Mark V & Dual Recto

Lambalı amfiler konusuna biraz açıklık getirmek istiyorum. Söyleyeceğim şeyler herhangibir markaya ait değil, genele uyan yaklaşımlar.

Amfilerde preamp ve poweramp olmak üzere iki çeşit distortion var. Harici kullanılan distortion pedalları ya da amfinin üzerindeki overdrive ya da input volume gibi parametreler preamp distortion'ı ayarlar. Genel karakter olarak preamp distortionları tiz/fizzy olarak adlandırılabilirler.

Poweramp distortionu ise amfinin sesini açtıkça kendini belli eden, amfinin hoparlörü süren devresinden oluşan bir distortion çeşididir. Karakter olarak daha muddy/tok olarak düşünülebilirler.

Burda lambalı amfilerden ton almak için amfiyi ayarlamayı bilmek lazım. Kişisel görüşüme göre amfiden güzel ton alabilmek %50 doğru kabin kullanımı, %50 amfiyi doğru ayarlamaktan geçiyor.

Kullandığınız amfi ne olursa olsun bu amfi ile 1x10 hoparlörleri sürerseniz, alacağınız ton ince/zayıf olacaktır, albümlerde dinlediğiniz cayır cayır high gain, tok tonlar için hoparlör çapının büyük olması lazım. Bu yüzden genel olarak konserlerde ya da stüdyolarda 4x12 kullanıldığını görürsünüz. Yani hoparlör/kabin ikilisi tonu çok çok etkiliyor. Tabi bir 4x12 marshall 1960 ile mesa traditional 4x12 karşılaştırdığınızda da her iki kabin arasında çok büyük karakter farkı var. Kabinde kullanılan ağaç, hoparlör, kabinin boyutu ve yapısı tonu çok etkiliyor. Genel olarak gitar amfileri için yapılan kabinler doğal olarak tizleri filtreleyici bir özellikte, ancak mesele bu filtrelemeyi hangi frekans banlarında nasıl yaptıkları. Kabinden kabine değişmekle birlikte bazı frekansları daha kuvvetli verdikleri için kabinler ton üzerinde büyük bir etkiye sahip. Yani kabin ve hoparlör ikilisi gitar tonunun ayrılmaz bir parçası.

Lamba meselesine gelince, tek başına lambalar 6L6 ya da EL34 amfinin kendi tonunu etkilemezler. Ancak amfinin sürdüğü hoparlöre verdiği cevabı değiştirirler, bu nedenle EL34, 6L6'e göre sanki daha parlak ton veriyormuş gibi bir his verir.
Bazı amfiler distortionu ağırlıklı olarak preampten, bazıları powerampten alır. Örneğin marshall jcm800'den ton alabilmeniz için amfinin sesini çok çok açmanız lazım, çünkü distortionu powerampten alan bir yapısı var.

Mesa MarkV, Rectifier gibi amfilerde ise preamp distortionu çok fazla, dolayısıyla ev ya da ufak stüdyolarda gaini açarak amfiden ton alınabileceği yanılgısına düşülüyor. İşin püf noktası preamp distortionu ile poweramp distortionunu dengelemek. Yani amfinin volume/master volume potunu da diğer ton kontrolleri gibi düşünerek, amfiyi buna göre ayarlamak lazım ve volume potasındaki sweet spot denen noktayı bulmak lazım. Yani preamp distortionunun tiz/fuzzy karakterini poweramp distortionu ile dengeleyecek bir volume noktasını ayarlamak. Bu noktada amfinin sesini açsanız bile sesin o kadar da artmadığı bir nokta, yani poweramp devresinin kırılmaya başladığı noktayı bulmak gerekiyor. Power amp distortionu bol harmonikli/çok katmanlı bir yapıya sahip.
Amfinin sesi kısık iken, amfinin üzerindeki gaine abanıp, sonuna kadar açarsanız, palm mutelerin albümlerdeki gibi çıkmadığını, tonunda da fizzy olduğunu duyarsınız. Youtubeda petruccinin mesa mark V videoları var, gerçekte ses kısıkken ch3 gainini sonuna kadar açsanız bile amfinin sesini açmadıkça o videolardaki kadar distortion elde edemiyorsunuz.
Tabi bu ses seviyeleri ev ortamı için uygun değil, mesa traditional 4x12 kabinlerle evde o seste çalarsanız camları indirirsiniz, bu da lambaları amfilerin dezavantajı.

Albümlerdeki gitar tonuna etki eden bir diğer faktör de mikrofonlama. Kullanılan mikrofon tipi(sm57 mesela..) ve mikrofonun konumlandırılması sesi etkiliyor. Canlı olarak amfi ile çalarken ise (diyelim ki mikrofonlama yok, sesi direk kabinden duyuyoruz) kabin ile aranızdaki mesafe, açı ve odanın akustiği bu konularda etkili. Kabininin ahşap bir zemin ile taş bir zeminde olması sesi etkiliyor, aynı şekilde kapalı bir ortamda iseniz bass frekanslar yüksek duyulur bu yüzden basları kısmanız gerekir, açık havada çalıyorsanız, ses dağılır, bassları ve middleri biraz daha fazla açmazsanız orkestranın arkasında kaybolursunuz.
Kabinin direk karşısında iseniz ses çok açık/open ve tiz gelir, kabinin çaprazında duruyor iseniz tizleri filtrelenmiş duyarsınız, ton daha tok gelir.

Özet geçmek gerekirse, rectolar, engl, mark serisi, marshall vs. farketmez, hepsi kendine has karakteri olan cihazlar ve doğru kullanıldığında çok güzel sesler veriyorlar.

Uzun süredir lambalı amfi kullanan bir elektronik mühendisi/müzisyen olarak biraz teknik/teorik, biraz da pratik bilgiler vermeye çalıştım.

Sağlıcakla kalın...
 
Lambalı amfiler konusuna biraz açıklık getirmek istiyorum. Söyleyeceğim şeyler herhangibir markaya ait değil, genele uyan yaklaşımlar.

