Sonsuzluk nedir?

ne bu :) yanlış anladın galiba...
"sen" derken insanı kastediyorum, insan dünyayı görür ve dünyayı tanır, dünyada her şeyin bir sınırı vardır ve evrenin sınırı yoktur dendiğinde insan önce şaşırır, inanmaz, sonra da dünya ile kıyaslamaya çalışır...
hepsi bu...
 
Evrenin sonu neresidir?Evrende dünya gibi kabuklu atmosferli bir yapıda ise ondan ötesi nedir?Sonlu ise sonsuzluğu nerede kalır?Açık mıdır,kapalı mıdır?Sürekli genişliyor olması sonsuzluğa mı işaret eder?İnsanlık şimdi bu soruların yanıtlarını arıyor.
Isaac Asimov soruyor:"Evrenin de sınırları vardır,peki bu sınırların ötesinde ne vardır?"Asimov,evrenin sürekli genişlemekte olduğunu ve insanlığın yıldızlararası evrene 21. yüzyılda varabileceğini söylüyor ama bu sınırın 10 milyar ışık yılı uzaklıkta olduğunu da ekliyor.Astorfizikçilere göre her madde parçacığı çevresinde bir gravitasyon(çekim) alanı,bir nükleer alanı,zayıf nükleer alanı yaratır.Evreni in de her noktasından gravitasyon ve elektromanyetik dalgalar geçmektedir.Bundan başka madde olmayan maddecikler de vardır.Nötrinolar gibi.Evren boş değil,doludur.Evren genişlese bile sınırdan öte ne varsa bu kez o yapıyla kaynaşacaktır."Bu şey" ne ise Evren onunla iç içe geçecektir.Evrenin sınırını ve ötesini bilme olanağımız bu nedenle yoktur.
Evrenin yapısı hakkında uzlaşamayan fizikçiler 1980 li yıllarda "Süper Zar" kuramını ortaya attılar.Süper zar kuramı evreni bir helezon-hortum biçiminde tasarlamakta ve 11 boyutta yorumlamaktadır.Yaşanan evren 3 uzay,1 zaman ,toplam 4 boyutta sayılmakta iken elektromanyetik vb. boyutlarla boyutlar 11 e çıkarılmış,tıpkı atom çekirdeğindeki kuvvetler gibi Evrenin de birçok çekim gücüne sahip olduğu kabul edilmiştir.Eric Bergshoeff,Ergin Sezgin,Itzak Bars,Paul Jownsend,Paul Dirac vb. birçok fizikçinin son zamanlarda üstünde durdukları bu kuram,Evrenin sınırlarında bir zar farzetmekle de ilgi çekici bulunmuştur. Zar varsayımı sonsuzluk ve sürekli genişleme kuramlarını sınırlandırmış olmaktadır.Burada zarın ötesini düşünmek ve çözememek gibi bir çıkmazla karşılaşılır.
Astrofizikçiler Evren in onda dokuzluk bir kesiminin gözlem alanımızn dışında kaldığını söylerler.Bu onda dokuzluk kesimde de kimbilir ne kara delikler,ne akcüceler yer almaktadır.
Eğer 13,7 milyar yıl önce Büyük Patlamayla oluştuysa,bu patlamanın radyoaktif ışınım dalgaları bize bugün ulaşıyorsa bu başlangıcın belli,yani sonsuz değil,zaman ve mekan bakımından sonlu olduğunu gösterir.Ama patlamanın öncesini düşünmek insanı yine sonsuzluğa gömer.Prof Demirsoy,Einstein in evrenin sonlu olduğuna inandığını ve dinsel kaygılarla bunu açıklamadığını ve evreni sonsuz diye tanımladığını aktarır."Evren patlarcasına genişliyordu ve buna bağlı olarak madde oranı gittikçe azalıyordu,yani yoğunluğu düşüyordu.Bu genişleme sonsuz olmadığı gibi bir başlangıç vardı" Evrenin sonlu olduğu fikrini Hubble da destekler.
Evrenin hangi boyutlarda olduğunu ve sonlu mu sonsuz mu olduğunu belirlemek için bilim adamları bazı ölçüler kullanırlar.Paralaks ve parsek,evrendeki varlıkların Dünya ya göre konumlarını,yerlerini ve uzaklıklarını ölçmede kullanılan uzay ölçü birimleridir.
Paralaks,farklı bir açıdan baktığınızda varlığın konumunu gözünüzde 1 derece farkettiren uzaklıktır.Parsek ise yaklaşık 3 ışık yılı tutarında bir uzay uzaklık birimidir.
