Nasihat gibi olacak yazdıklarım ve muhtemelen yine uzatacağım.. Üniversite denen şey insanın hayatına dolaylı değil direkt etki eden bir süreç, öyle aileden zengin değilseniz, diplomalı gözükeyim diye goy goyuna okumayacaksanız. Ömrünüzün (lisans düzeyinde) asgari 4 yılını vereceksiniz. Bu süreyi geleceği güzel diye sevmediğiniz ya da kulaktan dolma o bölüm iyidir, iş garantisi var vs duyumlarıyla değil, sevdiğiniz, ilginizi çeken bölümde okuyun.. Okumak isteğiniz bölüme önceden karar verip, gelecek planı/hedefi belirlemek çok önemli ve bunu kendiniz yapın. Bölüm ve tercih edeceğiniz okul belliyse ziyaret edin, piyasada mesleği iyi icra edenlerle bir iki diyalog kurun, o meslekle ilgili detay bilgiler edinin. Böylece belki önceden fikriniz değişir, başka bölüm seçersiniz ya da tam tersi daha çok sever, hem de okula ne alacağını bilen, hazır, bir adım önde öğrenci olarak başlarsınız. Aile veya çevre onayı isteği kişiden kişiye değişir, bence hayatınızı ne yaparak, nasıl yaşamak istiyorsunuz, karar ve sorumluluk tamamen sizin. Aileniz tabiki deneyimlerine göre size destek veya yön verecektir, ve elbette az veya çok bir tasarrufları olacaktır ama dediğim gibi sizin hayatınız, sizin dışınızdaki unsurların müdahalesi sizin olgunluğunuza, azminize, duruşunuza bağlıdır. Türkiye'de her ne kadar liyakat çok ta üstünde durulan bir mesele değilse de işini severek ve iyi yapan insanların başarılı olma potansiyeli çok daha yüksektir.
Büyükler çocuklarına sorumluluk vermedikleri ya da az sorumluluk verdikleri için çocuklar bu dönemin bilgiye ulaşma kolaylığına karşın gerçek bir güven yerine boş bir özgüvenle büyüyorlar maalesef. Maalesef çoğu da google bilgesi, yorumları da oradan, kenardan okudukları.. Üstelik algıları da esasında çok açık, yani biraz zorlayınca, azıcık telefonu ya da bilgisayarı yerine bilgiyi aklına almaya çalışınca 36 çekirdekli işlemcileri var, cidden bayılıyorum ama işte kim yapacak o kadar okumayı, ne olur felsefeden, tarihten veya fenden anlamazsak, zaten saniyede AI cevaplıyor... Değil abicim, sen becerebildiğin kadar işi manuel olarak yapmayı da bil, motor becerilerini de geliştir.. Aktif olmak her zaman önemli..
Kesinlikle yanlışmış, yani fazla erkenmiş, lakin her dönemi kendi şartları ile değerlendirmek gerekir, eskiden çocuk yaşta çalışmaya başlarmış dedelerimiz, ninelerimiz, 6-7 yaşında eli alışsın diye tarlaya götürülenler, 13-14 yaşında evlenenler, 15-16 yaşında çocuk sahibi olanlar varmış, bir çoğumuzun ailesinde de vardır. Cahillik, yanlış tabi ama bir şekilde onlara sorumluluklar verilmiş ve mecburen de olsa becermişler, bugün çocuk denecek yaşta aile geçindirmişler, işlerini büyütmüşler. Yani 15-16 yaşında bireylere sorumluluk verilip kendi hayatları ile ilgili kararlar almasına müsaade edilebilirmiş, yeter ki ağamla paşamla, prensesimle şımartılarak değil, aldıkları kararların neticelerini, hatalarının bedeli olduğunu erken idrak edebilen bireyler olarak büyütülmüş olsunlar,.. Evlilik hususuna karışmam, çocuk yaşta olmasına kesin karşıyım ama birey olmayı beceren, kendini "tam" hissettiği zaman evlenmeli.. Burada "tam" demek, işim, ekonomim, psikolojim hazır anlamında. İki yarımdan bir tam çıkmaz ama iki tamdan çok güzel şeyler çıkar. Bugüne bakınca geleceğini önceden planlamış ve 20'li yaşlarına geldiğinde bu yolda yürümeyi öğrenmiş, 25'inde 30'unda ne yapacağını bilen insanın yerinde bir özgüvenle hayatı algılaması, psikolojisi , sosyal hayatı bambaşka olur. Kuracağı ailesi de..