Amfilerde preamp ve poweramp olmak üzere iki çeşit distortion var. Harici kullanılan distortion pedalları ya da amfinin üzerindeki overdrive ya da input volume gibi parametreler preamp distortion'ı ayarlar. Genel karakter olarak preamp distortionları tiz/fizzy olarak adlandırılabilirler.

Poweramp distortionu ise amfinin sesini açtıkça kendini belli eden, amfinin hoparlörü süren devresinden oluşan bir distortion çeşididir. Karakter olarak daha muddy/tok olarak düşünülebilirler.

Burda lambalı amfilerden ton almak için amfiyi ayarlamayı bilmek lazım. Kişisel görüşüme göre amfiden güzel ton alabilmek %50 doğru kabin kullanımı, %50 amfiyi doğru ayarlamaktan geçiyor.

Kullandığınız amfi ne olursa olsun bu amfi ile 1x10 hoparlörleri sürerseniz, alacağınız ton ince/zayıf olacaktır, albümlerde dinlediğiniz cayır cayır high gain, tok tonlar için hoparlör çapının büyük olması lazım. Bu yüzden genel olarak konserlerde ya da stüdyolarda 4x12 kullanıldığını görürsünüz. Yani hoparlör/kabin ikilisi tonu çok çok etkiliyor. Tabi bir 4x12 marshall 1960 ile mesa traditional 4x12 karşılaştırdığınızda da her iki kabin arasında çok büyük karakter farkı var. Kabinde kullanılan ağaç, hoparlör, kabinin boyutu ve yapısı tonu çok etkiliyor. Genel olarak gitar amfileri için yapılan kabinler doğal olarak tizleri filtreleyici bir özellikte, ancak mesele bu filtrelemeyi hangi frekans banlarında nasıl yaptıkları. Kabinden kabine değişmekle birlikte bazı frekansları daha kuvvetli verdikleri için kabinler ton üzerinde büyük bir etkiye sahip. Yani kabin ve hoparlör ikilisi gitar tonunun ayrılmaz bir parçası.

Lamba meselesine gelince, tek başına lambalar 6L6 ya da EL34 amfinin kendi tonunu etkilemezler. Ancak amfinin sürdüğü hoparlöre verdiği cevabı değiştirirler, bu nedenle EL34, 6L6'e göre sanki daha parlak ton veriyormuş gibi bir his verir.
Bazı amfiler distortionu ağırlıklı olarak preampten, bazıları powerampten alır. Örneğin marshall jcm800'den ton alabilmeniz için amfinin sesini çok çok açmanız lazım, çünkü distortionu powerampten alan bir yapısı var.

Mesa MarkV, Rectifier gibi amfilerde ise preamp distortionu çok fazla, dolayısıyla ev ya da ufak stüdyolarda gaini açarak amfiden ton alınabileceği yanılgısına düşülüyor. İşin püf noktası preamp distortionu ile poweramp distortionunu dengelemek. Yani amfinin volume/master volume potunu da diğer ton kontrolleri gibi düşünerek, amfiyi buna göre ayarlamak lazım ve volume potasındaki sweet spot denen noktayı bulmak lazım. Yani preamp distortionunun tiz/fuzzy karakterini poweramp distortionu ile dengeleyecek bir volume noktasını ayarlamak. Bu noktada amfinin sesini açsanız bile sesin o kadar da artmadığı bir nokta, yani poweramp devresinin kırılmaya başladığı noktayı bulmak gerekiyor. Power amp distortionu bol harmonikli/çok katmanlı bir yapıya sahip.
Amfinin sesi kısık iken, amfinin üzerindeki gaine abanıp, sonuna kadar açarsanız, palm mutelerin albümlerdeki gibi çıkmadığını, tonunda da fizzy olduğunu duyarsınız. Youtubeda petruccinin mesa mark V videoları var, gerçekte ses kısıkken ch3 gainini sonuna kadar açsanız bile amfinin sesini açmadıkça o videolardaki kadar distortion elde edemiyorsunuz.
Tabi bu ses seviyeleri ev ortamı için uygun değil, mesa traditional 4x12 kabinlerle evde o seste çalarsanız camları indirirsiniz, bu da lambaları amfilerin dezavantajı.

Albümlerdeki gitar tonuna etki eden bir diğer faktör de mikrofonlama. Kullanılan mikrofon tipi(sm57 mesela..) ve mikrofonun konumlandırılması sesi etkiliyor. Canlı olarak amfi ile çalarken ise (diyelim ki mikrofonlama yok, sesi direk kabinden duyuyoruz) kabin ile aranızdaki mesafe, açı ve odanın akustiği bu konularda etkili. Kabininin ahşap bir zemin ile taş bir zeminde olması sesi etkiliyor, aynı şekilde kapalı bir ortamda iseniz bass frekanslar yüksek duyulur bu yüzden basları kısmanız gerekir, açık havada çalıyorsanız, ses dağılır, bassları ve middleri biraz daha fazla açmazsanız orkestranın arkasında kaybolursunuz.
Kabinin direk karşısında iseniz ses çok açık/open ve tiz gelir, kabinin çaprazında duruyor iseniz tizleri filtrelenmiş duyarsınız, ton daha tok gelir.

Özet geçmek gerekirse, rectolar, engl, mark serisi, marshall vs. farketmez, hepsi kendine has karakteri olan cihazlar ve doğru kullanıldığında çok güzel sesler veriyorlar.

Uzun süredir lambalı amfi kullanan bir elektronik mühendisi/müzisyen olarak biraz teknik/teorik, biraz da pratik bilgiler vermeye çalıştım.

Sağlıcakla kalın...
Katkınız için çok teşekkürler.
 
