Gothic Rock, Nam-ı Diğer Post-punk&darkwave

Gothic Rock
Ortaya çıkışı, Tarihsel gelişimi ve Geri kalan her şey...


Selamlar Turk Rock! Uzun zamandır forumu pek aktif olmamakla beraber takipteyim. Genel olarak gitar ve metal müzik üzerine konuşmaların süregeldiği bu foruma tamamen farklı bir konu ile giriş yapmak istedim; oldukça az dinleyici kitlesi olan fakat günümüz alternatif müziğinin başlangıcı sayılan Gothic Rock, Nam-ı Diğer Post-Punk ile. Goth Rock'ın aslında bilinen/zannedilen müzik türünden farkını, ortaya çıkış şeklini, temsilci gruplarını ve grupların masterpiece'lerini paylaşmaya çalışacağım kendi bilgim dahilinde. Kaynak olarak şu ana kadar -ki bu ilk goth gruplarını dinlememe yani 3 yıla tekabül ediyor- gerek vikipedia gerek ise google'da başka veri sitelerden edindiğim bilgileri kullanacağım.

Öncelikle şunu söylemem gerek; çoğu senfonik metal/rock grubunu ve alternatif gruplarını gothic rock ile karıştırmayı bir kenara bırakmak gerekiyor. Gerek gitar riffleri gerek vokaller sizde yoğun bir Gothic hava izlenimi yaratsa da, o müziklerin duygusal/karanlık/melankolik olmaktan öte Goth ile alakası yok, kısaca her karanlık müzik Gothic değildir. Mevzubahis türlerin kökenine bakacak olursak "aslında olan Gothic müzik" ile senfonik türler arasındaki fark meyve ile sebze arasındaki fark gibidir. Yani temelde, çekirdekte ayrılırlar daha birbirinden. Peki o zaman Gothic Müzik nedir nereden türedi/neydi?

