Raporluyorum

Ahanda budur. Bunu adam sananlara da ricam, videoyu izlesinler.:) Gerçi, "sosyal medyada" bu adamın "çiçeğini" görmeye hevesli epey bir meraklı vardı yanlış hatırlamıyorsam. Yani çok özür dilerim:)
Ve fakat tam olarak ne hakkında konuşuyor vatandaş anlayan var mı ?
 
Hayatları farkında olmadan belli bir çemberin içine sokulmuş insanların mahkum kaldığı ve çoğunlukta oldukları için " aga biz yanlış yapıyoruz " diyen de olmadığı bir toplumda yaşıyoruz. Onun için futbol tam bize göre. Bu da o çemberin bir parçası . İnsanlar bütün umutsuzluklarını ve sinirlerini bir yola kanalize etmeli ve suya sabuna dokunmadan bunu başarabileceğin en güzel yol . Tuttugu takımdan dolayı tutuklanan insan gördünüz mü hiç? Yada binlerce insanın istediği gibi küfrettiği başka bir ortam?

Güzel tespitler. Ek olarak şu da söylenebilir: Sadece umutsuzluğu değil, ümidi-isteği-tutkuyu da bir yola kanalize ediyorlar sanırım.

İnsanın keyifle maç izleyebilmesi, bununla hayatını daha da eğlenceli veya anlamlı hale getirebilmesi güzel. Ama hayatınıza anlam katan yegane veya en önemli şey, tuttuğunuz futbol takımının maç kazanması ise, işte o zaman işler karışıyor. Yenilgi doğal olarak ciddi bir ruhsal travma yaratıyor bünyede. Böylelerinde esas mesele futbol değil çünkü. Esas mesele, (belki de) hayatta başka türlü hiç yakalanamayan başarı-galibiyet vs'ye o takımın galibiyeti üzerinden eriştiğin hissine kapılmak.

Kıssadan hisse: Sabahları insanın yataktan çıkmak için birden fazla sebebi olması lazım:) Tercihen de o sebeplerin sürdürülebilir olması ve en azından bir kısmının kişinin kontrolünde olması lazım. Adamların top teperken senin sadece seyirci olduğun bir konumda durumdan bu kadar vazife çıkarmak (bkz: "elalemin şeyi ile gerdeğe girmek") akılcı bir ruh hali ile izah edilebilecek bir şey değil. (Adamlar milyonları götürürken senin üste para veriyor olman da cabası...) Bu zaten kendine saygısı belli bir düzeyde olan insanların pek yapacağı bir şey de değil. Kendi yaratıcılığını ve tutkusunu çeşitli yerlere kanalize edebilen, en azından doğru düzgün bir tane (yaratıcılığa odaklı) hobisi olan insanların da kendini böyle çılgınlıklara kaptırma ve fanatikleşme ihtimali daha az gibi geliyor bana. Hiç yok değil ihtimal, ama sanki daha az...
 
Aklıma ne geldi; nerede okuduğumu unuttuğum yaşanmış bir olay var. Şehir efsanesi de olabilir emin değilim. Ankara'da elemanın biri araba alıyor kendine. Markası Citroen Saxo. Anın sevinciyle abisi ve babasını alıyor gezmeye çıkarıyor. Arabayla turluyorlar caddelerde. Bir yerde yanlışlıkla kırmızıda geçiyor galiba, geçerken de yakalanıyor. Kahraman Türk Polisi takılıyor peşine ve anons yapıyor, "saksocu çek kenara saksocuuu!" diye ele güne rezil ediyor herifi :D

Lafı bu sefer serbest çağrışımla iş hayatına getiriyorum. Satıcı firmalarda müşteri memnuniyeti esastır. Fakat bütün şirket prensipleri müşteriye yalakalık üzerine kuruluysa o zaman kötü. Üstteki hikayedeki çocuk değil, her durumda "tamam abi, haklısın abi" modunda iş yapan patrondur asıl saksocu.

İyi günler.
 
Bugün günlerden herhangi bir takım, kupa vs. olmadığına göre pazartesi diyebilir miyiz? Olur mu :D

Geçenlerde bahsettiğim bir mevzu vardı, şirket içi mailleşmelerde imla sıkıntısı. Bak bu sabah taze mail geldi, bana göre ibretlik. Direkt ifşa ediyorum:
Merhaba Arkadaşlar,
İmzalar konusunda kurumsal olmak adına düzenleme yaparız demiştik.Mavi yazı ve verdana stil bence gayet güzel.Renkleri uyumlu,okunaklı ve göz yormuyor.
Sizlerinde fikirlerini alabilir miyiz? Hemfikir olursak imzalarımızı tek tip olarak değiştirelim.

