Fantezi Edebiyatı (Fantastik Edebiyat) Hakkında

Forumu taradım fakat böyle bir konu bulamadım. Eğer var da gözümden kaçmışsa, moderatörler bu başlığı kilitleyeceklerdir zaten.

Fantezi edebiyatı büyücüler, cadılar, krallar, şatolar, savaşlar, ejderhalar, garip yaratıklar içeren bir edebiyat türüdür. Yüzüklerin Efendisi buna en iyi örnektir. J.R.R. Tolkien'in eserleri, David Eddings'in eserleri de örnek olarak verilebilir.

Çarpıcı örnekler şunlardır:

Yüzüklerin Efendisi
Belgariad ve Malloryon (David Eddings)
Ejderha Mızrağı
Unutulmuş Diyarlar vs.

Bu edebiyat türü hakkında görüşlerimizi paylaşalım.
 
Ejderha mızrağı serisinin artık kabak tadı verdiğini düşünüyorum açıkcasi. Masa üstü kural kitaplarina kadar okudum ve güzel olabilecek bir dünya tamamen kısırlaşmış tek iyi ve tek kötünün etrafında dönmüştür. David Eddings kitaplarini okumadim ancak FR ve yüzüklerin efeendisi gibi kitaplarin yanında ejderha mızrağı çok basit ve özenilmemiş bir dünya olarak kaliyor benim gözümde.
 
Her ne kadar filmleri sayesinde çocuklara hitap ediyormuş gibi gözükse de ,seriyi okuyanların kolaylıkla anlayabileceği gibi Harry Potter da çok başarılı bir kurgu serisidir.Her sayfada sizi şaşırtır,etkiler,sürükler...
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #4
crevassie_fille demiş ki:
Her ne kadar filmleri sayesinde çocuklara hitap ediyormuş gibi gözükse de ,seriyi okuyanların kolaylıkla anlayabileceği gibi Harry Potter da çok başarılı bir kurgu serisidir.Her sayfada sizi şaşırtır,etkiler,sürükler...

Ben hâlâ döner döner okurum. Tabii insan bir noktadan sonra ezberliyor. :)
 
harry potterla birlikte büyüdüm ben yav :) ilk çıktığında yanlış hatırlamıyosam ikimizde 11 yaşımızdaydık :D şimdi ben 18 i geçtim pis herif evlendi barklandı çocuk yaptı :)
 
Eragon ,Eldest Cristopher Paolini su ucuncu kitabi yazamadi bir turlu ya da yazdi da daha Turkiye de yok .
Cok sevmistim ilk iki kitabi ucuncuyu beklerken unutacagiz ayrintilari .
 
başlığı okurken benim de kafamda Harry Potter buna bir örnek midir sorusu belirdi, ve üstte bir arkadaş belirtmiş katılıyorum her ne kadar çocuklara hitap ediyor gibi gözükse bile Harry Potter'da çok zekice ayrıntılar vardır ve kurgusu çok başarılıdır zira 2.kitaptaki küçük bir ayrıntı 5.kitapta karşınıza çıkar. anlatılan hiçbir şey boşuna anlatılmamıştır, bu yüzden J.K.Rowling'i çok başarılı bulduğumu söyleyebilirim.
 
J.K. Rowling biraz kendi kendisinin kurbanı oldu. Başarılı ve muhteşem ilerlemiş bir seriyi, en azından bence, pek iyi sonlandıramadı. Aslında, pek çok kişiye açık ve net bir şekilde yönelttiğim soru bile sabittir; kitapları nasıl okudunuz da Dumbledore'un öleceğini göremediniz? Hatta, daha da ileri giderek, ben dördüncü kitaptan beridir o adamın ölümünü gözledim. Belki kişisel tiksintimden ama, iyinin her halde kötüye üstün çıkması ve ana karakterin ''dokunulmaz'' olduğunu kanıtlamasını pek 'yaratıcı' ya da 'ilerici' bulmuyorum - ana karakteri akla hayale gelmez işkencelere tabi tuttuktan sonra öldürecek kadar cesur olmamak olar tanımlıyorum. Belki benim önyargım, bilemem.