Sizi olayın en başına götürüyorum; The Clash ve Sex Pistols'e, Punk'ın temelini atan gruplara. Bu gruplar bir devrim yarattı belki de, müziğe anarşizmi soktular. Aşk sözleri yazmadılar çoğu zaman -özellikle Sex Pistols- Şarkıları eleştiri doluydu, canlıydı, bildiğimiz günümüz Punk'ının ilk örnekleriydi. Bir nevi o zamana kadar yazılmış aşk ve sevgi içerikli duygusal, sakin müziklere tepki olarak var oldular. Yaşadıkları yeri eleştirdiler, hükümeti, kuralları eleştirdiler, insanlara yeni şeyler için cesaret verdiler. Sex Pistols ilk Punk Rock grubu olarak -genelde böyle denir ama The Clash'i ignore ediyormuşuz gibi gelir bana hep fakat The Clash daha bi türleri karıştırmaya meraklıyken Sex Pistols hep saf kalmıştır, hoş hep dediğime bakmayın 1 albümleri var ama pek tabii grup hala ölmedi, etkileri devam ediyor-. İşte tam sırada Ian Curtis denen kişi ki kendisi Joy Division adlı grubun vokalidir, Sex Pistols konserinden sonra bir grup kurmaya karar verir. Ellerindeki tek birikimi bu grup için harcayacaklardır ve Sex Pistols'ten aşırı etkilenmişlerdir. Ama Ian Curtis, Punk Rock yapacak kadar aykırı bir insan değildir ve kendi kişisel sorunları içerisinde boğulmaktadır. Epilepsi hastası olması ve evli olduğu halde yurt dışında tanıştığı bir gazeteciye aşık olması hayatını kabusa çeviren etmenlerdendi. Daha sonraları ise tüm bunlara eşi tarafından çocuğuyla terk edilmesi de eklenecekti. Joy Division kurulduğunda Sex Pistols'un Punk'ından esinlenilmişti ama ortada tamamen farklı bir tür vardı; Post-Punk. Post-Punk, Punk müziğe önceki türlerden alışık olunan o bilindik aşk sözlerini geri getirdi ama eskisi gibi değil. Varoluşçulukla, mistisizmle, ağdalı bir dille hem de. Aşırı kasvetli şiirleri anımsatan şarkı sözleri Punk Rock'a tamamen tersti. Gitar riffleri belki daha duyguluydu, ama kesin bir şey vardı ki daha efektliydi. Bass gitar hiç olmadığı kadar öne çıktı, davullar komplikeden uzak fakat keskindi. Vokaller ise tamamen yankılıydı. İşte tüm bunlar, Gothic Rock'ın temelini oluşturan öğelerdendir. Tüm bunları Bauhaus'un In The Flat Field albümünde, The Cure'un Pornography'sinde, Joy Division'ın Unknown Pleasures'ında, Cocteau Twins'in Garlands'ında, Siouxsie and The Banshees'in The Scream'inde de görürüz. Tek bununla kalmadı Joy Division, Punk Rocktan farklı olarak işin içine Synthesizer da kattı. İşte o da Darkwave dediğimiz okulun Post-punkla birleşip Gothic müzik adlı türün oluşmasına sebebiyet verdi. Ama şunu söylemekte fayda var ki; İlk Post-punk grubu Joy Division olmakla beraber ilk Gothic Rock grubu tam anlamda JD değildir. Evet, tarihte ilk kez Goth yakıştırması Joy Division'a yapılmıştır 70'li yıllarda, ancak türün temellerini atmakla yetinmişlerdir. Yukarıda saydığım grupların hepsi aynı dönemi paylaşmış ve hepsi bu türün oluşmasına katkıda bulunmuştur. 2. albüm ve Amerika turnesi sırasında, Ian Curtis'in kendini asarak intiharından sonra JD dağılmış ve geriye kalan üyeler New Order adlı grubu kurarak devam etmişlerdir. Burada Joy Division'ın ilk albümünden biraz söz etmek gerek çünkü türe temel atmış bir eser. Unknown Pleasures çıktığında ne Ian Curtis'in ses eğitimi vardı ne de diğer üyelerin enstrüman eğitimi. Tamamiyle kendi çabalarının bir sonucu olarak UP çıktı. Giriş şarkısı olan Disorder biraz neşeli bir melodiye sahipti belki ancak ardından gelenler hiç de öyle olmamakla beraber, gruba neden Goth yakıştırması yapıldığının açıklaması gibiydi. Ian'ın eğitimsiz ve bariton sesi şarkılara olduğundan daha yoğun/koyu bir etki vermişti.



Albümün en öne çıkan şarkıları: Day of the Lords, Candidate (bu şarkıyı betimlemek gerekirse sis çok iyi bir niteleyici olur. Tıpkı boş bi arazide, karanlıkta bir sisin içinde yürüyormuşsunuz gibi bir enerjisi vardır. Sesler gidip gelir, vokaller de müzik de düzensiz ve belirsizdir), New Dawn Fades, She's Lost Control, Shadowplay. Şarkıların büyük bir çoğunluğu Ian'ın iç karmaşasını anlatıyordu, sözler genelde betimleme ağırlıklıydı. Ian insanların kafasında önce senaryoyu oluşturmayı ardından hikayeyi anlatmayı benimsemişti. UP albümünün ardından daha sakin ve Punk enerjisine daha yakın Closer albümü geldi ve Curtis'in intiharı ile Joy Division efsanesi bitti.

