Devrim Tarihimiz

Bu başlığı açmama sebep olan şey, öncelikle içimde sürekli devam eden dayanılmaz bir ( A, B milletinin gelişimine karşı) aşağılık duygusudur. Bu duyguyu en içten hissediyorum ve yaşıyorum... Bunun utanılacak bir yanı olmadığını biliyor, bizzat yıkılması gerektiğine inanıyorum... Vicdanı olan her bu ülkenin vatandaşının da bunu hissetmesi gerektiğini düşünüyorum... Bunu hissetmiyorsa ve buna rağmen fikirleri varsa saygı duyuyor ama önce otursun bir geçmişi incelesin sonra geleceği irdelesin diyorum.... Bu kadar nutuk atar gibi görünme sebebim budur.. ( X kişiler eleştirecektir, siz ne yaptınız diyecektir, ama bilinsin ki 27 - 28 yıldır bu ülkeyi ciddi anlamda (altını cizerek söylüyorum) sol bir yönetim , hükümet yönetmiyor... Gene x kişiler eylemsel olma yönünde eleştiriler getirebilir... Evet eylemsel hareketin nasıl karşılandığı da ortada, Atatürk'ün partisi CHP bile 1 mayısta polis sularına ve gaz bombalarına maruz kaldı.... Artık gerisi insanın kavrama ve irdeleme yeteneğine bağlı...

