Marxizm Üzerine...

Görüldüğü gibi Marxizmi sadece bilinç olarak bu felsefeyi kavramadan, etiketiyle kendini özdeşleştiren "solcu" akım değil, marxizme karşı olanlarda "Marx yada Lenin"den ibaret bir ideolojik doktrin olarak ele alma eğiliminde.
Marxizmi eleştirirken yola çıkılan argümanlar, bu praksis felsefesinin ideolojileştirilip totaliter bürokratik devlet modeline dönüştüren SSCB, Çin gibi "deney"lere dayandırılır.
B. Russell dahil bir çok uluslararası entelektüel bile Marx'ı eleştiriken aynı hataya düşmüşler. Anarşist akımların eleştirel yaklaşımı ise burjuva ideologlarınınkine benzer şekilde bürokratik devlet modelininin eleştirisinden öteye gitmeyecek darlıktadır.
Oysa daha İspanya İç Savaşında Devrimci İşçi Partisi faşistlerle stalinist komünist partisinin "yasadışı ilan etmesine" rağmen savaşıp ölmüyorlarmıydı! PRag Baharı ve Çekoslavakya işgallerinde stalinizme ve işagallere karşı muhalefetin önde gelenleride marxistlerden gelmemişmiydi onca sansüre ve yasağa rağmen. Lucazs ve Gramsciler bu ülkelerin çocukları değilmiydi?
...
Konuya çok ortadan girdim. Bu daha önce yazdığım bir yazıydı o yüzden aktarmak istedim. Başlığı açmamın amacı herkesi marxist yapmak fln amacını gütmüyor. Ama "komünizm" yada "sosyalizm" karşıtıyım derken bu kavramların anlamlarını bilmeyenlerin varlığı bu başlığı açmama neden oldu.
Elbette bu konu üzerinde tezler yazmış bi prof değilim. Ama kişisel düşüncelerimi kitapların yazdıkları dışında aktarmak istedim. Marxizm nesnel koşullarla üzerine eklenmesi gerekilen bir düşünce akımıdır, ideoloji değildir. Sadece işçi sınıfına değil, aynı zamanda devrimci dinamizme sahip potansiyle kitle güçlerinide bünyesinde toparlayacak genişliğe sahip olmalı. Kadınlar, çevreciler, eşcinseller, gençler vsvs.
...
Devrimci praksis ise marxizmin ilk anlarından beri varolan köklü bir sorunsaldır. Devrimci süreçlerde kapitalizmin sadece ordularını değil, militan faşistleri yani sıradan halktan insanlarıda devrimcilere karşı sürdüğünü tarih bize gösterdi. 80 öncesi gerici faşist Türk devleti bunu işkencelerlede "süslemeyi" bildi.
Türkiye devrimci tarihide tartışılabilir.
...
Neyse isteyenler düşüncelerini fikirlerini, klarşıt görüşlerini sunabilir. Ama lütfen daha bilimsel ve ya düşünsel olmak kaydıyla. Hiç birşey yoksa belgelerle, alıntılarla olabilir bu.
 
Marx; İngiltere, Almanya ve Fransa'yı baz alarak oluşturduğu sisteminin CCCP veya Çin gibi bu sistemle başarılı olma ihtimali bulunmayan ülkelerde uygulanması ve doğal olarak başarısız olunması nedeniyle haksız olarak çok eleştirilen, ve söylediklerinin yanlış anlaşılmasından epey rahatsız olmuş olacakki "je ne suis pas un marxist" (ben marxist değilim) diyen çağımızın son filozoflarından biridir, önyargısız okunup, düşünülüp, anlaşılması gerekmektedir diye düşünüyorum...
 