Dual Recto ve geri kalan tüm rectolar, popüler Metallica tonunun temeli, hatta yaratıcısı diyebiliriz. Sever miyim? Sümme hâşâ. Ezilmiş garip midler, bir acayip basslar, gitmeyen Metallica kokuları. Amfi bana hiç versatil gelmiyor. Hatta böyle, "Tövbe estağfurullah! Senin yüzüne (burada tonuna diyebiliriz) ne olmuş?" dedirten, sanki çok garç garç, ruhsuz, lamba sıcaklığı falan olmayan bir amfi adeta.

Halbuki Mark öyle mi? Cennetten bir parça. Versatillik dersi mübarek. Iommi'den Petrucci'ye, Santana'ya tarz tarz adam kullanmakta. Hani seçenek sunsalar, "Hangisini tercih edersin?" deseler, tereddütsüz "Mark V" derim.
 
Dual Recto ve geri kalan tüm rectolar, popüler Metallica tonunun temeli, hatta yaratıcısı diyebiliriz. Sever miyim? Sümme hâşâ. Ezilmiş garip midler, bir acayip basslar, gitmeyen Metallica kokuları. Amfi bana hiç versatil gelmiyor. Hatta böyle, "Tövbe estağfurullah! Senin yüzüne (burada tonuna diyebiliriz) ne olmuş?" dedirten, sanki çok garç garç, ruhsuz, lamba sıcaklığı falan olmayan bir amfi adeta.

Halbuki Mark öyle mi? Cennetten bir parça. Versatillik dersi mübarek. Iommi'den Petrucci'ye, Santana'ya tarz tarz adam kullanmakta. Hani seçenek sunsalar, "Hangisini tercih edersin?" deseler, tereddütsüz "Mark V" derim.
Hocam bir dakika, yanlışınız var. Metallica'nın tonunu oluşturan ton Mark serileridir. Adamlar efsane 5 albümde Mark kullandı hep. Şu an sahnede Recto kullanıyorlar. 2015 itibariyle Metallica'nın tonu beş para etmez arkadaş. O kadar ekipman, gitar ve mühendislerle çıkacak ton bu oluyorsa yok, ben istemem. Gider araba alırım.
 
Mesa candır canandır, sevmek lazım öpmek lazım :D

Bana göre Mesa tonu ENGL'a göre daha doğal geliyor. ENGL'da sevemediğim aşırı scooped diyebileceğim bir hadise beni kendisinden çok soğutuyor.

Dual rectifierdan çok Mark V kullandım ve şu ana kadar hoşnutsuzluk duyduğum olmadı. Evde de Dual Recto temelli mini 25'i kullanıyorum. Power katı El84 olduğu için tamamen ayrı tutuyorum konudan fakat lamba değiştirdikten sonra amfi daha kontrollü hale geldi.
 
Aman diyeyim, siz siz olun Fender Frontman 10G ile Boss DS-1 kullanmayın. Duyacağınız ton karşısında intihar edebilirsiniz. Nereden bulduysam bu müzik forumlarını, Mesa'ları. Ne güzel HT-5 alıp çekilecektim bir köşeye. Ama bana rahat yok. Mark V alır almaz ahan da buraya fotoğrafını koyacağım. Oh, kıskananlar çatlasın.
 
Hocam bir dakika, yanlışınız var. Metallica'nın tonunu oluşturan ton Mark serileridir. Adamlar efsane 5 albümde Mark kullandı hep. Şu an sahnede Recto kullanıyorlar. 2015 itibariyle Metallica'nın tonu beş para etmez arkadaş. O kadar ekipman, gitar ve mühendislerle çıkacak ton bu oluyorsa yok, ben istemem. Gider araba alırım.

Yahu AJFA'dan itibaren, Mark ile çıkmış ise o tonlar, ayıptır. Dediğin gibiyse (zira hiç bakmadım albümlerde ne kullandılar diye) Mark serisi tarihine kara leke sürülmüş demektir benim gözümde.
 
Son rig'i öyleydi evet ama Mark V mevzusundan girerek yorum yaptım @J-P kardesim o da senelere gore degismekle beraber soyle asagidaki gibi bir sey idi defalarca paylasilmistir.
Ha su sorulabilir sen boyle bir ekipman duvarinin onunde oturmak istemez misin diye. Isterim herhalde en kotu satsam zengin olurum. Burada dolasan sinyal hoparlore gelmeden iki kere Eskisehir-Ankara yapiyordur herhalde... :) Neyse bana ne canim ben aradigimi JSX ile buldum coktan...

Resim kredisi: http://www.johnpetrucci.com/images/musicplayer1.jpg
"Nasil da dizdim ekipmani ama" bakisi :D
 
Lambalı amfiler konusuna biraz açıklık getirmek istiyorum. Söyleyeceğim şeyler herhangibir markaya ait değil, genele uyan yaklaşımlar.

Amfilerde preamp ve poweramp olmak üzere iki çeşit distortion var. Harici kullanılan distortion pedalları ya da amfinin üzerindeki overdrive ya da input volume gibi parametreler preamp distortion'ı ayarlar. Genel karakter olarak preamp distortionları tiz/fizzy olarak adlandırılabilirler.

Poweramp distortionu ise amfinin sesini açtıkça kendini belli eden, amfinin hoparlörü süren devresinden oluşan bir distortion çeşididir. Karakter olarak daha muddy/tok olarak düşünülebilirler.

Burda lambalı amfilerden ton almak için amfiyi ayarlamayı bilmek lazım. Kişisel görüşüme göre amfiden güzel ton alabilmek %50 doğru kabin kullanımı, %50 amfiyi doğru ayarlamaktan geçiyor.

