tarum demiş ki:
Merhaba arkadaşlar.
Bu tür forumları sürekli takip ediyorum ama özellikle kullanılan terimler kafamı çok karıştırıyor. Herşeyi yarım anlıyorum.
Merhaba Murat,
Takma kafana, zamanla herşey yerine oturur. Bu küçük çocuğun konuşmayı öğrenmesi gibidir, ha bire "bu ne?" diye sorar ama söyleneni bir türlü doğru algılayamaz, ya da geri veremez. Telaffuz edebildiğini de her önüne gelen şey için kullanır, bir süre sonra parçalar bir araya gelir, düzenli cümleler kurmaya başlar, bu sefer de çenesi düşer bir türlü susturamazsın. Bu böyledir, kasma kendini bu bir dönemdir geçer. Bazan gereksiz detayları bilmemek daha iyi, detaylara fazla girersen bu sefer de boğulur, rakamlar değerlerle uğraşmaktan müzik yapmaya halin kalmaz. Başımıza geldiğinden biliyoruz
😉
Anlamadığın terimler için
Sözlük başlığına bak, aradığın orada yoksa oraya bir mesaj at, "bu ne demek?" diye, hemen cevaplarız.
Bir kere hiç midi kullanmıyorum. Ritm box(orgunki) ile davulu hallediyorum. Cool Edit Pro 2.0 kullanıyorum. Gitardan (Bütün gitarlarım jak girişli) mixere giriyorum. Miksere iki tane digital efekt cihazı bağlı. Reverb, compresor vs. gibi efektleri bu cihazlardan veriyorum. mixerden çıkan sesi de noizer,ve bir priamfiden geçiriyorum. En sonda da bir equalizer var. Oradan da soundblaster drive live ses kartına giriyor. Enstruman sesleri çok güzel olmasa da en azından yapmak istediklerimi ifade edebiliyorum. hepsi duyuluyor en azından.
Kural 1: Sinyali mümkün olduğu kadar az cihaz ve kablodan geçirerek kaydet. Bu öncelikle sinyalin gürültüye olan oranını (signal-to-noise ratio, SNR) yüksek tutmak için gereklidir, ikincisi de sesi temiz ve orijinal haliyle kaydedip sonradan efektlerle değiştirmek mümkündür, ama bir kere sinyali efektli kaydettin mi gitti, bir daha orijinaline çeviremezsin. O yüzden herşeyi kuru kaydet. Kayıt esnasında dinlerken kulağına reverbli/efektli ver ama dikkat et, bilgisayarının ses kartına giden sinyal kuru olsun, orada efekt, EQ(ualizer), kompresyon filan olmasın. Sinyali bir kere kaydettikten sonra programdan geri çağırıp üzerine bunları eklemek kolay.
Fakat Shure KSM 27 mikrofonum olmasına rağmen vokal kaydı ile enstrumanlar arasında çok hissedilir bir uyumsuzluk oluyor. Vokal sırıtıyor. Yama gibi duruyor. Yada şöyle açıklamaya çalışayım. Sanki altyapı başka bir yerde, vokal başka bir yerde eş zamanlı çalıyor da ben ortada dinliyorum. Tabii ev ortamında ses kaydı aldığımı da hesaba katmak gerek. Vokal kaydı için küçük hileler yok mu?
Öncelikle, vokalin müziğin içine oturmamasının sebeplerinden birisi ses seviyesindeki dalgalanmalardır. Bu dalgalanmaları Compressor denen cihaz/plug-in ile aza indirgeyebilir, böylece sesin müziğin içerisine daha iyi oturmasını sağlarsın. Kompresör'ün nasıl çalıştığını
COMPRESSOR nedir? Nerede ve nasıl kullanılır? başlığında anlatmıştık, oradan prensibini anladıktan sonra vokal kaydının bulunduğu kanala CoolEditPro'nun mikser kısmından bir Compressor insert et, o kompresörde Burak'ın yukarıda verdiği değerleri kullanarak bir oyna, biraz arttır biraz azalt, bak bakalım nasıl bir değişiklik oluyor.
