Safkan Türklük ve Türkeri Kemiği

marzaleka demiş ki:
hiçbir milletin safkan ırkını koruduğunu sanmıyorum.ıraktaki türkmenler bile ordaki araplarla,kürtlerle birbirine kız alıp vermiştir.orta asyadakilerin de rus veya çin ırkına karışmış olmaları kuvvetle muhtemeldir.bu ve benzeri olaylardan ötürü safkan türk bulmak çok zordur.imkansız değil belki ama çok zor bir ihtimal.türkmen aşiretleri sadece kendi aralarında kız alıp veriyorsa onlarda safkan türk bulunur.

bildiğim kadarıyla dünyada 300 milyon,türkiyede de 66 milyon türk var.

'' Dünya Nüfusunda Her 4 Kişiden 1'i Türk'tür. ''

Bende Bunu Biliyorum.Neden Olmasın ?
 
safkan olmasak bile asimile olmamış asimile etmişiz ki hala "türk" üz. belki dünya üzerinde türk ya da türk etkisi olan 1.5 milyardan fazla insan vardır. ancak önemli olan arkadaşın söylediği gibi "türküm" demek.
 
Türklerde tarih boyunca hiçbir zaman ırkçılık olmadığı için diğer ırklarla karışma olmuştur.Bu aslında genetik zenginlik açısından çok faydalıdır.Ama üzücü olan dil birliğinin olmamasıdır.Eğer dil birliği olsaydı şu anda dünyada etkin bir üç olurdu Türkler Ve malesefki dünyada 300 Milyon civarında Türk olmasına rağmen bunlardan kaçı ben Türküm ve Türklüğümle gurur duyuyorum diyor varın siz düşünün.İşin diğer bir acı yanıda Türkiyede kaç kişi ben Türküm ve Türklüğümle gurur duyuyorum diyor.Bölücülerden bahsetmiyorum.Türk olan Türkiye vatandaşlarından bahsediyorum.Neyse
 
ByTar demiş ki:
safkan olmasak bile asimile olmamış asimile etmişiz ki hala "türk" üz. belki dünya üzerinde türk ya da türk etkisi olan 1.5 milyardan fazla insan vardır. ancak önemli olan arkadaşın söylediği gibi "türküm" demek.
Ben Balkan ulkelerinden birinde yasayan bir Turk olarak asimile olmamak icin cirpinan atalarimin hikayelerini hala dinlerim bizde boyle bir durum yok zira demokrasi var ana dilimiz okullarda okutuluyor camilerimiz var kiliselerin yaninda oyle bir sorunumuz yok.
Diger irklarla karisim oldugu kesin ama bir kotu bisey degil ozunu yitirmedikten sonra.
Osmanli bu topraklarda 500 yil kalmis nerdeyse ,o zamandan bu yana burdaki Turkler,yerli milliyetciler ve irkcilara hep karsi durmuslardir ve duruyorlar,son Avrupa Sampiyonasindaki Turk Milli takimi nasil izlendi bir bilseniz,neredeyse sehrin ortasina dev ekran kurulup izlendi desem abartmis olmam.
Gelelim safkan konusuna, boyle birsey bu devirde idda edilemez ancak Turk olan ve bununla gurur duyan ve Turkiyede yasamayan cok kisi taniyorum ,safkan ya da degil bu cok onemli degil.
 
Komik. Hele şu "kemik çıkıntısı" yok mu!
...
Örneğin Erminlerin de kafasının arka tarafının düz olması, kafatasçı-ırkçılar için ayırtman olarak görülür. Oysa ki, Ermeni aileleri soykırımdan önce, bebeklerinin başlarını tahtadan bir döşeğe yatırırlarmış. Bu yüzden kafalarının arkası biraz daha düzmüş. Bilindiği gibi bebeklerin kemik yapıları çok daha elastik oldukları için şekillenebiliyorlar.
...
Safkan, bilmemne hikâyesine gelince saçmalığın daniskasıdır. Eğer her 4 kişiden biri Türk ise Dünya'da (ki bu nasıl yumurtlanmış merak ettim), Asya'nın yarısı ve Avrupa'^nın doğusu da "Moğol"Dur. Çünkü Moğollar girdikleri her yerde kadınların ve kızların ırzlarına geçerlerdi. Ha keza sadece Cengiz Han'ın genlerini taşıyan 16 milyon insan olduğu düşünülüyor. Çünkü herifin zibil gibi "eşi" vardı.
...
Genetik olarak Anadolu'da yaşayanların %15'i "Türk"tür. Rum, Ermeni, Kürt, Arap, Kafkas, Boşnak, Sırp vs vs diye gider. Eğer bize "Türk" diyorlarsa bu sadece "kanunen Türk" olduğumuz için yoksa başka hiç bir dayanağı yok. Kürtler Türk değil mesela ama onlar bile kanunen Türk oluyor.
 
