum.

Linke gelincede baktım yok olmuyor bende link atayım bari dedim. Yani bu kaynak doru oku anlamında değil bak sendeki kaynaklar öyle diyorsa buda nedense tam tersini söylüyor anlamında :)
 
burdaki kıstasımız budha'nın öğretilerini bu zamana kadar taşımış olan budist rahipler değilmidir.... bu bile bir çelişki.... eğer budist rahipler budha'yı yanlış yorumlayıp onu bir din haline getirmişlerse bugüne kadar gelen budha öğretilerinde de yanlışlık olmalı çünkü bu öğretileri birebir budha'nın ağzından duyamıcamıza göre ve bu öğretileri bu rahipler bugüne kadar taşıdıklarına göre böyle bir sonuç çıkar ortaya.... eğer rahipler bu düşünceleri bugüne kadar doğru aktarmışlarsa ve bu yolda ilerliyorlarsa o zaman kıstas bu rahiplerdir ve bu gelenek nesilden nesile değişmeden aktarıldığı için sabit düşünceler kabullendirildiği için ben hala hiçbir şekilde özgürlük fikrinin bu felsefe içerisinde yer almadığını savunuyorum.... tabi özgürlük kavramı bu felsefe içerisinde kendi tanımını almadıysa....
 
metalcafe demiş ki:
Bu arada Buddha'yı ilk çürütmeye çalışan batı felsefecisi Arthur Schopenhauer'dur. Kendisi bildiğiniz üzere Nietzsche'nin öğretmenidir. Ancak Buddha'nın fikirlerinden toplama bilgiler ve değişimlere giderek yeni bir akımı oluşturmaya ÇALIŞMAKTAN öteye gidememiştir. Zaten bizzat öğrencisi Nietzsche bile bunlardan pek etkilenmemiş Buddha'nın fikirlerine olumlu bakmış, felsefeye tamamen kendine orjinal bir yenilik getirmiştir. Neyse seninde fikirlerini bekliyorum. Ama eğer kapsamlı bir araştırman yoksa boşuna tartışmayalım. Sonra Harun Yahya'nın ki gibi komik şeyler ortaya çıkıyor.

schopenhauer karamsar bir düşünürdür.... insanda bilinç dışı gelişen bir arzu nesnesi olduğunu savunur ve bu arzunun insan için acının, mutsuzluğun ve umutsuzluğun kaynağı olduğunu savunur.... bu acıyı azaltmak içinde arzularımızı olabildiğince azaltılması gerektiğini savunur... bu yöndeki araştırmalarının kapsamında budizm ve hinduizm gibi felsefelerde bulunmakta fakat bu feslefeyi kabul etmemektedir.... mutluluğu artırmaktan çok arzuyu ve acıyı azaltmanın gerekliliğini savunmuştur.... bu bir çürütme yada bu felsefe üzerinden farklı bir akım yaratma çabası değildir.... elinde bu konuyla ilgili farklı kaynaklarda varsa incelemek isterim....

nietzsche ise akılcıdır ve sanırım bir akılcı için oturtulacak hiçbir temel bulamayan inanç kaynaklı bir felsefenin çürütülmesi zor olmasa gerek... bu yüzden konu bu felsefeyi çürütmek değil sadece eleştirmektir çünkü budha'nın öğretilerilerinin yaşam için ve mutluluk için doğruluk payları mutlaka vardır..... barındırdığı düşünce ne kadar sağlam olursa olsun inanç temelli bir felsefe daima eleştiriye açıktır....
 
metalcafe demiş ki:
Yani bu kaynak doru oku anlamında değil bak sendeki kaynaklar öyle diyorsa buda nedense tam tersini söylüyor anlamında :)

