Loadbox Yapımı

attenuator kabine giden sinyali kısıyor, power lambalarındaki kırılmayı düşük volümde kabinden duyabilmek için.
loadbox sinyali komple yiyip yutuyor, geriye line seviyesinde bir sinyal bırakıp ses kartına girip kaydedebiliyorsun.
Her iki yöntemi de denedim, bu yüzden evimde dana gibi bir isolation box var :)

Sinan hocam aynen, bende de şu an en:90cm x yüks:80cm derinlik :70cm bir isocab var, celestion v30/sm57 yüklü. Küçücük çalışma odamı işgal etti resmen. Isocabden çok memnunun ama, 2 unsur beni isocabtan soğutur oldu. Birincisi oda mikrofonlaması olmadığı için, kayıtlar çok kuru, bazen boxy oluyor. Hadi onu geçtim software ile air, reverb vb verip toparlıyorum. Ama ikincil hadise beni bitiriyor o da şu :

Çok zor beğenen ve kararsızlığı çok olan biriyim : her gün mü mikrofon konumu değiştirilir yahu? Bugün mikrofon konumlamasını beğenirsem, ertesi günü değiştiresim geliyor. Bu durumda da her seferinde koca isoboxı aç, üst izolasyon malzemelerini çıkar, içerideki ikincil isobox kutusuna eriş, onu aç mikrofonu yeniden konumla, dene beğen aç, kapa. Ertesi gün aynı şeyler. Baktım ki ben müzik felan yapmıyorum, hergün bunlarla uğraşıp duruyorum. Gına geldi vallaa:ROFLMAO: Mikrofon konumlandırmak için motorlu bir düzenek mi yapsam nedir bilemedim.:confused:
 
programci_84 hocam elleriniz dert görmesin, çok sağolun hemen inceliyorum.(y) Condor cab simulatörü de, araştırırken denk gelmiştim, ses örnekleri gayet güzeldi onu da hemen araştırmaya başlıyorum.
 
Sinan hocam aynen, bende de şu an en:90cm x yüks:80cm derinlik :70cm bir isocab var, celestion v30/sm57 yüklü. Küçücük çalışma odamı işgal etti resmen. Isocabden çok memnunun ama, 2 unsur beni isocabtan soğutur oldu. Birincisi oda mikrofonlaması olmadığı için, kayıtlar çok kuru, bazen boxy oluyor. Hadi onu geçtim software ile air, reverb vb verip toparlıyorum. Ama ikincil hadise beni bitiriyor o da şu :

Çok zor beğenen ve kararsızlığı çok olan biriyim : her gün mü mikrofon konumu değiştirilir yahu? Bugün mikrofon konumlamasını beğenirsem, ertesi günü değiştiresim geliyor. Bu durumda da her seferinde koca isoboxı aç, üst izolasyon malzemelerini çıkar, içerideki ikincil isobox kutusuna eriş, onu aç mikrofonu yeniden konumla, dene beğen aç, kapa. Ertesi gün aynı şeyler. Baktım ki ben müzik felan yapmıyorum, hergün bunlarla uğraşıp duruyorum. Gına geldi vallaa:ROFLMAO: Mikrofon konumlandırmak için motorlu bir düzenek mi yapsam nedir bilemedim.:confused:

Aynı aşamaları tecrübe ediyoruz :) Ben sonunda yeni bir mikrofon alıp ona yer aramaya başladım. Yerinin güzel olduğuna karar verdiğim bir mikrofonun yerini değiştirmektense gidip bir mikrofon daha satın alıp onu da başka bir yere koydum. Şu anda üç farklı noktada üç farklı model mikrofon var. Yerlerinden de çok memnunum. Ama bir mikrofon için yer bulmam en az 10 günümü alıyor ve o sırada isobox'ın kapağını herhalde 50 kez falan kapatıp açıyorum aynen :) Ama bu işten hiç sıkılmıyorum, tek ilacım 'sabır'. Saatlerce, günlerce, defalarca denemeler yapar, uğraşırım ve hiçbir zaman da bıkmam.