"GÖK benim babamdır, benim dünyaya gelmemi o sağladı. Ailem de göklerdeki mevcudattır. Anam ise şu koca Dünya'dır. Yeryüzündeki en yüksek bölge onun döl yatağıdır; Babam, karısı ve kızı olanın rahmini orada döller."

Bu satırlar, yani başında kuru dalların alev alev yandığı topraktan yapılma bir sunağın önünde, vedik şairin, bundan dört ile beş bin yıl önce terennüm ettiği satırlardır.
...
Bu sözler, insanlığın çift kökeninin sırrını içermektedir. İnsanın kutsal modeli, dünyadan önce ve de ondan üstün yaratılmıştır; ruhun kökeni semavidir. Bedeni ise, kozmik bir öz tarafından döllenmiş olan dünyasal öğelerin ürünüdür.
...

Buradan;
1; İlk ve tek din olan ezoterik inançlar gereği, insanların ırk olarak değil beden olarak var olduğunu,
2; Buduncu diye adlandırılan oduncu, Türk ırkı savunucularının Türk ırkına mal ettiği Şamanist dinin, Türk ırkından çok önceden beri tüm insanlığa ait olduğunu, ırksal belirleyici bir etken olmadığını,

çıkartabiliriz.

Yer küremizi halen paylaşmakta olan dört ırk, farklı topraklarda ve farklı bölgelerde yaşamaktadır. Yer kürenin faal hale getirilmesini amaçlayan art arda yaradılışlar ve tedricî hazırlıklar sırasında kıtalar, denizlerin içinden çok uzun fasıllarla yükselmişlerdir; bu dönemi, kadim Hint rahipleri "tufanlar arası" çağ olarak adlandırmışlardır. Her kıta, kendi bitki örtüsünü ve hayvan familyalarını binlerce yılda meydana getirmiş ve tüm bu mahlukatı da farklı renkte bir insan ırkıyla taçlandırmış ve ödüllendirmiştir.

Son tufan sırasında sulara gömülmüş olan güneydeki kıta, primitif Kızıl Irk'a beşiklik etmiştir; Amerika Kızılderilileri, kıta sulara gömülünce dağların zirvelerine sığınmış olan Troglodyteler'in kalıntılarından başka bir şey değillerdir. Afrika, Yunanlılarca etiyopiyen diye adlandırılan Habeş, Siyah Irkın anasıdır. Asya, varlığını Çinliler adı altında sürdüren Sarı Irk'a hayat hayat vermiştir. Sonuncusu ise; yani Beyaz Irk ise öfkeli Atlantik ile mütebessim Akdeniz arasında yer alan Avrupa'nın ormanlarından çıkmıştır. Tüm beşeri çeşitlilikleri, hep, bu dört ırkın karışımlarından, uyuşumlarından, soysuzlaşmalarından veya ayıklanmalarından kaynaklanmıştır. Önceki çağlarda, Kızıl ve Siyah Irk, kurdukları kudretli uygarlıklar sayesinde, dünyaya, birbirinin arsı sıra hükmetmişlerdir; bunlara ait izlere, Meksika mimarisinde devamı gözlemlenmiş olan devlere (siklop) ait yapılarda rastlanmaktadır. Kadim Hint ve Mısır mabetlerinde, yitip gitmiş olan bu uygarlıklara ait rakamlar ve özetler halinde tradisyonlar mevcuttu. Çağımızda egemenlik Beyaz Irk'ın elindedir; Hint'in ve Mısır'ın eskiliği hesaplandığında, Beyaz Irk'ın bu üstünlüğünün yedi ila sekiz bin yıl eskilere uzandığı görülecektir.*

