Marxizm Üzerine...

sevgili abbasionata. biz neyi iddia edesek edlim,
onu seninle ayrica guzel guzel tartisirim da,
sen de azcik anlamaa çalış,
aman nerde atlayabilirim diye kasma lütfen,
biz neyi iddia edersek edelim,
bunların adı sosyalist cumhuriyetti ve
çözülüşten sonraki fuhuşun ve batağın kaynağının
bunlar olduğunu söylemek de büyük haksızlık olmaz mı?? diğer konular ayrıca tartışılır, ama nesnel olarak sosyalizm gerçeklik bulmuştur, nasıl 36.5 derece celcius vücut için normal, günün en yüksek sıcaklığı için "sıcak"sa, sosyalizmin de realizasyonunun ve belki de evrim ve devinim süreçlerinin ayrıca tartışılabilirliği vardır, ben bunlardan önce bir sürü şeyi tartışmaya açmak istiyorum, herkes izin verirse..eğre kategorizasyonumuz ortak değilse, hiçbir şekilde anlayamayız birbirimizi.
homo sapiens bir tür adıdır yanılmıyorsam,
biz yani insan homo sapiens sapiens cinsine aitiz. Bu şablonun da doğruluğu tartışılır. Günümüzde homo sapiens kavramı da, "insan"dan geri olarak kullanılıyor bilimsel literatürde. Dolayısıyla, neandertal (türkçesi bu sanırım, "h" yok) gayet oturan bir kavram. Özellikle örneğin "erektus" demememin nedeni de, neandertalin doğasının hala muğlak olduğu, kimilerince insandan ayrı bir tür adı olarak kullanılması, ve de bu türün gizli saklı çok uzun süreler yaşadığına dair geyiklerin dönmesi, hatta bu geyiklerin, benim de dahil olduğum kimilerince abartılıp, günümüzde yaşayan kimi şeylerin, onlardan geldiği iddiasıyla sürdürülmesidir. Lütfen biraz tut kendini, ve beni yaptığım geyiklerin bilimsel meşrulaştırılması gibi aptal bir işleme zorlama...
amma sert çıktın! Diğerlerinden farklı olan, az çok birşeyler bilen, bilmeye çalışan insanlar gibi konuşalım güzelce...evet, iyi niyetliyim.
Şu tartışma bir bitsin, biri noktayı koysun da 0dan başlayalım diyorum hala...
 
darthseth demiş ki:
dorukovic
o zaman çekil kenara da birşeyler sunmaya çalışan adamların yolunda daha fazla köstek olma.

sizin zırvalıklarınızın yerine praksis veya apaanın yazılarını tekrar tekrar okumayı tercih ederim.

sen de bi gittt !!! (bu laf bi yerden tanıdık ama.)

bun adamlar insanlığa bir şey sunacağız derken. aslında insanlığa daha fazla zarar verecek şeylere alet oluyolar.
 
dorukoviç
Faşizm değil midir 2 dünya savaşının sebebi?
Amerikanın Irak'ı işgali, İsrailin ortadoğudaki yayılması, bunlar insanlığa daha fazla mı birşey sunuyor.

Evet az gelişmiş beyinlere daha fazla tüketim olanağı sunuyor. Daha fazla katliam için rejimler değiştiriliyor.

Madem bunların çözüm yolu olamayacağını düşünüyorsun. Kendi çözüm önerilerini yaz. Emin ol buradaki bir çok kişi çözüm önerilerini okuyacak ve sorgulayacak ve cevaplayacaktır.

Bunu yapamıyorsan çekil önümden de öğrenme hakkımı daha fazla engelleme.
 
Dorukoviç, marxizmi, "sosyalist" etiketli rejimlerde ugulanagelen bir tür devlet konsepti zannediyor. Anlatamadığımız şey şu: Marxizm hiç bir zaman bu olmamıştır. Marx, Troçki hiç bir zaman sosyalizmi bu şekilde aktarmamıştır. Benim rahatsız olduğum şey marxist felsefenin, son derece basit ve bilgisizce Sovyet politikasına indirgenmesidir. Eğer hayatlarında bir kere Marx okumuş olsaydı bu lafazanlar, aynı şeyleri on kez söylemezlerdi.
...
SSCB yada benzeri totaliter rejimlerin savunulacak çok çok az şeyi var ne yazık ki. Ben yeni bir SSCB istiyorum demiyorum. Hayır sosyalizm çok daha farklı bir şey. Ama yok, anlatsanda anlamayı reddederler.
 
Sosyalizm tam anlamıyla asla olamayacaktır.SSCB kurulduğunda sosyalizm hedeflenmiş ama kısa sürede yoldan sapılmıştır.Çünkü sosyalizm insanın robot değil duygularıyla yaşayan bir varlık olduğunu gözardı eder.Tamamen merkez planlı bir ekonomi daima kaybetmeye mahkumdur.SSCB'nin neden sosyalizmden kısa sürede kaydığıyla ilgili onlarca sayfa döküman yazabilirim buraya.Ama açıkçası burada objektif bir tartışma ortamı olduğuna inanmadığımdan uğraşmak da istemiyorum.

Kısaca, günümüzde sosyalizm sisteminin etkinliği ve esnekliği zayıflamıştır.Bunun nedenleri olarak; özel çıkar için çalışmanın yerine toplum için çalışma motivasyonunun ikame edilememesi, merkezi yönetimin ağır bir bürokrasi doğurması, teknolojik gelişmede kapitalist ülkelerden geri kalınması gibi konulardan söz edebiliriz.