Karl Marx, 5 Mayıs 1818'de Almanya'nın Rhine Eyaleti'nin Trier kasabasında doğdu. Orta öğretimini Trier'de tamamladı. Bonn ve Berlin üniversitelerinde hukuk öğrenimi görürken tarih ve felsefeyle ilgilendi, Hegelci E. Gans'ın derslerini izledi. 1841'de "Demokritos'un ve Epikuros'un Doğa Felsefelerinin Farklılıkları" adlı doktora tezinde, dinin maddecilik açısından eleştirisini yaptı.
Sol Hegelcilere katılarak Bauer kardeşlerle dostluk kurarken, bir yandan da Feuerbach'ın etkisinde kalıp 1842'de, muhalefetteki radikal burjuvalar tarafından kurulan Rheinische Zeitung gazetesinin yazı işleri yöneticiliğini yaptı.
Saint-Simon, Fourier, Proudhon gibi yazarları okuyarak Fransız sosyalizmini tanımaya çalıştı. 1843'te çocukluk arkadaşı Jenny von Westphalen ile evlendi. Rheinische Zeitung gazetesi 1843'te kapatıldıktan sonra Paris'e yerleşti. Fransız-Alman Yıllıkları'nı yayımladı (1844). Derginin bu ilk ve tek sayısında, Yahudi Sorunu adlı yazısıyla siyasal savaşım konusundaki görüşlerini ilk kez açıkladı. Aynı yıl Engels'le dostluk kuran Marx okurken tuttuğu notlardan oluşan 1844 El Yazmaları'nda, ana temasını yabancılaşmanın oluşturduğu hümanist bir felsefe geliştirdi.
Engels'le ortak ilk metninde (Kutsal Aile, 1845) tarih felsefesini maddeci görüş açısından eleştirdi. 1845'te Vorwarts gazetesi yazıkurulu üyeleriyle birlikte sürülünce Brüksele yerleşti. Birkaç ay sonra Engels'in de Brüksel'e gitmesiyle ortak eserlerinin ikincisini (Feuerbach Üzerine Savlar, 1845) ve üçüncüsünü (Alman İdeolojisi, 1845-1846) yayımladı. Kuramsal çalışmalarının yanısıra, sosyalist işçilerle ve Alman göçmenlerle ilişkilerini sıklaştırdı. Brüksel Alman İşçileri Derneği'ni kurdu ve Engels'le birlikte bir komünist yazışma ağı oluşturdu. Komünistler Birliği'nin isteği üzerine Komünist Manifesto'yu yazdıkları bu yıllar, ikisi için de geçmişteki felsefi bilinçleriyle hesaplaşma ve tarihsel maddeciliği geliştirme yılları oldu: Bu yüzden, geçmişten kopuşları hem siyasal hem de kuramsal nitelikteydi.
1848 İhtilali patlak verince, Belçika'dan sınır dışı edilen Marx, Köln'e yerleşerek, Neue Rheinische Zeitung gazetesini çıkarmaya başladı. Bu gazetede işçilere yönelik makaleler yayımladı (Ücretli Emek ve Sermaye, 1849).
Almanya'dan, hemen sonra da yeniden Fransa'dan sınırdışı edilince, 1849'da, ömrünün sonuna kadar kalacağı Londra'ya yerleşti. Yoksulluk içinde yaşadığı bu dönemde iktisat incelemelerine ağırlık verdi. Temel eseri olan Kapital'i hazırlamaya başladı. 1851-1861 yıllarında New York Daily Tribune gazetesinin Avrupa muhabirliğini yaptı.
1864'te Uluslararası İşçiler Derneği'nin kurucuları arasında yeraldı. 1. Enternasyonal'in açılış konuşmasını ve tüzüğünü yazdıktan sonra, Kapital'in birinci cildini Almanya'da yayımlattı (1867). Kızını görmek için gittiği Paris'te Paris Komünü'ne tanık oldu. İngiltere'ye dönünce Fransa'da İç Savaş (1871) adlı eserinde bu devrim denemesini değerlendirdi. Kapital'in yazımını sürdürürken, bir yandan da işçi partililerinin programlarının oluşturulmasına etkili biçimde katıldı. Dühring'e karşı kalem tartışmasında Engels'i destekledi. Anti-Dühring'in (1878) bir bölümünün yazımında Engels'le çalıştıktan sonra hastalanarak çalışmalarını büyük ölçüde yavaşlatmak zorunda kaldı. 14 Mart 1883'te Londra'da öldü.
 
