avrupa sineması üzerindeki genel ve klişeleşmiş kanı şudur: sanatsal, sıkıcı, bayık, durgun, ağır filmler bütünü. bu kanı kısmen bence geçerliliğini korumaktadır, ama dikkat edelim "kısmen". holywood un arkasında kalmamak ve baskısına karşı koymak için son 20 yıl içinde hem ona benzer hem de ondan farklı ve daha üstün yapımlar ortaya koyabilmiştir.
bu arada ingiliz sineması da 90lara kadar yerinde sayarken aniden atağa geçmiş ve oldukça kaliteli ürünler vermiş bir koldur. bunda danny boyle, richard curtis, hugh grant, rowan atkinson, emma thompson gibi isimlerin önemi büyüktür.
danimarkadan çıkma lars von trier ve arkadaşlarının "dogma" akımı da güzel bir kontra atak olmuştur.