Diyorum ya istediğin kaynağı getir önüme gerek kitap ismi gerek internet linki ben insanın yaptığı hiçbirşeye inanmam belki doğrudur evet ama ya yanlışsa nerden bileceğim ? adamlar yıllarca aspirin içirdiler bize yıllar sonra çıktılar aspirini içmeyin dediler, yani hiçbirşey kesin değil açık kapı hep var o yüzden hele inanç meselelerinde ben bunu okudum doğru demek abes olur adı üstünde inanç inanca kalır :) kendine ispat edersin sadece o kadar . Buda ne bileyim ne yapmış belki bazı kaynaklar doğrudur ama kesin değil işte belki ;)
 
chupacabra demiş ki:
burdaki kıstasımız budha'nın öğretilerini bu zamana kadar taşımış olan budist rahipler değilmidir.... bu bile bir çelişki.... eğer budist rahipler budha'yı yanlış yorumlayıp onu bir din haline getirmişlerse bugüne kadar gelen budha öğretilerinde de yanlışlık olmalı çünkü bu öğretileri birebir budha'nın ağzından duyamıcamıza göre ve bu öğretileri bu rahipler bugüne kadar taşıdıklarına göre böyle bir sonuç çıkar ortaya.... eğer rahipler bu düşünceleri bugüne kadar doğru aktarmışlarsa ve bu yolda ilerliyorlarsa o zaman kıstas bu rahiplerdir ve bu gelenek nesilden nesile değişmeden aktarıldığı için sabit düşünceler kabullendirildiği için ben hala hiçbir şekilde özgürlük fikrinin bu felsefe içerisinde yer almadığını savunuyorum.... tabi özgürlük kavramı bu felsefe içerisinde kendi tanımını almadıysa....

Buddha'nın felsefesi 300 yıl sonra filan dinleştirilmeye başlandı. O yüzden günümüze kadar efsaneleşmiş değişmiş bir Buddha var. Birde O 300 yıllık dilimden önce o felsefeyi bugüne taşıyan aktarmayı başarmış bilgeler var. Yani burda çelişki filan yok. Yani bir şöyle düşün Sokrates'in felsefesini dialoglarını yada sokratesin savunmasını yazarak öğrencisi platon tarafından gunumuze kadar gelmiştir. Birde platondan da 300 yıl sonra Sokratesi tarnı yaptıklarını düşün (Öyle bişey yok ztnde sadece örneklendiriorum) bide o yobazların getirdikleri olur. Burda 2 kıstas olur. Ben şahsen bilgelerin yani daha öncesine dayanan bilgilere inanırım. Rahipleri kıstas almam.
 
chupacabra demiş ki:
burdaki kıstasımız budha'nın öğretilerini bu zamana kadar taşımış olan budist rahipler değilmidir.... bu bile bir çelişki.... eğer budist rahipler budha'yı yanlış yorumlayıp onu bir din haline getirmişlerse bugüne kadar gelen budha öğretilerinde de yanlışlık olmalı çünkü bu öğretileri birebir budha'nın ağzından duyamıcamıza göre ve bu öğretileri bu rahipler bugüne kadar taşıdıklarına göre böyle bir sonuç çıkar ortaya.... eğer rahipler bu düşünceleri bugüne kadar doğru aktarmışlarsa ve bu yolda ilerliyorlarsa o zaman kıstas bu rahiplerdir ve bu gelenek nesilden nesile değişmeden aktarıldığı için sabit düşünceler kabullendirildiği için ben hala hiçbir şekilde özgürlük fikrinin bu felsefe içerisinde yer almadığını savunuyorum.... tabi özgürlük kavramı bu felsefe içerisinde kendi tanımını almadıysa....

Budist rahipler değil malesef. Nirvanaya ulaşmış bilgeler keşişler gegzginler vs. Ayrıca bu konuda bir çok uzman kişininde araştırmaları var. Ha doğrudur budizm dinini onlar bugune taşıdırlar. Zaten o dinide kendileri yarattılar. Gerçi şunuda unutmamak lazım. Budizm dininde bile amaç Nirvana'ya ulaşmaktır. Bu değişmemiş en azından en önemli unsur. Ama onun dışında kutsal şeyler efsaneler vs. bunlar benim gibi adamı direk olayın felsefi tarafına gönderir.

