Ton

Orada arkadaşın söylemek istediği şey "ton" dediğimiz olayın mix içinde nasıl duyulacağını tasarlamak çok enteresan bir kafa. Pek çoğumuzun yalın kaydı kanal kanal dinlerken "bu ne mk" diyeceği türde "tonlar".

Ben arkadaşın osuruktan kastettiği şeyi bu şekilde anlıyorum. Haklı da. Boş bir tabloya bakan ve orada yapacağı şaheseri görebilen bir ressam gibi bir kafa. Bu boktan renkleri mi kullanacaksın diyenler de biz oluyoruz. Muhtemelen sanatçının cevabı da "Hayır, sen benim o boş tabloda gördüğümü görmüyorsun" olacaktır.

Dip not: Aynı şekilde yazıda mix için söylenen de, mixte kaydı düzeltmek değil. Mixte nasıl bir hale geleceğini aldığı kayıt sırasında bilmesi durumu producer'ın. Onun görebildiğini görememek durumu "ton" olayını kayıtlarda çok göreceli kılıyor.

İzlemekten sıkılmadığım bir örnek paylaşayım. Vaktiniz olursa diğer yaklaşımlarını da izleyin Butch Vig'in.

 
Orada arkadaşın söylemek istediği şey "ton" dediğimiz olayın mix içinde nasıl duyulacağını tasarlamak çok enteresan bir kafa. Pek çoğumuzun yalın kaydı kanal kanal dinlerken "bu ne mk" diyeceği türde "tonlar".

Öyle bir şey yok maalesef.

Kayıt ne kadar iyi ise sonuç o kadar iyi olabilir. Sonuçta mix ve mastering teknisyeni sihirbaz değil. Eğer ittirik tonlar varsa o çalgıcının hatasıdır, prodüktör "couldn't care less". Kötü ton mixte falan düzelmez, böyle şaçma şeyleri kim soktu sizin aklınıza bilemiyorum.
 
Öyle bir şey yok maalesef.

Kayıt ne kadar iyi ise sonuç o kadar iyi olabilir. Sonuçta mix ve mastering teknisyeni sihirbaz değil. Eğer ittirik tonlar varsa o çalgıcının hatasıdır, prodüktör "couldn't care less". Kötü ton mixte falan düzelmez, böyle şaçma şeyleri kim soktu sizin aklınıza bilemiyorum.

Şu söylediğimden çıkarttığınız sonuç gerçekten içler acısı.
 
O halde şöyle söyleyeyim: gitarından çıkacak ton için binlerce dolar harcayan herkes keriz, bul bi büyücü mix elemanı istediğin tonu çıkartsın gibi bişey yok dünyada. Stüdyodaki kanala kaydedilen ne ise elindeki malzeme odur. Malzeme iyi ise yemek iyi olur, kokmuş etten anca bol kimyonlu, tuzlu yahni olur. İstenen buysa, yiyen yer.
 
Akustik gitardan elektroya geçtim. Bir türlü tonu sevemiyorum. Doğal gelmiyor. Sanki akustik gitarın sesi daha doğal, içten ve bana ait gibiydi. Size de öyle oluyor mu?
 
O halde şöyle söyleyeyim: gitarından çıkacak ton için binlerce dolar harcayan herkes keriz, bul bi büyücü mix elemanı istediğin tonu çıkartsın gibi bişey yok dünyada. Stüdyodaki kanala kaydedilen ne ise elindeki malzeme odur. Malzeme iyi ise yemek iyi olur, kokmuş etten anca bol kimyonlu, tuzlu yahni olur. İstenen buysa, yiyen yer.
Açıklamaya çalışarak aptallık mı ediyorum bilemiyorum ama, renk örneğinden devam edeyim. Mor sarı mavi milyonlarca renk, yani bu metaforda bizim gitar tonu dediğimiz şey. Sizin tek bir kanalda dinlediğiniz ve kayıt altına alınan ses, kulağa çok boğuk veya çok tiz veya vs vs gelebilir. Osuruktan kasıt bu. Durumun kullanılan ekipman kalitesiyle alakası yok o yüzden yaptığınız ucuz et yahnisi benzetmesinin konumuzla alakası yok. Paylaştığım videoyu izleme zahmetine katlanırsanız kullanılan ekipmanların yeri geldi mi mesa amfiler, fender bassman'ler, yeri geldi mi de basit bir oyuncak sesi olduğunu görebilirsiniz. Aynı şekilde kanallar tek tek incelendiğinde her biri bir bütüne hizmet eden ufak parçalar. Yani renkler. Bundan bahsediyoruz.
Kahverengi sizin için birşey ifade etmeyebilir. Bu ne bok rengi diyebilirsiniz. Ancak ressamın kafasında o rengi tabloda öyle bir kullanmak vardır ki siz onun gördüğünü göremezsiniz kullanana kadar. Umarım bu sefer anlatabilmişimdir.
 