Attack zamanını çok uzun tutarsan sesin ilk başta tepeye vuran kısımlarını sıkıştırmayı kaçırırsın, kompresyonun bir faydasını göremezsin, çok kısa tutarsan da sesin ilk başındaki o keskinlik zımbalık kaybolur, dolayısı ile kompresörün ne zaman devreye gireceğini ayarlarken kulağına güvenip en tatmin edici değeri bul, burada kesin şu değerler işe yarar diye bir kural koymak mümkün değil, zira herkesin sesi, kullandığı cihaz, kayıdettiği ortam, seslendirdiği tarz farklı. Deneye deneye kendi metodlarını kendin geliştireceksin.
Eğer Release (salıverme) zamanını gereğinden kısa tutarsan kompresör sesi çok erken bırakır, kelime aralarındaki boşluklarda puf-puf hava pompa etkisi yaratır, gereğinden uzun tutarsan da sinyalin aşırı kompresyona gereksinim duymayan kısımlarını durup dururken gereksiz yere sıkıştırıp zayıflatmış olursun.
Rock tarzı vokallerde hard-knee tipi kompresyon iyi gider, Türk Sanat Müziği tarzı yumuşak ve sakin kontrollü vokallerde soft-knee daha uygun olabilir.
Hard-knee adından da anlaşılacağı gibi devreye tak diye girer, tak diye çıkar, etkisi çok ânidir, hiçbirşey kaçırmaz ama devreye girişi ve çıkışı da seste farkedilir. Bu bir kabahat değildir, bazı tarz müziklerde sırf o etkiyi müziğe yansıtabilmek için kasten kullanıldığı çok yaygındır.
Soft-knee de adından anlaşıldığı gibi devreye usulca girer, usulca çıkar. Hard-knee'yi ortadan ikiye kırılmış bir çizgi, soft-knee'yi de ortadan bir yarım ay ile bükülmüş bir çizgi gibi düşün. Soft-knee kompresyonun etkisi daha belirsizdir, o yüzden seviyelerin çok ani ve sıkça değiştiği sinyallerde esas yakalaması gereken ani çıkışlara duyarsız kalacağı için pek netice vermez, ama öte yandan miksajın ana çıkışına genel kompresyon verirken soft-knee idealdir, oysa hard-knee orada bir netice vermez.
Bunları tecrübe ile zamanla öğrenirsin, bu işler prensibin üzerine yoğun deneme yanılma gerektiren işler, o yüzden müzik sektöründe müzisyenler var bir de ses mühendisleri var, zira bu iş başlı başına bir uzmanlık alanı
😉
Dikkat et, kompresyon ve diğer efekt işlemlerini kanala insert olarak uygula, kanalda gördüğün dalganın üzerine direkt uygulama. İlk metod sinyalin orijinalini yoketmeyen (undestructive) metoddur, diğeri ise sinyalin orijinalini yokedip yerine efekt uygulanmış halini kaydeden (destructive) metoddur. Bunların nasıl çalıştığını kullandığın programın kitapçığını ya da Help menülerini okuyarak öğreneceksin.
Temel Mixing kuralları neler? Mesela bir kanala klasik, bir kanala akustik gitar kaydedersem equalizer ayarlarını mutlaka farklı mı yapmalıyım.(birbirini perdelememesi için).
Kötü ses aldığımı düşündüğüm için pes etmek üzereyim. Yok mu beni kurtaracak?-Ama choruslarda ise sağ sol pan'li double tracking yapıyorum- bandpass filter olarak kullanip eq cikisini diger efekte (ornegin reverb'e) gonderirsin- gibi fazla teknik ifadeler kullanırsanız korkarım yine yarım anlayabilirim.
Temel mixing kuralı diye birşey yok, kulağa iyi geliyorsa iyidir, kötü geliyorsa kötüdür. Herkes kendi çalışma metodlarını kendisi geliştirir. Ben sana bu metodlardan en temel bazı çıkarımları buraya listeleyeyim, bunlar aşağı yukarı herkesin tecrübe ile bulabileceği şeyler:
1) Ses prensiplerini iyice öğren. Ses nasıl oluşur, nasıl yayılır, nasıl sinyale çevirilir. Burada çok matematiğe girmene gerek yok, benim de matematikle aram iyi değildir, ama diyagram ve genel kavram olarak bir mikrofon, bir manyetik, bir hoparlör nasıl sesi elektrik sinyaline, elektrik sinyalini sese çevirir öğren. Her müzisyenin bilmesi gereken bir prensip.
