AYİN, TÖREN VE BAYRAMLAR
Şamanist Türk kavimlerinin ayin ve törenlerini iki kısma ayırmak mümkündür:
1- Muayyen vakitlerde yapılması gereken ayin ve törenler; 2- Tesadüfi olaylar dolayısıyla yapılan özel ayin ve törenler. Muayyen vakitlerde yapılan ayinler ilkbahar, yaz ve güz mevsimlerinde yapılan ayinlerdir ki bunların çok eski devirlerden beri yapıla gelmekte olduğuna şüphe yoktur.
Moğol imparatorluğu devrinde yaz bayramı ve bununla bağlı dini törenler Moğollarda ilkbahar ve güz bayramları devletin dini bayramları olmuştur. İlkbahar bayramına “örüz sara” bayramı denir ve 9 Mayısta yapılırdı. Güz bayramına “Sagan sara” bayramı denirdi; 28 Ağustosta yapılırdı. Şamanistlerde kurbansız ayin yapılmaz. Her ayin için kanlı veya kansız kurban bulunması gerekir.Saçı, yalma, tös yedirme, ateşe yağ atma ve şarap serpme gibi törenler kansız kurbanlara örnektir. Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak başıboş salıverilen hayvanlardır. Bu türlü kurbana eski Türkler ıdık ,ıduk veya ızık demişlerdir.
Moğol egemenliği devrinde ıdık kurbanı pek yaygın olmuştur. Moğollar putlara at bağışlarlar, bu ata binmezlerdi. Bu hayvan kurban olarak kesilirse kemiklerini kırmadan ateşe atarlardı.
Çağdaş Şamanistlerde ıdık, muayyen ayin ve törenle ruhlardan birine binek hayvanı olarak salıverilmektedir. Her Şamanist bu hayvanı dokunulmaz ve mübarek sayar. Idık hayvanlara kadınların dokunması kesin olarak yasaktır.
Kansız kurbanlardan biri de saçıdır. Bu dini terim bütün Türk boylarında aynıdır. Saçı her kavmin kendi emeğiyle kazandığı en kıymetli ve mübarek saydığı nimetlerden biri olur. Göçebe kavimlerde süt, kımız, yağ; çiftçi kavimlerde buğday, darı, şarap; tüccar kavimlerde para vs. saçı olarak kullanılır.
Kurban edilen hayvanların kemikleri kırılmaz, köpeklere verilmez; ateşe atılır veya yere gömülür.
Yakutlar, bütün suyun katılmasıyla yapılan ilkbahar ve sonbahar ayinlerine ısıah derler ki saçı bayramı ve ayini demektir. Bu bayram ve ayin mayıs ayının sonlarında veya haziranda Ayı Toyon şerefine yapılırdı. Bu bayram ve ayin için bütün soydaşlar kımız ve kurban hazırlarlar; tören dokuz gün sürerdi.
Sonbahar bayramı kötü ruhlardan korunma amacıyla yapılırdı. İlkbahar ısıah ayinine şamanla beraber dokuz masum kız ve delikanlı katılırdı. Bunlar şamanın göklere “seyahatinde” beraber bulunurlarmış; masum olmayan kızlar ve delikanlılar göklere çıkamazlar günahlarının derecesine göre muhtelif makamlarda kalırlarmış.
Şamanizmde bu büyük ayin ve törenlerden başka birçok özel ve küçük ayinler vardır. Bunlar hastalığı başka bir nesneye veya hayvana “göçürme”, yağlı paçavrayı ateşe atıp “alazlama , uçuklama” , bir ruhun adına yeni bir “ongon-tös” yapmadır.Özel ayinlerden en önemlisi ruhlardan birine “ıdık” bağışlarken şaman tarafından yapılan tören ve ayindir.
Yakut şamanı kötü ruhların istedikleri kurban üzerinde pazarlık yapar. Bazen kötü ruhun istediği kurban yerine o hayvanın suretini yapıp kurban ederek ruhu aldatabilir.
Yakutlarda özel ayinlerin önemlilerinden biri de yeni ev yapmak için seçilen yerde (arsada) yapılan ayindir.Yakutlardan biri yeni ev kurmak istediği zaman kutlu arsa arar. Kutlu bir yer seçildikten sonra yapı kuracak olan adam dua eder.Evin her şeyi tamamlandıktan sonra yedi gün kımız hazırlanır. Şaman çağrılır. Şaman dua etmeden kimseye kımız verilmez. Şaman dua ederek kımızdan alıp ateşe saçı yapar.