Valla ne diyim bilemedim.

Stüdyo deneyiminiz olduğunu sanmıyorum. Olsa böyle bir savla ortaya çıkmazdınız.

Ressam örneğinden devam edelim: palette bir sürü renk var, ressam bazısını karıştırıp, bazısını ham haliyle tuvale sürüyor ve resim oluşuyor. Şimdi devreye o resmi reproduce edecek olan grafiker giriyor ... grafiker büyücü değilse renkler üç aşağı beş yukarı aynı kalacaktır.

Kayıtta da aynı mantık geçerli. Kendinden emin her gitarist amfiden çıkan tonun mümkün olan en az müdahale ile final master'a yansımasını ister çünkü o ton zaten (muhtemelen) o parça için özel olarak oluşturulmuştur. "Abi ben çalayım da mixte düzeltiriz" diyen gitarist ya çok deneyimsizdir ya da Serdar Ortaç'a çalıyordur, yani ton umurunda değildir.

Yani dediğiniz "çok tiz", "çok boğuk", vs kayda o şekilde yansımışsa bir yere kadar düzelir. O şekilde kayıt yapan teknisyen de, o hatayı düzeltmeyen gitarist de (iyimser bakışla) hata yapıyor demektir. Aklı başında hiçbir müzisyen enstrümanının "çok tiz" veya "çok boğuk" kaydedilmesine kayıtsız kalmaz, kalmamalıdır.

Bunlar benim fikir veya laflarım değil; dünyanın en iyi mastering gurularını okuyun, aynı şeyleri söylediklerini göreceksiniz. Onlara katılıyorum, ton kayıttan önce oluşur ve kayıt sonrası ancak bir yere kadar değişebilir.

Son bir soru: niye herkes "Gilmour veya Clapton o tonları nasıl oluşturuyor"un peşinde? Git bul adamın mix teknisyenini olsun bitsin mi?
 
ben kayıttan anlamam ama iyi dinleyiciyimdir. hep güncel ve daha iyi remastered albümler peşinde koşarım çünkü çok büyük fark yarattıklarna şahit oldum. o yüzden remastered mevzusu vardır zaten. mesela guns n roses appetite for destruction albümünü birde German GED 2414 remaster'ı ile dinleyin. metallica kill em all ve ride the lighting in yeni remasterlarını dinleyin. adamların neredeyse amatör denebilecek eski kayıtlarını ne hale sokmuşlar.
 
Valla ne diyim bilemedim.

Stüdyo deneyiminiz olduğunu sanmıyorum. Olsa böyle bir savla ortaya çıkmazdınız.

Ressam örneğinden devam edelim: palette bir sürü renk var, ressam bazısını karıştırıp, bazısını ham haliyle tuvale sürüyor ve resim oluşuyor. Şimdi devreye o resmi reproduce edecek olan grafiker giriyor ... grafiker büyücü değilse renkler üç aşağı beş yukarı aynı kalacaktır.

Kayıtta da aynı mantık geçerli. Kendinden emin her gitarist amfiden çıkan tonun mümkün olan en az müdahale ile final master'a yansımasını ister çünkü o ton zaten (muhtemelen) o parça için özel olarak oluşturulmuştur. "Abi ben çalayım da mixte düzeltiriz" diyen gitarist ya çok deneyimsizdir ya da Serdar Ortaç'a çalıyordur, yani ton umurunda değildir.

Yani dediğiniz "çok tiz", "çok boğuk", vs kayda o şekilde yansımışsa bir yere kadar düzelir. O şekilde kayıt yapan teknisyen de, o hatayı düzeltmeyen gitarist de (iyimser bakışla) hata yapıyor demektir. Aklı başında hiçbir müzisyen enstrümanının "çok tiz" veya "çok boğuk" kaydedilmesine kayıtsız kalmaz, kalmamalıdır.

Bunlar benim fikir veya laflarım değil; dünyanın en iyi mastering gurularını okuyun, aynı şeyleri söylediklerini göreceksiniz. Onlara katılıyorum, ton kayıttan önce oluşur ve kayıt sonrası ancak bir yere kadar değişebilir.

Son bir soru: niye herkes "Gilmour veya Clapton o tonları nasıl oluşturuyor"un peşinde? Git bul adamın mix teknisyenini olsun bitsin mi?

Açıklamaya çalışarak aptallık mı ediyorum bilemiyorum ama...

Ben cevabımı aldım.
 
Valla ne diyim bilemedim.

Stüdyo deneyiminiz olduğunu sanmıyorum. Olsa böyle bir savla ortaya çıkmazdınız.