Gelelim David Eddings'e... Belgariad serisi tek kelimeyle muhteşemdir. David Eddings'in az bulunan bir yeteneği var; ulaşılamaz derecede üstün seviyedeki karakterlerin bile 'insan' özelliklerini hatırlatması. Günlük muhabbetlerde geçtiğini duyabileceğiniz pek çok cümle ile geçen diyaloglar ve, ilkgençliğin getirdiği utangaçlık üzerine muhteşem bir çalışmadır. Mallorion'u o kadar sevmedim, zira Eddings, ilk beşlemesinde yakaladığı büyüyü pek yakalayamamıştı: biraz 'gereksiz' kaçtığı düşüncesindeyim. Zira, Belgariad mükemmel bir şekilde bittikten sonra, devam ettirmenin anlamını görememiştim.

Esas, David Eddings'in takdire şayan hikayeleri, Elenium ve Tamuli üçlemeleridir. Fantastik edebiyat olunca konu, işin dozajını (Ejderhamızrağı ya da R.A. Salvatore'un tersine) kaçırmadan ve onca büyülü, gerçeküstü dünyaya rağmen sanki bir zamanlar (kullanılan teknoloji ve genel ortaçağ motifi sebebiyle) anlatılan olaylar yaşanmış havası verir.

Ejderhamızrağı, aslında iyi başlayan bir seriydi. Farklı mevsimlerin ''havalarını'' çok iyi yansıtmıştı. Tanis'in aşkı, Raistlin ve Caramon'un garip ilişkisi, ejderhamızrağı, Fizban, Tasslehoff ve Flint'in sürekli atışması... kader üzerine devam eden 'İkizler' üçlemesinin Raistlin karakterine tuttuğu ışık ve ikizler aracılığı ile kişilerin kendileriyle olan savaşlarını çok güzel betimlediğini düşünüyorum. Fakat, tabii ki 'İkinci Nesil' gibi ortalama ve 'Yaz Alevi Ejderhaları' gibi bir abartı ötesiyle devam etti ve soru sabit oldu: NEDEN DEVAM ETTİ Kİ!? Çözülmedik hiçbir şey kalmamıştı resmen!?

Fakat, Margaret Weisz ve Tracy Hickman söz konusu olunca, Ölüm Kapısı (The Deathgate Cycle)'dan bahsetmeden geçmek olmaz. Irkçılık, nefret, insanlığın ''öteki''ne karşı duyduğu neredeyse doğal olan nefret ile arkaplanını oturtup, 'insan durumu' olarak nitelendirdiğimiz pek çok konuya değinerek, ana mesajını da 'denge' üzerine kurarak, ekstra pek çok detayla dolup taşan (kitapta söylenen şarkıların notaları gibi) son derece sürükleyici bir şekilde ilerleyen ve tek kelimeyle sanat eseri olan bir yedi romandır ve fantastik kurgu sevilsin, sevilmesin, MUTLAKA okunmalıdır. Gerçi, tamam, bütün 'fantastik evren'lerin bizim evrenimiz dahil olmak üzere birbirine bağlı olduğunun ortaya atılması (Bir karakterin kendisini, bir delilik anında, ''Bond, James Bond.'' diye tanıtması gibi bir an vardır misal) birazcık komedi unsurunu kaybetse de (yaklaşık dört roman çekilmiyor aynı muhabbet) yine de okunmalıdır.

