Çok Yaşamak

biraz da doğal seçilim faktörü var tabi.. herkesin ölüm zamanı aynı değil ve olmamalı da bu doğanın devamı için gerekli..
ayrıca kimsenin ölmediği bi dünya düşünmek korkunç , insanlar hayvanlaşırdı ve geri evrim süreci başlardı bence : )
dünyaya, herşeyi alıp tüketmek için gelmiş gibiyiz.. böyle bi asalak sürüsünün ölümsüz olmasını kim ister ki..
 
herkes çok yaşamak ister ama belli bir ortamın olması lazım....yanii para(herşey para değil..bööö...kusucam.,arkadaş,yoldaş.yaa uzun lafın kısası herkes için geçerli değil dediğin şey.kimisi önündeki 1 saniye içinde ölmek ister kimide 1 saniyeyi kaybettiği için kendini öldürmek ister.ama yanlış düşünüyorsun bence.nasıl olsa ölüceğim diyerek te kenara çekilemezsin birşeyler için savaşman gerek o ''uzun'' yaşamı anlamlı hale getirmek için gelmiş&geçmiş sentezini yapabilmen lazım(sentez lafını salladım biraz :) )
 
söz konus ölüm ben sadece ölümle ilgili düşüncelerimi söyledim tabi yaşam da biraz alet oldu söyledıklerıme ama yaşam başlığı altında farklı şeyler söyleyebilirdim:)yaşam konusuna gelince kımse bılemes yaşamın uzun yada kısa olacağını aslında yaşam herzaman kısadır tabi bunu ölümün geldiği anı hıssttığımizde farkedıyoruz gerçi hiç ölümle burun buruna gelmedım ama öle oluyormus:)
sonunu bildiğim şey erken gelmiş geç gelmiş benım içn hiç önemli değil derken ölümün korkılacak bişey olmadığını kastetmek istedim ama ilgisiz oldu galiba:)verdiğimiz mücadeler daha uzun yaşamak için değil daha çok mutlu olabilmek için değilmidir?benm içinde önemli olan bu;güzel yaşamak...
bazen bir dk bir ömre bedeldir böyle olduğunda aslında yaşamın nekadr kısa olduğunu nekadar boş olduğunu anlar insan yaşamak güzeldir ama asla sonsuz değildir bu dünyada beni ilgilendiren tek şey iyi bir insan olabilmek güzel yaşayabilmek çok yaşamk değil....galiba şimdi oldu....
 
Çok yaşamak hatırladığın insanların ve yakınlarının ölmesi dışında güzel , tabi sağlıklıysan. Ama bu bir gerçektir ki hayat kısa gelir insana ne kadar yaşarsan yaşa..
 
bence her insanda sonsuza kadar yaşama isteği vardır. en yaşlısına sorsanız ölmek istemez; hayatı kendine zevk edinmiştir çünkü. ancak ölüm kaçınılmaz olduğu için bir çok insanı yaşama bağlayan şey bana göre ölümden sonraki hayatın olucağna inanmaktır.
 
"yaşamak,bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine!"

boş oturup çok yaşamaktansa ölmek daha akılcı olurdu,önemli olan t zman yaşamak değil t zman süren yaşam içersinde ne kadar büyük işler yaptığındır.yeterince büyük bir iş sığdırırsan t zman yaşamının içine,işte o zaman öldükten sonra bile t'lerce zman yaşarsın.

Nisa ile benzer şeyler yazmışız anca farkettim :)
 
Ana adapte olabilen bir bilge, gereksiz düşüncelerden kendini arındırmış farkında bir hayat yaşayan bir bilge bunları asla düşünmez. Çünkü anı her zaman yaşar. Öldüğündede anı yaşamış biri olarak ölür. Geçmişe geleceğe takmamıştır. O yüzden hangi yaşta olursa olsun bilgelik yoluna girdikten sonra isterse 2 hafta sonra ölsün ona koymaz...

Buddha;

Bilge bir insanın bir günlük hayatı, çoğu insanın bütün bir ömrüne bedeldir.
 