* - İnsanlığın, birbirini izleyen 4 temel ırk halinde tasnifi, Mısır'ın en eski rahipleri tarafından da kabul edilmekteydi. Bı ırklar , Thébes'teki I. Seti'ye ait mezarı süsleyen resimlerde, tipleri ve tenleri farklı 4 figürle temsil edilmiştir. Kızıl Irk'ın adı; ROT; Sarı Irk'ın adı; AMU; Siyah Irk'ın adı HALAZİYU; Beyaz Irk'ın adı TAMAHU idi.

Açıklamalar;

1) İnsanlık yaradılışına ait 4 ırkın bilimsel verileri mevcuttur.

2) Dünya'nın o çağlardaki yerleşim ve bitki örtüsü göz önüne alındığında Kızıl ve Siyah ırkın neden/nasıl o derece diğer ırkları ezebilecek düzeyde geliştiğinin kanıtıdır.

3) Kızıl Irk'ın ezoterik inançları göz önüne alındığında, Tufan öncesi dünyaya hükmederken, Tufandan sonra, zenginlikler kıtası olan Amerika kıtasında neden gelişmekten uzak ilkel yaşadıklarını açıklayabilir. (Zira tufanı kendilerine ceza olarak gördükleri bir inanca sahiptirler ve bu bir ceza ise, affedilmek için doğaya hizmet etmeyi seçip ilkel kalmaları normaldir.

4) Kızıl Irk'ın bazı insanlarının tufandan önce kaçarak dünyaya yayılması, Siyah Irk'ın kuzeye (Avrupa'ya) olan baskılarından dolayı (zira beyaz ırk o sıralar güçsüzden öte bir haldeydi) Avrupa insanı olan Beyaz Irk'ın daha kuzeye ve Doğuya (Sarı ırk topraklarına kaçması), Siyah Irk'ın savaş, sosyal ve sayısal bilimler üzerindeki üstünlüğünden dolayı, işgallerde bulunup, bilimcilerinin kendi tradisyonlarıyla beraber dünyayı seyahat edip farklı bölgelere (istihbarat amaçlı) yerleşmesi gibi etkenler, ırklar arası soysuzlaşmaya, yeni karışım ırkçıklar oluşmasına yol açan önemli etkilerdendir. Bunun dışında, Beyaz Irk güçlendikten sonra, Siyah Irk'ın, savaş yerine rüşvet olarak kadın yollaması, Beyaz Irk'ın silahı olduğuna inanılan Kahin Dişiler'in, Siyah Irk tarafından kaçırılması, Söz sahibi olmak isteyen Sarı Irk'ın bu kahin kadınları parayla ve kültürle satın alması da ırklar arasındaki kaynaşmaların sebeplerinden sayılır. Ayrıca yeni ırkçıkların oluşumu, 4 ana ırkın stabil coğrafyalarında kalmayıp farklı yerlerde evrime devam etmesi (koşaullarca değişmesi) Bu yeni hallerinin farklı ırklarla karışı mı da çeşitlilik arttıran sebeplerdendir.

5) 4 Irk Çağına ait kültür farklılıklarının Irklardan ziyade Coğrafyadan kaynaklandığı apaçık görülmektedir. Dünya dillerinin birbiriyle benzerlikler taşıyabilmesi de binlerce yıl öncesinden gelen bu bilgilerin altında anlam kazanabilmektedir.

6) Bu bilgilere ışık tutan Mısır Rahiplerinin, bilim öncesi çağlarda bilim yaptığı, bilime halen daha ışık tutabildiği, bilimüstü (gizli ilimler) ile uğraştığı, dünya filozoflarının eğitim almak için Mısır Tapınaklarına gidip ölümcül sınavlardan geçtiği, Mısır Rahiplerinin zamanında istihbarat amaçlı giden gezginlerinin, tüm dünya hakkında topladığı bilgilerin Mısır'da toplanması gerçeklerinden sonra, bu bilgilerin inkarı imkansız olmamakla beraber yüksek araştırma istemektedir.