FAKAT (daha bitmedi). Her ne kadar, yazarın kendisi tarafından dahi ''Drakula'nın karikatürize edilmiş hali'' olarak nitelendirilen Lord Strahd von Zarovich'i bize veren RAVENLOFT ayrıca takdire şayandır. 'Korku' diye geçiyor olsa da, daha çok 'gotik' edebiyata yakın duran bu seri, aslında sadece depresif ve karanlıktır. Çok az kitabını okuyabildim; ''Ben, Strahd: Bir Vampirin Anıları'' ve biraz 'devamı' olan ''Ben, Strahd: Azalin'le Savaş''; ''Kara Gül Şövalyesi'' (Ejderhamızrağı karakteri Lord Soth'un çevresinde dönen iki kitaplık serinin ilk kitabı) ve BİLHASSA ''Kara Gül'ün Hayaleti'' çok güzel kitaplardır. Kara Gülün Hayaleti kitabındaki Fısıldayan Yaratık ('warlock' ya da 'yeminbozan'ların kulaklarına sürekli felaketleri fısıladayan) ve Kanlı Ayakkabı Tamircisi (ölmekte olanların ayak tabanlarından ayakkabılar yapan) karakterleri hala içimi ürpertir.

Ve, kapatırken, R.A. Salvatore'un saçmalığın dibine Entreri ile vurmadan yarattığı güzel üçleme, Kara Elf'ten bahsetmek istiyorum. Drizzt Do'Urden isimli bir kara elfin, herkesin içindeki 'yabancı'yı, dışlanmışlığı, izolasyonu ve deliliği, ümidi ve en nihayetinde, kendi kendini keşfedip kendi bildiği gibi yaşamayı, ve bu yaşamın bedellerini anlatan efsanevi bir seridir. Sonra tabii ki 'Buzyeli Vadisi' (Icewind Dale) serisi ile abartmaya başlayan seri, belli bir noktadan sonra bıraktığıma beni, ''A THOUSAND ORCS!'' (Bin Ork) kitabıyla belli etti; tek bir karakterin tek başına bin adet ork kesip (gerçi, düşündüm de, vaktinde ejderhalara kafa tutan birisine gayet kolay olmalı), bu kadar apartıp, Entreri gibi bir İNSANI alaşağı edememesi saçmalığına bir son verilemMEsi artık yettiğini anlatıyor.

Bu noktada, sonnotumu koyuyorum: Artemis Entreri bir İNSAN. Ne olursa olsun, bir kara elfin fiziksel potansiyelinin en düşün seviyesinin yakınından ancak MÜKEMMEL olsa geçebilecek bir ırka mensup. Kaldı ki, tamamen birbirinin canına okumak üzerine kurulu bir toplumun, istisnasız EN İYİ yakın dövüşçüsü ile boy ölçüşebilecek bir tekniğe sahip olması kesinlikle saçmalık. Ne olursa olsun, içinde oldukları dünyanın en tehlikeli yerinde, yarı deli vaziyette, en hata yapabilecek şekildeyken bile terör estiren bir yaratığa kafa tutabilecek bir İNSAN, Salvatore'un ''karakterin karanlık tarafını temsil eden bir karakter ile ortaya çıkma'' klişesini saçmalığa vardırması haricinde bir şey de değildir. En azından ''bence'', zira bu ''Drizzt ve Entreri'' tartışmaları genelde ''ateist-inançlı'' tartışmalarından beter geçer. :LOL:
 
Kount demiş ki:
Ejderhamızrağı, aslında iyi başlayan bir seriydi. Farklı mevsimlerin ''havalarını'' çok iyi yansıtmıştı. Tanis'in aşkı, Raistlin ve Caramon'un garip ilişkisi, ejderhamızrağı, Fizban, Tasslehoff ve Flint'in sürekli atışması... kader üzerine devam eden 'İkizler' üçlemesinin Raistlin karakterine tuttuğu ışık ve ikizler aracılığı ile kişilerin kendileriyle olan savaşlarını çok güzel betimlediğini düşünüyorum. Fakat, tabii ki 'İkinci Nesil' gibi ortalama ve 'Yaz Alevi Ejderhaları' gibi bir abartı ötesiyle devam etti ve soru sabit oldu: NEDEN DEVAM ETTİ Kİ!? Çözülmedik hiçbir şey kalmamıştı resmen!?