Kullandığınız amfi ne olursa olsun bu amfi ile 1x10 hoparlörleri sürerseniz, alacağınız ton ince/zayıf olacaktır, albümlerde dinlediğiniz cayır cayır high gain, tok tonlar için hoparlör çapının büyük olması lazım. Bu yüzden genel olarak konserlerde ya da stüdyolarda 4x12 kullanıldığını görürsünüz. Yani hoparlör/kabin ikilisi tonu çok çok etkiliyor. Tabi bir 4x12 marshall 1960 ile mesa traditional 4x12 karşılaştırdığınızda da her iki kabin arasında çok büyük karakter farkı var. Kabinde kullanılan ağaç, hoparlör, kabinin boyutu ve yapısı tonu çok etkiliyor. Genel olarak gitar amfileri için yapılan kabinler doğal olarak tizleri filtreleyici bir özellikte, ancak mesele bu filtrelemeyi hangi frekans banlarında nasıl yaptıkları. Kabinden kabine değişmekle birlikte bazı frekansları daha kuvvetli verdikleri için kabinler ton üzerinde büyük bir etkiye sahip. Yani kabin ve hoparlör ikilisi gitar tonunun ayrılmaz bir parçası.

Lamba meselesine gelince, tek başına lambalar 6L6 ya da EL34 amfinin kendi tonunu etkilemezler. Ancak amfinin sürdüğü hoparlöre verdiği cevabı değiştirirler, bu nedenle EL34, 6L6'e göre sanki daha parlak ton veriyormuş gibi bir his verir.
Bazı amfiler distortionu ağırlıklı olarak preampten, bazıları powerampten alır. Örneğin marshall jcm800'den ton alabilmeniz için amfinin sesini çok çok açmanız lazım, çünkü distortionu powerampten alan bir yapısı var.

Mesa MarkV, Rectifier gibi amfilerde ise preamp distortionu çok fazla, dolayısıyla ev ya da ufak stüdyolarda gaini açarak amfiden ton alınabileceği yanılgısına düşülüyor. İşin püf noktası preamp distortionu ile poweramp distortionunu dengelemek. Yani amfinin volume/master volume potunu da diğer ton kontrolleri gibi düşünerek, amfiyi buna göre ayarlamak lazım ve volume potasındaki sweet spot denen noktayı bulmak lazım. Yani preamp distortionunun tiz/fuzzy karakterini poweramp distortionu ile dengeleyecek bir volume noktasını ayarlamak. Bu noktada amfinin sesini açsanız bile sesin o kadar da artmadığı bir nokta, yani poweramp devresinin kırılmaya başladığı noktayı bulmak gerekiyor. Power amp distortionu bol harmonikli/çok katmanlı bir yapıya sahip.
Amfinin sesi kısık iken, amfinin üzerindeki gaine abanıp, sonuna kadar açarsanız, palm mutelerin albümlerdeki gibi çıkmadığını, tonunda da fizzy olduğunu duyarsınız. Youtubeda petruccinin mesa mark V videoları var, gerçekte ses kısıkken ch3 gainini sonuna kadar açsanız bile amfinin sesini açmadıkça o videolardaki kadar distortion elde edemiyorsunuz.
Tabi bu ses seviyeleri ev ortamı için uygun değil, mesa traditional 4x12 kabinlerle evde o seste çalarsanız camları indirirsiniz, bu da lambaları amfilerin dezavantajı.

Albümlerdeki gitar tonuna etki eden bir diğer faktör de mikrofonlama. Kullanılan mikrofon tipi(sm57 mesela..) ve mikrofonun konumlandırılması sesi etkiliyor. Canlı olarak amfi ile çalarken ise (diyelim ki mikrofonlama yok, sesi direk kabinden duyuyoruz) kabin ile aranızdaki mesafe, açı ve odanın akustiği bu konularda etkili. Kabininin ahşap bir zemin ile taş bir zeminde olması sesi etkiliyor, aynı şekilde kapalı bir ortamda iseniz bass frekanslar yüksek duyulur bu yüzden basları kısmanız gerekir, açık havada çalıyorsanız, ses dağılır, bassları ve middleri biraz daha fazla açmazsanız orkestranın arkasında kaybolursunuz.
Kabinin direk karşısında iseniz ses çok açık/open ve tiz gelir, kabinin çaprazında duruyor iseniz tizleri filtrelenmiş duyarsınız, ton daha tok gelir.

Özet geçmek gerekirse, rectolar, engl, mark serisi, marshall vs. farketmez, hepsi kendine has karakteri olan cihazlar ve doğru kullanıldığında çok güzel sesler veriyorlar.

Uzun süredir lambalı amfi kullanan bir elektronik mühendisi/müzisyen olarak biraz teknik/teorik, biraz da pratik bilgiler vermeye çalıştım.

Sağlıcakla kalın...
Keyifle okudum, klavyenize sağlık! Cok bilgilendirici olmus..
 
Bana bir orta yapılmış, ben de ufak bir kafaya çıkmayı deneyeyim. Öncelikle, yukarıda çok güzel şeyler yazılmış. (@elektrowave +1)

Tabi ki mevzu zevk meselesi ama bizzat karşılaştırma fırsatı bulduğumdan, kafamda oluşan naçizane fikirleri, bu konu altında bulunsun diye yazayım.

Mesa (Mark ya da Rectifier) karşılaştırıldığında, bir çok amfiye göre "kamyon" gibi tonları olan amfiler. Özellikle kabinin karşısına geçip çaldığınızda, kuru, odun gibi, dümdüz ve (bence) çirkin ve kaba bir ton geliyor. Kayıtlarda uzun süre Mesa (bendeki triaxis+ninety simul kardeşler, ayrıca recftifier recording preamp var) amfiyle çaldıktan sonra ise Engl (Fireball) tonu cillop gibi geliyor ama hissiyat olarak sanki "kaliteli bir sansamp"...

Böyle bir benzetme yapmamın sebebi aşağılamak değil, aksine tonun ne kadar "tight", temiz, kontrollü geldiğini belirtmek. Böylesine bir kontrolü, sansamp ya da dijital prosesörlerde hissediyorum. Bahsettiğim şey, tonun karakteri değil dinamikleri. Elbette Engl Fireball, prosesöre veya sansampa göre çok daha güzel bir ton veriyor. Ama böyle bir kontrol söz konusu ve kabinin karşısına geçip çalınca, baya albüm soundu geliyor. Mikrofonla kaydedince de aynı temizlik kayıda da yansıyor, güzel... Mutlu ediyor.

