Ne güzel bir başlık, ne güzel bir giriş.. Teşekkürler..
Tam 32 yıl oldu. Önce bir hocadan, gitarı öğrendim. Çalmayı değil, gitarı. Anlamaya başlayınca (ki inanın zaman aldı), çalma serüveni başladı. Önce klasik, hop akustik gitar.. Ee " ama ben rock çalacaktım" derken hoop elektro gitar.
Önce dinleyerek taklit etmeler, sonra VHS videolardan eğitim, klip ne bulursam taklit etmeler... Sonra fotokopi tab'lar... Silik çıkan tabları kalemle tekrar yazmalar (Çok özlediğim, rezillik günlerim). Bu kısım muhtemelen benim jenerasyonum için kaçınılmaz bir yoldu.
Sonra bir dönem oldu. Tekdüze gitti herşey. Plato evresi. Aynı şeyleri çalmalar, aynı legatolar, aynı armoniler... Dönüp dönüp aynı kalıplar. Ne yapsam olmuyor. Anladım ki bazı şekiller yerleşmiş kafama. Resmen yuva yapmış. O şekiller içinde çalıp duruyorum. Çalabileceğim notalar ve kesinlikle çalmamam gereken notalar arasında, müzikal bir hapis hayatı. "Bakmadan mı çalsam?" dedim önce. Yok. Baķmayınca da olmuyor. Şekiller hep kafada. Yanlış nota korkusu. Çıkamıyorum.
Ve ne yaptım? Başa döndüm. Gitarı anlamaya çalıştığım zamana. Yanlış nota yoktu. Bozuk ses yoktu. Eşikten, köprüye doğru dizilen dizilen notalar. Tele aktarılan farklı kuvvet ve basışlar ve hatta teli bırakmayışlar ve devamlılık (Bence, tuşe tabiri bunu tam açıklamıyor gibi). Tel titrer, ulaştığı frekansa göre ses verir, ağaç bu frekansla rezonansa girer, sese katılır...
O dakikada, o basmaya çekindiğim notalar, o kırık bozuk seslerle barışmaya başladım. Kurtarıcım oldular sonra. Ki bu, zaten kendisi de başlı başına bir kalıp olan tampere sisteminin içindeki çırpınışlardı sadece. Sonra baktım ki, kulağımda bu ülkede büyümüş olmaktan gelen kırık notalar da var. Ee gitar perdeli, onu n'apcaz?
Derken baktım ki, tam ses yarım ses çıkmak için kullandığım bend tekniğiyle, bu arızalı (!) notaları alabiliyorum (bir de bend yaparken ağzımı yüzümü acı çekiyor gibi sekilden şekile sokmam da gerekmiyor). Ee peki bunlar, tremolo bar'la olur mu? Baktım öýle de oluyo. Hoşgeldin gitar. Döndük başa.
Kapılar açıldı bir kere. "Peki hangi tarz çalarken kullanıcam bu notaları?" diye bir soru çıktı içimden. Zor susturdum. Hâlâ kafada kalıplar var, tarzlar var. Tarz ne abi ya? Gitarını çal işte. 10 yıldır gıkım çıkmıyor neyse ki. (Kamu spotu: "Selamlar, Dominik Gombiştayn RG-12 gitarım var. Metal çalabilir miyim?"
"Çalarsın güzel kardeşim")
Şimdi ne yapıyorum? Sabahtan akşama işte çalışıp, akşam eve gelmeler, yemek, hanımla sohbet muhabbet. Sonra, yarım saat bile olsa odaya çekiliyorum, çalmak için. (Haftasonları 2 saat çalmama bile bişey demiyor iki gözümün çiçeği).
Looper pedalıma birşeyler kaydediyorum. Üstüne başlıyorum çalmaya. Fusion, rock, arabesk, blues, swing, hard-rock.. Ne gelirse. Ve tam gelişine... Kolay mı, artık 1000 tane nota çıkıyor aletten..
Çok uzattım farkındayım, özete geleyim. Hocalar, dersler, metotlar elbette ki önemli. Ama bunlar, seni sadece biryerden bir başka yere bırakıp, sonra da gider (yeni birilerini, aynı yerden alıp aynı yere bırakmak için. Tur otobüsü gibi bişey). Oysa bu bir yol. Bir yerden başka bir yere gitmektense, yolun kendisidir güzel olan. Ki o da sanırım gitarı anlamaya çalışmak. O da sende bitiyor...
Bu toprakların en kıymetlilerinden Erkan Oğur, Bir Ömürlüķ Misafir albümünün içinde, kendi müzisyenliği ile ilgili olarak "Gitar müziğini anlayabilmekteyim" der sadece. O kadar sade ve o kadar derin. Bize de nasip olur umarım birgün..
Sağlıcakla kalın 👋