Çok yaşamanın bi mantelitesi yoktur... 60 dan sonra çok yaşasan ne yaşamasan ne zaten vücud fonksiyonların yavaş yavaş arıza çıkarmaya başlıyor gün geçtikce daha çok yoruluyorsun hasta oluyorsun... 20 yaşındaki halinle çok yaşasan hadi neyse o hayat enerjisi filan götürür yine ama yaş kemale ermiş çok yaşamayı değil bi an önce ölmeyi düşünür insan...
 
size bir sır vereyim;eğer 40 yaşıma geldiğimde hayal ettiklerimden uzaksam ve hayatım anlamsızsa,dünyayı kendi düşüncelerim doğrulutsunda dğeiştiremeyeceksem,böyle bir ihtimal kalmadıysa şayet; gözümü kırpmadan intahar edeceğim.

not:forumda intahar falan gibi başlıklar açılmasının yasak olduğunu biliyorum.ben kimseye intahar et falan da demedim,sadce kendi hayatıma dair bir tasarıdan söz ediyorum.
 
Sana bişey diyim mi, dediğin gibi hayellerle filan işi kalmamış, hayatı anlamsız, dünyayı değiştiremeyen biri olduğumu ve hatta dahada abartayım, gerçekten sıradan, doğanın bir parçası, beynini tüm toplum koşullandırmalarından arındırmış, kayğımdaki o gereksiz yükü atmış bir adam olursam bir 100 yıl daha yaşamak isterim =) Hayallerimiz bizim değil ki otur 10 dk derin düşün o hayallerin bir koşullandırmanın eseri olduğunu göreceksin. 40 yaşına geldiğinde hayallerini yapmış olsanda huzura ermiyeceksin 40 yaşına kadar hayaller dahada artacak. Çocukken beklentilerine, ergenken beklentilerine olgunken beklentilerine bir bak arada ne kadar fark var =) Hayallerimiz bile bizim değil, onlardan arındığım zaman şahsen intihara kıçımla gülerim.
 
metalcafe demiş ki:
Sana bişey diyim mi, dediğin gibi hayellerle filan işi kalmamış, hayatı anlamsız, dünyayı değiştiremeyen biri olduğumu ve hatta dahada abartayım, gerçekten sıradan, doğanın bir parçası, beynini tüm toplum koşullandırmalarından arındırmış, kayğımdaki o gereksiz yükü atmış bir adam olursam bir 100 yıl daha yaşamak isterim =) Hayallerimiz bizim değil ki otur 10 dk derin düşün o hayallerin bir koşullandırmanın eseri olduğunu göreceksin. 40 yaşına geldiğinde hayallerini yapmış olsanda huzura ermiyeceksin 40 yaşına kadar hayaller dahada artacak. Çocukken beklentilerine, ergenken beklentilerine olgunken beklentilerine bir bak arada ne kadar fark var =) Hayallerimiz bile bizim değil, onlardan arındığım zaman şahsen intihara kıçımla gülerim.

ya hayalerim esaretten kurtulmak hatta hayallerimin kendi esaretinden bile kurtulmak ve içsel ve dışsal olarak hür ve pür olmak adınaysa?
 
Doğadaki tüm canlılar hayata öylesine güçlü sarılıyor ki, ölüm denen şeyin dehşet vericiliğini sanki sadece biz değilde onlarda biliyormuş gibi düşündürüyor insana.. Doğa;bitkisi,hayvanı,insanı ve hatta en küçük canlılarından tutunda,en büyük canlılarına kadar hepsinin tüm gücünü kullanarak yaşam mücadelesi verişine sahne oluyor..

Ölmek istemek için yaşamak istemekten çok daha değerli bir nedene ihtiyacımız var..
 
Ölüm hakkında kouşmak için ona yakın olmuş olmak gerek. Ben birkaç kere gerçek anlamda ölümden döndüm, birkaç defa aylarca hastanelerde kaldım, omuriliğim kırıldı, platin takıldı (kaza yaptım arabadan asfalta uçtum vb.) dahası var ama anlatmayayım, bazısı benim hatam bazısı başkalarından kaynaklı olan olaylar bunlar.

O yüzden ölmekten gerçekten korkmuyorum ve bu yaşadıklarımdan dolayı da hayatı ciddiye almıyorum ve başka insanların ve canlıların yaşama hakkına tecavüz etmeden keyifli yaşamaya çalışıyorum.

Hayatta herşeyi yapmaya çalışmak değil, yapmayı istediklerinizi yapabilirseniz yaşamış olursunuz. Kimi için pilot olmak, kimi için ormanda sessizce yaşamak vb. her uçtan konu için tecrübe edinmek isteyebilir insan.