Ancak durum, aynı Engl Fireball ile provada ya da sahnede çalarken, bana göre benim (bizim) yaptığımız müzikte çok değişiyor. 50 watt Engl grup provasında kayboluyor, duyulmuyor. Mesa ise (45 watt modunda), kontrolsüz kaba bir ton, çalması daha zor bir amfi, dizginlemek, zaptetmek gerekiyor. Ancak akustik davul ve bas gitar gibi zaten beton gibi sesler veren enstrümanların yanında Mesa'nın o kabalığı avantaja dönüşüyor. Bence Mesa'nın mesalığı buradan geliyor.

Bazı arkadaşlar sesini açmak gerekiyor diyor. Doğru: Sebebi ise sırf lambaları kırmak, kabin rezonansını yakalamak vs değil. Amfi, grupla çalmak içindir. Bir amfi imal edilirken ya da daha öncesinde tasarlanırken, grupla çalınacağı hesaba katılarak, o yüksek ses seviyesinde iyi ton vermesi amaçlanır. Normalde, akustik ortamda grupla birlikte çalarken, davulun ve bas amfisinin yanına amfinizi koyar, sesini açarsınız. O sırada karşınızda rakip olarak, ortalığı inleten, odayı istimlak eden bir basçı ve bir davulcu varken Mesa'nın tadı daha iyi anlaşılır.

Mesa tonlamak, ayarlarını kurcalamak, bence kasa şifresi çözmeye benziyor. Her yapılan ayar diğer bir ayarı etkiliyor. Bir yandan da her potans gain işlevi görüyor. Dolayısıyla bir şeyi açarken ya da kısarken başka bir ayarın getirisinden feragat etmek durumunda kalabiliyorunuz. (basit bir örnek; triaxis'de input gain açtıkça alt frekansların şişmesi ve dolayısıyla bass seviyesini ufak ufak düşürmek gerekmesi) Özellikle preamp ile power amfi arasındaki volume ayarları da tona çok etkili.

Son olarak: eğer benim gibi, Mesa'yla uzun yıllar kafayı yerseniz (bonus olarak) kısık seste de gayet cillop tonlar yakalamanız mümkün. "Uslu bir çocuk olursanız siz de şirinleri görebilirsiniz" gibi.

Evde, ses seviyesini insani boyutlarda tutarak Mesa TriAxis --- Ninety Simul --- Roadster 2x12 --- Sm57 ile yaptığım bir kaydı örnek olarak şuraya bırakayım. Anlatııklarıma bir nebze ışık tutar umarım. Çirkinlik iyidir :)

 
Yahu AJFA'dan itibaren, Mark ile çıkmış ise o tonlar, ayıptır. Dediğin gibiyse (zira hiç bakmadım albümlerde ne kullandılar diye) Mark serisi tarihine kara leke sürülmüş demektir benim gözümde.
Hocam Justice albümünde Marshall ile birlikte kullandılar. Black Album de aynı amfilerle kaydedildi. Ne zaman Load'a gelindi, amfiler değişti, bir çirkin, bir cılız ve kuru bir ton geldi. Yani Metallica efsane 5 albümde cayır cayır Mark kullandı. Sahnedeki berbat tonun temeli ise Rectifier. Ama nedense ben çaldığımda öyle bir ton gelmemişti. Amfi de baya ısınmıştı. Ben Mark'a kafayı taktım ama.
 
Yaklaşık üç yıldır Mesa DC3 kullanıyorum. Sayesinde gitarın sesinin neye benzediğini anladım. Ayarlama açısından mükemmel seçenek sunuyor. Her kanalın ayrı volümü, reverb kontrolü var ve üstüne bir de master volüm var, ortak parametrik ekolayzır var. Send -Return var ve orada da volüm kontrolü var.
Tabi bunlar ev ortamındaki çalınabilirliği fazlasıyla arttırıyor. Yani konuşma seviyesinin biraz üstünde, hatta konuşma seviyesinde beni mutlu edecek tonu alabiliyorum.

Ton olarak genelde Mesa'da sevdiğim şey neredeyse transistörlü amfi gibi hızlı ve net cevap veriyor.

Kabin konusunda başka kabinle hiç kullanmadığım için bir bilgim yok.

@Sinan Güngörer 'in dediği de doğru Mesa biraz kurcalama gerektiriyor fakat buna değiyor.

Dc3 90'lardan bir model ve Mark serisiyle benzer.

Herşeyin artısı, eksisi vardır elbette fakat şu ana kadar en severek kullandığım amfim bu oldu.

Eğer yeni bir amfi alacak olsaydım bu iki amfi arasından Mark V'i seçerdim.

Rectifier? Büyüklerini çok detaylı bir kullanımım olmadı ama neden olmasın? Mini rectifier'ı biraz kurcalamıştım ve çok sevmiştim.
 
Lambalı amfiler konusuna biraz açıklık getirmek istiyorum. Söyleyeceğim şeyler herhangibir markaya ait değil, genele uyan yaklaşımlar.

Amfilerde preamp ve poweramp olmak üzere iki çeşit distortion var. Harici kullanılan distortion pedalları ya da amfinin üzerindeki overdrive ya da input volume gibi parametreler preamp distortion'ı ayarlar. Genel karakter olarak preamp distortionları tiz/fizzy olarak adlandırılabilirler.

Poweramp distortionu ise amfinin sesini açtıkça kendini belli eden, amfinin hoparlörü süren devresinden oluşan bir distortion çeşididir. Karakter olarak daha muddy/tok olarak düşünülebilirler.

Burda lambalı amfilerden ton almak için amfiyi ayarlamayı bilmek lazım. Kişisel görüşüme göre amfiden güzel ton alabilmek %50 doğru kabin kullanımı, %50 amfiyi doğru ayarlamaktan geçiyor.

