Genelde dış görünüş olarak solgun görünüşlü, avurtları çökmüş, bazısı çok neşeli bilinen fakat yazgısına boyun eğmiş insanlarda sıklıkla rastlanan ölümcül bir hastalıktır. Kimyasal ve radyoaktif etkenleri ve sigara faktörünü dışarıda bırakırsak, bu hastalığa yakalanma riski olan kişilerin yani yatkınlığın,yaşama arzusu ile ters orantılı olduğunu gözlemek pek zor değildir. Bununla ilgili örneklere de sık sık rastlanır ve yaşama sevincini geri kazananların iyileştiği görülebilir. Tersi ise mümkün değildir.
Kanser, vücuttaki kan plazmasında bulunan yaşam enerjisi düzeyinin tüm vücuda yetmeyecek kadar azalmasından kaynaklanan lokal çürüme ile ilerleyen bir hastalıktır. Aslında vücudun belli bir bölgesi ya da doku kaybedilmiş ancak birey doğal ölüm sürecinde olmadığından büyük acılarla boğuşmak zorunda kalmış durumdadır. Ancak acıyı azaltmakta kullanılan Morfin tarzı ağır uyuşturucular, sinir dizgesinde büzülme ve yaşam enerjisinde kısıtlama yarattığından,sürekli uyuşturucu kullanımı hastanın ölüm sürecini hızlandırmakta ve tedavisini imkansız hale getirmektedir.
Çok çeşitli türleri vardır ancak ana işlev biçimi aslında tüm vakalarda ortaktır. Fakat vücudun genel enerji düzeyi henüz çok düşmemiş ise kişinin bağışıklık sistemi belli bir bölümü vücudun diğer bölümlerinden izole ederek yayılmayı önler. Bu tür vakalar erken teşhiste basit operasyonlarla sağlığına geri kazandırılabilmektedir ancak aslında bu hastalık eğer kişi tamamıyla hayatını değiştirmemiş ise büyük olasılıkla tekrar farklı bir biçimde nüksedecektir.
Çocuklarda sık rastlanan löseminin nedeni ise daha çok sağlıksız anne faktöründen kaynaklanır ve çocuk aslında doğduğunda bu hastalığa yakalanmıştır. O nedenle de dikkat edilirse bu tür vakalar kırsal kesimden ve çok sayıda çocuk doğuran sağlıksız ortamlarda yaşayan ailelerde görülür.
Modern tıbbın kesin çözümünün olmadığını iddia ettiği bu hastalık ilaçlarla tedavi edilemez. Cerrahi yöntem ise sadece urları ve bozulmuş dokuyu alır. Dokuyu bozan etkenin ne olduğu konusunda modern tıp salt genetiğe dayalı geri dönüşü olmayan süreçlerden bahsetmektedir.
Ancak bazı kaynaklar ise birtakım amipsi tek hücrelilerin hastalığı yarattığını söyler. Ana görünüşü kontrolsüz hücre bölünmesi olan hastalığın asıl sebebi ise, sözkonusu hücrelerin artık bağımsız hücrelere dönüşmüş olmalarıdır. Bu hücreler enerji alışverisi sona erdiği için ölüm tepkisi gösteren vücut gibi çözülmeye ve tek hücreli canlılara doğru ayrışmaktadır.
Kan ın T tepkisi denen modern tıp da da bilinen virüs ve amipsilerin oluşum sürecini başlatan bu olgu kan ddizgesinin enerjisini yitirmesiyle atbaşı gider. Ur oluşumu hastalığın teşhisinde önemlidir ancak lokal görünmekle birlikte sorun tüm organizma ile ilintilidir. Ur hastalığın sebebi değil sonucudur. Bu nedenle cerrahi yoldan iyileşmiş hastalar geçirdikleri ilk sarsıntıda tekrar kanser olmaktadırlar aslında iyileşmemiş sadece belirti ortadan kaldırılarak seyir yavaşlatılmıştır
Bireyin kan dizgesinin T tepkisi vermesi demek kan bir düşman ya da antijen ile karşılaştığında kırmızı kan hücrelerinin çok küçük T biçiminde çubuklara dönüşerek kanın yabancı organizmaya karşı savunmasız kalması demektir. Hatta bu ilerlerse T tepkisi dokulardaki hücrelerinde ayrışmasına neden olur. Normal durumda yüksek enerjili alyuvarlar basillerin az olan enerjisini emmekte ve onları kötürüm etmektedirler. Ancak T tepkisinde durum tersine dönmekte tüm vücut kendi kendinin düşmanı olma yolunda ayrışmaya doğru ilerlemektedir.
Buradaki çok ilginç bir nokta ise,AİDS hastalığının da bunun daha gelişmiş bir biçimi olmasıdır. Bağışıklık sistemi vücudun tek bir bölgesinde değildir kan hücreleri onun en önemli unsurudur. Zaten bu nedenle bağışıklık sistemini zayıf düşüren hastalıklara yakalanmış kişiler HIV pozitif ise ölmektedirler. Aksi takdirde bu durumdaki vakaların %95 i taşıyıcı olmaktadır. Aynı şekilde HIV ise AİDS in sebebi değil görünen belirti ve sonucudur.
Bu tür hastalıklar yaşamdan elini eteğini çekmiş kişilerin lokal bir şekilde ölüm sürecine girmesi ile yayılırlar. Eğer hasta biraz kendini iyi hissetmeye başlarsa hastalığı yaratan psikolojik aşırı vazgeçmişlik ve yazgıya boyun eğme ile karşılaşılır. Bu kırılmaya çalışılırsa bu seferde fiziksel arıza ve acılar artar. Her ikisini düzeltecek bir yöntem ile kişi yaşam enerjisine kavuşturulabilirse urlar ortadan kalkacak ve T tepkisi azalacaktır.
Bir çok kanser vakası aslında yukarıdaki sebeblerden ötürü zamanında teşhis edilemez. Çünkü ur hastalığın sonucudur ancak T tepkisi ilk başlangıcını gösterebilir.
Ancak modern tıp urları eritebilen bu ve benzer yöntemler yerine hiç bir işe yaramayan ilaç tekellerini savunur ne yazıkki göbeğinden onlara bağlı bulunduğundan.
Bu anlayış değiştirilmezse bu tür hastalıklara çare olmadığı yalanı da sürecek, bir çok insan acı içinde ilaç sektörlerine kurban edilmeye devam edecektir.
psyc