Yakut, Altay, Kazak-Kırgız ve Başkurt folklorundan öğrenildiğine göre, eski şaman ayinlerinde kartal çok önemli bir unsur olmuştur. Yakutların inançlarına göre karların ve buzların erimesi, ilkbaharın gelmesi kartalın kanatlarını sallamasına bağlıdır. Bazı Yakut ana soyları kartalı koruyucu ruh sayarlar.
ŞAMAN DUA, İLAHİ VE AFSUNLAR
Şamanların dünya yaradılışı, tanrılar ve ruhlar hakkındaki inanışları gibi ibadet, ayin ve törenleri de kesin olarak bir düzene sahip değildir. Uluslararası dinlerde ise böyle değildir; bunlarda ibadet ve ayin yapan ruhani her ayini din kitaplarında yazılan kaide ve usullere göre icra eder. Bu kaide ve usuller asırlar boyunca ayin ve dini törenler üzerinde hakim olur.
Eski Türkçede afsuna arvıç veya arbağ denirdi. Bugünkü Kıpçak lehçelerinde “arbav”, Doğu Türk lehçelerinde “arbış” denir. Yakut lehçesinde bu kelime “kötü ruhları aldatmak; dalkavukluk etmek” anlamlarına gelir. Şaman dualarında manası anlaşılmayan kelimeler ve cümleler, şamanistlere göre, tesiri en kuvvetli sözlerdir.
Yılan, akrep, kara kurt, böy gibi haşaratlar tarafından ısırılanlar olursa Müslüman Türkler arbavcıları çağırıp okuturlar.
Folklora göre öyle arbavcılar olurmuş ki ısıran haşaratı ve yılanı kendi yanlarına kadar çekebilirmiş. Bazı haşarat ve yılanlar arbavcının karşısına gelerek ölürler, bazıları da arbavcı ile afsun yarışı yaparlarmış.
FALCILIK VE KEHANET
Falcılık şamanizmin başlıca unsurlarından biridir. Fal eski Türkçede ırk kelimesiyle ifade edilmiştir. Şamanistler arasında fal anlamına gelen yaygın kelime tölgedir. İslam Türklerden Kırgızlar dahi fala tölge derler.
Falcılar fal açmak için kullandıkları nesneye göre muhtelif ad alırlar. Hayvanların kürek kemiğine bakıp geleceği keşfedenlere “yağrıncı” koyun tezekleriyle fal açanlar “kumalakçı”, muhtelif şeylerden manalar çıkaran falcılara “ırımçı” denir.
Şamanistlerde, Müslüman Türklerden Kırgız-Kazaklarda ve Nogaylarda en meşhur fal kürek kemiği falıdır. Kürek kemiği falı en eski şamanizmin kalıntılarından biridir.
Kürek kemiği falına Moğol saraylarında çok önem verilirdi. Önce kemiği ateşte kızdırırlardı. Bunları yakmaya özel küçük iki ev vardı. Kemikleri yaktıktan sonra Hakan bunlardan hasıl olan çizgilere bakardı. Kemik üzerindeki çizgi doğru, düz ise yol açık, eğri veya delikler olursa yol kapalı demekti.
Kırgız-Kazaklar kürek kemiğine saygı gösterirler; kırmadan köpeklere atmazlar. Moğolistan’da Budizm bile kürek kemiğine önem vermek zorunda kalmıştır. Buda rahipleri halkın şamani geleneklerine uyarak dua ve afsunlarını kürek kemiğine yazar ve “oba”lara atarlar.
Sagaylara göre kürek kemiği falıyla ancak kaybolan nesneler hakkında bilgi kabildir. Başka şeyler öğrenilemez. En doğru söylenen kemik koç kemiğidir.
Kırgız-Kazaklarda ve Özbeklerde yaygın fallardan biri kumalak denilen faldır. Kumalak falı için 41 taş veya 41 tane nohut, fasulye veya koyun tezeği kullanılır.
YADA (CADA,YAT) TAŞI VE YAÐMUR TILSIMLARI
Türk kavimlerinde çok eski devirlerden beri yaygın bir inanca göre büyük Türk tanrısı Türklerin ceddi alasına “yada” (veya “cada,yat”) denilen sihirli bir taş armağan etmiştir ki bununla istediği zaman yağmur, kar, dolu yağdırır, fırtına çıkarırdı.Bu taş her devirde Türk kamlarının ve büyük Türk komutanlarının ellerinde bulunmuş, şamanistlere göre, zamanımızda da büyük kamların ve yadacıların ellerinde bulunmaktadır.