Ejderha Mızrağı benim favori kitaplarımdır.Weis ve Hickman'da her zaman diğer yazarlardan farklı olan bir üslup vardır.Misal Ejderha Mızrağı ile alakalı farklı yazarlar tarafından yazılmış onlarca kitap var.Ama bence hiçbiri bu ikilinin yarattığı havayı yakalayamıyor.

Öte yandan Ejderha Mızrağı bence ikizlerin üçlemelerinden sonra bitmeliydi.Bazıları Raistlin'in hayatını anlatan Ruhdöveni ve Silah Kardeşliği'ni bile gereksiz bulur.Ben Ruhdöveni'ni severim fakat Silah Kardeşliği'ni gereksiz bulurum.Bu birazda parayla ilgili sanırım.Çünkü kazanılan tüm bu başarılar ve satışlardan sonra Weis ve Hickman ikilisine yeni seriler yazmaları için baskılar yapıldı ve akabinde bence çok gereksiz olan ikinci nesil,yaz alevi ejderhaları ve sonrasında ruhlarla alakalı olan üçleme çıktı.Halbuki ilk üçleme ve ikizlerin üçlemesi harikaydı ve öyle kalmalıydı.

Ayrıca ben Ejderha Mızrağı ile alakalı bir film ya da oyun neden yapılmaz hep merak etmişimdir.Tamam alakalı oyunlar ve film olmasa da yapılan bir animasyon filmi mevcuttur(ki iğrenç ötesi birşeydir).Ama misal bence Ejderha Mızrağı'da Yüzüklerin Efendisi gibi filme çevrilebilirdi.Çokta güzel olurdu ama şimdiye kadar yapılmadı maalesef.(Ama tabi Zindan ve Ejderha gibi iğrençlikte değil Yüzüklerin EFendisi ciddiliğinde olmalı)
 
Weizs ve Hickman, karakterlerin hataları/eksiklikleri ve onları rahatlıkla sonlarına götürebilecek huylarını mükemmel oturtup, dünyanın aldığı hali nasıl aldığını da ufak ufak vererek, gayet hoş bir destan çıkartmışlardı ortaya. İkizler ile de destanın devamı denebilecek bir üçleme ile, kenarda köşede kalan detayları da halletmişlerdi. İki üçleme de mükemmel denebilecek seviyedeydi.

Raistlin Majere'in geçmişi hakkındaki gizemleri de aslında Ruhdöveni ile gayet güzel ortaya dökmüştü bizim ikili; nereden geliyor, neden böyle, neler yaşadı da bu hale geldi sorularını cevaplandıran bir kitaptı. Silah Kardeşliği ise, eh... hani, olsa da olabilirdi, olmasa da.

Sonuç olarak, fantastik kurgu söz konusu olunca, Ejderhamızrağı'nın altı kitabı (Güz Alacakaranlığı Ejderhaları, Kış Gecesi Ejderhaları, Bahar Sabahı Ejderhaları, İkizlerin Zamanı, İkizlerin Savaşı, İkizlerin Sınavı) okunmalıdır. Zira, Weizs ve Hickman, sadece Ölüm Kapısı Serisi (Ejder Kanadı, Elf Yıldızı, Ateş Denizi, Yılan Büyücüsü, Kaosun Eli, Labirente, Yedinci Kapı) ile benzer bir şahesere imza atabildi.
 
Nihayet C.Paolinin üçüncü Kitabı BRİSİNGR elimde ,uzun bir aradan sonra...
Ben bu genç yazardan çok ümitliyim çok yetenekli ,kitabı bitirince uzunca yazmayı düşünüyorum .
 