Sonuçta bir grubun albümü için profesyonel olarak gitar kaydı bile yaptım burada, henüz yayınlanmadığı için grubun ismini açıklamıyorum ama kayıtlardan çok memnun kaldılar. O yüzden artık pek değişiklik de yapmıyorum.

İkinci bir isobox'a geçebilirim. Satmayı düşünürseniz haberim olsun :)
 
Konuya biraz farklı yerlerden bakmak için bahsedecek bir iki şeyim daha olacaktı. Çevremde sıklıkla duyduğum, keza bir iki öğrencimden de duyduğum serzeniş üzerine, öncelikle direct recording hadisesine olan bakıştan bahsetmek istiyorum. Yurtdışında daha bir kabul görse de, ülkemizde amfi mikrofonlayarak kayıt almak, daha saygın bir iş olarak görülüyor. Daha ağır abi bir eylem, daha profesyonel bir kayıt yaklaşımı vb vb gibi gözüküyor. Evde amfi mikrofonlamak imkansıza yakın olunca, bir çok insan processor veya analog modellemelerle kayıt alıyorlar. Ecnebi tabirince oldukça "Looser" bir yöntem kalıyor ülkemizde.

Halbuki müzisyen adam her yönteme açık olmalı, korkmamalı, yenilikleri alternatifleri değerlendirmeli, her fırsattan bir parça faydalanmalı diye düşünüyorum.

"Kabin olmadan, sm57 ler olmadan kayıt mı olurmuş, dünyanın neresende görülmüş duyulmuş ?" diyenler olabilir. Ben bir örnek vereyim, olabildiğine dair :

Satriani'nin Engines of Creation albümü sonrası kendisiyle yapılan bir röportajı alıntılamak istiyorum :

Soru : What's different about Engines of Creation?

Satriani : "We had a rule: no mics and no speakers." These were monumental things to push aside, because I love the sound of speakers and mics. But I knew I had to get rid of certain things in order to get into a totally new space. On Surfing with the Alien and The Extremist we spent hours experimenting with microphones and mic placement, and that meant we had to compromise the time and energy we put into other aspects of the project.

Soru : How did you track the guitars?

Satriani : We used Palmer Speaker Simulators. That was the interface for all the amps. We'd go out of the Palmer into a Neve mic pre and then into Pro Tools.

Soru : How many guitars are on "Devil's Slide"?

Satriani : Two -- the chrome Ibanez through my Marshall 6100 head, and my '58 Strat on the neck pickup through a SansAmp PSA-1. (Sansamp mı :eek::D)

Röportaj böyle devam ediyor. Satriani bildiğim kadarıyla, bu albümden sonra tüm şarkılarında olmasa da, her albümde biri iki şarkıda, yine direct recording kullanmaya devam etti.

Amacım mikrofon tü kaka, direct recording harika demek değil. Demeye çalıştığım, yeter ki isteğiniz enerjiniz olsun, mikrofonlu, mikforonsuz evde Looser yöntemle de kayıt yapsanız, ümitsizliğe kapılmayın. Dağ gibi Satriani bile denemiş, üşenmemiş albüm çıkarmış bu yöntemle. Bu sebeple mikrofonlu kayıt, direct recording hepsi candır, hepsi ile istedikten sonra albüm kaydı da yapılır. Bu işin kuralı yoktur. Etrafınızda "mikrofonla yapmadıysan, o kayıt bir halta benzemez" diyen varsa kulak asmayıp, hedeflerinizle aranıza kabin mikrofon şu bu sokmayın derim naçizane. (y)
 
...
Amacım mikrofon tü kaka, direct recording harika demek değil. Demeye çalıştığım, yeter ki isteğiniz enerjiniz olsun, mikrofonlu, mikforonsuz evde Looser yöntemle de kayıt yapsanız, ümitsizliğe kapılmayın. Dağ gibi Satriani bile denemiş, üşenmemiş albüm çıkarmış bu yöntemle. Bu sebeple mikrofonlu kayıt, direct recording hepsi candır, hepsi ile istedikten sonra albüm kaydı da yapılır. Bu işin kuralı yoktur. Etrafınızda "mikrofonla yapmadıysan, o kayıt bir halta benzemez" diyen varsa kulak asmayıp, hedeflerinizle aranıza kabin mikrofon şu bu sokmayın derim naçizane. (y)