Bu yağmur taşı muhtelif Türk lehçelerinde, her lehçenin fonetik özelliklerine göre, muhtelif şekillerde ifade edilir.Yakutçada sata, Altaycada cada , Kıpçak grubuna dahil lehçelerde cay olarak söylenir.
İslam kaynaklarında Türklerin bu sihirli taşına “yağmur taşı” ve “cada taşı” denilmektedir.
Yakutlar yada taşına sata derler.Bu taş, Yakutlara göre, at, inek, ayı, kurt gibi hayvanların içinde bulunur.En kuvvetli sata taşı kurdun karnından çıkarılan taştır.”Sata taşı” ile Şamanlar yağmur ve kar yağdırabilirler; müthiş fırtına estirirler.Sata taşı canlı bir cisimdir.İnsan kafasına benzer.Kadın veya bir yabancının eli veya gözü dokunursa ölür, kuvvetini kaybeder.Canlı sata ele alınıp yukarı kaldırılırsa derhal soğuk rüzgar eser, yağmur veya kar yağar.
Altay şamanistlerinde kamlardan başka “yadacı” denilen adamlar vardır.Yadacının yada denilen taşıyla yağmur, kar, dolu yağdırmaya, fırtına çıkarmaya gücü yettiğine inanılır.Yada taşı daima rüzgar esen dağlarda bulunur.Bu taşı elde etmek için yadacı bütün mal ve mülkünü feda eder.
Anadolu’nun bazı bölgelerinde, yağmur duasıyla ilgili gelenekler arasında 41 taşa dua okuyup suya atmak adeti görülmüştür.Bu adetin de yada taşı efsanesiyle bağlı bir gelenek olması mümkündür.
EVLENME VE DOÐUM
Evlenmeyle ilgili törenlere şaman ve Bakşıların katılımı seyrektir.Kız kaçırmayla evlenme adeti korunan Yakut boylarında kız kaçırmaya gidecek gençler şaman tarafından bir ayin yapıldıktan sonra yola çıkarlardı.Ayinden sonra gençler atlara binip kaçırılacak kızın kabilesine doğru yönelirlerdi.Yakutların bu adetleri çok eski devirlerde savaş ve baskınla kız kaçırma devrinin hatıralarıdır.
Birçok Türk boylarında gerçek manasıyla baskın yapılarak kız kaçırma seyrek olaylardandır.Eski devirlerin bu adeti ancak düğünlerde görülen bazı adetlerde izini bırakmıştır.Altaylılarda kız kaçırma kızın rızasıyla, hatta baba ve anasının onayıyla olur.Kız kaçırıldıktan sonra damadın arkadaşları çalı çırpıdan bir otağ yaparlar.Bu otağın kapısı yoktur.Güvey ile gelin bu otağıda 3 gün kalırlar.
Kırgız-Kazaklarda düğün adetlerinde görülen Şamanizm gelenekleri gelinin kayınbabasının evinde yanan ocaktaki ateşe yağ atıp secde etmesidir.
Şamanist ve Müslüman Türklerin evlenme törenlerinde müşterek olan Şamanizm unsuru gelinin geldiği gün başına saçı saçmaktır.
Yakutlar Tanrı’dan çocuk, bilhassa erkek çocuk isterlerken, ak şamana başvururlar.Ak şaman, ayısıt hatuna veya ak at sürüleri sahibi olan tanrıya dua eder.Bu törende kanlı kurban sunulmaz.
Çocuğu olmayan Yakut kadınları mukaddes bir ağacın dibinde, ak boz at derisi üzerinde, “yer sahibi” ne yalvarırlar; ağlaya sızlaya dua ederler.
Altaylı boylarda ve Kırgızlarda doğum saati yaklaşınca, oba veya oymak kadınları loğusanın evine toplanırlar.Tecrübe görmüş bir kadın ebe vazifesi görür.Çadırın tam orta yerine bir direk yerleştirerek ona bir urgan bağlarlar.Bu urganın bir ucu duvara bağlanıp loğusanın koltukları arasından geçirilir.Kadın çok ızdırap çekmeye başlarsa albastı veya al karısı denilen kötü ruhun loğusaya musallat olduğuna hükmederler.