Ressam örneğinden devam edelim: palette bir sürü renk var, ressam bazısını karıştırıp, bazısını ham haliyle tuvale sürüyor ve resim oluşuyor. Şimdi devreye o resmi reproduce edecek olan grafiker giriyor ... grafiker büyücü değilse renkler üç aşağı beş yukarı aynı kalacaktır.

Kayıtta da aynı mantık geçerli. Kendinden emin her gitarist amfiden çıkan tonun mümkün olan en az müdahale ile final master'a yansımasını ister çünkü o ton zaten (muhtemelen) o parça için özel olarak oluşturulmuştur. "Abi ben çalayım da mixte düzeltiriz" diyen gitarist ya çok deneyimsizdir ya da Serdar Ortaç'a çalıyordur, yani ton umurunda değildir.

Yani dediğiniz "çok tiz", "çok boğuk", vs kayda o şekilde yansımışsa bir yere kadar düzelir. O şekilde kayıt yapan teknisyen de, o hatayı düzeltmeyen gitarist de (iyimser bakışla) hata yapıyor demektir. Aklı başında hiçbir müzisyen enstrümanının "çok tiz" veya "çok boğuk" kaydedilmesine kayıtsız kalmaz, kalmamalıdır.

Bunlar benim fikir veya laflarım değil; dünyanın en iyi mastering gurularını okuyun, aynı şeyleri söylediklerini göreceksiniz. Onlara katılıyorum, ton kayıttan önce oluşur ve kayıt sonrası ancak bir yere kadar değişebilir.

Son bir soru: niye herkes "Gilmour veya Clapton o tonları nasıl oluşturuyor"un peşinde? Git bul adamın mix teknisyenini olsun bitsin mi?

Ben bu konudaki ana fikri miksteki marifete filan bağlamamıştım açıkçası.

Başlığı açan ilk üye -kusura bakmasın, açık konuşacağım- çok fazla konuyu ve lafı birbirine dolandırmış ve söylemek istedikleri de kaybolup gitmiş.

Aslında, yakın zamanda yaygınlaşan (örnekteki Blacktar HT5 idi sanırım) cihazların klasik ve vintage kayıt amfilerine (bkz "full lambalı" vs...) kıyasla daha "son kullanıcıya yönelik" tınılar verdiğini ve bunların insanları yanılttığını, gerçekte ise kayıtlardaki ham tonların bu amfilere kıyasla çok daha "cilasız" geleceğini söylemeye çalışmış. Buna katılıyorum. Eğer kulağınız bol miktarda kompresli tını veren, hele de alt-orta düzey dijital modelleme amfi ve prosesörlerinin ürettiği tınılara alışmışsa, bangır bangır çalınan bir lambalı kafanın (çok daha pahalı bir cihaz olmasına karşın) ürettiği kompreslenmemiş ("açık" soundlu) tınıyı başlangıçta takdir etmekte zorlanabiliyor.

Konu tam olarak hangi noktada "kayıda giden sinyalin önemi yoktur, önemli olan mikstir ?!!?" gibi garip bir iddiaya evrildi, bunu anlamadım. Mesele sanki biraz kulaktan kulağa oyunu gibi olmuş ?
 
Ben bu konudaki ana fikri miksteki marifete filan bağlamamıştım açıkçası.

Başlığı açan ilk kullanıcı -kusura bakmasın, açık konuşacağım- çok fazla konuyu ve lafı birbirine dolandırmış ve söylemek istedikleri de kaybolup gitmiş.

Aslında ilk başlıktaki kullanıcı, yakın zamanda yaygınlaşan (örnekteki Blacktar HT5 idi sanırım) cihazların klasik ve vintage kayıt amfilerine (bkz "full lambalı" vs...) kıyasla daha "son kullanıcıya yönelik" tınılar verdiğini ve bunların insanları yanılttığını, gerçekte ise kayıtlardaki ham tonların bu amfilere kıyasla çok daha "cilasız" geleceğini söylemeye çalışmış. Buna katılıyorum. Eğer kulağınız bol miktarda kompresli tını veren, hele de alt-orta düzey dijital modelleme amfi ve prosesörlerinin ürettiği tınılara alışmışsa, bangır bangır çalınan bir lambalı kafanın (çok daha pahalı bir cihaz olmasına karşın) ürettiği kompreslenmemiş ("açık" soundlu) tınıyı başlangıçta takdir etmekte zorlanabiliyor.

Konu tam olarak hangi noktada "kayıda giden sinyalin önemi yoktur, önemli olan mikstir ?!!?" gibi garip bir iddiaya evrildi, bunu anlamadım. Mesele sanki biraz kulaktan kulağa oyunu gibi olmuş ?
Kusura bakmam. Son paragrafta öyle olduğunu belirtmiştim.
 
Geri
Üst