Dünya,güneş çevresindeki dönüşünde altı ay arayla iki karşıt noktadan geçer ki bunların açı farkları 20 paralaks veya dünya yörüngesinin yarıçapı 10 paralaks kabul edilir.Bu,dünya ile güneş arası uzaklık demektir ve diğer adı astronomi birimidir.Işık yılı ise ışığın 10 üzeri 18 cm lik yolu aldığı zaman birimidir.Saniyede 300 000 km hızla gittiğine göre,bir yılda 10 üzeri 18 cm yani 10 trilyon km yol almış olur.Böylece bir parsek yaklaşık 3 ışık yılı(30.857 milyar km) kadar kabul edilir.
Böylece zaman ve uzaklık birimleri birbirlerine dönüştürülmüş,30 857 milyar kilometre 1 parsek diye adlandırılıp yıldız ve galaksi uzaklıkları bununla ölçülmüş,bu da 3 ışık yılına denk sayılmıştır.1990 Nisanında uzaya fırlatılan Hubble teleskopu ile bu uzaklıklar ve dolayısıyla evrenin yaşı ölçülmeye çalışılmıştır.Kimi astrofizikçi bunu 10-20 milyar yıl diye tahmin etmiş,galaksilerin merkezden uzaklaşma hızları mega-parsek olarak verilmiştir.10-20 milyar yıllık bu yaş tahmini çeşitli yayınlarda seslendirilmiştir.
Astrofizikçiler ışık dalga boylarını ise Angström ile ölçerler.
1 A' = 1/10 000 000 mm dir. 100-4000 A' arası dalga boylarındaki ışıklar UV(Ultraviyole),4000-7000 A' arası dalgaboylarındaki ışıklar EM (Elektromanyetik),7000 A' dan sonrakiler ise IR( Infraruj-kırmızı ötesi) ışınlar olarak bilinir.Adını İsveçli bilim adamı Anders Jones Angström den alan bu birim güneş tayfının 1860 larda ölçülmesi sonucu belirlenmiştir.
Evrenin çapı 35 milyar ışık yılı,çevresi ise 210 milyar ışık yılı dolayında tahmin edilmiştir.Einstein e ait olan bu tahmin,bir noktadan çıkan ışının 210 milyar yıl sonra yine aynı noktaya döneceği biçiminde de ifade edilebilir.Şurası bir gerçektir ki,hiçbir ışık ışını doğrusal yol katetmez.Evrendeki maddelerin kendilerine göre bir yoğunlukları vardır ve ışık bu yoğunluk içinde kıvrılır,sapar,eğrisel bir yol izler.Hubble,evrenin yoğunluğunun 10 üzeri eksi 29*1 gram olarak verir.Evrenin çeşitli varlıklarının görüntüleri,gravitasyon gücü,elektromanyetik gibi güçler nedeniyle olduklarından başka bir biçimde ve yerde görünerek insanların duyu organlarına göre farklı konumlarda algılanırlar.
Bugün ne denli genişlemiş olursa olsun evrene bir son belirleyenler de vardır.Kimi bilgilere göre "Evrenin genişliği 30 milyar ışık yılıdır."ondokuz sıfırlı 28 383 yazılırsa bu kadar km uzunlukta bir evrenimiz olduğu övgüyle söylenebilir.
Diğer bir kaynakta evrenin büyüklüğü her biri 100 milyar yıldızdan oluşan 100 milyar galaksi diye verilir.Bu,10 üzeri 21 yıldız demektir.
Görelilik kuramı,en kısa anlatımıyla fizik yasalarının,varlıkların birbirlerine göre değişen durumlarına bağlı olarak değiştiklerini savunmaktadır.Varsayalım ki,Dünya diğer gök varlıklarından ışık almakta ve onları gözlemlemektedir.Onların uzaklıkları ve ışıkları,evrende bulundukları yere göre değişmektedi
Dünya döndüğü gibi güneşte ,jüpiter de,satürn de hep hareket halindedir.Bu devinim onların uzayda aldıkları yerin koordinatlarının sürekli değişmesi sonucunu doğurur.
Bilim adamları 20.yüzyılın başlarında göksel varlıkların sürekli devinim halinde olduklarını,üztelik bunların dünyamızdan sürekli uzaklaştıklarını buldular.Uzaklaşan yıldızların kırmızı ışık,yakınlaşanların mavi ışık vermelerinden anlaşıldı ki,uzaklaşanlar,yani kırmızı ışık verenler çoğunluktaydı.Kuramın öncüleri Planck,Hubble ve Einstein,evrenin sürekli genişlemekte olduğunun farkına 1920 lerden sonra vardılar.Einstein bile 1915 te evrenin statik olduğu varsayımıyla "Evrensel sabit" ten söz ediyordu.Rus fizikçi ve matematikçisi Aleksander Friedman,evrenin genişlemekte olduğunu 1922 de buldu,onu Hubble ve diğerleri izledi.
