Çünkü o grupların çoğu bu coğrafyanın aşina olduğu sesleri yaptıkları müziğe yedir(e)medi. Pentagram'ın bilinmeye başladığı dönemde sadece Ankara'da patır kütür metal yapan onlarca grup vardı, hiçbiri kalmadı geriye. Bence bitmeye yakın olan gitar müziği ille de yapılacak ve bu ülkede popüler olma gayretinde olunacaksa doğu-batı sentezinin oranlı şekilde yapılması gerek. Sadece batı işin işine girince tereciye tere satmak gibi geliyor. Gene sadece batıyı alıp Türkçe yapınca sözleri de sırıtıyor bu sefer. Pentagram bu ayarı sonuna kadar iyi yaptı ve ekmeğini de müziği bırakana kadar yiyecekler.
Evet. Ancak bu sentez işi de sulandırılmaya çok müsait ne yazık ki. Elektrogitarla çalınmış Ortadoğulu tınıları, birazcık ayarı kaçtı mı arabesk oluveriyor zaten (bkz: Duman).
Teknik bir eleştiriyle katkıda bulunmak için şöyle bir örnek vereceğim: Melih Kibar, bu ülkede bu sentez işini en iyi anlamış ve bugün "Türkçe pop" denilen şeyi yaratmış insanlardan biridir (bir diğeri de Onno Tunç idi...). Kibar'ın bestesi olan (ve Erol Evgin yorumuyla bildiğimiz) "Bir de Bana Sor", Gölge Hayat tarafından tam da bahsettiğim tipte bir sound ile coverlanmıştı.
Şarkıyı o hali ile dinlediği zaman insan anlıyor ki, bizim gruplarımızda aslında belli bir duyguyu insanlara iyi şekilde aktaracak şarkılar yazmak konusunda sıkıntımız var. Çünkü bu şarkının yanından bile geçemiyor yapılan işler.
Ama bir Rainbow, bir Dio (bugünün melodik metal denilen tarzına yön ve ilham vermiş gruplar olduğu için bu örnekleri veriyorum), öncelikle bunu iyi anlamış gruplardır. Rainbow in the Dark, Temple of the King, I surrender (ki o da cover aslında...) vs dinlediği zaman, insanlar soundun ve tarzın ötesine geçecek şekilde iyi bir şarkı dinlediğini hisseder.
Bu işin sırrı da ayrıntılarında gizlidir. Daha önce de söylemiştim; Smoke on the Water dinleyen herkesin aklına takılan o ünlü rifftir. Ama gerçekten şarkı yazmakla ilgilen birisi, o riffin nasıl yazıldığına değil, asıl üzerinde nakaratın söylendiği o birbiriyle alakasız gözüken iki kromatik akorun (C majör-Ab majör) oraya nasıl olup da bağlandığına kafa yormak zorundadır. O iki akoru ardarda çalınca Nirvana-Seattle hissini de duyarsınız, romantik dönem klasik müzik armonisi de... Peki o şarkıya nasıl entegre edilmiş ?
Bu düzeyde bir detaycılıkla şarkı yazma-aranje işine kafa yormak için bu meselenin bir zanaat olduğunu ve yaparak öğrenmek gerektiğini kavramak lazım.
Bahsettiğimiz grupların çoğu bu noktada çuvallıyor, çünkü (muhtemelen) bu işlerde zır cahiller...
Pentagram nasıl sıçrama yaptı peki? Yoksa işin mutfağını iyi bilen biri mi geldi o sırada gruba? Hani sonra örovizyonu kazandı filan bestesiyle?
Bu tesadüf değil işte...