Ama en doğal ve gerçekçi sonuç da kabin mikrofonlayarak oluyor, n'apalım :) Şahsi denemelerim sonucu kendi kendime söylediğim laf şu: "Hoparlör konisi ve kabin gövdesi titreyecek aga, başka yolu yok!" :)
 
Ama bir mikrofon için yer bulmam en az 10 günümü alıyor ve o sırada isobox'ın kapağını herhalde 50 kez falan kapatıp açıyorum aynen :) Ama bu işten hiç sıkılmıyorum, tek ilacım 'sabır'. Saatlerce, günlerce, defalarca denemeler yapar, uğraşırım ve hiçbir zaman da bıkmam.

Sonuçta bir grubun albümü için profesyonel olarak gitar kaydı bile yaptım burada, henüz yayınlanmadığı için grubun ismini açıklamıyorum ama kayıtlardan çok memnun kaldılar. O yüzden artık pek değişiklik de yapmıyorum.

İkinci bir isobox'a geçebilirim. Satmayı düşünürseniz haberim olsun :)

Ahh hocam keşke o sabırdan biraz da ben de olsa, ne mutlu size. :) Evdeki Isobox'ı satmayı çok kere düşündüm ama, kendi enstrümantal albümümü çıkarmak için uğraşıyorum 7-8 aydır. Kayıtlarda da hem isobox, hem direct recording tekniklerini kullanmaya niyetli olduğum için bir türlü satamadım.
 
Ama en doğal ve gerçekçi sonuç da kabin mikrofonlayarak oluyor, n'apalım :) Şahsi denemelerim sonucu kendi kendime söylediğim laf şu: "Hoparlör konisi ve kabin gövdesi titreyecek aga, başka yolu yok!" :)

Yok haklısınız klasik yöntemde dediğiniz gibi bu hocam. Yıllarca bu yönde kayıtlar dinlediğimiz için, alternatif tür kayıt yöntemleri, doğallık anlamında kulağa garip gelebiliyor. Ben de mesela şunu deneyimledim : kayıt yönteminde, müzik tarzının ve miks yöntemlerinin de çok etkisi var. Başka tarzlarda da var ama misal metal müzikte, özellikle direct recording daha çok sırıtıyor. O tarz müzikte dediğiniz gibi hoparlör konisini, kabin etkisini şiddetle arıyor kulak.

Mesela ben yıllarca Satriani'nin beğendiğim şarkılarındaki tonu, elime geçen zilyon amfiyi mikrofonlayarak denedim yok, o tonu alamadım. Adam meğer direct recording yapıyormuş o şarkılarda. Bir gün Boss Ds-1 i Redbox classic DI box a girdim şok oldum, çiğ bir ton da olsa Satriani tonlarına feci yaklaşmıştım. Yani yukarıda da dediğim gibi mikrofonlama candır, ama direct recording te alternatiftir albüm dahi yapılabilir. Yani öncelik mikrofonlama ama, direct recording te bence looser değildir. Zira çevremde ümitsiz, hedeflerini amfi mikrofonlama yapma imkanı olmadığı için ötelemiş insanlar var. Onlara moral olsun diye biraz detaylıca da yazmaya çalıştım. :)

Bu arada aklıma gelmişken günümüzün ünlü blues-rock gitaristlerinden Joe Bonamassa da, live performansta Palmer PDI03 ile direct to PA yapıyormuş, bu da tersi bir seçim yapmış ilginç. Sahnede imkan varsa, ben amfi kabini tercih ederdim açıkçası, ne güzel kocaman alan daya amfiyi, kabinleri. Aşağıda videosu mevcut, merak edip izlemek isteyen olursa diye ekliyorum :


Guitarist Joe Bonamassa shows us the guitars, amps and effects he is currently using onstage. In part three Joe shows us the theremin, his stage rack and how the Palmer Speaker Simulator plays a big part in is live sound.
 