2) Ekipmanını daha yakından tanı.
3) Amerikalılar "Garbage in, garbage out" derler, benim yaşadığım Britanya'da bunu "Shite in, shite out" diye kullanırlar, Amerikalılar biraz daha muhafazakâr olduklarından
😉 Neyse, özetle "b*k girerse b*k çıkar" demektir bu. kötü kaydedilen bir sesi iyiye çeviremezsin.
Burak Tülbentçi arkadaşımız (playmaker) bir defasında burada çok güzel bir tanımlama yapmış ve demişti ki: "Bu iş bina yapmaya benzer; duvarcı duvarı örerken tuğlayı yamuk koyar, "amaaan" der, "sıvacı kapatır". Sıvacı gelir, sıvayı yaparken oraya gelince kapatamaz, yamuk sıva yapar, "amaaan" der, "boyacı kapatır". Boyacı da gelir boyayı attıktan sonra bir bakar gölgeye, "amaan" der, "üç gün sonra gözünüz alışır, görmezsiniz".
Müzik yapımı da buna benzer, miksaj işi olayın sıvası, boyası. Daha duvarı örerken malzemeyi yerine doğru koy ki sonradan uğraşmayasın. Bunun da yolu kayıdı mümkün olduğu kadar gürültüsüz, yansımasız, efektsiz, dış etkisiz, temiz ve ne çok yüksek ne de çok zayıf, kabul edilebilir bir seviyede kaydetmektir. zira duvara bakıp üç gün sonra insanın gözü alışabilir ama müzikte böyle bir şansın yok, ilk defada kulağı rahatsız ettiğin anda dinleyiciyi kaybettin, bitti.
Daha EQ olaylarına girmeden önce yapman gereken olay adam gibi sinyal kaydetmek. Miksajda EQ tercihan kuvvetlendirmek için değil, zayıflatmak için kullanılır. Bazı ses mühendisleri der ki: "Eğer EQ'yu sıfırdan öteye götürme ihtiyacı hissediyorsan kayıt iyi yapılmamış demektir." Tartışılır, ama bence gerçek payı var.
Elindeki Shure bir dinamik mikrofon, dinamik mikrofonlar sahnede iyidir ama stüdyoda akustik enstruman kayıtlarında netice vermezler (bateri ve perküsyon hariç). Kenidne neticesi güzel bir condenser mikrofon alman lâzım. Bununla ilgili bilgi için
Mikrofon ve Mikrofon Preamplileri Hakkında... başlığını oku.
Daha sonra mikrofonun sesi en güzel aldığı pozisyonu bulman gerekir, o yüzden bir müzisyen vardır, bir de ses mühendisi ve de asistanı
😉 Müzisyen çaladursun, asistan elinde mikrofon ayağı kulağında kulaklık gitarın etrafında mikrofonu dolaştırır durur, ses mühendisi de içeriden en güzel ses yakalanınca "dur!" diye bağırır, mikrofon oraya bırakılır ve müzisyene hiç kıpırdamadan çalmaya başlaması söylenir, kayıt tuşuna basılır.
Ama evde kayıt yaparken böyle bir lüksümüz olmadığı için sık sık not almakta fayda var "şu kayıdı şöyle yaptım, şöyle netice çıktı, böyle oldu" diye. O notlara bakmak insana çok şey öğretir.
Aslında bu forumda bölük pörçük yerlerde senin işine yarayacak birçok bilgi var. Bence sen bu forumu sabırla bir baştan sona oku, bazı şeyleri anlamasan da yine de oku. Kendine zaman ver, o sana birbirinden kopuk gelen parçalar birkaç hafta içerisinde biraraya gelecek ve gözünün önünde canlanmaya başlayacak.
Bu arada enstruman kayıtları ve mikrofon kullanımı ile ilgili bir makale yazmak lazım ama şu an vakit yok, bir ara onu da yapacağız inşallah.
Umarım bu yeterince açıklayıcı oldu.