Sizin Senaryonuz

deadly demiş ki:
Çekim senaryosu yazmak biraz kasan bir işmiş. Onu zaten genelde yönetmen falan yazıyormuş. Ama hikaye tarzında yazıldığında daha kolay oluyormuş. Yani kolayca çekim senaryosuna çevirelecek roman gibi yada geniş tutulmuş bir sinopsis gibi. Tabi bunlar kulaktan dolma bilgiler, sitede bu işle uğraşan profesyonel insanlarda mevcut. Örnek; Futurist :) Bence onun başını ağrıtabiliriz bu konuda :p
aslında sinopsis çekilmemiş filmin fragmanı gibi bir şey, konuyu özetleyen, yapımcılara ilk etapta sunulan 1-2 sayfalık bir metindir sonra daha kapsamlısı tretman(en az 10 en fazla 15 sayfa :) ) gelir en nihayeti senaryo olur ki yazım sırasının böyle olagelmesi gerekmez genelde de senaryo yazılır sonra sinopsisle pazarlaması yapılır tretman es geçilir(özellikle günümüz türk sinemasında),
hikaye biçiminden senaryolaştırma olayınaysa screenplay denilebilir, screenplay başlı başına birşeydir aslında, tüm film kağıt üzerinde çekilir, kamera hareketleri, mekan, diyaloglar vs. bazen bu gerekli görülmez ve doğaçlama çalışılır.
okullarda öğretilen senaryo tekniklerine gıcığım ben biraz, özellikle ticari filmlerin senaryoları yönetmene pek alan bırakmıyorlar(gerekte olmuyor ya orası ayrı konu) ama belli bir standartta lazım tabii ki.
ilgilenen arkadaşlara yardımcı olacak bir kaç link vermek gerekirse;
http://www.geocities.com/mustafa939/senaryo/
yararlı olabilir...
 
Sanother verdiğin bilgiler için teşekkürler en kısa zamanda linki inceleyeceğim, işyerimdeki siteden açmadı da. Zaten işin içine evlilik geçim derdi gibi konular girince senaryo falan hayal oluyor biraz :) Onu da söyleyeyim niyetiniz varsa evlenmeden filminizi çekin. Gene de umarım hayatımızda uzun yıllar vardır da bu hayalimizi de gerçekleştiririz.
 
Sanother demiş ki:
eski bir senaryo taslağımı yazayım bari;
bir arabanın hayat hikayesi(tercihen vosvos), yapıldığı zamandan itibaren günümüze kadar bu arabanın etrafında gelişen olaylar, değişen sahiplerinin yaşantılarından kesitlerle yakın dönem dünya veya Türkiye tarihine ve zamanın değiştirdiklerine göz atmak, mesela 1950 yılında arabanın ilk sahibinin evindeki yaşantısı o dönemin konuşulan günlük olayları sonra ekonomik kriz arabanın satılmak zorunda kalınması yeni sahibinin(ki bu bir hippi olabilir mesela) 60 ve 70'lerdeki hikayesi vs. kısacası başrolünde vosvosun olduğu bir film olarak düşünmüştüm ki ciddi bir araştırma gerektirdiğinden ve benim bu araştırmaya ayıracak zamanım olmadığından düşünce olarak kaldı şimdilik, belki ilerde...

Dip Not: Bir arkadaşım böyle bir film olduğunu iddia etmişti fakat ispat edememişti :) , bende araştırdım, bulamadım, bilen varsa belirtirse sevinirim, benzer filmler var başrolünde araba olan veya bir evi kullanarak bu tür bir hikaye anlatılan ama konu farklı, o yüzden, ahanda var böyle bir film, Stephen King amcanın romanından uyarlanan Christine'de bir arabaydı filan demeyin yani :LOL:

'Love Bug-Aşk Böceği' 1969 yapımı vosvos üzerine(üzerinesi az vosvos için demek lazım) yapılmış ilk film ardından,1972'de hepimizin bildiği "Herbie" yine bir vosvos'un hayat hikayesi olarak filme alınmış.