Her yaşın da bir tadı var. Çok yaşamaya hiç meraklı değilim ancak yaşadığım sürece de o yılların tadını olabildiğince çıkaracağım. Gerçekçi olup yapabileceklerim ve sahip olabileceklerim için uğraşıp hep istediklerimi yapmış olacağım. Başkalarının sahip oldukları değil, sizin sahip olduklarınız size yetmeli. Çok yaşamanın anlamı yok, nasıl yaşadığının anlamı çok (diye iğrenç bir bitiriş yapayım :) )
 
Pilot olmak bir benliktir, doktor olmak bir benliktir...

Hayat karşıtlarla doludur. Ancak onlar karşıt değildir onlar birdir. Yaşam ve Ölüm. Gece ve Gündür. Mutsuzluk ve Mutluluk. Biri değierini her zaman takip eder. Yaşam bir enerjidir ve ölümde enerjinin şekil değiştirmesi kadar basit bir gerçektir. Yukarda amaç ve hayallerden bahsedilmiş. Bir pilot 5 yılda pilot olursa, bir 10 yılda ülkenin en iyi pilotu olma amacıyla yaşamaya başlar, bunuda yaparsa bir 10 yılda dünya genelinde en iyi pilot olmaya çalışır. Rakamlar tarihseldir ve değerler anlamdaki derinliği değiştirmez. Amaç asla ulaşılacak bir nokta değildir. O hareket halindedir. Elbette kişi sevdiği işi yapmalı. Hiç bir toplumsal koşullandırma, bir ego payı olmadan gerçekten içten gelen coşkuyla sevdiği işi yapmalı. Buda benliksizlikten geçer. Benlik zaten yoktur ama biz hep onu çeşitli zamanlarda mekanlarda yaratırız. Isdırabın geldiği nokta budur. Benliksizlik bir bütün olmaktır. Geceyi sevip gündüzü sevmeyerek karşıt bir yaşam değildir. Bu zaten olmayan bişeydir. Bu yapay olarak koşullandırlan bir durumdur. Olmadığını keşfeden kişi ne ölür nede yaşar. Yok olur. O varlığın ta kendisi olur. O varoluşun kendisiyle bütünleşir. O zaman sonradan rubumuza zincirlenen yapay mutluluk ve mutsuzlukta ortadan kalkar. Aynı zamanda, zaman mekan kavramıda yok olur. Tam şuan mutsuz olabilirmisin? Ama benlik şimdiki zamanda yaşamaz. O umut ve amaçlarla beslenerek geçmiş ve onun yansıma gelecekte yaşar. Bir çocuğa bakın ne kadar coşkuludur. Size o zamanın ve mekanın ne olduğunu bilir mi? Sizce onda ilk ego oluşturulmadan önce mutsuzluğun yada bu yapay kaygılı mutluluğun ne olduğunu bilirmiydi? Demekki zaten benlik yoktur. Biz benliksiz dünyaya geliyoruz. Bize benlikler formlar ekleniyor. Ego bir parazit gibi zihnimizve hislerimiz arasında bir yer buluyor. Büyüyor büyüyor ve gittikçe büyüyor.

Mesela iki tür ressam vardır. Biri teknisyendir öbürü gerçek ressamdır. Biri Da Vinci olmak yada onu geçmek ister. Öbürü resimle dans eder. Her insanın içinde olan muazzam yaratıcılıkla... Biri resim çizmek istemiştir öbürü resmin kendisi olmuştur.

Amaç ve bir ben olmak için yola çıkıldığında insanlık tarihinde mutlu olan yada doymuş insan göremezsiniz. Bir tane bile yoktur. Ancak teknisyen olmayan bir sürü Da Vinciler Albert Einsteinslar olmuştur. Aramayın o ordadır dedi 2500 yıldır bir çok bilge. Biz 2500 yıldır arıyoruz.

Kişinin benliği yok olduğunda tüm zıtlıklar birbirleriyle dans eder. Sevgi nefret ile tanrı şeytan ile gece gündüz ile yaşam ölüm ile. Çünkü kişi artık bir bütündür. O arayan bir dilenci değildir. O bir efendidir. O saadetin, sevginin, coşkunun, ta kendisi olur. O bize doğuştan verildi elinizde olmayan koşullandırmalar yüzünden derinlerinize itildi. Onu unuttuk, anımsıyoruz bazen ama önünde onu yok eden engeller oldukça işe yaramıyor. Farkındalık tek çözümdür. Ya içinizde hep olan ve bir kere ortaya çıkarıldığında asla gitmeyecek olan coşkuyu ve saadeti keşfederiz. Yada daha fazla daha fazla dedirten zevk ve mutluluğun peşinden bir ömür boyu koşup ızdırabımızı güçlediririz. F tipi cezaevindeki adamdan uluslar arası vatandaşlığı olan insana kadar herkes bu seçimde özgürdür.