Ardından ise diğer bir efsane olan The Cure geldi, sizi yanıltmasın, ilk albümleri bildiğiniz pop albümüdür, hatta en bunalım albümlerinden sonra bile sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi pop albümleri çıkarmaya devam ettiler. Buna ilk başta anlam veremeseniz de şöyle açıklayabilirim size; Joy Division, Cure gibi değildi. Kimse onlara başarılı olmaları için ne yapmaları gerektiğini söylemedi/dayatmadı. Ama Cure öyle değildi. Daha yeni yetme bir grupken keşfedildikten sonra plak şirketi ile anlaşma yaptılar ve plak şirketinin zoru ile daha fazla satmak için pop şarkıları yaptılar. İşte bu yüzden The Cure'un pornography gibi ultra bunalım ve egzistansiyalizm, mistisizmden büyük etkiler barındıran albümlerin yanında Close to Me, Boys Dont Cry gibi pop hitleri de vardır. Hatta Youtube'a The Cure yazarsanız sadece bu piyasa şarkıları görürsünüz, ancak The Cure bu değildir. Bu bakımdan The Cure fanlarını da ikiye ayırmak çok da saçma olmaz herhalde nitekim Robert Smith (The Cure Vokali) de bunu yapıp "sanırım gerçek hayranlarımız Pornography albümünü sevenler" demişti. İlk pop albümünden sonra Joy Division gibi güncel akımlardan etkilenen The Cure, Seventeen Seconds gibi bir albüm yaptı ki işte bu tam bir Post-punk'a evrilme habercisiydi. Cure sadece bunu yapmadı, Synthesizer kullanımını daha yaygın bir hale getirdi ve bateriyi tamamiyle saf dışı bırakıp drum machine'e geçti. Bu hareket o kadar benimsendi ki diğer Gothic akım grupları da bateriden bir dönem neredeyse vazgeçtiler. Seventeen Seconds büyük bir ses getirdi, çünkü Robert Smith'in gitar çalış tekniği ve şarkı sözü yazma kabiliyeti zamanın çok ötesindeydi. Albert Camus gibi yazarlardan etkilenen Smith, bunu sık sık şarkılarına yansıttı. Gitar çalış still'i farklıydı çünkü; riffleri sanki kelimenin anlamına büyük bir tezat oluştururmuşçasına uzadıkça uzuyordu. Karmaşık gitar çalışı ve kullandığı efektleriyle, ince sesiyle ve pek tabii ki Seventeen Seconds sonrası yapmaya başladığı ikonikleşmiş makyajıyla tanındı. Albümdeki her şarkı hitti ve A Forest gibi bir masterpiece'ler barındırıyordu içinde. A Forest, basit sözleri olan bir şarkıydı ama hiçbir zaman tam olarak neyi anlattığı bilinemeyecek kadar iyi bir şiirdi çünkü herkesin ayrı bir fikir yürütebileceği kelimelerle işlenmişti. [Benim fikrimi soracak olursanız bir rüyayı anlatıyor. Sürekli, tekrar tekrar, aynı rüyayı. Ve bu yüzden şarkıyı şöyle bitiriyor Smith "hep aynı şey oluyor, hiçbir şeyin peşinden koşuyorum. Tekrar, tekrar ve tekrar"]



Seventeen Seconds sonrasında The Cure'dan tam da beklenildiği gibi bir albüm geldi yine; Faith. Faith önceki albüme göre daha farklı bir soundda çünkü Robert Smith eline 6 telli bass gitar alıyor ve grupta 2 bass gitar olmuş oluyor ki bu da daha ilk açılış şarkısından tam da beyninizin en ücra köşelerine kadar ulaşacak yoğun bir ses yaratıyordu.