Appassionata demiş ki:
Sadece işçi sınıfına değil, aynı zamanda devrimci dinamizme sahip potansiyle kitle güçlerinide bünyesinde toparlayacak genişliğe sahip olmalı. Kadınlar, çevreciler, eşcinseller, gençler vsvs.
...
Kadınlar derken ev kadınlarını kastettiysen: onlar zaten ücretsiz aile ve kocalarının yine ücretsiz sex işçileridir.
Çevreciler : bunlar işçide olabilir. burjuva sınıftanda! (bir işçide gayet doğal, bir çevreci olabilir.)
eşcinseller ve gençlerde aynı şekilde .
birde işsizler var onlarda işsiz birer, işçiler.
bilmiyorum yanılıyor muyum?
 
Belirtmek istediği sanırım sadece klasikleşmiş işçi sınıfı, burjuva sınıfı gibi ayrımlardan öte kategorilendirilerek alt bir sınıfmış gibi davranılanlarında mücadeleye katılması. Yoksa onlar işçi, burjuva değil gibi birşey yok.
 
ah dedem benim bea öldü gitti rahmetli :p çok severim kendisini özellikle sakallarını sağlında sakallarıyla oynamama bile izin verirdi ahh ahh çok öslüom çook.....
 
Anarşistlerin eleştirisi, bakın böyle oldu değil, biz böyle olacağını söylemiştiktir aslında. SSCB'nin aldığı hali Bakunin 50 yıl önce tarif etmişti mesela. Anarşistler, devletsiz komünist bir dünyaya iktidarı (proleterya diktatörlüğü olsada) kullanarak geçilemeyeceğini savunur.
Hiçbir anarşistten İspanya'daki savaşta POUM'u kötüleyen bir laf duymadım. Ama başka örnekler var mesela Ukrayna (troçki..), mesela Kronştad. Ve hatta kendinde demişsin İspanyadaki komünist parti.
 
marksizm başlığını açtığın için sağol.marksizmin dinamik bir felsefe oldunu kabulediyorum.bir yöntemdir marksizm.onu alır ve çeşitli süreçlere uygularsın bir dogmadeğildir.ama SSCB ve Stalin yoldaşa yapılan eleştirilere katılmıyorum.2 emperyalist paylaşım savaşı sonrası stalin abd de ve heryerde halkların babası olarak tanınıyordu .sonra ne oldu abd mc carthy döneminde sovyet avına çıkınca stalin kötü kişi oldu öcü oldu.stalin muhalifleri öldürdü yok diktatördü vs.vs.tüm bunlar cia patentli anlatımlardır.peki gerçek nedir.gerçeğe neresinden bakarsan orasını görürsün.devrim sonrası iktidar kavgası olduğu doğrudur.bu elbette dönemin emperyalist devletlerinin de dikkatini çekmiştir.kirov ki polis şefi ve stalinin en yakın dostu idi suikaste kurban gidiyor.katiller tüm suçlarını itiraf ediyorlar ve suikasti üst düzey bürokratların emriyle yaptıklarını kabul ediyorlar.troçki bile işin içinde .bir yandan emperyalist saldırılar bir yandan fabrikalarda ki hain sabotajlar,bir yandan suikastler .ne yapacaktı stalin yoldaş işçi sınıfının ilk devletini bile bile düşman saldırılarından korumayacakmıydı.dünyayı faşizmden kurtaran sanayide sovyetleri ilk sıralara getiren 1928 -32 arasında 20000 okul inşa edip okuma oranını 540lardan 100lere çıkaran stalin hakkında biraz insaflı olmak lazım.elbette her insan gibi hataları olmuştur ama o hataları yapmaması için insan üstü bir varlık olmalıydı ki insani hataları da vardır.
mesela bir gün troçki lenine stalini kötülüyor konu stalinin çok içki içmesi.stalin odaya giriyor konuşulanları duyuyor ve masaya yumruğu vurup kimse bir gürcünün içkisine karışamaz diyor.
stalin biraz acımasızdı evet iç savaş yıllarında düşman 4 yandan yeni devleti yıkmak isterken Troçki kızılorduda eski rus subaylarını kullanmak istiyor ve genç komünistlere görev vermiyor çünkü mesleki tecrübe önemli diyor.stalin ise tam tersi tecrübenin deneyerek kazanılacağını söylüyor.bir cephede durum kötü olunca lenin stalini her zamaki gibi işleri düzeltsin diye oraya gönderiyor.stalin bakıyorki troçkinin çarlık subayları cıvıtmış.hemen birkaçını görevden alıp bazısını kurşuna diziyor ve lenine mektup yazıyor.troçkinin tecrübeli subaylarının yerine genç komsomolları yerleştirince işler düzeldi diyor.
stalin iyi de espri yapıyor yine iç savaş yıllarında heryere koşturup bir yandanda troçkinin artıklarını süpürmekten yorulunca leninin gönderdiği yere gitmek istemiyor ve ona şu mektubu yazıyor:"neden her işe koşturan hasta stalin arkadaşı düşündün de sağlıklı olan troçki arkadaşı bu işe düşünmedin"
 
