Herkese selamlar. Uzun süredir bu forumdayım ve sık sık burayı takip ediyorum. Kiminiz ekipman alıp satmayı seviyor, kiminiz kariyeri için çaldığı enstrümanı daha da ilerletmek istiyor ve kiminiz ise sadece sevdiği için enstrüman çalıyor. Merak ettiğim husus şu ki; sadece sevdiği için enstrüman çalan bir kişi nasıl motive oluyor? Yeni bir şarkı öğrenip ne yapıyorsunuz? Ben uzun zamandır gitar çalıyorum ve artık eskisi gibi bana heyecan vermiyor. Kendime kendime soruyorum bazen; Bir gün John Petrucci gibi çalabilsem elime ne geçicek? Ekipmanım gayet iyi. Sadece 2 gitarımın bakımını yaptırmam gerekiyor. Ama sonra bu gitarların bakımını yaptırsam eskisi gibi istikrarlı ve hevesli çalacak mıyım diye kara kara düşünüyorum. Birkaç kere bir grupla çalma işlerine giriştim ve işler çok iyi gitmedi. Eleman bulma zorluğu, zaman ayırma derken grup olma olayı keyiften çok bir zorunluluk gibi hissettirdi. Ayriyeten dinlediğim tarzda (metalcore, djent, progressive metal) benimle çalabilecek birilerini bulmak iyice zor. Üniversite son sınıf öğrencisiyim ve derslerimin yoğunluğu yüzünden artık bir gruba üye olmayı çok istemiyorum açıkcası. Ama boş olan vakitlerimde de gitarı elime almıyorum. Arada bir elime alsamda eskiden bildiğim şarkıları çalıp yerine koyuyorum. Belki kendi bestelerimi yapıp kayıt almak yeni bir heves kaynağı olabilir benim için ama burda da müzik teorisi öğrenmek, ekipman ve program kullanımı, beste yapma süreci gözümde büyüyor. Çünkü buna belli bir zaman ayırmam gerekiyor. Müzikten uzak kalmamın sebeplerinde biri ise bu işi para kaynağı olarak görmemem. Belki de göremiyorumdur sadece, bilmiyorum. Yeni mezunların iş bul(ama)ma olayı ayrı bir dert zaten. O yüzden boş zamanlarımı mesleğimle ile ilgili kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Umarım derdimi az çok anlatabilmişimdir. Yorumlarınızı bekliyorum.
Derdinizi gayet iyi anlatmışsınız. Ben kendi deneyimlerimden örnek vereceğim; böylesi hem daha sahici olur, hem de daha fazla yol gösterir. "Şunu yap, bunu yapma" filan gibi çok sayıda tavsiye çıkar illa ki, ben biraz daha farklı bir kapı açmış olayım istedim.
En sonda söyleyeceğimi en başında söyleyeyim: Şu anda bir tür "kriz"desiniz. Bunu aşarsanız, mutlaka bir ilerleme kaydedersiniz. Muhtelemen enstrümanda kendinize artık daha net bir yol çizmeniz gerekiyor.
35 yıldır çalıyorum. "Guitar nerd" kıvamında bir adamım. Klasik gitardan bluesculara, cazcılardan metalcilere, fingerstyle akustik tayfasından flamenkocu ve country-Western swing vs'ye kadar envai çeşit insanı dinledim. Gitar sayesinde önce müziği, sonra da biraz insan denilen yaratığı biraz daha iyi anlar hale geldim. Bunu biraz daha açarım gerekirse.