Kullandığınız amfi ne olursa olsun bu amfi ile 1x10 hoparlörleri sürerseniz, alacağınız ton ince/zayıf olacaktır, albümlerde dinlediğiniz cayır cayır high gain, tok tonlar için hoparlör çapının büyük olması lazım. Bu yüzden genel olarak konserlerde ya da stüdyolarda 4x12 kullanıldığını görürsünüz. Yani hoparlör/kabin ikilisi tonu çok çok etkiliyor. Tabi bir 4x12 marshall 1960 ile mesa traditional 4x12 karşılaştırdığınızda da her iki kabin arasında çok büyük karakter farkı var. Kabinde kullanılan ağaç, hoparlör, kabinin boyutu ve yapısı tonu çok etkiliyor. Genel olarak gitar amfileri için yapılan kabinler doğal olarak tizleri filtreleyici bir özellikte, ancak mesele bu filtrelemeyi hangi frekans banlarında nasıl yaptıkları. Kabinden kabine değişmekle birlikte bazı frekansları daha kuvvetli verdikleri için kabinler ton üzerinde büyük bir etkiye sahip. Yani kabin ve hoparlör ikilisi gitar tonunun ayrılmaz bir parçası.

Lamba meselesine gelince, tek başına lambalar 6L6 ya da EL34 amfinin kendi tonunu etkilemezler. Ancak amfinin sürdüğü hoparlöre verdiği cevabı değiştirirler, bu nedenle EL34, 6L6'e göre sanki daha parlak ton veriyormuş gibi bir his verir.
Bazı amfiler distortionu ağırlıklı olarak preampten, bazıları powerampten alır. Örneğin marshall jcm800'den ton alabilmeniz için amfinin sesini çok çok açmanız lazım, çünkü distortionu powerampten alan bir yapısı var.

Mesa MarkV, Rectifier gibi amfilerde ise preamp distortionu çok fazla, dolayısıyla ev ya da ufak stüdyolarda gaini açarak amfiden ton alınabileceği yanılgısına düşülüyor. İşin püf noktası preamp distortionu ile poweramp distortionunu dengelemek. Yani amfinin volume/master volume potunu da diğer ton kontrolleri gibi düşünerek, amfiyi buna göre ayarlamak lazım ve volume potasındaki sweet spot denen noktayı bulmak lazım. Yani preamp distortionunun tiz/fuzzy karakterini poweramp distortionu ile dengeleyecek bir volume noktasını ayarlamak. Bu noktada amfinin sesini açsanız bile sesin o kadar da artmadığı bir nokta, yani poweramp devresinin kırılmaya başladığı noktayı bulmak gerekiyor. Power amp distortionu bol harmonikli/çok katmanlı bir yapıya sahip.
Amfinin sesi kısık iken, amfinin üzerindeki gaine abanıp, sonuna kadar açarsanız, palm mutelerin albümlerdeki gibi çıkmadığını, tonunda da fizzy olduğunu duyarsınız. Youtubeda petruccinin mesa mark V videoları var, gerçekte ses kısıkken ch3 gainini sonuna kadar açsanız bile amfinin sesini açmadıkça o videolardaki kadar distortion elde edemiyorsunuz.
Tabi bu ses seviyeleri ev ortamı için uygun değil, mesa traditional 4x12 kabinlerle evde o seste çalarsanız camları indirirsiniz, bu da lambaları amfilerin dezavantajı.

Albümlerdeki gitar tonuna etki eden bir diğer faktör de mikrofonlama. Kullanılan mikrofon tipi(sm57 mesela..) ve mikrofonun konumlandırılması sesi etkiliyor. Canlı olarak amfi ile çalarken ise (diyelim ki mikrofonlama yok, sesi direk kabinden duyuyoruz) kabin ile aranızdaki mesafe, açı ve odanın akustiği bu konularda etkili. Kabininin ahşap bir zemin ile taş bir zeminde olması sesi etkiliyor, aynı şekilde kapalı bir ortamda iseniz bass frekanslar yüksek duyulur bu yüzden basları kısmanız gerekir, açık havada çalıyorsanız, ses dağılır, bassları ve middleri biraz daha fazla açmazsanız orkestranın arkasında kaybolursunuz.
Kabinin direk karşısında iseniz ses çok açık/open ve tiz gelir, kabinin çaprazında duruyor iseniz tizleri filtrelenmiş duyarsınız, ton daha tok gelir.

Özet geçmek gerekirse, rectolar, engl, mark serisi, marshall vs. farketmez, hepsi kendine has karakteri olan cihazlar ve doğru kullanıldığında çok güzel sesler veriyorlar.

Uzun süredir lambalı amfi kullanan bir elektronik mühendisi/müzisyen olarak biraz teknik/teorik, biraz da pratik bilgiler vermeye çalıştım.

Sağlıcakla kalın...
çok güzel bir paylaşım olmuş, keyifle okudum gerçekten. Teşekkürler
 
Asıl ben teşekkür ederim, biraz aydınlatabildiysek ne mutlu, sonuçta bu iş gönül ve maddiyat işi. Bu cihazlara bu kadar para verip sonra memnuniyetsiz kalmak büyük bir hayal kırıklığı olur.

Genel olarak insanların mesalardan (özellikle mark serisi) ton almakta zorlandıklarını görüyorum. Mesa Mark V kullanıcısı olarak benim düşüncem şöyle; çoğu amfi yapısının aksine mark'ların preamplerinde gain ve eq katları yer değiştirmiş vaziyette. Bu da ton ayarlamayı FARKLI!!! hale getiriyor. Bu nedenle amfide preampten sonra bir adet daha eq kullanılmış ki bu da tüm marklarda gördüğümüz graphic EQ. Yani çoğu amfide kullanılan yaklaşımla markları ayarlamaya çalışılınca, duymanız gerekenden farklı bir ses alıyorsunuz, bu nedenle amfinin kendine has yapısını anlayarak, marklara farklı yaklaşmakta fayda var. İnsanların genel hissiyatı potları 10/5 yaparsam ortalama bir ton alırım şeklinde, bu amfide ise hiç de öyle değil. Ayrıca her pot ile oynadıkça, bir diğer potun çalışması etkileniyor. Mark iic+ ve mark iv modlarında yüksek gainli ritim/solo tonu almak istediğimizi farz edelim.

