Yavuz Çetin (ve Onun Gibileri) Büyük Müzisyen Yapan Nedir ?

Konu ile ilgili bir durum mesajına yanıt verirken fark ettim ki, bu mesele durum mesajına yazılacak gibi değil:) Mevzu biraz daha derin.

Genellikle zevk meseleleri konusunda iddialı konuşmayı ve yazmayı sevmiyorum. Ancak bu konu suya-sabuna dokunmadan yazılacak bir mevzu değil.

Yavuz Çetin'in neden çok büyük bir müzisyen olduğunu Blue Blues Band ile canlı çalarken dinlememiş insanlar anlayamaz.

Bence büyük müzisyen statüsünün yazdığı şarkılar ve albümler ile çok bir alakası da yoktur. Yavuz Çetin albüm çıkarttığı sırada zaten kendi kitlesi vardı, bu kitle albümlerle filan değil, onu canlı çalarken dinleyen insanlar ile oluşmuştu.

Yavuz Çetin'i büyük bir sanatçı yapan şey, (aynı damardan beslenen bütün büyük müzisyenlerde olduğu üzere) emprovize çalarken bambaşka bir boyuta geçmesiydi.

Yavuz Çetin DAKİKALARCA emprovize çalabilen, ama hiç sıkmayan o özel ve nadir müzisyenler grubuna dahildi. Buna rağmen, asla egosunu tatmin edermiş gibi gelmezdi. Çalarken sanki sohbet edermiş, ettikçe de açılırmış, konuştukça konuşası gelirmiş gibiydi. Tabii dinleyici de büyülenir ve o konuştukça sizin de dinleyesiniz gelirdi.

İnanılmayacak kadar akıcı ve gerektiğinde bir hayli teknik de çalabiliyordu. Ama esas mesele, adeta konuşur gibi doğal ve akıcı çalabilmesiydi.

Ne yazık ki albümleri bunu pek yansıtmaz. Onu sadece albümlerinden tanıyanlar gerçekte ne kadar büyük bir blues-rock gitaristi olduğunu fark edemeyebilirler.

Yavuz Çetin bence Wes Montgomery, Jimi Hendrix, David Gilmour, Mark Knopfler ... gibi müzisyenler ile aynı hamurdan ve aynı damardandır. Şarkıları ve sözleri de güzeldir, ama bunlar aslında teferruattır. Yavuz Çetin gibi müzisyenleri büyük yapan ne çaldığı değil, nasıl çaldığıdır. Böyle müzisyenler, çaldıkları herşeye kendi imzalarını atarlar, çok özgün oldukları için de taklit edilmeleri çok zordur.
 
Son düzenleme:
Durum mesajına yazamadım, limite takılıp durdu. Jimi hendrix'i günümüz gitaristleriyle kıyaslarsanız bence -tartışmalı bir yaklaşım bu kabul ediyorum- günümüzün çoğu gitaristi daha teknik, daha etkileyici veya daha iyi çalabilir/çalar. Yavuz çetini de içinde bulunduğu tarihle kıyaslarsanız, o zamanlar o ayarda başka gitarist olmadığını görürsünüz. 10 yaşındaki amerikalı yaklaşımı biraz basit olmuş, sololarındaki cümlelemeler, bir o kadar da teknik çalarken müzikaliteden ödün vermemesi ve her notanın tertemiz gelmesi gibi günümüzün ikinci plana atılan konseptlerinin ete kemiğe bürünmüş halidir yavuz çetin, üstelik 80-90'larda.

Batı müziği kurallarına göre Türkçe şarkılar yapması, verdiği mesajlar, politik yaklaşım onu hala konuşmamızı sağlıyor. 5-6 sene önce ben de o postu atan arkadaşla benzer düşünüyordum, fakat gitar müziği olarak değil müzik olarak dinleyince şarkılarının tamamında onu farklı yapan bir şeyler var.

Hala şarkılarını açıp dinliyorsak, şarkının solosunu bilmeseniz bile o çalarken yavuz çetin kafanızda beliriyorsa, belirli bir kitleyi ve kaliteyi yakalamıştır. Keşke yaşasaymış da bir kere de olsa canlı dinleyebilseymişim.
 