Bu aşamada konunun uzmanları çoğu kez Amerika dan ve Rusya dan çıkmıştır.Batı Avrupalı bilim adamlarıda zamanla Amerika ya geçerek emperyalizmin devleşmesine katkıda bulundular.Özellikle nükleer ve füzyon hakkındaki bilgiler,kimya ve fizik bilgilerinin gelişmesi,zenginleşmiş sömürücü batının eline emperyalist yeni güçler geçmesine yaradı.Einstein gibi pek çok bilim adamı bu tür yüksek bilgilerin emperyalist amaçlarla kullanılamayacağı yolunda yürüyüş yapıp bildiri imzalamak zorunda kaldı.
Hesaplara göre uzak galaksiler saniyede 70 bin km hızla güneş sisteminden yani gökadamızdan uzaklaşmaktadır.Bu baş döndürücü hız evrenin ne büyük ve atılım bir güçle genişlemekte olduğunu gösterir.
Andromeda bulutsusu saniyede 300 km hızla güneşe doğru yaklaşmakta ama güneş de kendi gökadamız içinde aynı hızla hareket etmektedir.Vesta Slipher e göre yerel grup içinde harekette olan gökadalarının çoğu saniyede 1800 km hızla bizden uzaklaşmaktadır.
1929 da Mount Wilson Gözlemevi nde çalışan Edwin Hubble,gökadaların uzaklaşma hızlarının onların uzaklıklarıyla doğru orantılı olduğunu buldu.Gökadalarının tayf çizgileri bu durumda kırmızıya kaydığından buna Kırmızıya Kayma Yasası veya Hubble Yasası dendi.Buna göre gökada kümesindeki galaksilerin %60 nın saniyede 180 000 km hızla Samanyolundan uzaklaştıları saptanmıştı.Evrenin sürekli genişlemekte olduğu hakkındaki bilgiler böylece varsayım olmaktan çıkmış 20. yüzyılın ilk yarısında kesinlik kazanmış oluyordu.
Daha sonraki yıllarda Big Bang kuramı üzerinde çalışan G.Gamov,bu kez Christian Doppler in bulgularıyla desteklenip haklılığını pekiştirmiş oldu.Doppler Etkisi diye bilinen bu kurama göre yıldızların ve galaksilerin hareket ve hızları ışık tayflarıyla ölçülebilir.Uzaklaşanlar kızıl renk,yaklaşanlar mavi renk tayf oluştururlar.Ses ve ışık tayfları uzaklaşıp yakınlaşma konusunda zamanlamayı da belirlemektedirler.
Astrofizikçiler kızılötesi ve morötesi ışık tayflarındaki kaymalardan Big Bang in zamanı ve biçimi hakkında hükümler çıkarırlar.
Evrenin oluşumunu belirleyen Big Bang,yani Büyük Patlama olayı evrendeki birikimin parçalanması sonucu,bu bütünden çıkan parçaların günümüze değin süren bir süreç içinde dağılarak çevreye açıldıkları,yani evrenin sürekli olarak genişlediği kuramına dayanmaktadır.Evrenin sürekli genişlediği düşüncesi,Einstein,Hubble,Abbe,Lemaitre,Gamov,Dicke,Asimov gibi,20. yüzyılın en büyük fizik bilimcilerince kabul edilmiş ve kanıtlanmıştır.Bu bilgilere göre galaksiler sürekli olarak genişlemekte ve dışa doğru yol almakta,galaksimizden uzaklaşmaktadırlar.Evrenin genişlemesinin bir gün durup büzülmeye başlayacağı veya nereye kadar genişleyeceği bilinmiyor.
Prof Kansu,1946 da kaleme aldığı,İnsanlığın Kaynakları ve İlk Medeniyetler adlı kitabında evrenin nasıl genişlediğini anlatmak için şu tanımı yapmış:" Kainatın etrafını görmeye kalkmak bizden daha hızlı giden bir trene yetişmek için arkasından koşmaya benzer" Evren hem genişlemekte hemde bazı göksel varlıklar bizim evrenimizden hızla uzaklaşmaktadır.Dünya gibi uzayda hep aynı yöne gidemez ve Einstein e göre yine döner kendi üstüne gelir.Yani dönencel bir devinim içindedir.