İkame: İktisadi bir terim olarak alternatif malları ifade eden, normal dilde ise "yerine koyulan" anlamına gelen eski bir sözcük.
 
Sosyalizm asla geri kalmış bir ülkede tek başına kurulabilecek bir sistem değildir. SSCB ve benzeri örneklerinde de bunu gördük. Bunun insanı robotlaştırmayla alakası ne anlamadım. Aleksandra Kollontay Stalin dönemine kadar "özgür aşk" diye haykırmıştır örneğin. Sanat dalında dogmatik ve bürokratik yozlaşmalarda Stalin zamanına kadar yoktu.
Ayrıca sosyalizm "toplum için çalışma" yönünde bir fedakarlık isteyen bir sistemde değildir. Gelişmiş ülkeleride içine katması gerekitrdi. Troçki bu konuda basbas bağırdı ve zaten Marx Rusya gibi gerici bir ülkede sosyalizmin asla filizlenemeyeceğini söylemiştir.
Sosyalizm, merkezi planlı bir ekonomide değildir. Bu büyük bir yanlıştr. "Solcu" tayfasının devletçi ekonomiyi savunmasının nedeni bedava eğitim ve sağlık gibi hizmetlerin sağlanması içindir. Lakin bu öncel bir kazanımdır, ama asla sosyalist bir atılım değildir.
Sosyalizm eleştirisi mevcut "sosyalist" etiketli devletlere bakılarak yapılmamalıdır. Sosyalizm dünya üzerinde hiç bir zaman gelişmiş bir ülkwede varolmadı, sorunun özüde hep buradaydı. Dlayısıyla vercetti dediğin gibi "sosyalist" etiketli geri kalmış ülkelerin, kapitalizmle yarış ideolojisine dönüşüp, emek verimliliğinin düşük olması, geri teknolji gibi bir çok sorun, sanayileşmeye yönelik katı merkezci bir planlı ekonomiyi doğruru. Eninde sonuda da insan haklarının ve demokrasinin adının bile duyulmadığı bürokratik bir kast rejimine dönüşür.
Teorik olarak sosyalizm marxist anlamda hiç bir zaman vuku bulmamıştır. Marxist sosyalizm kavramı hala teorik bir model olarak kalmıştır ve tarihteki sosyalizme yönelen ve hatta sosyalist olduğunu iddia etmiş devletlere bakarak bu yorumlanamaz.
Marx'ın kendisi belirli bir "sosyalist model" resmi çizmemiştir, çünkü nesnel koşullar gelişmiş ülkelerde, sosyalizmiyeniden yorumlayacaktı. Avrupadaki devrimlerin teker teker düşmesiyle yalnız kalan SSCB ve Lenin gözünü "emperyalizmin zayıf halkalarına" dikmiştir. Görüyoruz ki Lenin bu konuda büyük yanlış yapmış. Stalin'e ve totaliter baskıcı rejimine istemedende olsa zemin hazırlamıştır.
 
darthseth demiş ki:
dorukoviç
Faşizm değil midir 2 dünya savaşının sebebi?
Amerikanın Irak'ı işgali, İsrailin ortadoğudaki yayılması, bunlar insanlığa daha fazla mı birşey sunuyor.

Evet az gelişmiş beyinlere daha fazla tüketim olanağı sunuyor. Daha fazla katliam için rejimler değiştiriliyor.

Madem bunların çözüm yolu olamayacağını düşünüyorsun. Kendi çözüm önerilerini yaz. Emin ol buradaki bir çok kişi çözüm önerilerini okuyacak ve sorgulayacak ve cevaplayacaktır.

Bunu yapamıyorsan çekil önümden de öğrenme hakkımı daha fazla engelleme.

insanlar "---izm" tarzı düşünmeyi bırakmalı.herkes(diğerlerine zarar vermeden) yükselmeli ve kendini yetiştirmeli.kimse hiç bir fikrin,zümrenin kölesi olmamalı. insanların "---izm" lere değil dürüstlüğe ve çalışmaya ihtiyacı var.
 
Appassionata öncelikle şunu söylemek isterim.Sen de bir marksistsin ve çok iyi biliyor olman gerekir.Sosyalizmde üretimi devlet yapar.İhtiyaca göre üretim devlete aittir.Mülkleşme ve bireysel girişime yer yoktur.Peki bu merkez planlamalı ekonomi değil de nedir? Hayır ben atmıyorum ki, en büyük iktisatçılar açıklar bunu.Bende en basit iktisada giriş kitabından tut da en gelişmiş iktisat konularının yer aldığı Türkçe/Yabancı dil birçok iktisat kitabı var.Bunların hepsinde sosyalizmin temel yaşamsal ihtiyaçları karşılamaya yönelik tamamen devlete dayalı merkez planlı ekonomi modelini benimsediği yazar.Bu sosyalizmin olmazsa olmazlarından.