Bir devleti ve o devletin düzenini anlamak için o devletin kuruluş felsefesini incelemek gerekir. Ülkelerin kuruluş yıllarındaki tarihi süreçleri, bu süreçleri meydana getiren sebepler o ülkelerin kuruluş felsefelerini bize anlatacaktır.
ABD’nin kuruluşuna baktığımızda, İngiltere’nin savaşları sonucu bozulan maliyesini düzeltmek amaçlı yaptığı vergi artırımı Amerika’daki kolonileri İngiltere’ye savaş açmaya yöneltmiş, koloniler savaşı çeşitli Avrupa ülkeleri desteğiyle kazanmış ve bağımsızlıklarını ilan etmişler. Sonra ABD Afrika’dan köleler getirmiş ve bunları tarlalarda karın tokluğuna, insanlık dışı koşullarda çalıştırmıştır. Sermaye birikimi sağlamak birinci hedefidir. Neticede ABD kuruluş ve ekonomik gelişim amaçlarının temeli paradır. Felsefesi paradır. Kuruluş ideolojisi paradır. Bağımsızlık amacı bile paradır. Gelişmek için ise köleler çalıştırmış, sömürmüş, savaşlar çıkarmıştır.
Sovyetler Birliği’nin kuruluşuna bakalım. Ülkede Çarlık Rusya’sı baskısı hakimdir. Maden ve sanayide çalışan işçiler ağır koşullarda, çok düşük ücretlere çalışmaktadır. Köylüler fakirdir. 1. Dünya Savaşı’nın etkisiyle ülkedeki fakirlik daha da artmıştır. İşçilerin ve köylülerin geçmişten beri devam eden ayaklanmaları son noktaya ulaşmış, devletin tek sahibi kabul edilen çar ve rusyası dönemi sona ermiştir. İşçiler, köylüler yönetimi almıştır. Kuruluş felsefesi açlıktır, savaşların getirdiği yokluğun halka yansımasıdır. Çarlık ve soylu aileler düzenine karşı çıkıştır. Sonucunda Sovyetler Birliği kurulmuştur. (Sonrası gelişmeler ?)
Ülkemize baktığımızda ise 1. Dünya Savaşı sonucu en acı tablonun bizde olduğu kesindir. Hem savaşın getirdiği açlık,yoksulluk, hem ülkemizin işgal altında olması, hem bölünmüşlük (bizde bir fikirsel birlik bile yok, Sovyetlere baktığımızda işçi, köylü çoğunluktaki halk bir felsefi birliğe varmış) hepsi bir aradadır. Bizim kuruluş felsefemiz “Bağımsızlık benim karakterimdir” sözlerindedir. Ordusu olmayan, açlık içinde yaşayan, çeşitli gruplar halinde hareket eden halktan bir ordu kurmak, savaşları kazanmak, devlet kurmak tarihte kolay rastlanır bir olay değildir. Bu ancak gözü karalıkla olur. Burada bakınca bizim kuruluş felsefemiz bu gözü karalıktır.
Derinlere inelim. Ülkenin kuruluşunda temel olan siyasi bakışa geçelim. Atatürk bu ülkeyi kurarken bizim bilerek veya bilmeyerek inandığımız her fikri, düşünceyi bizim için temel değerler olarak ortaya koymuştur. Tarihi okumuş, Osmanlı’nın geldiği son noktaya kadar durumu analiz etmiştir. Mücadelede uyguladığımız her fikirsel değeri ülkemiz için temel kabul etmiştir.
Osmanlı’nın son dönemlerine baktığımızda ulema denen yapılanmanın devlet içindeki gücü ve Osmanlı’yı yıkıma sürükleyişi açıktır. Ulema denen güç padişahın bile üstündedir. Padişah kararı verirken önce dine uygun mu diye ulemaya sormaktadır. Bu zümrenin din adı altında verdiği ne dine ne de dönemin gelişmelerine sığmayan kararları Osmanlı’nın son dönemlerdeki durumunu açıklar. Çağdaşlaşma hareketleri Cumhuriyet’ten önce de vardır. O dönemdeki aydınlar, gazeteler çıkarmakta, halka seslenmeye çalışmaktadır. Ama bu aydınlar (özellikle Abdülhamit dönemi) aralarında, dönemin koşullarının da etkisi sonucu birlik sağlayamamışlardır. Ama etkili olan 2 ana siyasi akım vardır. Biri arap kökenli dinci ve din esaslı devlet anlayışına yönelik akım ( bu akım padişahın halife olduğu savı ile arap islamcıları tarafından desteklenir ve Abdülhamit’in de desteklediği akımdır), diğeri ise fikir ayrılıklarının olduğu ama buna karşı, bir meclisi, çağdaşlaşmayı isteyen ve padişahın mutlak hakimiyetine karşı olan bir akımdır. Jöntürkler, Genç Osmanlılar, İttihat ve Terakki. Doğruları vardır, yanlışları vardır ama dönemlerine göre ilerici oldukları inkar edilemez. Ve bu oluşumlardaki kişiler yazar, devlet görevlisi, askerdir. Bu kişiler Osmanlı’nın girdiği savaşlarda savaşmışlar,yazmışlar, görevlerini sonuna kadar yerine getirmişlerdir. Ama 1. dünya savaşına geldiğimizde etkin İttihatçılar (Enver Paşa ve tayfası) yanlış kararlar almış, gerçekleşmesi çok zor, saçma amaçlara saplanmışlardır, sonuç Osmanlı’nın savaştan yenik çıkmasıdır.
İşgal döneminde, İngiliz hükümeti Osmanlı’ya son vermemiştir. Topraklar bölünecek devletçikler oluşturulacak, ama belli bir bölge Osmanlı devletinde kalacaktır. Osmanlı ve padişahı kuklalaştırılacaktır. Amaç halifeyi kontrol altına almak, böylece İslam bölgesinde etkili olabilmektir. Böylece o dönemlerde başlayan, emperyalizmin orta doğudaki planları daha rahat işleyebilecektir. Ama Anadolu’da bir mücadele başlamıştır ve amacı bağımsızlıktır.
Mücadelenin ilk dönemlerinde, Anadolu’dan başlayan harekete karşı hilafet ordusu adında bir ordu kurulmuştur. Ordu İngiliz kontrolündeki padişah ve İstanbul yönetimi tarafından oluşturulmuştur. Bu ordu bağımsızlık için savaşan ordumuzun üstüne sürülmüştür. Bu tarihtir. Bu durum, İngiliz Emperyalizminin yukarıda bahsettiğimiz amacı güttüğünün kanıtıdır.
İşgal güçlerine karşı kucak açan yobazlardır. Çünkü onlara fetvayı kukla halifeleri vermektedir. Ama vatansever din adamları Anadolu’da başka fetvalar vermektedir.
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Cumhuriyet’in ilanından sonra gene, bağımsızlığını kazanmış Cumhuriyet’ e ilk saldıranlar yobazlardır. Bunlar Menemen’de Cumhuriyet’in genç subayı Kubilay’ın kafasını koparıp, bir kazığa sokacak kadar haindirler, yobazdırlar. Doğuda şeyh said ayaklanmasında gene yobazların kışkırtması ve hainlik vardır. Sebep, eski hurafe döneminde etkileri,güçleri olan şeyhlerin, şıhların, tarikatların düzeninin sona ermesi ve bu yobazların güçlerinin ellerinden alınmasıdır. Hainlikleri ise Kuvayi Milliye toprağı olan Musul’u vatan toprağına almamıza engel olmasıdır. Yabancı işbirliği ile hainliklerinin dini değerlerle alakası yoktur. Yobazlık ise beslenmelerinin kaynağıdır.
Bu yobazlığı besleyen cehaleti yok etmek için ülkemizde köy enstitüleri açılmış, eğitimde birlik sağlanmış; bu şeyh, şıh kontrolünün, bunların beslendiği ağalık düzenin yok edilmesi için toprak reformu hedeflenmiştir.
Bu gericilik sona ermemiştir. 50 lerde demokrat parti ile dini istismar eden ve gericiliği kurcuklayan anlayış devam etmiştir. Köy enstitüleri kapatılmıştır. Ezanın yeniden arapça okunmasına dönülmüştür. Devletçi ekonomik anlayış dışlanmış, liberal ekonomi anlayışının temelleri ülkeye sokulmaya başlanmıştır. Toprak ağalarının ve tarikatların beslediği DP ile toprak reformu uygulanamamıştır. Karşı – Devrim başlamış ve sömürgeleşmemizin önünü açan ilk adımlar atılmıştır.
Tarihe baktığımızda nedense hainlik, yabancı işbirliği, ülkeyi sırtından vurma hep bu gerici zihniyetin faaliyetleridir. Osmanlı’da arap kökenli dinci akımlar ve karşısındaki aydınlardan bahsetmiştik. 1. dünya savaşında ne oldu, araplar bırakın padişahın cihatına karşılık vermeyi, Osmanlı’yı sattılar, sırtından vurdular. Mücadele döneminde ordumuza karşı ordu kurup saldırdılar. Cumhuriyet kuruldu isyanlar çıkardılar. İleriki yıllarda baktılar Cumhuriyet yeşeriyor, bu sefer Karşı - Devrim başlattılar, halkın toprak sahibi olmasını, eğitim almasını engellediler.
Ama bu akıma karşı olan aydınlara, askerlere baktığımızda, zamanında Osmanlı adına gene onlar savaştılar, Milli Mücadeleyi onlar verdiler, Cumhuriyet’i onlar kurdurlar, devrimleri onlar yaptılar. Hala talana direnen, gericiliğe direnen onlar.
Tarih sürdü geldi günümüze, gene aynı kafalar iktidardalar. Amaçları aynı: Arap yaşayışını empoze etmek, vatanın, milletin değerlerini, birikimleri olan kurumları hain babalarının malı gibi satıp savurmak, devletin yıllarca Cumhuriyet’i koruyan kurumlarını zedelemek, kadrolaşmak, yabancı talanını arttırmak, sömürgeleşmemizi son aşamaya taşımak, üniversiteleri de yobazlaştırmak, cemaat, tarikat dönemine geri dönmek, neticede Karşı- Devrime devam etmek.
Bu kafalar ta 100 yıl önceki kafalar….