Durum mesajına yazamadım, limite takılıp durdu. Jimi hendrix'i günümüz gitaristleriyle kıyaslarsanız bence -tartışmalı bir yaklaşım bu kabul ediyorum- günümüzün çoğu gitaristi daha teknik, daha etkileyici veya daha iyi çalabilir/çalar. Yavuz çetini de içinde bulunduğu tarihle kıyaslarsanız, o zamanlar o ayarda başka gitarist olmadığını görürsünüz. 10 yaşındaki amerikalı yaklaşımı biraz basit olmuş, sololarındaki cümlelemeler, bir o kadar da teknik çalarken müzikaliteden ödün vermemesi ve her notanın tertemiz gelmesi gibi günümüzün ikinci plana atılan konseptlerinin ete kemiğe bürünmüş halidir yavuz çetin, üstelik 80-90'larda.

Batı müziği kurallarına göre Türkçe şarkılar yapması, verdiği mesajlar, politik yaklaşım onu hala konuşmamızı sağlıyor. 5-6 sene önce ben de o postu atan arkadaşla benzer düşünüyordum, fakat gitar müziği olarak değil müzik olarak dinleyince şarkılarının tamamında onu farklı yapan bir şeyler var.

Hala şarkılarını açıp dinliyorsak, şarkının solosunu bilmeseniz bile o çalarken yavuz çetin kafanızda beliriyorsa, belirli bir kitleyi ve kaliteyi yakalamıştır. Keşke yaşasaymış da bir kere de olsa canlı dinleyebilseymişim.
On yaşındaki çocuk çalıyor cümlesini sadece Hüstad kelajın bir ropörtajında saçma bir Yavuz çetin bölümü vardı ordan espri olsun diye söyledim. Yoksa on yaşındaki çocuğun nasıl çaldığının farkındayım
 
Ben de aslında albümlerinin onun sanatçı kişiliğini tam yansıtmadığını düşünürüm. Özellikle Satılık albümünü ilk çıktığı zaman dinlediğimde farklı gitar tonlar barındıran, hani biraz "ben her telden çalarım" tarzı bulmuştum. Yaşasaydı eminim sonraki albümleri bu açıdan daha istikrarlı, kendini daha iyi yansıtan albümler olurdu.
 
Kadıköy de shaft' ta canlı olarak dinlemiştim, kesinlikle muhteşem bir gitarist ve yaratıcı bir müzisyen .Zaten MFÖ konserlerine de yıllarca eşlik etti .Müzik konusunda hastalık derecesinde titiz olan 3 insan alalade bir gitarist olsa onu beraber konserlerinde taşımazlardı yanlarında.Yaptığı cd ler onu tam yansıtan işler değil zira her zaman olduğu gibi satış beklentisi ve toplumun daha kolay tüketebileceği yapımlar olması gerekiyordu yoksa prodüktörler finans sağlamıyordu ayni şimdiki gibi .
 
Belli aralıklarla tekrar açıp albumlerini bıkmadan dinlediğim insan her defasında ayrı tat veriyor o iki albümü de çok seviyorum vokali de ayrı bir tat.
 
Yavuz Çetin'in neden çok büyük bir müzisyen olduğunu Blue Blues Band ile canlı çalarken dinlememiş insanlar anlayamaz.

Yavuz Çetin'i büyük bir sanatçı yapan şey, (aynı damardan beslenen bütün büyük müzisyenlerde olduğu üzere) emprovize çalarken bambaşka bir boyuta geçmesiydi.
+1
Defalarca canlı dinlediğim, eksikliğini duyduğum grup. Kerim Çaplı (abi) vardır bir kere grupta, imzalatacak bir şey bulamayınca kotuma imza aldığım.. Üzülerek söylüyorum, eğer en kibarcası "rahatsız" olmasaydı çok daha fazla tanınırdı, sahneden baget fırlatmışlığı vardır, tanımıyorsanız gözlerine fazla dik bakmamanız gerekirdi.. 1993 yılında Batuhan Mutlugil Blue Blues band ile Galatasaray lisesinin orada konsere çıkmıştır, muhtemelen babasının (Batu Mutlugil'in) beyaz Les Paul'ü ile fıstık gibi çalmıştır.. Aynı gün Bulutsuzluk Özlemi de çalmıştı.. Kerim Çaplı davul çalarken bir yandan da bazı şarkılarda vokal yapardı grupta.. TAŞ gibi çalarlardı..