Şunu başından söyleyeyim: Gitarla ilgili yaşadığınız sıkıntılar, illa ki yaşamınızdaki başka şeylerin de uzantısıdır. Bu tespiti yapan ben değilim; geçenlerde kaybettiğimiz ve kendi kuşağının en önemli gitar hocalarından biri olan (daha çok da caz icracısı olan) Mick Goodrick. Benim tecrübelerim de bunu doğruluyor. Ben vokale merak saldıktan sonra kişisel gelişimle ilgilenmek zorunda kaldım mesela. Çünkü kağıt üzerinde sesimin potansiyeli olmasına rağmen (3.5 oktav civarı aralığım varmış...), sesimden nefret ediyordum. Eh, işin içinde bir psikolojik boyut bulunduğunu anlamak için terapist olmaya gerek yok bu durumda
🙂 Sonunda anladım ki, aşırı mükemmeliyetçi tavrım aslında sahte bir korunma mekanizması imiş. "Olmuyor, olmuyor" dedikçe kendimi güvende tutuyormuşum, ama aslında bu sayede de ortaya bir şey koyup kimsenin eleştirisine açmak zorunda kalmıyormuşum mesela. Kırılgan ego yani. Bir diğer keşfim de, aşırı siyah-beyaz düşünmem oldu. Yapılan şeyin kıymetini bilmek gerekiyor. Hatta bunu insanın kendisine hatırlatması gerekiyor. Özendiği halde hiç gitara başlayamayan, bare basamadığı için morali bozulup bırakanlar var. Kendinizi youtube virtüözleri ile ile filan kıyaslarsanız, bu gibi gerçekleri gözden kaçırırsınız mesela
🙂
Fikir vermesi açısından kabaca kendi yolculuğumu özetlersem:
1) İlk on-onbeş senem teknik saplantılı oldu. Ergenlikte insanın kendini kabul ettirme-kabul görme ihtiyacı olması çok doğal. O yüzden hep idollerini taklit ediyor insan. Onları taklit etmeyi bırakamayanın işi zor zaten. Çünkü gelişimde bir sonraki safhaya geçemiyorlar. Ben bu evrede bir kaç beste grubu ile çaldım, kayıt-konser tecrübem oldu amatör düzlemde, sonlara doğru da enstrümantal şarkılar kaydedip internet üzerinden birleri ile paylaşmaya başladım. Beni çok geliştirmişti bu evre. Shred kafasındaki teknik saplantım azaldı, başka şeyler yapmak istediğimi gördüm.
2)2000'lerin başında biraz daha caz-fusiona merak sardım. Gitar klavyesinde dizileri ve arpejleri sandığım gibi bilmediğimi veya kullanamadığımı anladım. Bu dönem halen sürmekle birlikte, bir miktar birileri ile çalma ve somut şeyler yapma fırsatı bulunca biraz daha kontrollü hale geldi. Yani yine somut bir şey yapar hale gelince anlam kazandı ve dengelendi. Tek başıma veya backing track ile evde kassaydım beni tüketirdi tahminim.
3)Bir noktada vokal bulamamak beni iyice sinir etti. Vokale merak sardım. Hayatımı değiştirdi, çünkü müziğe bakış açımı değiştirdi. O sıralarda caz ve rock/metal etkilenimli şeyleri nasıl bir araya getiririm derken, hep kulağımda olan ama çok önemsemediğim blues unsurunu biraz daha iyi anlar oldum. Hep hi-gain çaldığım, daha sonra bir süre tertemiz tonla çaldığım iki dönemi nihayet biraz daha ortada buluşarak dengeledim. Gitar-vokal kafasıyla bir şeyler yapabilmenin beni cezbettiğini anladım. Yaklaşık 30 sene sürmüş jetonun düşmesi. Kabaca başladığım yere geri döndüm. Gilmour, Hendrix ve özellikle de Knopfler çok severdim zaten. Eh, ne yapalım, geç olsun da güç olmasın. İnsanın gerçekte neyi neden sevdiğini anlaması çok uzun sürebiliyor
Bugün artık belli bir isim veya grup değil, belli bir zihniyetin veya tavrın peşindeyim ve bu şekilde müzik dinliyorum. Caz-blues-rock için ortak paydalardan biri emprovize mesela. Ben de bunu seviyorum ve hiç emprovize çalamayan kişiler artık gitarda ilgimi çekmiyor. Ibanez RG ile shred çalma sevdasından, blues-rock-caz sularına açılmayı seven birine dönüştüm. Tercihim Strat kasa gitarlar ama, arada bir hollowbody sevdası gelip gidiyor. En çok çaldığım şey ise halen akustik. Besteleri onunla yapıyorum.