Senaryo yazmak için ne yeteneğim ne tutkum var aslında ama sadece iki satırlık film açıklaması denebilecek bir fikir gelmişti aklıma durduk yere,o da şöyleydi:
Birbirini bayağı bir seven bir çift var film tutku üstünden gidiyor genel olarak!kızın başından kötü bir kürtaj geçmiş o yüzden korunmaya çok dikkat ediyor.Neyse evlenmeye karar veriyorlar ve bunun için kan uyumluluk testi yaptırmaları gerekiyor.Erkek olan test sonuçlarını almaya gittiğinde kızın aids olduğunu öğreniyor..haliyle mahvoluyor..gece olunca eve gidiyor..kıza bişey çaktırmadan acı içinde onunla sevişmeye başlıyor ve film çoçuğun kızın elinden prezervatifi alıp atmasıyla son buluyor..
Böyle yazınca türk filmi tadında olmuş :D iyi bir yönetmenle ben kakalarım ama yine de :D
 
heteroseksüel travestiler hakkında bir röportaj okumuştum onlar hakkında iyi diye düşündüğüm birde hikaye yazdım.ve bu konu hakkında bir uzun metraj filmde çekilebilir aslında.bence oldukça dikkat çeker ve yeni olduğu için insanları şaşırtır.birde çoğu insanın (bende dahil) bilmediği ve belkide hiç bilmeyeceğimiz bir yaşam.enteresan olur diye düşünüyorum...
 
bir kız vardır kız kosmaktadır kaçmaktadır ulaşmak istedigi yeri bilmeden çıldırmışcasına ki çıldırmıştır..derken balkonlarda asılı olan en güzel türk bayragının altına oturur,bir kapı önüne.bası dizlerinin arasında aglamaya baslar.derken bir kadın gelir kızın oturdugu kapının yanına ve onu içeri davet eder.
evdeki yaslı ve heybetli teyze, kıza kendi elleriyle pişirdigi tavuk yemegi yedirtir.biraz dinlen yavrum, uzan der.kız uzanır.ama sokakta polis sesleri, siren sesleri duymaktadır..kız yerinden hızla kalkar telefona sarılır.bu arada yaslı teyze namaz kılmaktadır.telefon görüşmesinden sonra kız, gidiyorum teyze der,gözlerinde cehennemde yanan fanilerin korku dolu bakışıyla..kapı çalınır, suratı atatürk e benzeyen ama baska bir kadın gelir eve..elinde gazetesiyle..gazetede atatürk ün resimleri vardır..kız, bu gelen yeni kadının gözlerindeki manayı çözerek hızla oradan uzaklasır.iki kadın,kıza:
_15 gün sonra görüsürüz,mutlaka gel ''.der.
kızın ruhu dışardadır ama kız yürümektedir karsıdan karsıya gecmeye çalışırken yanından geçen diger insanların aslında gercekten insan olduklarını ama kendisinin ölmüş oldugunu zannederek koşamaya, yürümeye devam etmektedir.bir parka gelir,kendisini saatlerdir aramakta olan erkek arkadasını görür...kız neyden ve neden korktugunu bilmeden sadece yürümek ve kaçmaktadır.neden kaçtıgı belirsiz..
ve o kız, o eve bir daha hiç gidememiş,o iki kadını bir daha hiç görmemiştir.15 gün şifresini çözemeden kız ölecektir.ama aslında kız o evde öldürülmüştür..bi şekilde yasama tekrar döndürülmüştür.yasama döndüren tanrı sandıgı erkek arkadası mıdır yoksa o iki kadın mı?
 
Senaryoyu senaristler yazar, bence her yonetmen illa senaryo yazacak diye birsey yok. Cok cok teknik bir olay, bence iyi bir filmi iyi yapan sey ne hikaye, ne yonetmen, ne oyuncular, senaryoyla basliyor hersey.
Sanother okullarda ogretilen senaryo teknikleri kismini acar misin biraz?
 