Çocuk dünyaya geldiği gibi baba ebeye bir kadeh rakı sunar; toplananlara ziyafet çeker.Birkaç gün sonra düğün yapılır.Ebe veya çocuğun babası ihtiyarlardan birine müracaat ederek ad vermesini ister.İhtiyarlardan biri ad verir.
Eski Yakutlarda küçüklüğünde verilen ad gerçek ad sayılmazdı.Gerçek ad yay çekip ok attıktan sonra verilirdi.Yakutların bu adetini eski Oğuzlarda da görüyoruz.
Çocukları yaşamayanların çocuğun muhafazası için aldıkları tedbirler gerek Şamanistlerde ve gerek birçok Müslüman Türklerde aşağı yukarı aynı tedbirlerdir.Yakutlar, aileye musallat olan ölüm ruhunu aldatmak için çocuğu komşulardan birine satarlar.Çocuğun yaşamasını sağlamak için Yaşar, Dursun, Ölmezbay gibi adlar verildiği gibi kötü adlar vermek adeti de vardır.Bazı çocuklara doğdukları günün önemli olaylarını anlatan adlar verilir.
ÖLÜM VE ÖLÜLER KÜLTÜ
Eski Türkler can ve ruh mefhumunu, genel olarak tın kelimesiyle ifade etmişlerdir. Doğu Türklerinde bu kelime hala nefes ve can manasında kullanılmaktadır.
Çağdaş şamanist Türk boylarından yakutlar ruh – can mefhumunu tın, kut ve sür kelimeleriyle ifade ederler. Tın kelimesi aynı zamanda esinti, rüzgar, nefes anlamlarına da gelir. Kut ise toprak rüzgar ve ana – kut denilen üç unsurdan oluşur. Tın vücuttan ayrılırsa ölüm olur. Fakat kut ayrılırsa ölüm olmaz. Sür – insan enerji, irade ve umumiyetle ruhi hallerini meydana getiren unsurdur.
Hunlar ölülerini tabut içine koyarlardı. Bu tabut iki katlı olup iç ve dış tabutlardı. Bu tabutları altın ve gümüş işlemeli kumaş ve kürklerle örterlerdi.
Göktürkler ölülerini çadıra koyarlardı. Oğulları, torunlar, erkek – kadın başka akrabası atlar ve koyunlar keserler ve çadırın önüne sererlerdi. Ölü bulunan çadırın etrafında at üzerinde yedi defa dolaşırlardı. Kapının önünde bıçakla yüzlerini kesip ağlarlar, yüzlerinden kan ve yaş karışık olarak akardı. Bu töreni yedi defa tekrar ederlerdi.
Kıpçak – kuman boyları mezarların üzerine yüksek tepe yaparlar, tepenin üzerine de heykel koyarlardı. Bu heykellerin yüzü doğuya bakardı.
Çin kaynaklarına göre, Türk uluslarında aşağı yukarı aynı devirlerde muhtelif gömme adetleri görüyoruz: yakma, ağaca asma, toprağa gömme.
Çağdaş şamanistlerin çoğu yoksul oymaklar olduğu için defin törenleri eski şamanistlerin defin törenlerine nazaran çok sönük ve basittir. Bunların zorla Budist veya Hıristiyan sayılmaları da şamani törenlerin yok olmasına sebep olmuştur.
Moğolistan’da Kırgız – Nor gölü çevresinde yaşayan Hoton Türkleri ölülerini gömdükten sonra koyun kurban ederek ciğerlerini ateşe verirler, mezar üzerine toprak yığarak yüksek bir tepe yaparlardı. Altaylılarda ise üç türlü defin töreni vardır.
1) Toprağa gömme
2) Tabutu dört direk veya ağaca asma
3) Ateşe verme
Yoğ (aş) töreni: Defin töreniyle ve ölüler kültü ile bağlı en eski ve iptidai törenlerden biri “ölü aşı” denilen törendir. “Ölü aşı” töreninin en ilkel şekli tayga ormanlarında kalmış olan şamanist boylarda görülmüştür. Ölü aşı definin üçüncü günü verilir. Çadırın güney tarafına masa üzerine sofra kurulur. Hazırlanan yemek ve içkilerin yarısını ölünün ruhu için ateş ruhuna kurban ederler. En büyük aş töreni ölümün yıldönümü münasebetiyle yapılır. Bütün akraba ve dostlar toplanıp mezara gelir, mezar üzerine yemek ve içkiler koyar, kendileri de yiyip içerler. Aş törenini en eski devirlerden beri din ayrılıklarına bakmadan bütün Türk ulusları devam ettirmişlerdir.