Stalin asla bir marxist olamamıştır.
Milyonlarca masum insanı ölüme gulag kamplarına göndermiştir.
Stalinizm basit bir sapma değil bambaşka ideolojik bir doktrindir.
Bu konuda bir çok şey yazabilirim. Biraz toparlayayım.
...
Stalin'in hataları daha devrim sürecinde ortaya çıkmıştır. Boktan stratejik kafasıyla Kızılordunun Polonya'da kaybetmesinin nedeni odur. Lenin vasiyetinde de dile getirdiği gibi bu "kaba adamın" genel sekreterlik için uygun olmadığını söylediği ortada. Maria Krupskaya'yı arayıp Lenin'i küfürlerle tehdit etmektende geri kalmamıştır. Hatta Lenin'in ölümününde sorumlusunun Stalin olduğu düşünülür. Stalin kızılordunun kurucusu Troçki'yi Zinovyev'i Kamenev'i, Radek'i hiç bir dayanak olmadan halk düşmanı ilan etmiştir. Öldürüldüler yada sürüldüler. Petrograd sovyetinin önderi Kirov'u öldürteninde Stalin olduğu arşivlerde meydana çıkmıştır. Bunun yanında Troçkiyle ilk tartışması eski rus çarlık subaylarının kızlorduda iç savaşta kullanılması sorunu olmuştur. Troçkinin dediği oldu ve çarlık subayları orduya alındı, bu sayede iç savaşta zaferle çıkan kızılordu olmuştu. İktidara geldikten sonra eski tüfek yoldaşlarının hepsini öldürten bir haindir Stalin. Gözümde Hitler'dn farkı yoktur.
...
Finlandiya savaşında, bütün kızılordu subaylarını öldürttüğü için, bir gecede teğmenlikten yüzbaşılığa terfi ettirilen kumandanların tümenleri büyük kayıplar vermiştir. Bu da Stalin'in terörünün sonucudur. Ne parti içinde ne de dışında hiç bir demokratik belirti kalmamış, bürokratik kast sınıfının doğmasına neden olmuştur. Lenin'in defalarca olmasından kaygılandığı şeydi bu.
...
II: Dünya Savaşında ekim devrimini değil rus çarlığından kalma gerici yurtseverlik duygularını körüklemiştir halkın. Hiç bir propoganda posterinde devrimle ilgili birşey görmezsiniz. Günlük yaşamda ise burjuva toplumunun ve ilişkilerinin üretim merkezi olan "aile" kavramınıda en gerici şekilde yüceltmiştir.
Sosyalizmin kurulduğunu ilan edecek kadar cahil (yana kurnaz puşt) olmuştur. Halbuki SSCB kapitalizmle yarışma ideolojisini devlet dini yapmış totaliter ve tüm isnani özgürlüklerin yokedildiği karanlık bi dönemdi. Stalin eleştirlemezdi. Eleştirenler cezalandırlır sürülürdü.
Bumuydu sosyalizm? NKVDnin başına geceleri sokakta arabayla dolaşıp kadınları zorla arabasına atıp tecavüz eden Lavrenti Beria'yı getirmeside sosyalizm adınamıydı? Troçki'nin hain edilmeside sosyalizm adınamıydı?
"Tek ülkede sosyalizm" Lenin'in yada MArx'ın hangi söyleminde barınmış? Sadece bu, Troçkinin sürülüp hain ilan edilmesine ve onun Meksinka'da bizzat Stalin'in tuttuğu Mercedes'in öldürmesine neden olmuştur.
...
Bunları sosyalizm adına sakın satmaya kalkmayın. Ben Stalin'in incecik kitaplarınıda okudum, Troçki'nin MArx'ınkileride. Dikkatle incelersen Stalinizmin ne yazık ki kitlelerin sosyalizme olan güvenini yerlebir ettiğini görürsün.
...
II. Dünya Savaşında onun stratejik kararları verdiği söylenir. Mareşal Jukov'un kitabını öneririm. Stalin'de konumunu kullanarak Hitler kadar stratejik hatalar yapmıştır. Rus askerleri onun yüzünden boşu boşuna ölüme gitmiştir. Ve esir düşüp savaştan sonra kurtulan askerler içinde " benim esir askerim olmaz" deyip hepsini kurşuna dizdirttiğinide ayrıca ghatırlatırım. Bu arada Alman'lar moskova önlerindeyken Stalin'in kaçış trenininde hazır olduğunu ve hatta adamlarının almanlarla anlaşmak için bir yeraltı yolunu kullanmaya çalıştığınıda es geçmemek gerekir.
...
Stalin dönemi ve bunların ardılları, sadece sosyalizm düşüncesine değil tüm halkın umutlarına zarar vermiştir. Kapkara korku dolu bir dönemdi. Stalin senin peygamberin olabilir buna karışmam eğer o senin yoldaşınsa ben asla senin yoldaşın olmam.
Marxizmi bu saçmalıklarla saptırmaya kalkma!
 