Bende bi gün yatarken yatağımda aklıma bir film senaryosu gelmişti
Bir genç kız okuldan çıkıyor bu kız herşeyden sıkılan zevk alamayan arkadaşsız ve müthiş bir güzelliğe sahip bir kız
uzun düz koyu kumral saçları olan
beyaz bir tene sahip pamukde gibi elleri var
kız bi gün herzamanki gibi okuldan çıkar ve bi kaldırıma oturur düşüncelere boğulur
bu ara saat çok geçmiştir karanlık çökmüştür
kız ayağa kalkar ve yavaş ve güçsüz adımlarla ilerler
yolun karşısına geçmek için köprünü merdivenlerini tırmanır
ve köprünün ortasında durur
geçen arabaları saymaya başlar
ve karşıdan gelen bi tır dikkatini çeker
köprünü demir parmaklıklarına tırmanır
ve tam tır köprünü altından geçerken üzerine atlar
ve hayat yolculuğu başlar film o tırın üstünde gizlice saklanan kızın yaşadıklarını anlatır
 
SisterMary demiş ki:
Senaryoyu senaristler yazar, bence her yonetmen illa senaryo yazacak diye birsey yok. Cok cok teknik bir olay, bence iyi bir filmi iyi yapan sey ne hikaye, ne yonetmen, ne oyuncular, senaryoyla basliyor hersey.
günümüz ve çok muhtemel gelecekte yıldızı en parlak biçim auteur(veya author) anlayışıdır, senaryo, yapımı, yönetmen tek kişi, böylece daha bağımsız ve daha bireysel bir eser yaratmak mümkün, o nedenle senaryo ve yönetmen ilişkisi gittikçe daha sıkı fıkı olacak gibi görünüyor.
SisterMary demiş ki:
Sanother okullarda ogretilen senaryo teknikleri kismini acar misin biraz?
hmm, eğer senaryo üzerine bir eğitim aldıysan biliyorsundur zaten, almadıysan internetten veya verdiğim linklerden örnek senaryo formatları civarı bir tekniktir. her sahne için iç, dış mekan belirtilmesi, gece veya gündüz çekimi olduğunun belirtilmesi isteğe bağlı o sahnede rol alacak karakterlerin belirtilmesi vs. aslında yararlı bir teknik en azından bir standart getiriyor, gıcık olduğum kısımsa doğaçlamayı ve yönetmenin özgürlüğünü kısıtlayıcı belirtmelerinde mevcudiyetidir, misal kamera hareketleri veya geçişlerin belirtilmesi ve pek tabii kurguda yazım aşamasında yapılmış ve yönetmene iş kalmamış oluyor biraz ama okullarda da bu tekniklerin kullanımı yazara bırakıldığından benim açımdan sorunsuz bir senaryo yazmakta mümkün, boş yere gıcık oluyor olabilirim :)
 
SisterMary demiş ki:
Cok cok teknik bir olay, bence iyi bir filmi iyi yapan sey ne hikaye, ne yonetmen, ne oyuncular, senaryoyla basliyor hersey.

Çok iddialı bir cümle olmuş. Film senaryoyla başlar, filmi iyi yapan şey senaryodur derseniz çok az film izlemişsiniz sayarım sizi. Bir çok film vardırki senaryosu gayet sade ve basitken oyuncular ve yönetmenin becerisiyle çok başarılı olmuştur, sinema tarihine adını yazdırmıştır. Senaryonun ne kadar iyi ya da ne kadar kötü olduğunu izleyiciler yönetmenin sunumuyla değerlendirebilir ancak. Yazılan senaryonun ruhunu bir başka kişi yani yönetmen tam istenilen şekilde yansıtamadığı içindir ki sinemada Auteur kavramı oluşmuştur. (Kendin yaz kendin yönet) Ve benim düşüncem senaryosunu kendi yazmış yönetmenlerin filmlerine doyum olmaz. Ama sinemayı senaryo, oyuncular, yönetmen diye ayırıp başarı ölçütü belirlemek yanlıştır, hepsi birbiriyle bütündür çünkü.

Okullarda öğretilen senaryo teknikleri Sanother'ın da yazdığı gibi biraz sıkıcıdır ;) Senaryo yazımı 3 aşamada öğretilir: 1- Sinopsis 2- Tretman 3- Senaryo. Sinopsis hikayenizin en özet ve en kısa anlatımıdır. Yarım sayfayı geçmeyecek şekilde ana taslak hazırlanır ve ön bilgi verilir. Sinopsis, senaryonuzu değerlendirecek kişilere çok özet bir bilgi vermeyi amaçlar. Tretman ise sinopsisten daha uzun senaryodan daha kısa 20- 25 sayfayı bulabilecek hazırlık yazısıdır. Tretman, "bu hikaye şu şekilde yazılıp, sunulacaktır" bilgisinin detaylı anlatımıdır. Yani hikayede neyi nasıl anlatacağınızı yazarsınız. Araya anlatımı kuvvetlendirmek için replikleri de yazabilirsiniz. Senaryo ise çok uzun ve teknik detayları da belirtmek zorunda olduğunuz biraz sıkıcı yanıdır işin. Senarist senaryosuyla birlikte araya teknik gereksinimleri de yazdığı için bu kısım yönetmen için can sıkıcı olur çünkü o sahneyi nasıl çekeceğine kendisi karar vermek ister ;) Yönetmenin yaratıcılığına sınırlama getirdiği bir gerçektir. Bunu sevmeyen yönetmenler de o zaman kendim yazarım der, kurtulur ;)