Benlikten kurtulan insan ölümsüzdür...
 
ErenimooO demiş ki:
metalcafe demiş ki:
Sana bişey diyim mi, dediğin gibi hayellerle filan işi kalmamış, hayatı anlamsız, dünyayı değiştiremeyen biri olduğumu ve hatta dahada abartayım, gerçekten sıradan, doğanın bir parçası, beynini tüm toplum koşullandırmalarından arındırmış, kayğımdaki o gereksiz yükü atmış bir adam olursam bir 100 yıl daha yaşamak isterim =) Hayallerimiz bizim değil ki otur 10 dk derin düşün o hayallerin bir koşullandırmanın eseri olduğunu göreceksin. 40 yaşına geldiğinde hayallerini yapmış olsanda huzura ermiyeceksin 40 yaşına kadar hayaller dahada artacak. Çocukken beklentilerine, ergenken beklentilerine olgunken beklentilerine bir bak arada ne kadar fark var =) Hayallerimiz bile bizim değil, onlardan arındığım zaman şahsen intihara kıçımla gülerim.

ya hayalerim esaretten kurtulmak hatta hayallerimin kendi esaretinden bile kurtulmak ve içsel ve dışsal olarak hür ve pür olmak adınaysa?

Sigmun Frued 40 yıl insan beyninde çalıştı. Evet hayallerin umutların ızdıraba sebep olduğunu buldu. Gerçi 40 yıl boşuna kendini yordu bir çok ermiş bunu söylemişti zaten. Ancak onun sonucu şuydu insan mutlu olamaz en fazla mutsuzluğunu azaltabilir biraz avutabilir. Ne kadar karamsarca. Sigmun Buddha'nın bir hayal ürünü olduğunu kimsenin o kadar dingin ve mutlu olabileceğine inanmadığını söylemiş. Ama onunda ıskaladığı oda bir Buddha olmaya çalışmıştı. Olay Buddha olmak değil, buddha'nın bahsettiğide bu değil yada mevlananın yada oshonun vs vs. Kendi varlığının içine girmek. Bunun Buddha yada diğerleriyle hiç bir ilgisi yoktur.

Zen okularında öğrenci ustaya ben Buddha olmak istiyorum dediğinde, usta kafasına sopayla vurar, yanındaki diğer ustaya "şuna bak benimle dalga geçiyor bir buddha olmak istiyorum diyor, o zaten bir buddha ki" der. Aruzlardan kurtulmayı ümit etmek bile bir arzudur. Yine bişey aranıyordur dışarda bir yerlerde ve hep ıska hep ıska.

Ben daha çocukken derin düşünmeye başlamışım. Belkide koşullar beni derin düşünmeye itti daha o yaşlarda bilemiyorum. Ama derin düşündükçe hiç haberim olmayan Buddha yada OSho gibi adamlarla aynı şeyleri düşündüğümü fark ettim. Derinlerde bir yerde herkes bir Buddha'dır, satoridir, aydınlanmadır. Tabi derin düşünmek işin başlangıcı bence zihnin yapısını, mekanizmasını, ciddi anlamda çözsemde zihnin ötesine geçmek için meditasyon şart şuan bunu anlamış durumdayım. Bir yerden sonra meditasyon tekniği şart oluyor 7 yılda anladığım bu oldu ve ilk fırsatta vipassana meditasyonunu öğreneceğim.

Herneyse arzu ve istekler her şekilde ortaya çıkabilir onları anında kavramak için derin düşünmek gerektiğini, düşünüyorum. Bir seyirci gibi zihnin yaptıklarını izlemek gerekiyor. Bastırmak değil ama izlemek.
 
Arkadaşlar, başlığı bir elden geçiridim. Gelecekte referans alınabilmesi için de: başlığın özü, insanların yaşam süresini uzatma tutkusu/ölümle ilişkisi ve ölüm korkusu sonucu olarak uzun yaşam araştırmaları ve bu tip araştırmaların sosyo-politik ve/veya sosyo-ekolojik yönleri üzerineydi. Haydi biraz daha genişletip insan psikolojisinin konuyla bağlantısına (örn. ''güzel yaşamadıktan sonra insanın yaşama isteği kalmaz'') girilebilir. Harici tek cümlelik geyikleri ya da 'ben istemiyorum'dan öteye gitmeyen cümleleri başka yere taşıyınız.
 
Geri
Üst