Yorum;

1) Tahakkümler ve feodalitelerin ilk çıkışı (insanlık tarihindeki ilk ilkel kapitalizm yolları) sırasında, şu anki devlet misyonunu üstlenecek kişi ve kişilerin, önce kendi ailesi ve mahallesi üzerinde tahakküm kurmak istemesinden doğal bir yol yoktur. Bu durumda mahalle ve aile kavimlerinin zamanlar, kendilerine isim takılarak ırklaştırılmaya çalışması (kaynak kaygısından dolayı; bkzn Kavimler Göçleri, Mezopotamya çöküşü, Anadolu hazinesinin kapışılamazlığı) 4 temel ırkın dağılma dönemi sürecinde içindeki sonradan oluşturulan kavimlerin Irkı yerine kendisini kurtarma çabasından öte değildir. Buradan çıkacak sonuç, insanların Irksal bütünlük ihtiyacı duymak yerine içgüdüsel olarak hayatta kalma ve güçlenme çabası olduğudur. Bu yüzden ilk başlarda aile ve mahalle sınırlaşmasıyla doğan ayrılıkçılık (bölücülük) zamanla temel ırk tahakkümlerinin çöküşüyle büyüyen bu kavimlerin, tahakküm altında tuttuğu insanları birbirine bağlamak için uydurduğu bir yalan olarak doğar Irkçıklık.

2) Yine de hayati değerler söz konusu olduğunda (geçim derdi, hayatta kalma çabası, üstünlük isteği) insanın ırkı nasıl umru dışı hareket ettiği görülünce, Irk kavramının doğal olmayan, insanın varlığına ait olmayan, bilinç ürünü kolay terkedilebilir ve sadece coğrafi-genetik koşullar sonucu var olan bir soyutluk olduğu görülebilir.

3) Bu soyutluk sadece sosyal anlamda geçerlidir. Irklar bilimsel anlamda tamamen somuttur. Fakat o kadar soysuzlaşmaya rağmen, Türk Irkı, Arap ırkı gibi kesin bilimsel ayrılıklar yapmak mümkün değildir. Fenotipe göre yapılabilecek bu ayrılıklar genotip olarak ayrılabilse de benzerlikler içerebilmektedir. Türk ırkı ile Arap ırkı arasında olmasa da Türk ırkı ile, Sarı Irk, Beyaz Irk genotip benzerlikleri reddedilemeyecek ölçüdedir.

4) Bunlar göz önüne alındığında; 4 temel ırk dışında bahsedilen diğer Irkçıklar, sosyal amnada bir anlam teşkil etmez. Eder de o anlam, tamamen ayrılıkçı ve tüketici olan ilkel kapitalizm tahakkümünün yarattığı boş işlerdir. Kültür ve dil sembolize etmez. 4 temel ırk dışında bulunan hiç bir ırk saf olma çabası güdemez. Ha güder de komik olur, gülünür ancak. Kültür, dil, gelenek gibi kavramlar, coğrafyalara ve insan hafızasına göre şekil alır var olur. Bununda açıklaması, piskoloji (ve sosyoloji) biliminin, insanların yalnız kalma korkusundan ileri geldiği açıkça görülebilir. İnsanlar yalnız kalma korkusundan dolayı başkalarıyla arasında benzerlik kurup beraber hareket etmek gibi ilkel eylemlerde bulunur. Bilinç gerisi olan bu eylem, ilkellikten ve içgüdüden ibarettir. Oysa iradesi olan insan için ilericilik bireyciliktir.

5) Tarihe bakılırsa 4 temel ırkın altın çağlarında bireyci sosyal yapılar içinde bulunup, kitleselleşmeye çalıştığı dönemlerde tamamen gerilediği, dağıldığı, ilerlemesinin durduğu görülebilir. Fakat bireysel farklılaşmayı, farklılıkları güç saymayı savunan Mısır Rahiplerinin tradisyonlarının hala günümüzde var olsduğu gerekli mercilerce bilinmektedir.

Sonuç;

Bu tarz ırkçıkların saflığından söz edilemez, zira varolduklarında da saf değillerdi.
 
O halde başka yazıdaki olayını başka başlığa yaz. Bilim başlığında saçmalıklar yazılmaz.