Sosyalizmin gelişmiş bir ülkede uygulanmamış olmasına gelince.Karl Marx'ın da çok iyi biliyor olması gerekir ki, şu an dünyadaki gelişmiş ülkelerin tamamı kapitalist ülkelerdir.Yani sermayeye önem veren ülkelerdir.Bu ülkeler zamanında çok vahşi bir kapitalizm uyguladılar.Ama sonuçta bu onların gelişmesini sağladı.Çünkü hammadde elde edimi ve bireysel kazanç isteği ekonomilerinin hızla gelişmesine sebep oldu.Bu da beraberinde teknoloji gelişimi gibi birçok ögeyi getirdi.Gerçi şu an eski vahşi kapitalizmi amerika dışında uygulayan da kalmadı.Özellikle İngiltere bu konuda ilk adımı atarak işçilere büyük haklar vermiştir.Sonra devamı da geldi.Herhangi bir İngiliz işçisinin refah açısından bir sorunu olduğunu sanmıyorum.

Bana sorarsan ben Karma bir ekonomik sistemden yanayım.Bu sistem şu an Fransa, İtalya, Norveç, İsveç vs. gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerinde uygulanıyor.Yani devlet+özel sektör.Bu yüzden ne saf bir kapitalizm, ne de sosyalizm savunucusu değilim.

Bana ilginç gelen bir nokta da Batı ülkeleri kapitalizm sayesinde hızla gelişirken Osmanlı'nın geri kalmasıdır.Elbette bunun sebebi Osmanlı'nın mülkleşmeye izin vermeyen tımar sistemiydi.Yani sanki Osmanlı'yı bazen ekonomik açıdan sosyalist bir devlete benzetiyorum.Siyasal açıdan öyle olmadığı tartışılmaz, ama sırf mülkleşmeye izin vermediğinden Osmanlı'da ne girişimci oldu, ne de sanayi.Sonunda da dımdızlak kalıp yıkıldılar.
 
Vercetti, sosyalizmi devletçi bir yapı olarak düşünürsen dediğine hak verebilirim. Devletçi bir yapı her zaman için hangi ekonomik sisteme dayalı olursa olsun kendi sınıflarını, bürokrasisini üretir. Bu sınıflar, bürokrasi giderek insan için olan sosyalizmden uzaklaşarak totaliter sistemlere dönüşebilir (büyük bir olasılıkla dönüşür). Karl Marx'ın sosyalizmi, komünizmide devletçi bir yapıdan geçiyordu. Bu yüzden marksizmin sosyalizm için geçerli bir yöntem olmadığını düşünüyorum.
Sosyalist ve komünist ekonomik sistemler, özellikle komünizm, devletçi olmayan bakış açısıyla (biz buna anarşizm diyoruz :) ) tamamen insana önem veren sistemlerdir. İnsanları robotlaştıran bir sistem yaratmak değil (bugünkü kapitalizminde yaptığı bu değil mi ayrıca..), yaratıcılığına destek verecek bir sistem oluşturur bu düşünceler.
 
revolte günümüx sosyal demokrasisinin manifestosu olan Sosyalist Enternasyonel 1951 Frankfurt Bildirisi'ni okumanı öneririm.Bu bildiriye göre sosyal demokrasinin kökeni Marksizmdir.Okuman iyi olur.Yani bütün sosyalistler kökenini Marksizm olarak görüyorken Marksizme geçersiz demen kabul edilebilir değil.

Sosyalizm devletçi bir yapıdır.Bu sosyalist enternasyoneller 1 ve 2 ve 1951 toplantısı dahil (19.yy'dan 20 yy. ortalarına kadar) hepsinde belirtilmiştir.Bunu ben söylemiyorum, sosyalistlerin kendisi söylüyor, iktisatçılar söylüyor.

Şu da var.Marks'ın görüşleri bilimseldir bu tartışılmaz.Ve sosyoloji,iktisat,hukuk vs. gibi alanlarda yaptığı çalışmalar hala değerini korumaktadır.Milyonlarca insanın fikirlerini yön vermektedir.Fakat "ileride neler olacağını" söyleyen Marks'ın yani kahin Marx'ın tahminleri tutmamıştır.Zira Marx "veri koşullar" altında bir kuram geliştirmişti ve "veri koşullar" Marx'ın öngöremeyeceği biçimde değişmiştir.

Örneğin bugün kapitalist diye nitelendirilen birçok ülke (ki çoğu aslında saf kapitalist değil karma ekonomiye sahiptir) işçi hakları üst düzeydedir.Sadece işçi değil insan hakları üst düzeydedir.Sadece işsizlik maaşı bizim hakim, doktor, öğretmen maaşımızdan yüksektir.Bu yüzdendir ki avrupalılar yaşam kaygısı duymuyorlar.Gönüllerince emekliliklerini, hayatlarını yaşayabiliyorlar.Çünkü sosyal güvenceyi sonuna kadar, toplumun tamamına sağlayan devletleri var.

revolte anarşizm ise tamamen farklı bir konu.
 
Kim olacak? 200-300 yıl önce yapılanlar yüzünden hala Fransa gibi demokratik ülkeleri emperyalist olarak gören "sözde devrimciler." Onlara kalsa tüm dünya Proletarya diktatörlüğü olsun :evil:

Serbest piyasa ekonomisi, emperyalistlik değildir.Günümüz devletlerinde vazgeçilmez bir ögedir.
 