görüyorum ki sen;
1)bok kafalı diyerek eleştiri yaptığını sanıyorsun ve stalin için hitlerden farkı yok diyorsun.
Eğer böyle her telden bir forum da doğrudan ideolojik-siyasi-felsefi boyutları olan bir başlık açtıysan siyaset dilinin ahlaki kurallarını da bilmen gerekiyor.Ben yıllardır stalinist bir kollektifin saflarında politika yapıyorum ama Hitler dahil hiç bir hasmıma bok kafalı vs.diyerek eleştiri yapmaukalalığına düşmedim.herşeyden önce Stalinist yoldaşlarım horgörür beni böyle konuşsam.Bu şekilde hem kimseyi ikna edemezsin hemde Stalini kitleleri sosyalizmden soğutmakla suçluyorken bunu asıl sen yapmış olursun.
2)Stalin'in benim peygamberim olduğunu yazıyorsun.Oysa benim yoldaşım demiştim.Oise kendisi için devrimin yer süpürücüsü,ya da hamalı derdi.Anladığım kadarıyla Troçki'ye sempati duyuyorsun (Troçkist'sin demiyorum çünkü bu bile etik bazı sorumluluklar ister.hiçbir troçkist yayınlarla senin jargonunu uyuşturamadım) olabilir.1917 ye kadar bolşevik saflara katılmamış devrim anında partiye katılmış birisi idi.kuramsal olarak stalinden daha iyi olduğu doğrudur.elbette yanlışları da vardı.en büyüğü ise sovyetlere ihanet etmek oldu iç karışıklıklarda payı büyüktür.bu da arşivlerde var.Çok bilen çok yanılır der halkımız.Troçki bunu yaşayarak göstermiştir.
3)vasiyet konusu CIA abartılarına rağmen doğrudur.lenin staline kaba demiştir .gerçektende stalin kabadır bazan ben de öyleyim neolacak ki.stalinin başa geçmesi yanlış olur demiş.öyledir.çünkü parti de Sverdlov gibi çok daha yetenekli yoldaşlar da vardı.ama o öldü ve tarih stalinin başa geçmesinin doğru kara olduğunu gösterdi.Hitler faşizmini yele bir etti.
4)stalinistler ülkede ve dünyada devrimin zaferi için canımızı ortaya koymuşken troçkistler ne yapıyor?
 
