Can Yücel

Yaşasaydı tozunu attırırdı şu Orhanların ,Eliflerin falan diyeceyim ancak cesedi yeterde artar zaten
(Ha yaşarken bir fırça atmış babamız zarifce.)

"Sepetinde üç dirhem pamuğu olmayan takımı
Fena halde tebelleş oldu Orhan Pamuk'a...
Yok efendim, bu Nişantaşı çayırı züppesi
-Romancılık ne gezer serde!-
Reklam yazarıymış düpedüz
Veya son model helikopteriyle kapı kapı dolaşan
Postmodern bir seyyar satıcı...
Ben ki premodern bir şairim, diyorum ki size;
Bakmayın Orhan'ın hep geçmişe mazilerden dem vurduğuna
Harem dairelerinde oryantal göbekler attığına!
O mu sanki edebiyatımızda tek yağmur kaçağı
Üslubu bihoş mesleği nakkaş muşambası makintoş!
Bakmayın sokaklarda bir müze bekçisi gibi dolaştığına!
O tam Günün Adamı
Antika olan biziz asıl
Bu tüketim toplumunun has çocuğu o!
Bir kalemde yeni bir kalem sürdü piyasa ekonomisine
Kitapsızlar mahallesinde salyangoz bellenen, o yasaklı
O tu kaka kitap kapış kapış gidiyor sapamarketlerde
Orhan eskiden yok olan bir şeyi yok satıyor
Biz ne kızıllar gördük kızılı yok pahasına satan...
Varsın o da Kırmızı'yı okutsun ateş pahasına!"
 
Seçim döneminde okumuştum; barajı aşamayan müstesna partiye selam olsun bu şiir de:

Elli metrodan fazla yürüyene
Dizlerim geriliyor
Antepli hekim kariya çıktım
Sen iflah olmasin dedi bana
İlaç da gar etmez bu derde
Sen bu sancıyla ölene kadar sürünecen
Sen siyaset olmuşun dedi kesti
Ben de ağnamadım nerden bildi
Bizim köpeğe "Demokrat" dediğimi
 
erkantheend demiş ki:
Bir gün yine bir toplantıda (başka bir toplantı olduğu kesin)tabi daha başlamadan önce, dallamanın biri sevgilisiyle birlikte can yüceli daha önceden tanımadığı halde yanına gelip(tabi Can Yücelin de karısı yanında) "Can'cım nasılsın" diyince.Cevabı alır: "nasıl? yiyişiyor musunuz? yiyişin yiyişin"
Tabi bu dallamayla sevgilisi şok olurlar.Can yücelin karısı da "siz ona bakmayın çocuklar" der.Der amasına da can yücel yine arkalarından seslenir."Yiyişin yiyişin bunda ayıp bir şey yok."
Tabi babanın sesi kalın olduğu için nasıl dediğini siz tahmin edin.(buradaki yazdığım yiyişin lafı aslında sikişindir, bu kadar fazla yazmak istemediğim için bir kere de yazıyorum)
peki bunu söyleyen kişi sanatçı oluyor da,bunu işiten kişi neden dallama oluyor anlayamadım..can yücelin neden sevildiğini zaten hiç anlayamadım.
 
başka türlü bir şey

baska turlu bir sey benim istedigim
ne agaca benzer ne de buluta
burasi gibi degil gidecegim memleket
denizi ayri deniz havasi ayri hava

nerde gorduklerim nerde o bekledigim
rengi baska tadi baska
bir baska yolculuk dalindan dusmek yere
yasadigindan uzun
bir tatli yolculuk dalindan inmek yere
agacin yuksekligince dalin yuksekligince
ruzgarda
ve bir yeni omur vardigin cimen yesilligince...

baska turlu bir sey benim istedigim
ne agaca benzer ne de buluta
burasi gibi degil gidecegim memleket
denizi ayri deniz havasi ayri hava

nerde gorduklerim nerde o bekledigim
rengi baska tadi baska...
 
sevgi duvarı

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
 
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne."o olmazsa
yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte. yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde. paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları... mesela kuzey yıldızı,senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin. mutlaka sana ait olmasını istiyorsan birşeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak. ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, yada pembeye. ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...
 
Şiir kitabını okumuştum güzeldi ama bazı şiirlerinin ağzı çok bozuktu o yüzden bıraktım...
Yukarıdaki şiirleri de güzelmiş sanki konuşuyormuş gibi yazıyor ya dilini böyle kullanması iyi bir yönü.
 
Can Yücel, 1926'da İstanbul'da doğdu.Hasan Ali Yücel’in oğludur.
Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okudu. Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı.
Askerliğini Kore’de yaptı. 1958’de Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Bodrum’da turist rehberi olarak çalıştı. Ardından bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını İstanbul’da sürdürdü. 1956 yılında Güler Yücel ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı (Güzel ve Su) ve bir oğlu (Hasan) oldu.
Son yıllarında Datça’ya yerleşti ve her hafta Leman, her ay Öküz dergilerinde yazıları ve şiirleri yayımlandı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. 12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça'ya gömüldü.

can-yucel.jpg



SEVGİ DUVARI (183545 Hit)

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

can%2520yucel.jpg
 
Geri
Üst