Vercetti bende biraz daha eski kaynakları okumanı tavsiye edeceğim. Proudhon'dan başlayarak, Bakunin ve Kropotkin okuman sosyalizmin sadece marksizme özgü bir durum olmadığını, marksizmin sosyalizmin bir yorumlanış biçimi olduğunu görmende faydalı olacaktır. Ayrıca enternasyonel içinde bkz 1. enternasyonel (hani devletçilerin anarşistleri attığı :) )
Anarşizm çok da ayrı bir konu değil, birçok noktada çatışsada marksizmle benzer düşüncelerden, benzer hedeflerle yola çıkıyor.
Kaynak için : http://go.to/anarsistbakis
 
"· Proletarya diktatörlüğü sosyalizmle aynı şey midir?

Hayır değildir. Proletarya diktatörlüğü kapitalizmle sosyalizm arasında uzanan geçiş döneminin siyasal biçimini ifade eder. Proletarya diktatörlüğü ve sosyalizm kavramları çok sık birbirinin yerine kullanıldığı için ne yazık ki bir karışıklık doğmuştur. Doğrusu şu ki, kapitalizmden sosyalizme, sınıfların ve devletin sönerek yok olduğu bir proletarya diktatörlüğü sürecinden geçilerek varılır. Sosyalizme vardığımızda artık işçi sınıfının kendisi de dahil olmak üzere sınıflar ve devlet sönümlenmiştir.

· İşçi devleti nedir? İşçi sınıfı devleti ortadan kaldırmayacak mıydı?

İşçi devleti işçi sınıfının devrimle birlikte kurduğu kendi devletini anlatan bir kavramdır. Proletarya diktatörlüğü kavramı ile eşanlamlıdır. Aynı zamanda işçi sınıfı demokrasisinin de somutlanışı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla her üç kavram da (işçi devleti-proletarya diktatörlüğü-işçi demokrasisi) kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin siyasal boyutunu anlatmaktadır.

İşçi devleti kelimenin gerçek anlamında bir devlet değildir. Daha baştan sönümlenme eğilimine giren bir yarı-devlettir. Bu yarı-devlet de, dünya çapında ilerleyen geçiş döneminin tamamlanıp sosyalist topluma varılmasıyla birlikte tamamen sönümlenmiş olacaktır. İşte devlet denen tarihsel olgu dünya çapında yürüyen böyle bir sönümlenme süreciyle ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla sorunun ikinci kısmının yanıtı: Evet, işçi sınıfı devleti ortadan kaldıracaktır, ancak devlet bir parmak şıklatmasıyla aniden ilga edilemeyeceği için bunu bir sönümlenme, bir geçiş süreciyle yapacaktır

. Sosyalist toplum nasıl bir toplumdur?

Geleceğin sosyalist toplumunun ayrıntılı bir tasvirini yapmak mümkün değildir. Bu Marksistlerin değil ancak falcıların işi olabilir. Ancak Marksistler tarihin genel akış yönüne ve mevcut toplumun gelişim eğilimlerine bakarak geleceğin sosyalist toplumunu karakterize eden bazı temel özellikleri tespit etmekten geri durmazlar. Sosyalist toplumun en temel özelliği, artık sınıfsal bölünmenin ortadan kalkmış olmasıdır. Yani sosyalist toplum sınıfsız bir toplumdur. Sınıfların ortadan kalkmasıyla bundan kaynaklanan tüm sonuçlar da ortadan kalkacaktır. Yani her şeyden önce insanın insanı sömürüsü son bulacaktır, bu nedenle devlet de son bulmuş olacaktır. Siyaset, partiler, bürokrasi, savaşlar vb. hepsi son bulacaktır.

Öte yandan bu toplumda insanlar ihtiyaçları için ortak ve planlı bir üretim yapacaklar ve bu nedenle insan emeğinin ve doğanın israfı son bulacaktır. İnsanlar neye, ne kadar ihtiyaç olduğuna ve bunlar için ne kadar ve nasıl çalışılması gerektiğine kendi özgür ortak iradeleriyle karar verecekler ve uygulayacaklardır.

· Komünizm nedir, sosyalizmden ne farkı vardır?

Bu iki kavram da çeşitli açılardan çeşitli anlamlar ifade ediyor olmakla beraber, burada kastedilen, insan toplumunun gelişmesindeki basamaklar olarak bunların ne anlama geldiği ve bu açıdan aralarındaki farkın ne olduğudur. Marksizme göre kapitalizmin yıkılmasıyla birlikte bir geçiş dönemi başlar ve bu dönemin bitimiyle komünist topluma ulaşılır ki, bu toplum da kendi gelişimi bakımından iki temel evreye ayrılır. Marx bu evreleri komünizmin alt ve üst evreleri olarak adlandırır. İşte komünizmin alt evresine aynı zamanda sosyalizm denir. Bu alt evreye sosyalizm denmesi dolayısıyla, üst evreyi anlatmak için de yine komünizm kavramı kullanılmıştır. Böylece komünizm kavramı hem komünist toplumun alt ve üst evresiyle birlikte tamamını anlatmak için, hem de bu toplumun yalnızca üst evresini anlatmak üzere iki ayrı kapsamda kullanılagelmiştir.