saygılar.
 
Yakın zamanda, ilginç bir halet-i ruhiye ile deneyimlenebildiğini düşünmeye başladığım olgu. Zamanın ''sınırsızca'' uzayıp gitmesi değil, sadece zamanın genel akışından birazcık dışarıda durmak, senkronize olamamak diye tanımlayacağım. Geçmiş, gelecek, zaman kavramlarının yokluğu da değil, sadece anlamsız olmaları ve etkisiz olmalarından oluşur. Uzun lafın kısası, evet, ya ben deliriyorum ya da ben deliriyorum yavaştan...
 
hiçbirşey yoktur ki aslında sonsuz omasın!

olan herşey sonsuzdur,birşey sonsuz değilse yoktur zaten.mesela bizim için uzay sonsuzdur çünkü o bizden hızlı genişler ve biz hiçbir zaman onun hızına erişemeyiz ya da bir nokta için bir doğru sonsuzdur bir doğru için de bir düzlem . . .

daha da yazabilirdim ama birazdan istanbula gitmek üzere yol koyulcam.metalcafenin yazdığı yazıyı gördükten sonra azımsadım kendi yazığımı birden :D

edit:ufak bi hata yapmışım aceleden düzelttim :D
 
"Sonsuzluk" kelimesi, insan beyninin bu kavrama gerçek bir anlam verememesinden dolayı türemiştir. Kimse sonsuzluğu gerçek anlamıyla tarif ya da tasvir edemez. Bu tespiti yaparken kendimi de katıyorum buna elbette ;)

Ben evrenin başının ve sonunun olmadığına inanıyorum, hem zamansal hem de fiziksel açıdan..Evren zamanın başından beri vardı ve sonuna kadar da var olacaktır.."Hadi len ordan!" diyeceksinizdir, haklısınız, çünkü az önce dediğim gibi, beynimiz "sonsuzluk" kavramına hiçbir şekilde bir kılıf uyduramadığından, illa ki bir "bitiş" yaratmak istiyoruz, ya da buna inanmak istiyoruz..Çünkü hayatımızda bitmeyen hiç bir şey yaşamayız değil mi? Ömrümüz bile bitiyorken bir gün, evren nasıl bitmesin? ;) Bir de şu var ki..

Senkronizasyon..Kount adlı arkadaşım çok güzel birşey söylemiş..İnsanoğlu kendisini "şu ana" senkronize etmiş durumda..Çünkü gerek bedensel enerjisi, gerekse beyinsel düşünce limiti buna yetiyor. Ha, Bunu geliştirmek ya da kontrol etmek bizim elimizde mi? Hiç sanmıyorum, ama bazı "şanslı" ya da yabancı tabirle "gifted" insanlar var ki bu enerjilerini kontrol edebiliyorlar, çeşitli "insanüstü" şeylere vakıf olabiliyorlar, ama neden-nasıl oluyor vs. gibi sorular halen mantıklı ve tutarlı bir cevap bekliyor bu bağlamda..
 
Evren genişliyorsa bir noktadan başlamış demektir. Herşey başlar ve biter. Ama bazı şeyler bilemiyeceğimiz zaman başlamış ve asla bulamayacağımız kadar da uzakta sonlanacağı için sonsuzluk hissi verir.

15 yıl önce birileri avuç içinde telefonla dünyanın bir noktasındaki biriyle konuşurken internette gezinip, aynı cihazla resim çekip, video çekip, dünyayla paylaşabileceğimizi ve onunla TV seyredip bedavadan birçok eğlence ögelerine ulaşavileceğimizi söyleseydi bunu ancak sanırım Duabili bir zenginin 50 yıl sonra belki yapabileceğini düşünürdük. Şimdi komik geliyor.

Bİlmediğimiz ve o yüzden anlayamadığımız, varlığını bile bilmediğimiz için onun hakkında konuşamadığımız o kadar çok konu var ki, sonsuzluk ta öyle bir konu. Evrenin haritası ile insanın en küçük parçasının aynı görüntülere sahio olması (discovery channel) sonsuzluk hhakkında başka düşünceler açıyor.

Ben de düşündükçe kendimi bomboş ve anlamsız bir varlık olarak görüyorum ve biran önce dünyaya geri dönüp anlam yakalayacağımı umacağım önemsiz işlerime döneyim diyorum. Yoksa Bakırköy'deki hastaneye abone olacağım :p
 
sonsuzluk.. ilk anı belirsiz bi zaman tüneli, geveze bi susuştur.. "sonsuzluk" tek bi kelimeye hapsolmuş gelmeyen gelecektir.. kasvetli bi uçurum, hızla koşan bi gölgedir.. hayalinde ne warsa o'dur.. adlandır adlandırabildiğince.. sadece sonsuzluk değil her kelime senin esirin olur hayal gücün genişledikçe..
 
Geri
Üst