Bu nedenle inancı olan müslüman bile, inancını adam akıllı irdelemeli, adam akıllı karar vermeli... Yoksa emperyal güçlerin Fetullahçı yobaz ve faşist adamları oluyorlar (bakın boşa faşist demedim 1 mayısta polisler vurdular, ülkemizdeki polis teşkilatı ne yazık ki fetullahçıdır, okullarındaki hoca kadroları fetullahçı adamlardır. Bu AKP nasıl bu kadar güç sağladı sanıyorsunuz? Nasıl kafasına göre milleti göz altına alıyor sanıyorsunuz? Nasıl eskiden çok gizli mühürlü bilgiler fetullah tarikatına ulaştı sanıyorsunuz? Bu bilgiler doğrultusunda bazı emniyet ve yargı elemalarına komplolar nasıl kuruldu? (BKZ Necip Hablemitoğlu - Köstebek)) Şu anda ise AKP cidden derin devletini yaratıyor ki son çırpınışlarında buna devam ediyor... Sebebi gelecekte kendine bir haraket imkanı sağlayabilmek.. Bundan sonrası artık okuyan kişiler kendileri biraz araştırsın( ricamdır)...

Neticede, ya allah bismillah allahuekber sloganı Türk milliyetçiliği değildir!!!!! Apoya övgülü sloganlar da solcu, sosyalist bakış değil aksine aynı kapıya çıkan, geri bakış açılarıdır...

Ben ülkenin bu güne gelişini biraz da ülkesel gerçeklerle anlatmaya çalıştım... Geçmişe 68 kuşağına daha ayrıntılı bakabiliriz, tartışabiliriz... Onlar cidden bizden daha ileriydiler, 1968 2008 den daha ileriydi....

İyi sabahlar...
 
Geri
Üst