Appassionata demiş ki:
Anarşist akımların eleştirel yaklaşımı ise burjuva ideologlarınınkine benzer şekilde bürokratik devlet modelininin eleştirisinden öteye gitmeyecek darlıktadır.
hayır, bu böyle değil işte. bunu nasıl açıklayabilirim bilmiyorum ama bu böyle değil. madem ben bunu açıklamak konusunda yetersiz kalıyorum, başka bir yerden bir alıntı yapayım.
Öncelikle bireycilik ile bencillik aynı şey değildir..burada kavramları açmak gerekir...ben kendi adıma toplumsal hayatı bireylerden oluşan kaotik bir armoni olarak tasarladığım için verili toplumculuk düşüncesine de egoizme de karşıyım. Hep derim eğer bir yerde birey söz konusu ise orada toplumsal bir hayattan söz ediyoruz demektir. Çünkü insan tekinin toplumsal yapı içerisindeki duruşu birey olup olmamasını belirler...Hiyerarşisiz bir hayat ve gerçek anlamda toplumsal bir adalet için ise soyut anlamda bireyin gözetildiği toplumsal çıkarlar uğruna feda edilmediği, ikincilleştirilmediği bir yaşam tarzı tasarlamak ve örgütlemek gerektiği düşüncesindeyim. Anarşizmin bu bireyi dışlamayan ahlakı onu klasik sosyalizmden (dolayısıyla da marksizmden) ayırır. Bence anarşizmin özü toplumculukla (sosyalizmle) çelişir. Bireycilik ise özelikle otoriter sosyalistler tarafından lanetlenmiş bir kavramdır. Onlara göre bireycilik ile egoizm (bencillik) özde aynıdır ve sadece kendini düşünmekten ibarettir. Oysa sosyal bir varlık olarak insanın köleleştirilmesinin tarihi, bütün yapılan soygunların, savaşların, katliamların ve köleleştirmelerin hep toplum (kavim, kabile, ülke, ulus) adına yapılmasının örnekleri ile doludur. Bu bakımdan toplumculuğa karşı soyut bireyciliğin etiği gündelik yaşamda bireyin biricik toplumsal güvencesi, meşruiyet dayanağıdır. Bireycilik politik bir söyleme sahip olmadığı için de daha başından otorite karşıtı bir düzlemde yer almakta ve cemaat denen seçilmiş bireyler arasında toplumsallık kurgusuna ahlaki dayanak oluşturmaktadır (çünkü tersi durumda seçilmememiş her toplumsallık kendi hiyerarşisini yaratır). Bu yüzden de toplumculuk bireyi toplum adına ıskalayan politik söylemiyle tarihin her döneminde totaliter rejimlerin meşruiyet zemini olmuştur (musollini'nin eski bir sosyalist olduğunu ve korporatizm teorisinde bunun büyük payı olduğunu hatırlatmak isterim). Bu bakımdan otoriter sosyalizm (komünizm) ile anarşizm arasındaki ayrımın yalnızca geçiş döneminde devleti kullanıp kullanmamak meselesi kadar basit olmadığını, sorunun temelinde sosyalist düşüncenin yok saydığı birey ahlakına anarşizmin sahip çıkmasının önemli bir rolü olduğunu ve anarşizm ile marksist otoriter sosyalizmin yollarının ayrılmasında bunun tayin edici bir rol oynadığını düşünüyorum.
biz hiçbirzaman bu kadar basit bakmadık. "onlar devletçi, biz değiliz" bu kadar basit değil elbette. aradaki fark, biraz derinlere indiğinde sadece yöntem farkı da değil, devlet, parti araç olarak kullanılmalı yada kullanılmamalı farkı değil.
eleştiri yönünde Marksizmin çok kaba, çok basit ve çoğu zaman da çok komik eleştirilere mağruz kaldığı ise doğru. şahsen böyle bir durumla karşılaşırsam, komünistmişim gibi konuşuyorum ben genelde.
 