Öncelikle her iki EQnun oldukça farklı çalıştığını gözönüne almak lazım. Örneğin preamp eq'da treble arttıkça gain de artıyor, o kadar ki treble potansı ikinci bir gain potansı olarak çalışıyor. Preamp eq'da bass arttıkça (saat 3-4 yönünden sonra), yüksek gainde low-end gevşiyor/flub'laşıyor. Yani preamp eq'dan bası arttırırsanız, yüksek gainde palm muteleriniz keskin gelmiyor, dağılıyor. Bu nedenle preamp'ten bası kısıp, graphic-eq'dan açmanız gerekiyor. Bu durumda sıkı bir low-end ve güçlü bir bass sesi alabiliyorsunuz.

Bir diğeri mid frekanslar. Amfi doğal olarak yüksek mid karakteristiğine sahip. Sert metal tonu elde edebilmek için bunu da kesmemiz lazım. Bunu da graphic-eq ile kestiğimiz zaman, mark ile özdeşleşen V şekilli graphic-eq yapısını elde ediyoruz. Tizleri kullandığınız gitarın karakterine ve ortama göre ayarlamakta fayda var. Amfinin arkasında pentode/triode modu ise keskinlik ve çalış dinamiklerini etkiliyor. Orjinal mark iic+'larda triode tube kullanılmış, solo tonu için triode modu benim kulağıma daha hoş geliyor, daha smooth, akıcı ve çalımı kolaylaştırıcı bir karakteri var. Ritim içinse daha keskin karakterli, daha kısa attack karakteristiğine sahip pentode kullanmak tercihim.

Amfiden alınan ton temel bir tondur, bunun üzerine efektlerle ton daha etkili hale getirilmeye çalışılır. Örneğin solo tonu için efx loop'dan delay eklemek ve bunu stereo etkisi verebilmek için, sahnenin sağ ve solunda konumlandırılmış iki farklı hoparlöre iki farklı delay süresi ile dağıtmak kullanılan bir teknik. Ya da ritim tonlarında, sesi daha fazla genişletmek için petruccinin çokca yaptığı gibi, hafif bir chorus kullanılabilir. Sonuçta DT canlı performanslarda tek gitar olan bir grup ve büyük/geniş bir gitar tonu elde edilmesi lazım. Ancak iki gitar olan bir grupta bu çok da sorun değil, sonuçta iki gitarist aynı riffleri çalınca, dinleyiciye çok güzel bir stereo etkisi veriyorlar. DT stüdyoda, ritim gitarları iki kere kaydedip sağ/sol panlıyor ve albümlerde çok iyi bir stereo ses duyuluyor, ancak canlıda bu genişlemeyi verebilmek için petrucci ritm tonlarında az ya da çok chorus kullanıyor.

Neyse konu çok kaymadan burada noktalayalım...
 
Son düzenleme:
Asıl ben teşekkür ederim, biraz aydınlatabildiysek ne mutlu, sonuçta bu iş gönül ve maddiyat işi. Bu cihazlara bu kadar para verip sonra memnuniyetsiz kalmak büyük bir hayal kırıklığı olur.

Genel olarak insanların mesalardan (özellikle mark serisi) ton almakta zorlandıklarını görüyorum. Mesa Mark V kullanıcısı olarak benim düşüncem şöyle; çoğu amfi yapısının aksine mark'ların preamplerinde gain ve eq katları yer değiştirmiş vaziyette. Bu da ton ayarlamayı FARKLI!!! hale getiriyor. Bu nedenle amfide preampten sonra bir adet daha eq kullanılmış ki bu da tüm marklarda gördüğümüz graphic EQ. Yani çoğu amfide kullanılan yaklaşımla markları ayarlamaya çalışılınca, duymanız gerekenden farklı bir ses alıyorsunuz, bu nedenle amfinin kendine has yapısını anlayarak, marklara farklı yaklaşmakta fayda var. İnsanların genel hissiyatı potları 10/5 yaparsam ortalama bir ton alırım şeklinde, bu amfide ise hiç de öyle değil. Ayrıca her pot ile oynadıkça, bir diğer potun çalışması etkileniyor. Mark iic+ ve mark iv modlarında yüksek gainli ritim/solo tonu almak istediğimizi farz edelim.

Öncelikle her iki EQnun oldukça farklı çalıştığını gözönüne almak lazım. Örneğin preamp eq'da treble arttıkça gain de artıyor, o kadar ki treble potansı ikinci bir gain potansı olarak çalışıyor. Preamp eq'da bass arttıkça (saat 3-4 yönünden sonra), yüksek gainde low-end gevşiyor/flub'laşıyor. Yani preamp eq'dan bası arttırırsanız, yüksek gainde palm muteleriniz keskin gelmiyor, dağılıyor. Bu nedenle preamp'ten bası kısıp, graphic-eq'dan açmanız gerekiyor. Bu durumda sıkı bir low-end ve güçlü bir bass sesi alabiliyorsunuz.

Bir diğeri mid frekanslar. Amfi doğal olarak yüksek mid karakteristiğine sahip. Sert metal tonu elde edebilmek için bunu da kesmemiz lazım. Bunu da graphic-eq ile kestiğimiz zaman, mark ile özdeşleşen V şekilli graphic-eq yapısını elde ediyoruz. Tizleri kullandığınız gitarın karakterine ve ortama göre ayarlamakta fayda var. Amfinin arkasında pentode/triode modu ise keskinlik ve çalış dinamiklerini etkiliyor. Orjinal mark iic+'larda triode tube kullanılmış, solo tonu için triode modu benim kulağıma daha hoş geliyor, daha smooth, akıcı ve çalımı kolaylaştırıcı bir karakteri var. Ritim içinse daha keskin karakterli, daha kısa attack karakteristiğine sahip pentode kullanmak tercihim.