Eğer bu dönüşüme direnseydim muhtemelen bu beni harap ederdi tabii.
Sizin bahsettiğiniz tipte krizleri halen zaman zaman yaşıyorum. Özellikle de şu JTC denilen sitenin virtüözleri, bende hep filanca tekniği veya falanca diziyi öğrenme isteği yaratıyor. Ama bunların gelip geçici hevesler olduğunu biliyorum. Kendi şarkılarıma odaklandığımda, veya bir backing track açıp emprovize çalarak kendi çalışıma odaklandığımda, bu heveslerin boş olduğunu daha net görür hale geliyorum. Bir noktada insanın ihtiyaç duyduğu şeyin "dışarıda" değil, "içeride" olduğunu idrak ettim.
Özetlemek gerekirse...
İnsanın arada bir yolculuğuna geriye dönük bakarak kendisi hakkında bir şeyler keşfetmesi önemli. Bunu sadece akıl-mantıkla yapamazsınız yalnız, bazı şeyleri olduğu gibi kabul etmeniz gerekiyor. Ben mesela, vokal hevesimi çok daha önce keşfedip kabullenebilirdim (bütün gruplarımda geri vokal yapmıştım...). Ama shred virtüözü olmaya heves etmekten bunu göremedim. O yüzden, ne kazanırım, ne kaybederim gibi sorularla yol alamayabilir, hatta yanlış yapabilirsiniz. "Ben aslında neyi seviyorum?" diyerek biraz daha soyut ve genel düşünmek lazım. Bunun için tarz-sound gibi kıstasların dışında düşünmek iyi olabilir.
Belki sizin de böyle daha farklı bir yerlere açılmanızın zamanı gelmiştir. İhmal ettiğiniz konular olduğunu zaten anlamışsınız, bu anlamda kendinizi geliştirebilirsiniz. Ama eğer bu olmuyorsa da dert etmeyin. Kendinizi kimseyle kıyaslamanıza gerek yok. Ancak sizin konumunuzda (belli tarzlarla kendini kısıtlayan) kişilerin sıkıntı yaşaması çok doğal. Kendinizi o güvenli alanın dışına atmazsanız bir şeylerin değişmesi mümkün değil. Çünkü sevdiğiniz şeyler aynı zamanda sizin sınırlarınızı da belirliyor. Bunu kabul etmek çok güç olabilir elbette. Ama sıkıntı çekmeden değişim olmuyor.
Niye mi enstrüman çalıyorum? Egomu tatmin etmekten kendimi daha iyi hissetmeye, oradan da hayatı daha anlamlı bulmamı sağlayacak bir ruh haline erişmeye değin pek çok farklı deneyimi bana yaşattığı için herhalde. Ama bunların hepsi her zaman olmuyor tabii, bazen ilk basamakta takılıp kalıyorum
🙂
Not: Çok da bayılmadığım şeyler de yaptım tabii bu arada. Ama bunların hepsinin bir artsı da oluyor. Barda pop-rock çaldım bir dönem. Şarkıların yarısından nefret ettiğim oluyordu
🙂 Ama ilk düzenli sahne tecrübemdi.
Sonra şarkıcı olmak isteyen bir arkadaşa eşlik ettim (Offf...) Bir noktada tek bir akustik gitar ve bir vokal ile koca bir salon dolusu izleyiciye bir kaç şarkı çalmıştık. Elim ayağıma dolanmıştı başta. Bu da bir deneyim işte....