Son düzenleme:
Konuya biraz farklı yerlerden bakmak için bahsedecek bir iki şeyim daha olacaktı. Çevremde sıklıkla duyduğum, keza bir iki öğrencimden de duyduğum serzeniş üzerine, öncelikle direct recording hadisesine olan bakıştan bahsetmek istiyorum. Yurtdışında daha bir kabul görse de, ülkemizde amfi mikrofonlayarak kayıt almak, daha saygın bir iş olarak görülüyor. Daha ağır abi bir eylem, daha profesyonel bir kayıt yaklaşımı vb vb gibi gözüküyor. Evde amfi mikrofonlamak imkansıza yakın olunca, bir çok insan processor veya analog modellemelerle kayıt alıyorlar. Ecnebi tabirince oldukça "Looser" bir yöntem kalıyor ülkemizde.

Halbuki müzisyen adam her yönteme açık olmalı, korkmamalı, yenilikleri alternatifleri değerlendirmeli, her fırsattan bir parça faydalanmalı diye düşünüyorum.

"Kabin olmadan, sm57 ler olmadan kayıt mı olurmuş, dünyanın neresende görülmüş duyulmuş ?" diyenler olabilir. Ben bir örnek vereyim, olabildiğine dair :

Satriani'nin Engines of Creation albümü sonrası kendisiyle yapılan bir röportajı alıntılamak istiyorum :

Soru : What's different about Engines of Creation?

Satriani : "We had a rule: no mics and no speakers." These were monumental things to push aside, because I love the sound of speakers and mics. But I knew I had to get rid of certain things in order to get into a totally new space. On Surfing with the Alien and The Extremist we spent hours experimenting with microphones and mic placement, and that meant we had to compromise the time and energy we put into other aspects of the project.

Soru : How did you track the guitars?

Satriani : We used Palmer Speaker Simulators. That was the interface for all the amps. We'd go out of the Palmer into a Neve mic pre and then into Pro Tools.

Soru : How many guitars are on "Devil's Slide"?

Satriani : Two -- the chrome Ibanez through my Marshall 6100 head, and my '58 Strat on the neck pickup through a SansAmp PSA-1. (Sansamp mı :eek::D)

Röportaj böyle devam ediyor. Satriani bildiğim kadarıyla, bu albümden sonra tüm şarkılarında olmasa da, her albümde biri iki şarkıda, yine direct recording kullanmaya devam etti.

Amacım mikrofon tü kaka, direct recording harika demek değil. Demeye çalıştığım, yeter ki isteğiniz enerjiniz olsun, mikrofonlu, mikforonsuz evde Looser yöntemle de kayıt yapsanız, ümitsizliğe kapılmayın. Dağ gibi Satriani bile denemiş, üşenmemiş albüm çıkarmış bu yöntemle. Bu sebeple mikrofonlu kayıt, direct recording hepsi candır, hepsi ile istedikten sonra albüm kaydı da yapılır. Bu işin kuralı yoktur. Etrafınızda "mikrofonla yapmadıysan, o kayıt bir halta benzemez" diyen varsa kulak asmayıp, hedeflerinizle aranıza kabin mikrofon şu bu sokmayın derim naçizane. (y)

Tabi tarz ile alakalı. Özellikle yüksek drive'lı ve palm mute'lü ritmler için ton yaptığımda, tonun hareket etmesini istiyorum. Tona ve çalınacak partisyona göre direkt kayıt da tercih edilebilir. Sonuçta kulak karar verir.

Bir demo yaptım SansAmp'larla; mevcut demolarımdan birini ya da birkaçını kaydetmeyi düşünmüştüm. Ancak amfi gibi tınlamayınca vazgeçtim; sil baştan, SansAmp'larla güzel duyulabilecek basit riffler bulup kaydettim. Amfiye göre farklı bir tuşe ve duyguyla çalınıyor bence. Hoşuma gitmedi değil, seven kullanan olursa tercihidir, saygı duyarım.

Bu arada, maxon od 808 overdrive, dunlop fuzzface (kırmızı) ve boss compressor pedallarıyla, direkt ses kartına girip bişeyler kaydediyorum. Bitireyim, yayınlayacağım.

Yani bence zevke göre her yol mübah.
 
Geri
Üst