Ayrıca düşüncemi filan bilmiyorsun, okuduklarını da anlamadığın gibi ;)
 
Türkiye de yaşayan Türklerin çok az bir kısmı safkan Türk bence. O kadar yüzyıllar boyunca nice milletlerle kaynaştık. Vatanını sevsin de etnik kökeni önemli değil.

Tabi safkan Türklüğü de ırkçılığa dökenler yok değil. Hüseyin Nihal Atsız bu işin babasıdır. :)
 
yahu sonuçta kimsenin mantar gibi bittiği yok. her halde ortak atadan geldik. nüfur artışı ve göçler, farklı coğrafyaların da etkisiyle gruplaşmalarla beraber çeşitli ırkları oluşturdu.
 
OdenMüzik,

Umarım yukarıda aktardığın hikâye için "bilimsel"lik iddiasında bulunmazsın. Eski Mısır'ın, ya da Maya'ların, ya da bilmemnenin ampirik bulgularını çıkarıp, biraz da "modernize" etmek yeni moda oldu son zamanlarda. Maya'ların astronomik bulguları da aynı ak^bete uğradı. Bunları çıakrıp çıkarıp önümüze koyan adamların derdini anlamk da zor değil. Modern bilim o kadar gelişti ki, en küçük bir uzmanlık alanı için bile onlarca kitap ve akademik yıllar gerektirir, ki bu popüler sansasyoncular için epey "sıkıcı" işlerdir. Eski uygarlıkların bıraktığı miras, böyle sansasyonlar olmadan da hayret vericiliğini korumaktadır oyas ki.
...
Bu "renkli ırklar" safsatasının içeriğine bakıldığında herhangi bir uzmanlık alanına sahip bir göz kendini ilgilendiren bir hata bulabilir. Bir tarihçi (belki ejiptolog) bize Mısır'lıların hangi toplumlarla ticarî ilişkiler içerisinde olduğunu göstererek, bu uygarlığın Kızılderililerle hiç bir alakası olamdığını söyleyebilir. Ben de kendi payıma düşeni söyleyeyim: Şimdi bu tufan dediğimiz şey (Nuh'un gemisi ve Tufan), kızıl derilileri diğer "renkli" ırklardan ayıracak bir etkiye sahip değildir. Hakeza söz konusu tufanın sanıldığından çok daha küçük ölçekli bir coğrafya da geçtiği şüphe götürmezdir. Bir jeolog gözüyle hemen söyleyeyim, Amerika Kıtası Avrupa'dan ayrılmaya başalayalı 200 milyon yıl oluyor. Modern insanın oortak atası primatların yer yüzünde görülmesi 40 milyon yıl öncesidir, Homo cinsi ise sadece 1 milyon yıldır vardır. Ve Dünya Homo Habilis'ten Sapiens'e dek jeocoğrafik olarak çok az bir değişiklik gösterir. Ha, şöunu da ekeleyim, Buzul çağları kıtaları geçici oalrak birbirine bağlayan köprüler oluşturmuştur, bu sayede Homo cinsi bütün Dünya'ya yayılmıştır.
...
İnsan'ın başlangıç noktası Afrika'dır, Tanzanya civarlarıdır. Oradan önce Ortadoğu, sonra Orta Asya'ya gidilmiş. Orta Asya'dan ise bütün Dünya'ya ayyılmışlardır. Bu yayılma süreci son 100 000 yıla tekabûl ederken, neolotik devrim ilk Anadolu'da MÖ 7000'li yıllarda gözlemlenmiş. Neolitik devrim demek, kültürün, tarihin başlangıcı demek. Birbirinzden izole olan, henüz doğaya karşı egemen olamamış çekirdekler hâlindeki bir çok topluluk, tekrar birbiriyle ilişkilere girmiştir. Sonra da üretim ilişkileri, erkek egemen ve sınıflı toplumun oluşumu vesaire derken günümüze geliriz.
...
Neyse ki genetik bilimi ilerledi. Ve bize kapkara Aborijin ile İzlanda'lı Jensen'in genetik farklılığının 1000'de 1 olduğunu kanıtladı (genom projesine kısaca bir göz atmakta yarar var, insanın 3 milyar geninin 3 milyonu birbirinden farklıdır). Bu farklılıklar da, örneğin Doğu Afrika'daki Etiyopya'lı Mahmoud Selasie'nin bacak kaslarının maraton koşuckluğuna, Batı Afrikalı Mbawa'nın da bacak kaslarının da 100 metre sprinte daha uygun olması gibi çevresel koşulların tetiklediği genetik çeşitlilikten ibarettir.
...
Uzun lafın kısası, "ırk" kavramını efsanelerle bulandırmak, siyasî malzeme yapmak yerine, antropologların bilimsel nesnesi hâline getirmek gerekir diye düşünüyorum.
 