Sınıfsız toplumun bu iki aşaması arasındaki farkı şöyle açıklayabiliriz. Sınıfsız toplumun ilk evresine, sosyalizme varıldığında insanoğlunun binlerce yıllık sınıflı toplum döneminin miras bırakmış olduğu tüm sorunlar henüz tamamen çözülmüş durumda olamaz. Bunlar arasında yalnızca en temel nitelikte olanları, yani sınıflar ve devlet ortadan kaldırılmış durumdadır. İnsanoğlunun genel gelişimi sınıfsız topluma varıldığında da devam edecektir. Temelde üretici güçlerin daha yüksek bir atılımı ve buna eşlik eden bir kültürel dönüşüm sayesinde sınıfsız toplumun daha yüksek aşaması olan komünizme ilerlenecektir. Bu aşamada üretici güçler o denli gelişmiş olacaktır ki, bunun doğuracağı muazzam bolluk sayesinde çalışma bir zorunluluk olmaktan çıkarak artık sadece bir zevk halini alacaktır. İnsanlar büyük oranda zamanlarını ve enerjilerini, kendilerini ve nesillerini özgürce geliştirmeye ve daha yüksek arayışlara adayacaklardır. İşte ancak bu aşamada, insanların toplumdan aldığının ona verdiğiyle orantılı olması ilkesi son bulacak, insanlar topluma verdiği emekten bağımsız olarak tüm ihtiyaçlarını ondan alabilecektir. Böylece, herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre hedefi yaşama geçirilmiş olacaktır. Komünist toplumun ilk aşaması sosyalizmde ise üretici güçlerin bolluk düzeyi henüz bunu mümkün kılamadığı için bölüşüm ancak herkese çalışmasına göre ilkesi temelinde yapılabilir. Bir başka deyişle sosyalizmde orantılılık ilkesi henüz hüküm sürer. Sosyalizmde, çalışabilir durumdaki herkes çalışmak zorunda olacak ve herkes toplumdan çalışmasıyla orantılı olarak alacaktır. Şüphesiz buradaki çalışma, kapitalizmdekinden sonsuz ölçüde farklı bir nitelik taşır. Hem sömürücüler ve hem de onlarla birlikte onların pahalı devleti, bürokrasisi, kapitalizmdeki muazzam israf artık olmadığı için, üretim planlı ve tamamen insanların gerçek ihtiyaçlarına dönük olarak yapıldığı için, sosyalizm üretici güçleri çok daha yüksek düzeyde geliştirir. Böylece sosyalizmde hem ortalama zorunlu çalışma süresi muazzam ölçüde azalır hem de çalışanlara düşen ortalama refah muazzam ölçüde artar.

90’larda yıkılan SSCB bir işçi devleti miydi?

Hayır. Çünkü 1920’lerin ortalarından itibaren yaşanan bir bürokratik karşı-devrim süreciyle, SSCB zaten bir işçi devleti olmaktan çıkarak işçi sınıfı üzerinde bir bürokratik despotik diktatörlük haline gelmişti. Burada Stalin önderliğindeki bürokrasi yeni bir sömürücü egemen sınıf düzeyine yükselmişti. Karşı-devrim sürecinin esasen 1930’ların ortalarında tamamlandığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla 1990’ların başında yıkılan SSCB, bir işçi devleti olmaktan çoktan çıkmış bir bürokratik diktatörlüktü.

· SSCB’de hiç sosyalizm oldu mu?

Olmadı, zira sosyalizm ancak dünya ölçeğinde gerçekleşebilir. Başlangıçta SSCB’de olan, sosyalizme doğru bir geçiş döneminin başlamasıydı. Ancak bu geçiş dönemi de 1920’lerin ikinci yarısında Stalinist bürokrasinin karşı-devrimiyle son buldu. O günlerden SSCB’nin yıkıldığı 1990’ların başına kadar geçen yaklaşık 60 yıllık dönem ne sosyalizm ne de geçiş dönemi olup, bürokrasinin işçi sınıfı üzerinde farklı türde bir sınıf egemenliği kurduğu bir bürokratik diktatörlük dönemiydi.

· Küba, Çin, Vietnam, Kore sosyalist mi?

Nasıl ki bürokratik karşı-devrimden sonraki SSCB, yani Stalinist SSCB, sosyalist değildiyse, Küba, Çin, Vietnam, Kore vb. de sosyalist değildir. Yukarıdaki soruda (SSCB’de hiç sosyalizm oldu mu?) Stalinist SSCB’nin niteliğine ilişkin olarak söylediklerimiz esas olarak bu ülkeler için de geçerlidir. Ancak bu ülkelerde Stalinist diktatörlüğün kuruluş süreci SSCB’den temel bir farklılık gösterir. SSCB’de öncelikle muzaffer bir işçi devrimi gerçekleşmiş ve işçi sınıfı Bolşeviklerin önderliğinde kendi gerçek iktidarlarını kurmuştu. Orada bir Stalinist karşı-devrimle işçilerin bu iktidarı son buldu. Oysa yukarıda sayılan ülkelerde başlangıçta dahi bir işçi sınıfı devrimi olmamış, bir işçi sınıfı iktidarı kurulmamış ve dolayısıyla sonrasında da bir karşı-devrimle yıkılmamıştır. Aksine buralarda daha baştan doğrudan Stalinist diktatörlükler kurulmuştur. Bu diktatörlükler temelde bir ulusal kurtuluş mücadelesinin sonucunda, Stalinist SSCB’nin bir süper güç olarak varolduğu dünya şartlarında, onu örnek alma yolunu tutan küçük-burjuva önderlikler tarafından kurulmuşlardır. Ancak sonuç olarak kurulan düzen, ülkeler arasında kimi farklılıklar göstermekle birlikte, belirleyici temel nitelikler açısından aynıdır. Dolayısıyla bu ülkelerdeki düzen de Stalinist bürokratik diktatörlük sınıfına girer."