Bunu yazan arkadaşın iyi niyetine saygım sonsuz. Şu yazdıklarının uslubu ayrı, imlası ayrı tartışma konusu. Kurumsallıksa amaç düzgün dil kullanacaksın abi. Noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmamış, soru eklerini ayırmamış. Kişisel olarak dayanamadığım konudur, keserim kendimi sinirden. Gene de bunlar giderilebilir sıkıntılar. Uslup neden tartışma konusu? Bu arkadaş üç hafta önce işe girdi. Daha şirkete uyum sağlamadan böyle süslü püslü işlere kalkışmasına da ses etmiyorum. Ama herif düşünmüş, karar vermiş, uygulamış. Rica eder gibi çaktırmadan duyuru yapıyor millete. Önce kendi fikrini beyan ediyor, en alta nezaketen fikrimizi sorar gibi yapıyor. Farkında değil ama hakkındaki ilk izlenimleri kendi eliyle olumsuza sürüklüyor. İş yoğunluğu yüksek olan bir firmada bunlarla uğraşabilecek boş zaman bulabilmesi de "gülüşmelere neden oldu" :D

Saygılar, iyi haftalar.
 
Sizin firmada kurumsallık adına cebelleşmeler he mi? Ahahah biraz daha takılsın da, neyin ne olduğunu anlayıp bu cicim aylarının ihtirasını kaybeder. :D

Bu tip işgüzarlıklara giren taze çalışanlar bizde de mevcut. Hele demin bizim departmanı hedef alan ve yöneticilere yönelik yazdığı, "benimle konuşmuyorlar" içerikli bir mailini tesadüfen gördük ki, gülsek mi ağlasak mı bilemedik. İşinize bakın lan nedir bu kitleleri yönlendirme hevesi, bunca işimin arasında senin duyguların incinmesin diye geyik yapmak zorunda mıyım seninle? Küfür filan etmiş olsak gam yemeyeceğiz.
 
Patronu hayal ediyorum mesela kapının önünde sigara içiyorlar hep beraber; "artık mailleri mavi yazalım monagoim, bi de öyle deneyelim bakalım" :D

Ayrıca bu şirketler arası maillerde de gözüme takılan bir şey var. İmza kısmına hani şirket logosu, telefonlar vs. konuyor ya. Adam oraya mail adresini yazmış. Zaten gelen mailde görünüyor ama adres, ne gerek var ki ayriyeten yazmaya?
 
Bugün günlerden herhangi bir takım, kupa vs. olmadığına göre pazartesi diyebilir miyiz? Olur mu :D

Geçenlerde bahsettiğim bir mevzu vardı, şirket içi mailleşmelerde imla sıkıntısı. Bak bu sabah taze mail geldi, bana göre ibretlik. Direkt ifşa ediyorum:
Merhaba Arkadaşlar,
İmzalar konusunda kurumsal olmak adına düzenleme yaparız demiştik.Mavi yazı ve verdana stil bence gayet güzel.Renkleri uyumlu,okunaklı ve göz yormuyor.
Sizlerinde fikirlerini alabilir miyiz? Hemfikir olursak imzalarımızı tek tip olarak değiştirelim.

Bunu yazan arkadaşın iyi niyetine saygım sonsuz. Şu yazdıklarının uslubu ayrı, imlası ayrı tartışma konusu. Kurumsallıksa amaç düzgün dil kullanacaksın abi. Noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmamış, soru eklerini ayırmamış. Kişisel olarak dayanamadığım konudur, keserim kendimi sinirden. Gene de bunlar giderilebilir sıkıntılar. Uslup neden tartışma konusu? Bu arkadaş üç hafta önce işe girdi. Daha şirkete uyum sağlamadan böyle süslü püslü işlere kalkışmasına da ses etmiyorum. Ama herif düşünmüş, karar vermiş, uygulamış. Rica eder gibi çaktırmadan duyuru yapıyor millete. Önce kendi fikrini beyan ediyor, en alta nezaketen fikrimizi sorar gibi yapıyor. Farkında değil ama hakkındaki ilk izlenimleri kendi eliyle olumsuza sürüklüyor. İş yoğunluğu yüksek olan bir firmada bunlarla uğraşabilecek boş zaman bulabilmesi de "gülüşmelere neden oldu" :D

Saygılar, iyi haftalar.

Ben de "adına" sözcüğünün ota - b.ka kullanımına deli oluyorum. "Kurumsal olmak" adına... Ne demek yahu "adına" ? "Kurumsal Olmak" isimli vatandaşın vekaletini aldın, temsil mi ediyorsun arkadaşı ? Bu terim doğrudan İngilizce'den ("in the name of...", "for the sake of..." kalıplarından) geçti sanırım Türkçe'ye. Çok rahatsız ediyor beni. "Kurumsal olabilmek amacıyla" desen ne olur ??

Bir de, kibar olayım derken iyice abartıp herşeyi çoğul şahısla soranlar var. "Yer miyiz ?, "içer miyiz ?" filan...Bu metinde de var aynı halt. "....alabilir miyiz ?" Kaç kişisiniz orada, göremiyorum ben buradan abicim...