Pellet, materyalist bilim'i savunmak adına, metafiziğe de açık kağı bırakan her türlü bilgiyi inkar etmek saçmadır.

Tufan için Nuh muh zırvasını düşünmeye gerek yok. Orada bahsettiğim tufan olayının da sadece belli bölge üzerindeki aşırı etkili olmayan bir hadise olduğu belli.

Üçüncü olarak, bilimci olmak için inanış ve tradisyonları reddedebilirsin ama, sen reddederken senin incelediğin tarih ve sosyolojinin incelediği insanlar reddetmediği için onları göz önünde bulundurmak "zorundasın".

Senin sansasyon amaçlı dediğin hadiseler sayesinde şu anda bilim delinen şeyden bahsediyorsun.

Kaldı ki modern bilim o kadar da gelişmedi.
 
Oden,

Eski uygarlıkta yaşayan insanların yöntemi ve ürettikleri, ya da yaşayışları görece "ilkel" diye onların daha aptal olduklarını söylemek çok saçma olur.Böyle bir tat vermek istemem.
...
Ancak, eski uygarlıkların efsanelerini ele alıp bundan bilimsel sonuçlar çıakrmaya çalışmak yerine, o zamanlar neler bildiklerini, hangi teknikleri kullandıklarını irdelemek, özellikle Bilim Tarihi için, bilim ve tekniğin insanlık tarihinde gittiği çizgiyi belirlemek çok daha önemlidir. Konuyla ilgili Thomas Kuhn amcamız epey kafa yormuş.
...
Bilgi, ama gerçek bilgi, Gerçeğin bilinç kanalıyla irdelenmesidir. Bunun pratiğe geçirilmesi de tekniktir. Oysa metafizik, ya da daha genel anlamıyla inanç sistemleri Gerçek olanla değil, içsel Sezgiyle ilgilidir ve pratik sonucu da, psikolojik bir iç huzur ya da altedilemeyen huzursuzluğun neden olduğu kıyımlar ve savaşlardır.
...
Bilim tarihinde, ne sıkıcıdır ki öyle sanasasyonel buluşlar yoktur. Belki Darwin'in evrim kuramı (ki o da tahtı salanan gerici kilisenin yüzünden) olay yaratmıştır. Örneğin kimse Einstein'ın görelilik kuramları için "deli zırvası" dememiştir. Bana ilginç gelen şey, bu eski uygarlıkların müthiş gizemlerinin neden 40-50 yıldır bilimsel kılıflara sokulmaya çalışıldığıdır. Açık söylüyorum, bilime kafası basmayanların, bu işle uğraşanların dışındaki sıradan nüfusu etkileme çabalkarıdır. Bu "müthiş gizemleri" günümüz biliminin malzemesi olarak kullanmak isteyen şarlatanları neden gerçek bilim adamları muhattap almıyor?
...
Örneğin, bu 4 Irk hikâyesi hangi bilimsel ve tarihsel verilere dayanıyor? Şimdi Eski Mısır'ın bilimi dersen olmaz. Çünkü Bilimsel Yöntem, aydınlanma çağıyla beraber gündeme gelmiştir. Ve insanoğlunun en hızlı teknik ilerlemesini kaydettiği dönem de bu dönemdir. Bu "4 Irk" hikâyesi, Grek Uygarlığının "4 elemantine" benziyor. Evren ateş, su, hava ve topraktan oluşmuyor. Ama her bir elementi, felsefe kuramlarının ve dünyaya bakışlarının temeli oalrak ele alan Anaxagoras, Thales, Herakleitos vs gibi filozofların Antik düşünce üzerindeki etkisi gerçekten hayranlık vericidir.
...
Tarihe, bilim tarihine baktığımızda, öğrenilecek, keşfedilecek, hayranlık verecek bir çok şey bulacağız. Ama Bilimsel Yöntem'i ve insanlığın geldiği bilgi ve teknik düzeyi asla ve asla küçümsememek gerekiyor.
 