Matem ve alametleri: Eski Türklerin ve başta Orta Asya uluslarının yas tutma adetlerine dair Çin kaynaklarında bazı kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre, yas tutanlar bağıra çağıra ağlarlar, yüzlerini parçalarlar, keserlerdi. Yas alameti olarak saç kesme adeti şamanist sagaylarda tespit edilmiştir. Sagaylar defin törenini tamamlayıp ölen kişinin evine döndükten sonra karısının saç örgüsünü yarısından keserlerdi. Türkler arasında çok yaygın olan yas adetlerinden biri ölünün bindiği atın kuyruğunu kesmektir. Matem alametlerinden biri elbiseyi ters giymektir. Kırgız – kazakların bazı boylarında kadınlar ağıt söyleyip ağlarken ters oturur ve elbiselerini ters giyerlerdi.
BURHANİZM (ŞAMANİZMİ ISLAH TEŞEBBÜSÜ)
Çağdaş şamanizmi ıslah ederek zamanın isteklerine uydurmak teşebbüsü yirminci yüzyılın başlarında Altay dağlarında görüldü. Bu harekete Rus etnografya edebiyatında burhanizm hareketi denir. Bu hareketin mahiyeti kara dine ve Rus egemenliğine düşmanlık ve lamayizme benzeyen bir din propagandası idi.
Burhanizmin peygamberi Altay şamanistleri içinden çıkan Çet Çelpen adlı bir orta halli Altaylı idi, yanına gelenlere ak dinin talimatını öğretiyor, vaaz ve nasihatlerde bulunuyordu. Onun talimatına göre kanlı kurbanlar yasaktı. Ancak yılda bir defa kuzu kesilebilirdi. Ruslarla beraber yemek yemek, Ruslarla dost olmak yasaktı. Kamlar şeytana tapan günahlı insanlardı. Çet Çelpe’nin Lamaizmin tesiri altında bulunduğu muhakkaktır. Bununla beraber o, bir Lamaist değil, Altaylıların yerli şamanizmini ıslah ederek bir din olarak yükseltmek ve kaba hurafelerden temizlemek isteyen bir ıslahatçısıydı. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre, Altay’ın bazı bölgelerinde hala burhanistler bulunmaktadır.
MÜSLÜMAN TÜRKLERDE ŞAMANİZM KALINTILARI
Büyük ve kitaplı dinlerin hiçbiri eski müşrik dinlerin tesirinden kurtulamamışlar, yeni yüksek dinin talimatına açıkça aykırı olan bir çok görenek ve inançları, “kitaba uydurup”, din kitaplarına bile sokmuşlardır.
İslam dinini kabul etmiş olan Türkler ve diğer kavimler eski dinlerinden kalan birçok inanç, gelenek ve ayinlerini yeni dinlerine sokmayı başarmışlardır. Bu şamanizm geleneklerinin çoğu, güya İslam talimatından imiş gibi, yüzyıllar boyunca sürüp gelmektedir.
Bir müddet önce müslüman olmuş uluslara sonradan müslüman olan şamanistlerin katılmaları bir sürü şamanizm unsurlarının canlanmasına sebep olmuştur. Hicretin ilk yüzyılında islamlaşan maveraünnehir ve horasan müslümanlarında bile bir çok şamanizm geleneklerine rastlamak mümkündür. Bununla beraber maveraünnehirde ve horasanda yerleşen Türkler kendilerinden ayrılıp bozkırlarda kalan soydaşlarını iyi müslüman saymamışlar, hatta müşrik demek cesaretini göstermişlerdir.
Selçuk oğuzları, 15. yüzyılda birçok şamanizm geleneklerini muhafaza etmişlerdir. Bugünkü Anadolu Türklerinde de eski inanç ve göreneklerin derin izlerine rastlanmaktadır. Al karısı efsanesi, uzun ömürlü olması için çocuklara Yaşar, Durmuş, Satılmış, Satı gibi adlar vermek, türbelere ve kutlu ağaçlara, çalılara paçavra parçaları bağlamak, hastalık dolayısı ile çocuğun adını, özel bir törenle, değiştirmek kötü ruhlardan korunma maksadı ile “iyi sıhhatte olsunlar” demek gibi adetler bu cümledendir.
Erkek arkadaşımın ödeviydi..Onu yapıştırdım..okumak için kasmazsınız belki ama bir katkım olsun dedim..Yazı daha çok Türklerde Şamanizm ile ilgili...