Faith'in ardından sanırım en çok konuşulan şey Robert Smith çünkü tüm basın sonunun Ian Curtis gibi olacağını düşünüyordu. Robert Smith, intihar etmedi ancak şimdiye kadar yapılmış en karanlık albümlerden birini müzik literatürüne hediye etti; Pornography. Klinik depresyonda olan Smith'in Pornography'i yazarken soğuk taş zeminin üzerinde saatlerce yattığı söylenir. Albümdeki sözlere bakacak olursanız bu gerçekten de olasıdır. Aşırı edebi bir uslupla yazılmış sözlerden binlerce anlam çıkarabilirsiniz; eğer anlamayı başarabilirseniz. İsmi bildiğiniz seksüellikten uzak olmakla beraber duygu pornografisinden gelen albüm; One Hundred Years ile açılışı yapar ve Pornography ile kapanır. Robert Smith şarkıya "Eğer hepimiz öleceksek hiçbir anlamı yok" diye girer ve son şarkıyı "bu hastalıkla savaşmalıyım, bir ilaç bulmalıyım" diye bitirir. Albümdeki hiçbir şarkıda nakarat yoktur. Bas gitar ve synthler aşırı koyu olmakla beraber her şarkıda sadece bir davul ritmi kullanılmıştır; şarkının başından sonuna kadar davullar hiç değişmez, aşırı keskin ve kulak acıtacak kadar serttir. Şarkılar uzun, vokaller ve davullar yankılı, riffler neredeyse tekrarsız, kapağı gibi koyu kırmızı, kaotik kelimesinin müziğe bürünmüş şekli.



Bu albüm sonrası, The Cure'un dağılacağı söylendi ancak biraz ara vermeyi tercih ettiler. 3 pop albümü sonrası Disintegration adlı ve çoğu insan tarafından "Disintegration is the best album ever" diye bahsedilecek albüm çıktı. Bu albümü Gothic Rock olarak inceleyebiliriz elbet ancak main değil yardımcı bir janr olarak almak daha mantıklı. Sözler açısından Disintegration, Pornography'den bir gömlek daha üstün olmakla beraber müzikal açıdan ondan çok çok daha sakindir. Cure'un Pornography ile başlattığı nakaratsız şarkı yazma alışkanlığı bu albümde de kendini gösterir ancak her şarkı için geçerli değildir. Albümden çıkan şarkılar daha çok Alternatif Rock tarzındadır ve Goth akıma en yakın duranı Robert Smith'in depresif bozukluğu olan birinin gördüğü halüsinasyonları anlattığı Lullaby adlı şarkı olduğunu söylemek mümkün. Bundan sonraki albümlerde Cure, alternatif rockla yoluna devam edip zaman zaman Bloodflowers gibi albümlerde Hard Rock'a dahi kaymıştır. Bir çok çevrede Goth Rock'ın temsilcisi olarak görülse de 3 albüm dışında bu işle fazla ilgilenmemiş, ileriki albümlerde bu janrı sentezleyip kullanmayı tercih etmiştir.

