Küçük İskender

MarilynManson demiş ki:
Bir nedeni yok yalnızca öptüm günde bin defa okunasıdır.....küçük iskender sevenler olarak onu bu forumda aktif bir kullanıcı haline getirsek ve burdan onla yazışabilsek güzel olurdu değil mi?

bunu düşünmesi bile heyecanlandırdı beni :)
gerçekten hastasıyım bu insanın .

Uçların şairi. Hayran kalmamak imkansız .
Kimsede olmayan bir yürek kimsede olmayan bir dil kimsede olmayan bir duygu seli var Küçük İskender'de.

Bu adam burda ne demek istemiş yine ? dediğim çok olur. Uzun uzun düşündürür bazen her cümlesi. Derinlerde yatan duyguları açığa çıkar bazen tek bir kelimesi ile.
bazen nefretle bazende gözyaşlarıyla bezenmiş bir ruh haliyle okurum bu güzel insanı geceler boyu ..


Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
gidip saklandığım anlamlarda
hoş bir yan yok! Belki de
ölümü biraz teşvik etmeli!

Suya eğiliyorum. Su da bana eğiliyor gibi.
Adımı söylüyorum. Su da adını söylüyor sanki.

Bu tuhaf adamların bilmeceleri çözmeleri imkansız!
birer harf gibi duruyor kentler haritanın ortasında
düzden de okusan, tersten de okusan
hayat değişmeyecek besbelli!

Satın alınmayacak bir gazete adeta içimdeki buzul dağ,
köşeyazarı bir ırmak akıyor
boğuyor cesur bir okura benzeyen ilk halimi!

Taklitlerinden sakınılan bir 'gece'
yatıyor uzayda sereserpe özgür, özgür ama serseri!

galiba cismim
yıldız yağmurunda rüya şemsiyesini açan casus gemi!

Evet!
Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
her dakika yaklaşsalarda

ele vermiyorlar bedenimi!
 
aklım, haklıyım, et firarını!

ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan ölümümü diledin.

mayıstı.

seni o yüzden bağışladım!
ben en çok mayısta su içerim
derinim balık kaynar derinim kanımı kaynar
ben en çok mayısta öne eğerim başımı
içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar.

avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı
mayısta öğrenmiştim;
ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı
ve kim bilir
mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır
tiril tiril bembeyaz bir giysiyle
rüzgârda ayakların çıplak
öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak

kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi
bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi
eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan
tam
tam yaza girecekken
yazın omzuna yüzünü dayayacakken
çekip giden
ayaklarının altından o son sığınak terası da
acılarının veliahtı bach'ı da çekip
gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir
yani.. anlıyor musun.. mayıstı..

seni o yüzden bağışladım!

bir sesim vardı gölgenden ikmale kalan
biliyorum, büyük çocukluktu birbirimizi sevmemiz
cesaret işiydi, delikanlıcaydı,
bu korkunç sevgide
yanlışlarımızı yeniden keşfedişimiz
el deymemiş yalnızlıklara kalkışmamız
yalnızlıklarımızı değiş tokuş etmemiz

bu evcilik oyununda bile duldum
hatırla
sana dizlerimi
sana tabi bileklerimi ve topuklarımı sundum;
çevirdikçe bedenini ruhunun radyo dalgalarında
cazdı, bluesdu, klasik kemandı, klasik aştı
boktu püsurdu
hatırla, senin gözlerin çokulusluydu
senin gözlerin ham kadınsızdı
çamurdandı
ağzımda getirdiğim karsuyunu
kalbine kaçırdım! ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin
yatağa döküldü
yatağıma döküldün
yatağına döküldüm
ve ben bu sonsuz savruluşta
o gece
bütün eski sevgililerimden ince ince söküldüm!

senin oldum!

ihanetinle pislenen küçük dolaşımımdaki kanla
karalar çekerek ölümsüz kirpikdiplerine senin
senin mahşer atlısı dudaklarına
en çok da dudaklarına sokuldum!
üşüyordum,
üstüme doğru çekip o kedi dudaklarını
bir tay sığınırmışcasına anasına
bana ölünle uyudum! anlıyor musun.. işitiyor musun..
cesedine yeni baştan hayat verebilmek için
ihtiyarladım.. ihtiyarladım..
ben zaten kendimi aşklarda
hep kalkışılınmış müthiş intiharlarla yaraladım!
koştum sürekli
bir hüzünden bir tersliğe dokunarak koştum

bazı sevdalarda hafızasını kaybeder ya insan
telaşlanır, ağlar
babasını sorar çevresindekilere
öldüğünü bildiği halde
adını unutur, yolunu kaybeder oturduğu evin
bir titreme gelir yerleşir ya ortasına mayısın
bir dikilir bir çöker ya
kalbine secde eden intikam
tam
tam yaza girecekken
yaza bir ekmek bıçağı tutuşturacakken
sapı plastik kötü bir ekmek bıçağı
-geri döner.. döner değil mi.. diye
birkaç kırık sözcük.. buruşuk..
-öldürürüm o zaman, kurtulurum.. deyip sustuğun
-kaçarım sonra, kimse sormaz.. deyip yığıldığın
nisandan hazirana doğru bir su kayakçısı
gibi süzülürken mayıs, ah bach!

ah benim bir kangurunun cebine yerleştirdiği yavrum!
talanım! artanım! eksik kalanım! yarım kalanım!

nasıl yedirirdim ihanetini kendime
o dev hisle sen mayıstın ben mayıstım
herşey ama herşey elele mayıstı
seni o yüzden bağışladım!

uzanıp topraktan çıkarttın beni
tozumu sildin, hohladın, parlattın
ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan
-gidecektin, mecburdun, hepsi gibi-
affını diledin.

mayıstı. mecburdum.
seni o yüzden bağışladım!
 
Benim genellikle kullandığım dil İngilizce oluyor şiirlerimde; garip ifade bileşkeleri yaratmaya daha müsait buluyorum zira. Dolayısıyla, bir gün, sırf meraktan elime aldığım bir kitabı sonucunda, Küçük İskender'in de, 'abstrakt şiir' diyebileceğim bir türe dahil olduğunu söyleyebilirim. İlk bakışta bir delinin ard arda dizdiği sabuklamalar gibi görünebilir: fakat, ilk Küçük İskender şiirinizi okumayı bitirdiğinizde, bu adamın bu ifadeleri büyük bir ustalıkla anlamlı bir bütünün ufacık parçaları olarak kullandığını görebilirsiniz.

Beni yakalayan yönü de bu oldu...
 
kelimeleriyle, sesiyle kısacası varlığıyla beni yerden yere vuran şair kişisi kendisi...
"bu ömür benim gölgemdi ağladığım akşamlarda
anlatmaya çalıştıkça yakına düşmüştü kurşunum"
 
Anlamasi zor ama anlayinca birakmasi zordur. Sizi birebir tercume eder zaman zaman. Kelimeleri en yakininiz olur bir sure sonra. Yoklugu buyuk bosluktur. Butun yogunlugunu hissedersiniz, her bir harfin.
 
Bütün gidenler sevdiklerine giderler.
Sevdikleri ise çoktan evden çıkıp kendi sevdiklerine gitmişlerdir.
Mutluluk , bu sonsuz kovalamacadadır adeta
 
Geri
Üst