Sinemada çok iyi yönetmenlerin aynı zamanda çok iyi senarist de olabileceğini zaten görüyoruz. Okullarda da en çok verilen örneği vereyim ben de ;) Oliver Stone iyi bir yönetmen olmasına rağmen senaryo konusunda Tarantino'ya hayranlık duyar. Senaryosunu Tarantino'nun yazdığı yönetmenliğini Oliver Stone'un yaptığı Natural Born Killers filmi Oliver Stone'u gayet memnun etmişken Tarantino ortaya çıkan işten memnun kalmamış ve benim çekeceğim film böyle olmazdı demiştir. Senaryonun ruhunu yansıtamadığını söylemiştir. O yüzdendirki bu tip yönetmenlerin kendi senaryolarını kendilerinin yazması benim için ayrı bir güzelliktir.
 
mesajları okurken kafamın üstünde ampüller yanıp sönmeye başladı..şimdiye kadar duyduğum tüm şarkılardan daha güzel bir şarkıyla başlayan ve şarkının hikayesine ait olmayan iki arkadaşın aynı gün içerisinde yaşanan bir olayın birbirlerine anlatmadıkları kısımlarını(bir söz vardır insan ay gibidir bir yüzü hep karanlıktadır diye)izleyiciye kendi sırlarını sorgulatırcasına işlemek isterdim.ve şimdiye kadar duyulmamış olan ilk şarkıyla bitirirdim ne ağlatır ne de güldürürdüm...izleyen olur muydu diye düşündüm?ben de bilmiyorum...
 
ben 300 spartalı ve truvayı izledikten sonra istanbulun fethini anlatan bir film çekilmesini istemişimdir hep.ulubatlı hasana da özellikle değinilmesini beklerim böyle bi filmden.

ya da spartalılar ile türklerin savaştığı br film de olabilir.çok merak ediyorum,nasıl bir savaş filmi olurdu acaba... ;)
 
ya arkadaslar su sayfayi sildirin burasi cok bos duruyor ve hic ilgi yok gercekten bunun haricinde site mükemmel
 
adam ıssız bozkırda yürümektedir. derken oranın orta dünya olduğunu anlarız. yüzük savaşları bitmiş, elessar çoktan ölmüştür. adamımız frodonun geçtiği yollarda yürür. bree, beyaz şehir hepsi artık antik kentlerdir. argonathların tepesine tırmanır. bu arada tolkienin söylemeden anlattığı şeyleri düşünür. ama bunları seyirci nasıl anlayacak bilmiyorum, bu belki bir kitap senaryosu olabilir.

birbiriyle dövüşen aptal insanların olduğu bir ofis var. herkes sürekli kavga ediiyor, herkes hırçın, herkes öfkeli. filmin sonunda ofisi kuşbakışı görürüz. aslında ofis bir mezarlıkmış, ofistekiler de cesedi yiyen kurtlarmış. fff bu da çok korkunç oldu.
 
marzaleka demiş ki:
ben 300 spartalı ve truvayı izledikten sonra istanbulun fethini anlatan bir film çekilmesini istemişimdir hep.ulubatlı hasana da özellikle değinilmesini beklerim böyle bi filmden.

ya da spartalılar ile türklerin savaştığı br film de olabilir.çok merak ediyorum,nasıl bir savaş filmi olurdu acaba... ;)
ben de adam gibi istanbul'un fethinin film olmasını çok istiyorum. sağlam bir bütçeyle tüm dünyaya izletilecek türk-yabancı ortak yapımı bir film hayalimdeki.
 
Geri
Üst