Garson/ tezgahtar/ satış elemanı/halkla ilişkiler vs. ağzı oluyor sanırım bu. Garsonun biri arkadaşa "Künefe sever miyiz ?" diye sormuştu. Bizim arkadaş da (hafiften kırıktır kendisi,..) "Sizi bilmem ama ben severim" demişti:)
 
Cem Yılmaz'ın kulakları çınlasın; belki de en fenası, siz camı yavaş yavaş açarken yanınıza doğru yaklaşan polis memurundan gelen, "alkol aldık mı?" versiyonudur. Başıma geldi oradan biliyorum. Gülsem daha da sıkıntılı duruma düşeceğim zaten. Sanki hep beraber Kumkapı'dan geliyoruz... Amirim! Bi bira be, ama beni bozuyo

Forumda ne çok Costanza varmış. Devam. :D
 
Yahu hani bu bazı insanlar yaşlandıkça güzelleşiyor derler, hakikaten öyle. Bazen ntvmsnbc.com fotoğraf albümlerinde böyle derlemeler yapıyorlar, evet bu tanıma uyan insanlar çıkıyor; ama fotoğraflarda görmek videoda gördüğünüz zamanki kadar ikna edici olamayabiliyor çoğu zaman. Geçen akşam ağzımı açık bırakan ve beni bu raporu yazmaya yöneltici görüntüyü veren kişi Şebnem Paker oldu.

Şu Eurovision dalgasını gerçekten sevmiyorum; ama Ntv, Yakın Plan'ın bir bölümünü Eurovision'a ayırıp güzel bir yarı-belgesel yapmış, bir nevi tarih yolculuğuna çıkardılar bizi, fark etmeden programın tümünü izledim. Röportaj yapılan kişilerden birisi de Şebnem Paker idi; kendisi hatırlayacağınız ya da şu anda tam çıkaramadığınız üzere Dublin'de düzenlenen 1997 Eurovision'da Dinle şarkısı ile 3. olmuştu.

Ta o zaman bile hoş hatun olduğunu düşünüyordum ama resmen daha da güzelleşmiş ve durulaşmış, maşallah dedim. İronik olan ise; aynı akşam durduk yerde emektar harici harddiski takıp, programa denk gelmeden 1 saat öncesine kadar eski fotoğraflara bakmış olmamdı. Kendi yıpranışımı ve yaşlanışımı adım adım bir kez daha o fotoğraflarda gördükten sonra Şebnem Paker çıktı karşıma, yalan yok, tuhaf bir his yarattı bende...

Şarkıyı da koyalım, tam olsun. Güzeldi, ben beğenirim halen bu şarkıyı.

 
Oğlum bak git'in de bokunu çıkardılar iyice. Tekken versiyonundan sonra iyice çığrından çıktı. Önünü almak imkansız. Ama ben dedim, bu işin de boku çıkar dedim dedim inanmadınız. Bak n'oldu şimdi?
 
579764_363642077028545_117188381673917_945544_2137271340_n.jpg
 
Karşı apartmandaki eleman eşşek kadar bi ekranda diablo oynuyor, bende -sınavlarda kopya için dahi takmadığım- gözlüğümü takmış izliyorum.

Az önce diablo serverları patladı ve bizim eleman uzunca bi sövdükten sonra sustu. Bende tekele gidicem şimdi.

Kısa bi süreden sonra gelen ekleme:

Ben izlemeyi bıraktım ama ses halen geliyor. Co-op oynuyorlar sanırım, muhtemelen bossun birini kesemediler. Birisi atak yapmayıp kaçıyormuş. "Karşı apartmandaki eleman" şu anda ona sövüyor. Görmedim ama bu kadar içten sövdüğüne göre "karşı apartmandaki eleman" haklı.
 
‎"1 Haziran'dan sonra konut alanlar, konut değerine göre vergi ödeyecek. Kur'an kursu, cami gibi ibadethane yaptıran veya bunların masraflarını üstlenenler, gelir ve kurumlar vergisinden indirebilecek"

Hem vergiden kazan, hem yukarıdan kazan. İyi iş. Hem bu sayede devlet senin vergilerinle dinsizlere okul, yol, hastane falan yaptırmamış olur. Negzel lan.

Bülent Kuşoğlu da "Hac'ca giden vergiden mi düşüyor?" demiş. Ne yalan söyleyeyim hafiften bi mizahçı ruhu sezdim ben o adamda.
 
geleneksel komşu ülkeler orgy si. bu sırbistan ve rusya sahneye bildiğin sıçsa yine ilk 3 e girerler. e hani sırplar kesiyodu? bütün balkanlar aktı yine oraya. aynı şekilde hani rusya dan kopanlar özgürlük mücadelesi? ne oldu? valla Türkiye katılmasın lan. çok ciddiye alıyoruz,oturup şarkı yapıyoruz sonra babayı alıyoruz. ha yunanistan da süper komşumuzdu,ege de dostluk falan. batın lan!
 
Geri
Üst