Yavuz Çetin gerçekten de müzik yapmaz da sanki bir şey anlatırdı emprovizede.. Müziği bu kadar içselleştirmiş adamlar bir araya gelince eğer modları da yerindeyse haliyle büyülenir kalırdınız.. @barrios demiş işte ego filan hikaye, emprovize çalarkenki cümleleri Amerika'ya Blues öğretip te gelmiş gibi, ya da böylesi de var naber gibi.. offfff anlatması zor arkadaş, keşke görseydiniz.. Yetenek ayrı, özgünlük ayrı, zevk vermek ayrı işler, bu yüzden canlı dinlemek önemli Yavuz Çetin'i..
 
Son düzenleme:
Ben de ufak bir sosyoloji yorumu getirmeye çalışayım: İdeal tip olarak modernlik ve geleneksellik gibi iki zıt kavramlaştırma yaparsak şu sonuçlara ulaşabiliriz: Geleneksel dünyanın müziği söz odaklı müziklerdir. Yani müzik (sesler, notalar) söz için vardır. Esas olan sözdür. Müzik, sözleri etkileyici biçimde karşı tarafa aktarmanın aracı olarak görülür. Öte taraftan modernlik ve postmodernlikte durum biraz değişir. Notalar ve sözler ayrı ayrı kendi özgür yollarını bulma işine girişirler. Türkiye toplumsal-kültürel bakımdan yaklaşık iki yüz yıllık modernleş-tir-me sürecinde istikrarlı bir ilerleme politikası sergilemediğinden toplumun bazı formları modern gibi görünürken aynı süreç içinde bazı formlar hemen yanında geleneksel kalabilmiştir. İnanıyorum ki; müzikte söz ve nota devrimi 90'lı yıllarda gerçekleşmemişti. Yani 90'lı yıllarda Anadolu toplumunda hala hakim olan anlayış müziğin söz için yapıldığı anlayışıydı. Bununla beraber Y. Çetin'in özellikle son albüm bestelerindeki sözler yönetilen kısmın uzun yıllarca içten içe biriktirdiği isyan duygusunu temsil ediyordu. Diğer taraftan bu işlevini herhangi bir kesin ideolojik ve politik söylem kullanmadan "duygusal ama sinirli" bir biçimde yerine getiriyordu. Ayrıca Y. Çetin gitar çalıyordu ve gitarı Amerikalılar kadar iyi çalıyordu. Bu özelliği 1930'lu yıllar Türkiye'sinde edinen biri olduysa tarihsel koşullar gereği onun adını sanını unutmak zorunda kaldık. Ancak 90'lı yıllarda gitar Türkiye'deki son büyük sıçrayışlarından birini gerçekleştiriyordu ve en büyük ilgi odaklarından biriydi. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Y. Çetin gitarını doğru yerde ve zamanda doğru sözler eşliğinde çalarak Anadolunun müzik tarihinde önemli ikonlardan biri oldu.
 