Gerek görmeseydim bunları aktarmazdım, fikirlerimizin (en azından benim) böyle olduğunu bilin sonra yazın! (isterseniz detaylarına gireriz)

Bilmem anlatabildim mi Vercetti? vs. kişiler.
 
iddia 1)bütün izm'ler dogmatiktir!
iddia 2)marksizm ve stalinizm aynı şey değildir!
iddia 3)20.yüzyılda marksı temel alan 30 dan fazla devlet kurulmuş ve yıkılmıştır!-işin enteresan tarafı hemen hepside asıl marksizmi kendilerinin savunduğunu iddia etmiş ve diğerleriyle amansız bir sürtüşmeye girişmiştir-
iddia 4)stalin bir diktatördür!
iddia 5)marksın öngörülerinin çoğu(almanya ihtilali, sınıf çatışmalarının kaçınılmazlığı,burjuva devletin proleteryanın isteklerini karşılayamayacak hale gelmesi,kapitalizmin zayıflayıf çöküşü,vs...) gerçekleşmemiştir.yani;marks pek de iyi bir kahin değildir,lakin kendi dönemine göre muazzam bir iktisatçıdır!keza insanoğlunun evrimi devam etmektedir!
iddia 6)marksı diğerlerinden(!) ayıran en büyük farkı dünyayı ve hayatı yorumlamakla kalmamış,onu değiştirmek istemiştir!
iddia 7)marksizme esas popülerliğini kazandıran kesin bir bilimsellik içerdiği iddiasıdır!lakin ampirist bir tutum takınılarak yorumlandığında bu durum tartışmaya açıktır!
iddia 8)marks tarihteki tüm toplumsal devinimleri-ve hatta hemen herşeyi- salt ekonomiye bağlamıştır!
iddia 9)marks -engelsin deyimiyle-tarihte zorun rolünü pek de hesaba katmamıştır!
iddia 10)komünizm de anarşizm gibi insanoğlunu iyi huylu bir yaratık olarak addeder!insanoğlı iyi huylu bir yaratık değildir!
iddia 12)marksizm teoride kusursuzdur,teoride ise darmadağın olur!
iddia 13)engels marks tan -12 yıl fazla yaşadığı için-daha gerçekçidir!ölmeden hemen önce marksın bir kitabına yazdığı önsözde kesin dille kanlı proleterya ihtilali fikirlerini terketmiş,uzlaşmacı bir yol tavsiye etmiştir!
iddia 14)marksın fikirlerini kendilerine göre yorumlayıp,eleyen kimileri(dönek kautsky!,kaypak bernstein!,august bebel...vs parlementer demokrasi yoluyla marksın bile öngöremediği-işsizlik sigortası,bebek yardımı gibi-haklar elde edilmesini sağlamışlardır!
iddia 15)50 sene önce 'atom bölünemez'! diyen fizikçileri ya da 'evren durağandır,genişlemez!' diyen albert einstein'ı nasıl tenkit edemezsek marksı da aynı şekilde tenkit edemeyiz!bunu bugün 120 sene sonra yapmaya çalışırsak şüphesiz en basit deyimiyle saflık yapmış oluruz!
iddia 16)mükemmel insan olmadığı gibi mükemmel sistem de yoktur!
 