Akıllı bir adam Buddha'nın felsefesini biraz anladığında, din, ateizm, fasizm vs vs gibi insanları koyunlaştıran fikir ve vicdan kölesi yapan kılıfları doğru bulmadığını anlar. Zaten adlarında önemi olmadığını vurgular. Ve Buddha'nın her yerinde bu dunya kokuyor. Herşey bu dünyadaki anlık zamanı gösteriyor. Yani burdan efsane, kutsallık filan çıkarmak değişik olur. Ha HolyWood filmleri buddha efsaneleri zırvalıklarını çok kullanıyor mesela, insanlar bundanda etkileniyor olabilir :) Neden olmasın şuan ki tanrımız TV :)
 
Vipassana

BUDDHA'NIN YOLU VİPASSANA MEDİTASYONU TÜRKİYE'DE

Teknik

Olanı olduğu gibi görmek anlamına gelen Vipassana, Hindistan’ın en eski meditasyon tekniklerinden biridir. Bu teknik, 2500 yıldan daha uzun bir süre önce Gotama Buddha tarafından yeniden keşfedilmiş ve evrensel hastalıklara evrensel bir çare, yani bir “yaşama sanatı” olarak öğretilmeye başlanmıştır.

Bu sekter (tarikat olmayan) teknik, zihinsel kirliliklerin tamamen yok edilmesini ve bunun sonucunda da eksiksiz özgürlüğün en yüksek mutluluğunu amaçlamaktadır. Bu tekniğin amacı, yalnızca hastalıkları tedavi etmek değil, insanın mutsuzluğunun, ıstırabının asıl tedavisini gerçekleştirmektir.

Vipassana, kendi kendini gözlemle gelen bir kişisel dönüşüm yoludur. Beden ile zihin arasındaki derin bağlantı üzerinde odaklanır. Bu bağlantı, bedenin yaşamını şekillendiren ve zihnin yaşamına da sürekli bağlı olan ve onu koşullayan bedensel hisler üzerine disiplinli bir şekilde dikkatin yoğunlaştırılması ile doğrudan deneyimlenebilir. Bu gözlem temelli, kendini keşif yolculuğudur zihin ve bedenin ortak kökenine giden, ve zihinsel kirliliği eriterek dengeli, sevgi ve şefkat dolu bir zihinle noktalanan.

İnsanın düşüncelerini, duygularını, yargılarını ve duyumlarını işleten bilimsel yasalar anlaşılır hale gelir. Doğrudan deneyimle, kişinin ilerleyişinin ya da gerileyişinin, ıstırabı nasıl ürettiğinin ya da ondan nasıl özgürleştiğinin doğası anlaşılır. Yaşam, artan farkındalıkla, aldanmadan uzak, öz-denetim ve huzur ile nitelik kazanır.

Gelenek
Vipassana, Buda’dan bugüne, kesintisiz bir öğretmenler zinciri ile ulaşmıştır. Bu zincirin bugünkü halkası olan S.N. Goenka, Hint asıllı olmasına karşın Burma’da (Myanmar) doğmuş ve yetişmiştir. Burma’da yaşarken, o zamanlar yüksek dereceli bir devlet memuru olan U Ba Khin’den Vipassana tekniğini öğrenme şansını yakalamıştır. Goenka, öğretmeninden ondört yıl boyunca eğitim aldıktan sonra Hindistan’a yerleşmiş ve 1969 yılında Vipassana tekniğini öğretmeye başlamıştır. O tarihten beri Doğu’da ve Batı’da her ırktan ve dinden onbinlerce insana eğitim vermiştir. Vipassana kurslarına olan artan talebi karşılamak amacıyla 1982 yılında yardımcı öğretmenler görevlendirmeye başlamıştır.