Ben de ufak bir sosyoloji yorumu getirmeye çalışayım: İdeal tip olarak modernlik ve geleneksellik gibi iki zıt kavramlaştırma yaparsak şu sonuçlara ulaşabiliriz: Geleneksel dünyanın müziği söz odaklı müziklerdir. Yani müzik (sesler, notalar) söz için vardır. Esas olan sözdür. Müzik, sözleri etkileyici biçimde karşı tarafa aktarmanın aracı olarak görülür. Öte taraftan modernlik ve postmodernlikte durum biraz değişir. Notalar ve sözler ayrı ayrı kendi özgür yollarını bulma işine girişirler. Türkiye toplumsal-kültürel bakımdan yaklaşık iki yüz yıllık modernleş-tir-me sürecinde istikrarlı bir ilerleme politikası sergilemediğinden toplumun bazı formları modern gibi görünürken aynı süreç içinde bazı formlar hemen yanında geleneksel kalabilmiştir. İnanıyorum ki; müzikte söz ve nota devrimi 90'lı yıllarda gerçekleşmemişti. Yani 90'lı yıllarda Anadolu toplumunda hala hakim olan anlayış müziğin söz için yapıldığı anlayışıydı. Bununla beraber Y. Çetin'in özellikle son albüm bestelerindeki sözler yönetilen kısmın uzun yıllarca içten içe biriktirdiği isyan duygusunu temsil ediyordu. Diğer taraftan bu işlevini herhangi bir kesin ideolojik ve politik söylem kullanmadan "duygusal ama sinirli" bir biçimde yerine getiriyordu. Ayrıca Y. Çetin gitar çalıyordu ve gitarı Amerikalılar kadar iyi çalıyordu. Bu özelliği 1930'lu yıllar Türkiye'sinde edinen biri olduysa tarihsel koşullar gereği onun adını sanını unutmak zorunda kaldık. Ancak 90'lı yıllarda gitar Türkiye'deki son büyük sıçrayışlarından birini gerçekleştiriyordu ve en büyük ilgi odaklarından biriydi. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Y. Çetin gitarını doğru yerde ve zamanda doğru sözler eşliğinde çalarak Anadolunun müzik tarihinde önemli ikonlardan biri oldu.
Bu görüş, genel anlamda doğru olabilir ancak Yavuz Çetin için doğru olmadığını değerlendiriyorum...Bence en iyi parçalarından birinde sözler beni pek etkilemiyor...



Diğer parçaları için de benzer yorumum geçerli, sözlerinden çok ama çok müziği ilgi çekici geliyor bana...Yanlış anlaşılmasın, sözleri kötüdür, ilgimi çekmiyor demiyorum, ancak icra ile karşılaştırınca, neredeyse, hiç umurumda bile değiller...Benzer durum, SRV ve Hendrix için de geçerli, hangimiz bu adamların parçalarının sözlerini biliyoruz?...Yavuz Çetin gibi adamların, uzmanlığı enstrümanlarına olan hakimiyetleri, enstrümanları uzuvları gibi, son derece hakimler ve duygularını bunlarla dışa aktarabiliyorlar...Hal böyle olunca sözlere gerek olmuyor yada sözlerin çekiciliği kayboluyor, çünkü hali hazırla adamlardan dışa akan duygular, sözleri bastırıyor...

Sevgiler ve saygılar...
 
Son düzenleme:
Ben de ufak bir sosyoloji yorumu getirmeye çalışayım: İdeal tip olarak modernlik ve geleneksellik gibi iki zıt kavramlaştırma yaparsak şu sonuçlara ulaşabiliriz: Geleneksel dünyanın müziği söz odaklı müziklerdir. Yani müzik (sesler, notalar) söz için vardır. Esas olan sözdür. Müzik, sözleri etkileyici biçimde karşı tarafa aktarmanın aracı olarak görülür. Öte taraftan modernlik ve postmodernlikte durum biraz değişir. Notalar ve sözler ayrı ayrı kendi özgür yollarını bulma işine girişirler. Türkiye toplumsal-kültürel bakımdan yaklaşık iki yüz yıllık modernleş-tir-me sürecinde istikrarlı bir ilerleme politikası sergilemediğinden toplumun bazı formları modern gibi görünürken aynı süreç içinde bazı formlar hemen yanında geleneksel kalabilmiştir. İnanıyorum ki; müzikte söz ve nota devrimi 90'lı yıllarda gerçekleşmemişti. Yani 90'lı yıllarda Anadolu toplumunda hala hakim olan anlayış müziğin söz için yapıldığı anlayışıydı. Bununla beraber Y. Çetin'in özellikle son albüm bestelerindeki sözler yönetilen kısmın uzun yıllarca içten içe biriktirdiği isyan duygusunu temsil ediyordu. Diğer taraftan bu işlevini herhangi bir kesin ideolojik ve politik söylem kullanmadan "duygusal ama sinirli" bir biçimde yerine getiriyordu. Ayrıca Y. Çetin gitar çalıyordu ve gitarı Amerikalılar kadar iyi çalıyordu. Bu özelliği 1930'lu yıllar Türkiye'sinde edinen biri olduysa tarihsel koşullar gereği onun adını sanını unutmak zorunda kaldık. Ancak 90'lı yıllarda gitar Türkiye'deki son büyük sıçrayışlarından birini gerçekleştiriyordu ve en büyük ilgi odaklarından biriydi. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Y. Çetin gitarını doğru yerde ve zamanda doğru sözler eşliğinde çalarak Anadolunun müzik tarihinde önemli ikonlardan biri oldu.
Müzikte sözlerin başat konumu blues gibi türlerde zaten hep geçerli. Bu damardan beslenen yukarıda bahsettiğim diğer müzisyenlerin de (Hendrix, Gilmour, Knopfler...) aynı zamanda vokal yaptığı düşünülürse bu daha da net görülebilir. (Moore, Bonamassa gibi adamlar da aynı yolun yolcusu...) Ancak (tıpkı Flamenko gitaristlerinin geleneksel flamenkoya yaptığı gibi) belli gitaristler sayesinde geleneksel blues da bir noktada gitaristlerin hükmettiği ve ağırlıklı olarak "gitar müziği" diyebileceğimiz bir türe dönmeye başladı.
Bu nedenle ben bir başka unsurun da Yavuz Çetin'in temsil ettiği gitarist-şarkıcı kimliği olduğunu düşünüyorum. Bu kimliği temsil eden başkaları da vardı, ama hiç biri Yavuz Çetin düzeyinde müzisyen-doğaçlamacı değildi ve blues diline de hakimiyeti onun kadar yoktu.
 