gunsnroses demiş ki:
iddia 1)bütün izm'ler dogmatiktir!
iddia 2)marksizm ve stalinizm aynı şey değildir!
iddia 3)20.yüzyılda marksı temel alan 30 dan fazla devlet kurulmuş ve yıkılmıştır!-işin enteresan tarafı hemen hepside asıl marksizmi kendilerinin savunduğunu iddia etmiş ve diğerleriyle amansız bir sürtüşmeye girişmiştir-
iddia 4)stalin bir diktatördür!
iddia 5)marksın öngörülerinin çoğu(almanya ihtilali, sınıf çatışmalarının kaçınılmazlığı,burjuva devletin proleteryanın isteklerini karşılayamayacak hale gelmesi,kapitalizmin zayıflayıf çöküşü,vs...) gerçekleşmemiştir.yani;marks pek de iyi bir kahin değildir,lakin kendi dönemine göre muazzam bir iktisatçıdır!keza insanoğlunun evrimi devam etmektedir!
iddia 6)marksı diğerlerinden(!) ayıran en büyük farkı dünyayı ve hayatı yorumlamakla kalmamış,onu değiştirmek istemiştir!
iddia 7)marksizme esas popülerliğini kazandıran kesin bir bilimsellik içerdiği iddiasıdır!lakin ampirist bir tutum takınılarak yorumlandığında bu durum tartışmaya açıktır!
iddia 8)marks tarihteki tüm toplumsal devinimleri-ve hatta hemen herşeyi- salt ekonomiye bağlamıştır!
iddia 9)marks -engelsin deyimiyle-tarihte zorun rolünü pek de hesaba katmamıştır!
iddia 10)komünizm de anarşizm gibi insanoğlunu iyi huylu bir yaratık olarak addeder!insanoğlı iyi huylu bir yaratık değildir!
iddia 12)marksizm teoride kusursuzdur,teoride ise darmadağın olur!
iddia 13)engels marks tan -12 yıl fazla yaşadığı için-daha gerçekçidir!ölmeden hemen önce marksın bir kitabına yazdığı önsözde kesin dille kanlı proleterya ihtilali fikirlerini terketmiş,uzlaşmacı bir yol tavsiye etmiştir!
iddia 14)marksın fikirlerini kendilerine göre yorumlayıp,eleyen kimileri(dönek kautsky!,kaypak bernstein!,august bebel...vs parlementer demokrasi yoluyla marksın bile öngöremediği-işsizlik sigortası,bebek yardımı gibi-haklar elde edilmesini sağlamışlardır!
iddia 15)50 sene önce 'atom bölünemez'! diyen fizikçileri ya da 'evren durağandır,genişlemez!' diyen albert einstein'ı nasıl tenkit edemezsek marksı da aynı şekilde tenkit edemeyiz!bunu bugün 120 sene sonra yapmaya çalışırsak şüphesiz en basit deyimiyle saflık yapmış oluruz!
iddia 16)mükemmel insan olmadığı gibi mükemmel sistem de yoktur!
yanıt: 1 Marxizm'in temelinde diyalektik yatar hiç bir şeyi sabit görmez ki dogmatik görsün dolayısıyla bu onun kendisini hareket olgusuna bağlayarak değişimin değişmezliği ile diğerlerinden ayırmış bilimsel bir felsefedir.
yanıt: 5 kapitalizm henüz tarihini tamamlamamıştır ki! zayıflayıp çöküşünün, sonucu dediğine sebep olsun.
Sınıflar çatışması tüm eziciliğiyle devam ediyor.
Burjuva devlet proletarya nın isteklerini değil temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz, karşılıyamıyor (bir ton örnek verilir) ki karşılamaz! sorunda burda zaten bu yüzden kapitalizm!
Marx a kahin rolü yüklemek onun bilimsel, gerçekçi ve maddeci yaklaşımına hakarettir. Kesinlikle verili olgular üzerinden yorum yapıp, öngörüler sunmuştur.
Marx kendi felsefesinin temeline koymuştur evrimi ve devrimi!
yanıt: 7 dediğin gibi: ampirist tutum takınılırsa tartışılır!
yanıt: 8 bu iddia insanoğlunun ellerinin serbestliğine, emeğin yaratılışına ve toplumsallaşmasına kadar dayandığı içindir ki ekonomiye bağlamıştır! En adaletli sistemide bu yüzden kafaya takmış olsa gerek: kıt kaynakların sınırsız ihtiyaçlara doğru tüm insanlar tarafından eşit olarak herşeyi paylaşması.
yanıt: 9 Ne demek bu yada burda ne denilmek istemiştir açar mısın?
yanıt: 10 "· Sosyalizm insan doğasına aykırı değil mi?

Bu fikrin temeli esasen insanın “kötü yaratılışlı” olduğu düşüncesidir. Oysa insanoğlu ne iyi yaratılışlı ne de kötü yaratılışlıdır. Tüm diğer canlılar gibi insanın da temel kaygısı kendi varoluş koşullarını güvenceye almak ve geliştirmektir. Bu temel çaba kendisini değişik şartlar altında değişik davranışlarla gösterir. Bu, bencilce davranışlar biçiminde ortaya çıktığı gibi, kolektivist, paylaşımcı, fedakârca davranışlarla da ortaya çıkar. Ancak işin derinine inecek olursak, insanın en temel özelliğinin onun toplumsal bir varlık olması olduğunu, bu nedenle varlığını sürdürme çabasının bireysel olmaktan çok toplumsal, kolektivist bir öz taşıdığını ve bunun başka türlü olamayacağını görürüz. Bencilliğin en azılı savunucuları dahi başları sıkıştığında kendilerine yardım elinin uzatılmasını beklerler. Aslında bu, insanların geneli için oldukça yaygın bir durumdur ve özellikle zor anlarda kendisini tüm açıklığıyla gösterir. Sevdiklerimiz için yaptığımız fedakârlıklar, savaş, doğal afet gibi yıkım durumlarında hep gözlediğimiz büyük yardımlaşma ve özveri bunun ifadesidir."
yanıt: 12 pratiğe geçirilmeden pratiği ucundan kestirmek tamamda, bu kesinlikde nedir! argüman sun, ona göre cevap yazayım!
yanıt: 13 Engels in Marx tan sonrada yaşamasıyla gerçekçiliğin ne alakası var! zamanın ölçümünün kesiti mi belirler gerçeği, gerçekçiliği! Engels hangi kitabında yazmıştır o dediklerini reformist miymiş Engels yada sosyal demokrat falan mı!
yanıt: 14 Marxın öngöremediği işsizlik sigortasıda nedir, savunulan olaya bak. Marx, bir sosyal demokrat değildi ki sorunu kökünden çözeceğine, postmodernist yaklaşım sergileyerek geçici ve aldatıcı sunuşlar yapsında kendini kandırsın! bebek yardımı olayının bir bağlantısını hiç kuramadım yani.
yanıt: 15 mükemmelik nedir? gibi soru çıkar, buna gerek duymuyorum ki bu kelimeyi kullanmamda.
...
 
PRaXiS demiş ki:
Gerek görmeseydim bunları aktarmazdım, fikirlerimizin (en azından benim) böyle olduğunu bilin sonra yazın! (isterseniz detaylarına gireriz)

İddia 1: Çoğu marksist ya da ondan türemiş fikir akımlarına inananlar, eleştiriyi kabullenemezler.Mükemmel sistemlerinin henüz uygulanamamış olmasından yakınırlar.Sistemlerinin mükemmel olmadığını iddia ederseniz cahilliğinizden tutun da, kitap okumamışlığınıza kadar gider iş.Hatta onların fikirlerini bilmemizi ister, işi bireyselliğe de dökerler.O yüzden bir marksistle iddialaşmayın, dediğiniz doğru bile olsa kabullenmezler, eleştiri denen kavramın onlarda yeri yoktur.

