In The Mood For Love/Aşk Zamanı Bu film ilk geldiğinde sıradan bir aşk filmidir diye pek göz önüne almamıştım.Yönetmenini pek tanımadığım için birazda bunun için uzaklaştım filmden.Ama yazayım izlemek istiyorsanız bir aşk filmi bunuda tavsiye edebilirim.Yönetmen Wong Kar-Wai bu filmde değil bir şarkı bir şiir yaratmış.Bu filmle aklınızda çok sahne kalacak.Uzakdoğu sineması “korku” filmleriyle bugünlerde çok tanınır oldu ama geçen zamanda böylesine etkileyici yapımıda doğurmuştu.”Aşk Zamanı” her şeyiyle bir aşk filmi. İlk öncelikle bu filmin tanıtım gösterimi olduğu zaman Bryan Ferry’nin sesinden “In The Mood For Love” şarkısını filmin görüntüleriyle birlikte dinliyorduk.Ondan sonra filmde birde Nat King Cole’da bizi bırakmıyordu.Sıradan bir aşk filmi de değil ayrıca.Kurgusu çok değişik.Filmde ayrıca kırmızı rengide “Schindler’in Listesi” filmindeki gibi etkileyici şekilde kullanmış yönetmen.(Hatırlayanlar bilirler o filmde kırmızı sadece küçük çocuğun üzerinde bir hüznün simgesiydi.) Bu filmde de aynı etkiyi gösteriyor.Bu filmi izleyin.Kelimeler yetmiyor inanın.
Yıl 1986 ve Fransız Jean-Jacques Beineix bir film yapar. Bugünün “Amelie”sinin atalarından biri olarak sayılabilecek olan “Betty Blue”.Bu film her şeyden önce sıradan bir ilişkiyi anlatır.Erotik kimliğide bulunan bu filmin en önemli özelliği ise sıradan bir karakter olan Betty’nin; amacı dünyaya küsmüş ve herşeyi bir roman yazmak olan Zorg’u ininden çıkarmaktır.Dış dünyaya açılması Betty’nin en büyük isteğidir.Hatta oturduğu evi bile yakar.Birbirlerine bağlanırlar.Hayata karşı gelirler.Ve “aşk” kazanır böylece.Tek kelimeyle mükemmel bir film.Bulursanız “Director’s Cut”ını izleyin çok uzundur ama saatler nasıl geçer bilemezsiniz.
Too Much Flesh/Aşka Özlem Lars Von Trier’in filmlerinde oyuncu olarak hatırlayacağımız Jean-Marc Barr arkadaşı Pascal Arnold ile bu Fransız filminde yönetmenliği üstlenmiş.Bu iki isim ayrıca 5.Dogma filmi “Lovers”ın yönetmenleriydi.Bu film ise “Özgürlük Üçlemesi”nin son filmi.Bu yapım aşk filminden çok cinsel özgürlüğün ne ölçüde yaşanabilir olduğunu anlatsada aşk konusuna da inceden dalıyor.Dogma özelliklerini tam anlamıyla taşıyan bir film olsa da yine de izlenecek bir film olduğunu düşünüyorum.Çünkü bir dogma filmini bizim izleyicimiz kaldıramaz.
Non ti mouvere/Kal,Gitme İtalyan filmlerine biraz uzak olduğum pek takip edemediğim için yönetmen Sergio Castellitto hakkında bir fikir sahibi değilim ama bu film şiddetli ve güçlü bir aşkı anlatıyor.Başrollerde Penelope Cruz ve yönetmen Sergio var.Bu film kitaptan uyarlama ve uyarlandığı kitapta zamanında İtalya’da ödül kazanmış.Yönetmenide kitabın yazarıyla evli olduğundan filmde mecburen başarılı bir şekilde ilerliyor.Başka şekilde olamazdı zaten. Gerçektende filmi sıradanlıktan kurtaran önemli bir unsur.
Bir Erkek...Bir Kadın...Ve... Bir Fransa ve İngiltere ortak yapımı.66 yılında Altın Palmiye alan bir Claude Lelouch filmi.Bu seferki çeviriminde başrollerde Jeremy Irons ve Patricia Kaas var.1937 doğumlu usta yönetmen Lelouch bu filminde karakterlerini ilginç bir şekilde çok daha farklı filmlerinden oluşturmuş. Yani bu filmin karakterleri yalnızca bu öykünün bir parçası değil.Olay Fas’ta geçer ve Jane (Patricia Kaas) bir “jazz” şarkıcısıdır. Valentine’i (Jeremy Irons) ilk gördüğünde çarpılır ve birbirlerini buluşturan bir orta nokta vardır.Bununla birlikte savaşırlar.İzlemeye değer bir film.
Olga’nın Topuzu ise 23 yaşındaki yönetmen Jerome Bonnell’in şaşırtıcı derecedeki mükemmel filmi.Bir Fransa Belçika ortak yapımı olan film yönetmenin ilk filmi ayrıca.Julien ve Emma babalarıyla yaşayan iki kardeştir.Anneleri ölmüştür.Sevgi açlığı yüzünden Julien aniden bir kitapçı vitrininden Olga’yı görür...ve sonra... Yönetmen Jerome Bonnell sinemacı bir aileden geliyor.İzleyenler onun yeni filmini beklemeye başladılar bile...
Bu filmlerin dışında yine Uzakdoğu’dan önemli bir film olan “Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum” tam sekiz dalda ödüle layık görüldü.Bu da izlemek için bir sebeptir bence.Ayrıca evlilik, aldatma, yalnızlık ve aşk üzerine birde “Aşk Artık Burada Oturmuyor” filmini de tavsiye edebilirim.Bu filmde ayrıca Laura Dern tekrar dönüş yapmış.1993 yılı yapımı “Remains Of The Day” ise başrollerinde Anthony Hopkins,Emma Thopson’ın oynadığı ve Hopkins’in bir malikhane kahyasını canlandırırken “Miss Kenton”a (Emma Thompson) söyleyemediği ve o içten içe duyduğu aşkın filmidir.Anthony Hopkins’in en iyi performansıdır.

Yoğun politik eleştirilerde barındırır film.Bunlardan başka Michael Winterbottom’un “I Want You”su (Seni İstiyorum) Kieslowski’nin görüntü yönetmeninin becerisiyle ve mükemmel konusuyla izlenmeyi hak ediyor.”With or Without You” keza öyle. Geçen hafta topiğini açtığım Wim Wenders filmi “Sırlar Oteli”de (The Million Dolar Hotel) kıyısından köşesinden sıra dışı aşk filmlerine (her ne kadar polisiye ile bezense de) çok güzel örnektir.Şimdilik bu kadar.Ben biterim aşk filmleri bitmez.

Yine dönerim buraya...