Gitar konusuna gelince hoby düzeyinde kalacaksa çok ta mesele değil bir süre sonra gitar sahibi olmak, maalesef Türkiye gerçeği, önceliklerimiz biraz ailemizin ekonomisi ve ülke gerçekleriyle de ilgili. Gitar alması kolay ama bir çocuğun geleceğini kurmak artık eskisi gibi kolay değil. Benim de çocuğum olduğu için anlıyorum aileni, şu aralar odak noktanın kaymasını istememeleri çok normal.. İki soru fazla çözmen çok şeyi değiştirebilir mantığı da çok normal. Bu konuda karşılıklı anlayış en güzeli, mesela bende küsme, alınma, ağlama, zırlama işe yaramaz, direkt odasına gönderirim. Deneyimim, bilgim haliyle fazla, sabaha kadar dinlerim ama düzgün anlatırsa, mantıklarımızın ortak bir noktada buluşmasını beklerim. Çocuğum düzgün argümanlarla anlatana kadar yani olgunluğuna beni ikna edene kadar beklemesi gerekir. Kendisi bulmalı böyle bir uğraşın zevkli olsa bile önemli bir döneminde zamanını alacağını ve bu zamanı hangi uğraşlarından feragat ederek ayıracağını. O idrakın geliştiğini gördüğümde benim de fikrim değişir. Çünkü böyle süreçlerde çocuğun da zihnini temizlemeye ihtiyacı var ve gitar bu işe süper yarar. Ben hala işten çok sıkılınca elime gitar alıyorum bir kaç dakika da olsa.. Sonra resetlenmiş bilgisayar misali, temiz bellek, rahatlamış dönüyorum işe.. Gitar veya müzik meslek olarak bir seçim ise ilk paragrafta yazdıklarım aynen geçerli.
Ayrıca üniversite okumak bir zorunluluk ta değil, çok iyi bir ustanın yanında öğreneceğiniz meslek te sizi bir yerlere taşır, örneklerini birebir gördüm. Vaktiyle bir Ermeni ustanın yaptığı kalıp işlerini görmeye Sirkeci'ye teknik fakülte hocaları gelirdi, iş yaptırırlardı. Ama adam okul okumadığı halde kimya da biliyordu, fizik te.. Atölyesine 80'lerde çocuk yaşımda rahatça giren şanslı insanlardan biriyim, aynı handa komşumuzdu, çalışanlarını süper eğitir, bunlar hariç kimseye bilgi vermez, atölyesine sokmazdı. Böyle adamlara üniversitelerde konferans verdiriyorlar.. Yeterki yapacağınız işi sevin..
Bu arada bana ilk sorumluluğum 8-9 yaşlarımda Sirkeci'de toptan araba yedek parça dükkanında verildi, çok sıkıcıydı, koca dükkanda tek başıma bırakılıyordum, komşu dükkanda bir abimin de gözü hesapta çaktırmadan üstümde, tembihliymiş. 10-11 yaşlarımda telefonlara bakıp, parçaların fiyatlarını söyleyip, sipariş alıyordum. Çoğu parçanın fiyatını ezbere biliyordum. Sadece radyo ve camdan dışarısı, kitap ya da mizah dergisi aldıysam bir de o vardı ama sınırsız tost, gazoz olması süperdi.. Sıkıntıdan o yaşta daktilo yazmayı öğrendim. O günler sayesinde 13-14 yaşımda kaçak olarak, yani okuldan izinsiz okul gazetesi çıkarıyordum, 40-50 tane belki satıyorduk, herkeste para yoktu ama tüm okulun haberi oluyordu ne yazdığımızdan.. Zaten amaç para kazanmak değil, mizah yapmaktı. Yakalandık üstüne tabi, yazdıklarımızı okuyunca hocalarımız kızacağına argoyu azaltın diyip destek oldular, o da hocalarımızdan bahsederken lakaplarıyla yazmamızdan biraz rahatsız oldular, Nikotin, Frankeştayn, Fırtına, Kuş vs vs lakaplı hocalarımız vardı.
Koca lisede (Ortaokul ve Lise beraber eğitim vardı) bunu düşünen iki ortaokul öğrencisiydik ve yazdıklarımızı okuyunca hala o yaşlarda bunları nasıl düşünmüşüz diyip kendimize şaşıyorum. Şimdi 20 yaşındakilerden beklemem o mizahı da ciddiyeti de ama bunda arkadaşımın da benim de 7-8 yaşımdan beri GIRGIR, FIRT gibi dergileri ufacık yazılarına kadar okumasının, çocukken sorumluluk verilmesinin, Sirkeci, Tahtakale, Kapalı Çarşı gibi esnaf arasında özel bir mizah olan çevrede büyümemizin katkısı var.. 80'lerde yazın dondurma satardı arkadaşım Kapalı Çarşı'da sandıkla gezip, Panda dondurmaları yeni çıkmıştı, üstelik maddi durumları kötü de değildi de babası oğlunun ticareti erkenden öğrenmesini istiyordu., Her hafta gazete çıkarmak ta bir baskı, sorumluluk.. Zamanınızı iyi kullanın ve sorumluluk alıp deneyiminizi arttırın.. Zaman ve deneyim en değerli iki şey..
Neyse gaza geldim, yine uzattım affola.. Hem gitar hem de okul konusunda başarılar..