Bazıları da marksizm henüz gelişmiş bir devlette uygulanmadı derler.Oysa unuttukları şey gelişmiş devletlerin kapitalizm sayesinde kalkındığıdır.

Of sizinle mi uğraşacağım ya? Buyurun ideolojinizi.
 
Verccetti senden başlayayım.
*Sosyalizm Dünya'da kurulmamıştır. SSCB'nin varlığı sırasında, marxistler arasında bunun lafı bile edilemezdi, şu sıralar stalinizmle beraber gözardı edilen diğer fraksiyonlar gün ışığına çıkıyor ve marxizm SSCB'nin resmi "ideoljisi" olmaktan kurtulup, gerçek mevkiine yani felsefi metodoloji konumuna geri geliyordur....
*MArxizm bir ideoloji değildir. Dolayısıyla bana "buyurun ideolojinizi" diyemezsin. Marxizm, insanların kendini gerçekleştirme olgusunu, Hegel'in efendi-köle diyalektiğinden alı aktarırken ideolojilerin diyalektik-olarak yoksanarak-aşılmasını anlatıyordu. İdeoloji, toplumsal uzlaşmazlıklarının, uyumluluk yanılsamasıyla örtbas edilmesidir. Toplumsal uzlaşmazlığın özü üretim ilişkileridir. Çok basit bir şekilde meta kavramının neden olduğu matematiksel "artı-değer" sömürüsüdür. Kapital'de ücretli çalışan bir işçinin yaşamı ne kadar rahat olursa olsun bunu adı yinede sömürüdür. Lakin işçisi refah düzeyine yaklaşmış ülkelerle, geri kalmış ülkelerdeki ucuz işçilik arasında bir çok fark vardır.
*Sosyalizm dünyada varolmadığına göre "sosyalist devletçilik" diye bir kavramına önesüremezsin, böyle bir örnek yoktur. Praxis'inde aktardığı gibi sözkonusu merkezi planlı sanayileşme süreci Proletarya Diktatörlüğüdür. Bu diktatörlük (Lenin'in şaşalı sloganları uyarında "proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü"), benim açımdan geçerliliği tartışılır. Bu konuda bir marxist oalrak Lenin'e değil, onun dönek dediği ve tüm marxist fraksiyonların hep bir ağızdan aynı şekilde uluduğu Kautsky'ye yöneliyorum. Burası ayrıca tartışılır, ki marxizmin teorik bir sorunudur.
Guns'a gelince.
*İnsanın huyunun "iyi" veya "kötü" diye sınıflandıramayacağını, ancak "kötü" huyluda olmadığını defalarca kendisine yazdım, ancak buna karşı tek bir sav sürememesine rağmen hala aynı şeyi söylemeye devam ediyor.
*Marx sadece ekonomist bir bakış açısıyla yaklaşmamıştır. Teorik yönünü oluşturan etodolojisini es geçmekle büyük hata yapmış guns. Çünkü Marxizm sadece Marx değildir. Marx ağırlıklı olarak ekonomist yaklaşmıştır. Ancak Marx'tan sonra psikoloji, kadın hakları, bireysel varoluşçuluk yönlerinden İnsan olgusunu ekonomist bakış açısından genişletmiş bir çok MARXİST vardır.
...
İktisatçılar, varolan devletlerin resmi isimlerinden ötesini düşünmek zorunda olmadıkları için SSCB gibi kendini "sosyalist" olarak lanse eden ülkelerin ekonomisinede doğal olarak "sosyalist devletçi ekonomi" diyecektir ders kitaplarında. Aynı şekilde tarihçlerin bu ülkelere "komünist ülkeler" dediği gibi. Kendi alanı dışına çıkmayan bilimadamlarının sorunuda buradadır. Bir fizikçi atomun parçalandığuını bulur ama onun nelere yolaçacağını asla düşünmez. Sadece karşılığını versinler oda "bilim"ini yapsın. Marxizm gibi bir konuyu tartışırkende bu sığlığın dışına çıkarım. Yoksa Jeoloji Mühendisliği okuyan ben, "burjuvazi mineral kaynakları yokediyor" diyerek fırlarsam anlamı kalmaz.
...
Marx'ın dönemiyle aynı biçimde yaklaşamayacağımız tek şey kapitalizm değil, Marx'ın determinist bir bilim çağıda aynı değil. Kuantum mekaniği ve son ylların gelişen teorik fiziğide kendi çağımızın özgün yorumunu değiştirecek büyük bir etkidir. Dolayısıyla bir marxist olarak "dogmatik" yaklaştığmı reddederim. Bu nesnel kavrayıştaki yöntem çünkü diyalektik materyalizmdir.
...
Marxizm eğer tartışmaya açılacaksa, sadece MArx ve LEnin'den ibaret olmadığı görülecektir. Ha eğer bu konu üzerinde tartışmak için marxist kaynaklar veya marxist kaynaklara yönelik akademik yorumlar üzerinden elde edilmiş bilgiler kullanılmayacaksa bırakalım.
 
Geri
Üst