Kount nickli arkadaşın Malloreon hakkında söylediklerine katılıyorum. Aslında içerik olarak yersiz bir kitaptı ve bana her ne kadar Belgariad'ı okurken hissettiğim heyecanı verse de, sanırım bu Malloreon'un bir nevi Belgariad tekrarı olduğundan kaynaklandı. Gerçekten Belgariad'ta yolculuk ve macera duyguları daha iyi işlendiği için, okuyucuyu sürükleyebiliyor ve kitapta bahsedilen her anı ve sahneyi bizzat yaşama isteğini okuyucuda uyandırabiliyor. Fakat, ne hikmetse, sevmeme rağmen Malloreon'da bu "yaşama" hissini bu sefer duyamadım.

Her ne kadar konuyu açarken isimlerini versem de, Ejderha Mızrağı ve Unutulmuş Diyarları henüz okumadım (gerçi o kadar kitap da nasıl okunacak) ama bazı yorumları okuduğumda, yine Kount'un dolaylı olarak bahsettiği gibi işin abartıldığını sezdim. İnsan bir kitapta kendini ne kadar bulursa o kitabı o kadar çok sever düşüncesinden hareketle, zikrettiğim iki seride kendimi (insanı) bulamayacağımı hissettim bir an ve o yüzden hiç başlamadım. Zaten Belgariad'ı bu kadar çok sevmemin bir nedeni de, yine Kount'un çok güzel ifade ettiği gibi, karakterlerin, ne kadar üstün olursa olsun temelde insan olduklarını, yani kısmen de olsa bizden biri olduklarını hatırlatmasıydı. Hayal ile gerçeği ustaca birleştirebilmesiydi.
 
Sevgili DarkLegacy, sanırım o, birazcık Belgariad'ın özellikle (ya da sadece) Garion ve Ce-Nedra'nın karakter gelişimlerini konu aldığı için o hissi taşıyor ve Malloreon taşımıyor - zira, en sonunda her şeyin yerli yerine oturması ile biten ve usturuplu biten bir serinin devamında, olay karakterlerden çok yaşanan olaylara odaklanınca biraz başarısız kaldı.

Öte yandan, Ejderhamızrağı'nda okunabilecek ve ilk bir-iki bölümde tam hissettirmese de insanı sonraları inanılmaz bir şekilde içine çeken kitaplarını sıralıyorum, kronolojik olarak, ki okursan pek çok şey bulabilirsin:

1- Güz Alacakaranlığı Ejderhaları
2- Kış Gecesi Ejderhaları
3- Bahar Şafağı Ejderhaları
4- İkizlerin Zamanı
5- İkizlerin Savaşı
6- İkizlerin Sınavı

Sonrasında ise, bu seri, yok Ruhlar Savaşı'ymış, yok 'Unutulmuş Hikayeler' midir nedir oymuş (ya, ağzımı bozmayacağım diyorum da, STEEL BRIGHTBLADE nasıl NUITARI'DE DOÐMUŞ OLABİLİR BE!!!) abuklaştı resmen. Raistlin hayranı bir adam olarak, ''Fistandantilus, Yeniden Doğuş'' ilgimi çekmişti bir tek, o da fos çıktı zaten.

Unutulmuş Diyarlar aslında genişletilmiş bir evren, Ejderhamızrağı gibi, ben sadece R.A. Salvatore'un ''Kara Elf Üçlemesi''ni ve onun devamı olan ''Buzyeli Vadisi''ni biliyorum. O kısımda da, Kara Elf Üçlemesi, okunur. Hem de çok güzel okunur:) Hani, işine yararsa, yaramazsa eyvallah zaten.
 
Asıl merak ettiğim konu, David Eddings'in Belgariad ve Malloreon'u bir anlamda tamamlamak için yazdığı Rivan Codex adlı kitabın Türkçe yayımlanıp yayımlanmayacağı.
 
Unutulmuş Diyarlar'a dalmış durumdayım. Drizzt'e hayran kaldım arkadaş. O leşliğin, o çürümüşlüğün içinde hala bir umut ile sevgiyi ve mutluluğu aramasına hastayım. Eminim bir çok kişi Drizzt Do'urden'in hayat hikayesinden bir şeyler bulabilir.
 
Geri
Üst