Amfiden alınan ton temel bir tondur, bunun üzerine efektlerle ton daha etkili hale getirilmeye çalışılır. Örneğin solo tonu için efx loop'dan delay eklemek ve bunu stereo etkisi verebilmek için, sahnenin sağ ve solunda konumlandırılmış iki farklı hoparlöre iki farklı delay süresi ile dağıtmak kullanılan bir teknik. Ya da ritim tonlarında, sesi daha fazla genişletmek için petruccinin çokca yaptığı gibi, hafif bir chorus kullanılabilir. Sonuçta DT canlı performanslarda tek gitar olan bir grup ve büyük/geniş bir gitar tonu elde edilmesi lazım. Ancak iki gitar olan bir grupta bu çok da sorun değil, sonuçta iki gitarist aynı riffleri çalınca, dinleyiciye çok güzel bir stereo etkisi veriyorlar. DT stüdyoda, ritim gitarları iki kere kaydedip sağ/sol panlıyor ve albümlerde çok iyi bir stereo ses duyuluyor, ancak canlıda bu genişlemeyi verebilmek için petrucci ritm tonlarında az ya da çok chorus kullanıyor.

Neyse konu çok kaymadan burada noktalayalım...
Hocam eyvallah, sizin gibi çok adam lazım bu foruma. Türkiyede amfi ayarlamasını, sert ton elde etmek için Gain'i köklememeyi bilen az sayıda kişilerdensiziniz.
 
Amfiden alınan ton temel bir tondur, bunun üzerine efektlerle ton daha etkili hale getirilmeye çalışılır. Örneğin solo tonu için efx loop'dan delay eklemek ve bunu stereo etkisi verebilmek için, sahnenin sağ ve solunda konumlandırılmış iki farklı hoparlöre iki farklı delay süresi ile dağıtmak kullanılan bir teknik. Ya da ritim tonlarında, sesi daha fazla genişletmek için petruccinin çokca yaptığı gibi, hafif bir chorus kullanılabilir. Sonuçta DT canlı performanslarda tek gitar olan bir grup ve büyük/geniş bir gitar tonu elde edilmesi lazım. Ancak iki gitar olan bir grupta bu çok da sorun değil, sonuçta iki gitarist aynı riffleri çalınca, dinleyiciye çok güzel bir stereo etkisi veriyorlar. DT stüdyoda, ritim gitarları iki kere kaydedip sağ/sol panlıyor ve albümlerde çok iyi bir stereo ses duyuluyor, ancak canlıda bu genişlemeyi verebilmek için petrucci ritm tonlarında az ya da çok chorus kullanıyor.

Neyse konu çok kaymadan burada noktalayalım...

Gitar tek de olsa çift de olsa fark eder mi Zaten seyirciler sesi stereo olarak duymazlar mı.
Sahnedeki sesleri mikrofonlar aracılığıyla alıp seyirciye iletiyorlar doğru mu ve bunu da kolaylıkla hem sağdan hem soldan istenildiği seviyelerde verebilirler değil mi illa 2 gitar şart değil ben mi yanılıyorum acaba.
 
Son düzenleme:
@J-P;
Stereo etkisi farklı bir olaydır. Şöyle örnek vereyim, tek kanal ritim gitar kaydı yapın ve bunu iki kanal olacak şekilde kopyalayıp 1. kanalı sağa, diğerini sola panlayın. Bu birinci kaydımız olsun. Daha sonra aynı rifi iki kere ayrı ayrı çalıp, birini sağa, diğerini sola panlayın.(burada riffler hatasız, doğru vurgulu ve üst üste çalınmalı ki tek ses etkisi versin) Bu da ikinci kaydımız olsun. İkinci kaydı dinlerken duyduğunuz ton daha hacimli, geniş stereo olacaktır. Birinci kayıt ise daha kulağa daha zayıf gelecektir.

Birinci tipte stereo etkisini arttırmak için, sağ ve sol kayıtlar arasına biraz(milisaniyeler civarında) gecikme konabilir, bu da stereo etkisini arttırır ancak hiçbir zaman ikinci tip kayıt kadar etkileyici olmuyor.
 
@J-P;
Stereo etkisi farklı bir olaydır. Şöyle örnek vereyim, tek kanal ritim gitar kaydı yapın ve bunu iki kanal olacak şekilde kopyalayıp 1. kanalı sağa, diğerini sola panlayın. Bu birinci kaydımız olsun. Daha sonra aynı rifi iki kere ayrı ayrı çalıp, birini sağa, diğerini sola panlayın.(burada riffler hatasız, doğru vurgulu ve üst üste çalınmalı ki tek ses etkisi versin) Bu da ikinci kaydımız olsun. İkinci kaydı dinlerken duyduğunuz ton daha hacimli, geniş stereo olacaktır. Birinci kayıt ise daha kulağa daha zayıf gelecektir.

Birinci tipte stereo etkisini arttırmak için, sağ ve sol kayıtlar arasına biraz(milisaniyeler civarında) gecikme konabilir, bu da stereo etkisini arttırır ancak hiçbir zaman ikinci tip kayıt kadar etkileyici olmuyor.

Ben o milisaniye civarındaki gecikmeyi dahi sevmiyorum. Kişisel zevktir tabi. Ama dinlediğim kayıtlarda da bu şekilde yapılanları hemen ayırt ediyorum ve hoşuma gitmiyor pek.

Dediğinize katılıyorum bu arada sonuna kadar :) Aynı sinyalin stereo haliyle, farklı çalınmış hali önemli bir fark yaratıyor. Kayıtlarda da ayrı ayrı çalmak en iyisi. 2 kanal kaydedip, üstüne bunları duplicate yapıp, farklı tonlar yazarak uygun şekilde panlamak ise en iyisi bence. Master kanala da bazen ufak bir miktar, bazen ciddi şekilde stereo enhancer koymak ciddi fark yaratıyor kayıtta.
 
Geri
Üst