Pellet demiş ki:
Ancak, eski uygarlıkların efsanelerini ele alıp bundan bilimsel sonuçlar çıakrmaya çalışmak yerine, o zamanlar neler bildiklerini, hangi teknikleri kullandıklarını irdelemek, özellikle Bilim Tarihi için, bilim ve tekniğin insanlık tarihinde gittiği çizgiyi belirlemek çok daha önemlidir.

Pellet, ben de onu diyorum zaten. Anlaşamıyor muyuz? :)

Ben de zaten dedim ki bunlar bilimin temel aldığı konulardandır. Bilimdir demedim.

İnanışlar bilim üstüdür bilimin konusu değildir.

Fakat bilirsin ki, ozamanlardaki bu tarz putperest inançlar, şu anki yeni inanışların yanında çok daha materyalist, çok daha doğacı (gerçekçi) çok daha bilimseldir. Zira şimdikiler gibi insanı şu yarattı demektense, yaradılıştan sonrasıyla ilgilenirler. Yaradılışla ilgili temsili efsaneler oluştururlar. Zira insanlara şunun üfürüğü demektense, X tanrısının oğulları diyerek, X tanrısının icon olduğu konuyu temsil ederek, modern piskoloji/sosyoloji bilimlerinin temelini atarlar.

İconperest bir yapı oldukları için tarih yazıcılığı daha gerçekçi olmakla beraber efsaneler sadece süsleme ve temsil etme amaçlıdır. "Elde ettikleri büyük kudreti zulm için kullanırken kutsalı unutan kızıl ırka, Gaia'nın gazabı büyük oldu" derken adamların anlattığı tek şey, hazılıksız yakalanılan bir doğal afettir.

Tarih bilimi, o döneme ait bulguları betimlemeleri incelerken dönemin betimleme tarzını bilerek yorumlar yapan. Sansasyon yaratan, şu an alışıla gelinmemiş olan betimlemelerin çok gizli sırları sakladığı düşüncesidir. O dönemlere ait tarih yazıcılığı genellikle edebiyat sanatı ile ilintili olduğundan, sanatta bugün bile insanları büyüleyici gelen imgeleme sanatı kullanılmaktaydı. Sana bilim üstü efsaneler gibi gelen olaylar bu imgeler. Eğer bir sanat tarihi uzmanı ile beraber incelemede bulunursan, gayet normal basit şeyler yazıldığı anlaşılabilmektedir.

En azından Osmanlı döneminde taraflı yazılan tarih belgelerinden çok daha objektiftirler.

4 Irk hikayesi, o döneme ait, farklı cografyalardan gelen yazılı metinlere dayanıyor. 4 ırk hikayesi de 4 elementten çok çok farklıdır hatta alakası yoktur. Çünkü 4 element 4 farklı olguyu temsil ederken 4 ırk sadece ırktır. Fenotipsel ayrılıktır. Ayrıca 4 element düşüncesi Greklere ait değildir :)

Ama 4 ırk hikayesinden daha saçma bir şey varsa insanların çok farklı ırklarla var olduğunu düşünmektir. Çünkü bunun temeli, Allah böyle yarattı demektir.

4 ırk hikayesini doğrulamak içinse, bir sayısalcı olarak (her ne kadar şu an kimyacı olsam da) insan evrimine (insanın biolojik yapısı göz önünde bulundurulursa) bu tarz ırksal etki gösterebilecek 4 coğrafya var.

Asya'nın o dönemki coğrafi koşulları içinde farklı ırklar oluşturmasını sağlamaz. Aynı şekilde Avrupa da.

Bir genotip uzamanı biyologa gidip, (jeologsun sanırım) dönemin cografi koşullarını verirsen, sana çıkartacağı insan profilini alıp incele derim.
 
Geri
Üst