Bir sonraki grup ise Bauhaus. Bauhaus müzik literatüründe ilk Gothic Rock topluluğu olarak geçer. Zira öteki gruplar JD'ın öncü olduğu Post-Punk akımını değiştire dursunlar Bauhaus bunu gerçek anlamda tam şekliyle yapıp piyasaya çıkan ilk gruptur. Müzik stilinden bahsetmeden önce belirtmek gereken bir şey var ki, Gothic Müziği tanımlarken tanıma en çok uyan grubun Bauhaus olduğunu dinleyince siz de fark edeceksiniz. Bu yüzden türe saygısı ve ilgisi olan herkesin muhakkak kulak vermesi, bu müzik türünü anlaması için bir kez dinlemesi gerektir bence. Müzik stilinden bahsedecek olursak, Post-Punk'ı alıp evrimleştirip Darkwave ile bir güzel yoğurduktan sonra Goth Rock böyle yapılır diye piyasaya çıkıp bir türe öncülük etmiş bu grubun tarzını bir çok teknik terimle açıklamak mümkün. Ancak Bauhaus'un müziği gerçekten özel ve ben internette gördüğüm iki güzel yorumu paylaşmayı istiyorum Bauhaus'un tarzı hakkında yapılmış. "80s post punk is the best gothy sick music?" &"whenever i listen to bauhaus songs i feel like im a vampire?" Gerçekten de müzik tarzlarını betimlemek gerekirse; kendinizi ortaçağ avrupasında tamamiyle dış dünyadan soyutlamış, loş ışıklarla aydınlatılmış kırmızı duvarlı bir şatonun içerisindeki vampir" gibi hissetmeniz büyük olası ve ilk yorumda da bahsedildiği gibi aşırı hasta bir müzik. Bauhaus hiçbir zaman Metal müzik yapmadı, hiçbir zaman benzeri ağırlıkta da bir müzik yapmadı sadece saf Gothic müzik yaptı ancak soundu o kadar ağırdı ve hastalıklıydı ki dinlerken dahi insanları ürkütme konusunda başarılıydı. Orijinal gitar riffleri -ki bu riffler ileride Nirvana gibi grupların (ç)alıp ünlü şarkılarında kullandığı rifflerdendir-, Radiohead'in birden piyasaya çıkarıp kapı gıcırtısından kulak çınlamasına kadar tüm soundları barındıran deneyselliğin masterpiece'i albümü KID A kadar deneysel, pes sesi ve şarkı söyleyiş tarzı, anoreksik derecede zayıflığı yüzünden çıkık elmacık kemikleri incecik goth kaşları ile insanüstü vokali, gitar riffleri kadar orijinal bass ve davullarla dönemin ve tarzın öncüsüdürler. İlk albüm In The Flat Field, grubun adının geldiği 1919 çıkışlı sanat akımı olan Bauhaus'a uygun bir albüm kapağı ile çıkmıştır. Albüm Dark Entiries ile açılır, Double Dare, In The Flat Field gibi koyu ve ustalıkla işlenmiş şarkılarla devam eder. Arada Post-punk akımına uygun hareketli veya daha sessiz şarkılar olduğu gibi Nerves gibi inanılmaz pianoları olan goth eserler de barındırır.



Bu albüm sonrası derleme albümle piyasa sürülmüş ve bir korku filmi oyuncusuna yazılmış Bela Lugosi's Dead ise tüm zamanların Goth masterpiece'i kabul edilir. Bir kaç yerde gördüğüm kadarı ile bazı üniversitelerde sosyoloji proflarının öğrencilerine dinlemesi için tavsiye ettiği parçalardan biri. Kişisel müzik zevki midir, yoksa dersle alakası var mıdır bilinmez ancak sanat tarihi derslerinde okutulacak kadar önemli bir eserdir bence. Grup bir kaç albümden sonra dağılmış olsa da etkileri hala devam etmektedir. Ayrıca grubun vokali Peter Murphy son 20 yıldır Ankarada ikamet etmekte olup tanışma fırsatınız olursa kaçırmayın deyip sıradaki gruba geçiyorum.



Diğer bir grup olan Cocteau Twins ise olaya tıpkı Bauhaus gibi dahil olup sonradan tarzını değiştirerek ileride Shoegaze denecek olan türün temellerini atmıştır. Kadın vokalli Goth gruplarından biri olan Cocteau Twins, bir soprano olan Elizabeth Fraser'in şarkılarda sürekli sesi üzerinde çeşitli efektlerle oynaması, eski dillerden bilinmeyen kelimelerle şarkılar yazması, bateri yerine tamamen drum machine kullanılması, gitarların tıpkı işleyen bi makine gibi endüstriyel bi sound/ses duvarı yaratması ile öne çıkar. Cocteau Twins şarkıları Goth Rocktan ziyade Post-punk'ı alıp temiz bir sound yerine aşırı distorsiyon kullanarak işlemeyi tercih etmiştir. İlk albüm Garlands bu bakımdan Goth müziğe en yakın albümüdür diyebiliriz. Diğer albümlerde gittikçe alternatif bir sound yakalayan grup shoegaze/dream pop türü için temel atmıştır.