Stalin denen herif sosyalizm hayallerini bitirdi. Lenin'in yaptığı her şeyi tersine çevirdi. Milyonlarca insan baskıcı, faşist acımasız rejimi yüzünden öldü. Stalin'in uyguladığı sistem sosyalizm filan değildi. Açıkçası Stalin Hitler'den daha kötü bir adamdı.
 
petrosyan demiş ki:
Eğer böyle her telden bir forum da doğrudan ideolojik-siyasi-felsefi boyutları olan bir başlık açtıysan siyaset dilinin ahlaki kurallarını da bilmen gerekiyor.Ben yıllardır stalinist bir kollektifin saflarında politika yapıyorum ama Hitler dahil hiç bir hasmıma bok kafalı vs.diyerek eleştiri yapmaukalalığına düşmedim.herşeyden önce Stalinist yoldaşlarım horgörür beni böyle konuşsam.
petrosyan demiş ki:
siyaset dilinin ahlaki kurallarını da
bu nedir ya? siyaset dilinin ahlaki kuralları??? :?
ben, siz bu zincirler içerisindeyken, marksizmin dinamikliğini göremiyorum. kendinize yeni putlar buluyorsunuz. yada en azından dışardan öyle görünüyor. kitlelere hitap etmek istiyorsanız (ki öyle olsagerek) öncelikle bu katı yapının kırılması gerekiyor bence.
belki de bu yüzden anarşizmi seçiyorum ya işte! kendi bayraklarının bile yakıldığı anarşizm!
 
epey bi yamıştım sonra kopyalayım dedim klavyenin 'ctrl' tuşu bozlumuş yazdıklarım gitti ve 'c' harfine bakakaldım... Özet olarak böyleydi.

benim gözümdede stalinin hitlerden pek farkı yoktur, hitler yahudi avına çıkmışken stalin bencil faşizmiyle eleştiri sahiplerinin avına çıkmıştır. Bu açıdan bakınca kurdğu devleti sosyalizmden yana monarşiye benziyor, ''padişaha laf eden kazığa oturtula!''...

Ayrıca işçilerin eski şanslarının kaldığına da inanmıyorum çünkü emperyalizmin en büyük silahı karşısında diğer kesimler gibi onlarda çaresiz kalmıştır(televizyon) ve bir çoğu oturmuş amerikan rüyasını düşlemektedir (yada tatlıses rüyası bulunduğun yere göre). Ve ''Daha iyi bir yaşam arzun, içinde bulunduğun kokuşmuşluk ve başarısızlığının eseridir'' lafına inanlar kapitalizmden başka yaşam olamayacağını düşünmektedirler ve işçiler de bunun içindedirler... Elbette hepsi değil ama bir çoğu artık kuşku içindeler.. Bilmiyorum yada bana öyle geliyor.
 
anladığım kadarıyla petrosyan stalinizmi marxizm zannediyor. hatta onun hitleri yerle bir ettiğini söylüyor. ama unutmamak gerkir ki aynı stlin kıçını sağlama almak için hitlerle anlaşma yapmıştır hatta hitlerle ters düşmemek için ispanya iç savaşında komünistleri yüz üstü bırakmıştır. ayrıca sosyalizmi kurtarmak amacıyla binlerce troçkisti öldürtmüştür buna rağmen petrosyan stalini nasıl savunuyor aklım almıyor! :evil:
Kod:
 
Geri
Üst