Ben bu tür adamların hep ilk oldukları için efsane olduğunu düşünüyorum. Öncü pozisyonunda insanlar bana göre. Yaptıkları işte ve aşıladıkları duyguda genelde ilk oldukları için akılda kalıyor ve zamanla efsaneleşiyorlar. Yukarıda da arkadaşın bahsettiği gibi artık herkes çok iyi gitar çalabiliyor. Youtube sitesinde biraz gezindiğimizde çok çılgın işler yapan insanlara denk geliyoruz ve bunlar 10-11 yaşında küçük insanlar da olabiliyorlar. Ama muhtemelen hiç biri konunun içeriğindeki efsaneler gibi "öncü" olamayacağı için efsaneleşemeyecekler. Benim fikrim bu. Konu için teşekkür ederim.
 
Ben bu tür adamların hep ilk oldukları için efsane olduğunu düşünüyorum. Öncü pozisyonunda insanlar bana göre. Yaptıkları işte ve aşıladıkları duyguda genelde ilk oldukları için akılda kalıyor ve zamanla efsaneleşiyorlar. Yukarıda da arkadaşın bahsettiği gibi artık herkes çok iyi gitar çalabiliyor. Youtube sitesinde biraz gezindiğimizde çok çılgın işler yapan insanlara denk geliyoruz ve bunlar 10-11 yaşında küçük insanlar da olabiliyorlar. Ama muhtemelen hiç biri konunun içeriğindeki efsaneler gibi "öncü" olamayacağı için efsaneleşemeyecekler. Benim fikrim bu. Konu için teşekkür ederim.
Sadece çalmak yeterli değil ortaya bişey koyabilmek önemli taş gibi 10 numara 2 album yapmış bu adam dolu dolu başka bir örneği var mı bu adamın, taklidi bile yok, ben dinlemedim bilmiyorum ama merak ediyorum tavsiye edebileceğiniz biri var mı?
 
İyi gitar calmak, teknik cakmak cok ayri bir durum.. Duyguyu ,icinden geceni gitarina dokup ,karsindakine anlatabilmen bambaska bir durum.. Yavuz Cetin bunu yapan bir insandi. Kendisini canli dinlerken Malmsteen stilinde sololar calarkende gordum. Kaldi ki o zamanlar yaptigi muzik ve albumleri zaten Turkiye sartlarinin bir 50 60 sene oncesindeydi. Kendisi ölmeden oncede efsaneydi.. Fuat Guner'in kendisi hakkinda bir yorumu var..Kayit icin studyoya cagrilir. Deniz Arcak'in Birakin Beni sarkisini kaydedecekler. Sarkiyi bir kere dinliyor arkasindan kayit diyor, riffleri ve sololari tek seferde calip cikiyor. Ki studyo kaydi yapanlar bilir.. Tek seferde calip cikmak her baba yigidin harci degildir.
 
Geri
Üst