Türün önemli temsilcilerinden olan diğer bir grup ise Siouxsie and the Banshees. Kuruluş yılı itibari ile JD ile beraber Post-Punk'ın kurucuları arasında yer alan dönemin nadir kadın vokalli goth grubudur. Grubun kurucusu olan Siouxsie Sioux, çevre tarafından Goth Mom/Goth Kraliçe olarak anılır. İlk albümleri olan The Scream, tıpkı diğer önemli post-punk eserleri gibi kendine has soundu ile eşsizdir. Siouxsie and the Banshees, diğer gruplar gibi saf bir Goth Rock yapmamış sürekli janrları sentezlemiştir.



Goth Rock ve Post-Punk en parlak çağını 70 sonu ve 80'lerde yaşamakla beraber günümüzde çok az grup bu türü icra etmekte. Bu bakımdan türün 90lardan beri ölü bir dönem geçirdiğini söylemek mümkün ancak unutulmamalı ki; tüm bu gruplar ve ortaya çıkardıkları müzik türü günümüzde çok büyük bir dinleyici kitlesine sahip olan alternatif müzik türünün ilk örneğidir. Bu yazıda anlattığım grupların önemli Gothic Rock eserlerini topladığım bir spotify playlist bırakıyorum buraya. Ve küçük bir not; bu grupların büyük bir çoğunluğu -shoegaze grupları da dahil- 4AD denilen plak şirketinden çıkmakta. Bu türlere ilginiz varsa size büyük bir kaynak olabilir bu şirket.



Ortaya Çıkış: 1975, İngiltere
Evrim: 80 ortalarından sonra etkisini kaybedip Endüstriyel Gothic denilen, dans odaklı türe dönüştü
Spesifik Özellikler
Vokal: Kadın veya erkek fark etmeksizin pes vokal. (İstisna The Cure)
Gitar: Bass gitar en ön planda olan enstrüman. Bazı gruplar iki bass gitar kullanıyor. Jazzmaster, Vox Gitarlar en popüler olanlar. Amfilerde de 70'ler ingiliz soundunun piri VOX amfiler tercih ediliyor.
Bateri: Genelde Drum Machine olmakla beraber bateri de kullanılmıştır. Komplikelikten uzak.
Sözler: Ağdalı, edebi bir dil. Uzun şarkı sözleri, çoğunlukla betimleme ve alışılmamış bağdaştırmalar.
Sahne: Her grubun kendiyle özdeşleşmiş bir stilli var. Fakat genel olarak kabarık saçlar, kadın/erkek ağır göz makyajı, kırmızı ruj, goth akıma uygun fileli kıyafetler, ince ve kavisli kaşlar, kemikli hatlar.

Söz konusu yazının tamamı bana aittir. Eklemek istediklerinizi, yanlış olduğunu düşündüğünüz hususları bana bildirirseniz gerekli düzenlemeleri yaparım. Türe ilgisi olanların sohbet edebileceği bir başlık olacağını düşünüyorum, teşekkürler.
Şarkıları her ne kadar Youtube aracılığıyla paylaşmış olsam da, Tidal, Apple music, Spotify gibi uygulamalarla daha kaliteli ve legal yoldan dinlemenizi öneririm.
 
Son düzenleme:
Öncelikle elinize sağlık. Yazıyı okurken belki yerli bir kaç grup ismi çıkar diye bekledim ama göremedim. Ülkemizde çok fazla ilgi görmediği için aslında bir bakıma da doğal. Bilgiler için teşekkürler.
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #3
Rica ederim, yerli olarak bu konuda pek bilgim yok bu da maalesef ki benim ayıbım. Bu türde müzik yapan bildiğim tek yerli grup She Past Away. Fakat onlar da 80'lerden sonra çoğu grupta olduğu gibi Goth Rock değil Endüstriyel Gothic denilen akım dahilindeler. Bu akım da yukarıdakinden farklı olarak daha bi elektronik ve dans odaklı bir tür, yoğun bir synthpop etkisi var. Yukarıdaki gruplar bu işi saf/arı olarak icra etmiş gruplar.

 
Geri
Üst