Kurslar
Teknik, on gün süreli yatılı kurslar ile öğretilmekte ve katılımcılar bir disiplin yönetmeliğini takip ederek yöntemin temellerini öğrenmekte ve uygulamalarla bu meditasyonun sonuçlarını deneyimlemektedirler.

Kurs sıkı ve ciddi bir çalışma gerektirir. Eğitimin üç adımı vardır. İlk adım, kurs süresi boyunca hiçbir canlı varlığı öldürmemek, hırsızlık yapmamak, cinsel ilişkide bulunmamak, yalan söylememek, sarhoş edici ve uyuşturucu madde kullanmamaktır. Bu basit ahlâki davranış kuralı, aksi durumda kendi kendini gözlemleyemeyecek kadar huzursuz olacak zihnin sakinleşmesini sağlar.

İkinci adım, dikkati burun deliklerinden giren ve çıkan soluğun değişken akışının doğal gerçekliği üzerine odaklamayı öğrenerek, zihin üzerinde bir denetim geliştirmektir.

Dördüncü güne gelindiğinde akıl daha sakin ve odaklanmıştır, Vipassana uygulamasını yapabilecek yetkinliğe erişmiştir: bütün bedendeki hislerin gözlemlenmesi, doğalarının kavranması ve soğukkanlılık duygusunun geliştirilmesi ile onlara tepki vermemenin öğrenilmesi.

Son olarak, son güne gelindiğinde, katılımcılar sevgi dolu şefkat veya herkese karşı iyi niyet meditasyonunu öğrenirler ki burada kurs süresince geliştirilen saflık bütün varlıklarla paylaşılır.

Solunumun ve bedensel duygulanımların bu teknikle gözlemlenmesine ilişkin kısa bir İngilizce video kaydı (5.7 MB) ücretsiz olan Quicktime film oynatıcı ile izlenebilir.

Uygulamanın tümü aslında bir zihinsel eğitimdir. Bedensel sağlımızı korumak için nasıl fiziksel egzersizler yapıyorsak, Vipassana da sağlıklı bir zihne ulaşmak için kullanılabilir.

Gerçekten çok yardımcı olduğu görüldüğü için tekniğin orijinal ve kendine özgü şeklinin korunmasına büyük önem verilmiştir. Ticari amaçla öğretilmez, eğitim bedelsizdir. Öğretiminde göreve alan kişiler herhangi bir maddi karşılık almamaktadır.

Kurslar ücretsizdir ve buna yiyecek ve konaklama da dahildir. Bütün masraflar, bir kursu tamamlayıp, Vipassana’nın yararlarını gören ve başka insanların da Vipassana’dan yararlanmasını isteyenlerin bağışları ile karşılanmaktadır.

Tabii ki, sonuçlar sürekli uygulamayla yavaş yavaş görülmektedir. On günde bütün sorunların çözülmesini beklemek gerçekçi değildir. Ancak o süre zarfında, Vipassana’nın temelleri öğrenilebilir ve böylece günlük yaşamda uygulanabilir. Teknik ne kadar çok uygulanırsa, kirlilikten kurtuluş da o kadar büyük olacak ve nihai tam özgürlük amacına da o kadar yakınlaşılacaktır. On günlük süre bile güçlü ve günlük yaşamda yararı görülebilecek sonuçlar sağlayabilmektedir.

Bütün insanları Vipassana kursuna katılmaya ve tekniğin nasıl işe yaradığını bizzat görmeye ve yararlarını ölçmeye davet ediyoruz. Vipassana kursları hapishanelerde dahi büyük bir başarı ile yürütülmekte ve katılan hükümlüler açısından harika sonuçlar doğurmaktadır. Vipassana tekniğini deneyen herkes Vipassana’nın gerçek mutluluğu yakalamanın ve diğer insanlarla paylaşmanın paha biçilmez bir aracı olduğunu görecektir.

Daha ayrıntılı bilgi için;
http://www.tr.dhamma.org/
 
Geri
Üst