70'lerin müziği toplumdan bağımsız bir müzik değildi, politik bir duruşları da vardı. Bu sadece enstrüman çalımı, söyleme vs. diye ele alınmamalı diye düşünüyorum. "Rock" müziğin mesaj vermenin, politik duruş göstermenin müziği olduğunu düşünüyorum. 70'lerden bugüne dünyada popüler olan rock müzik akımlarına baktığımda ben her zaman dönemin sesi olduklarını görüyorum.
"Zanaatten/beceriden yoksun" kısmına gelecek olursak 70'ler hard rock müziğini de bu kategoriye sokacak olan rock müzik dışında müzikler yapan icraacılar da olacaktır. Bunun ayrıldığı nokta tam olarak nedir? Yani hangi icraacının becerili hangisinin beceriden yoksun olduğunu ayıran bir eşik noktası var mı? Benim yaklaşımım bu sorulara cevap aramaktan ziyade, zekice ve "ruhlu" yapılan her işin anlamlı olduğu üzerine. Distortion'ı seviyorum, yolda gelişmeye de devam ediyorum. 6 sene önce yayınladığım şarkılara baktığımda kusursuz olduklarını düşündüğümü hatırlıyorum. Bugün çok da öyle düşünmüyorum ama iyi ki yayınlamışım diyorum. Bugünde kalmamı, devam etmemi sağlıyor. Yıllar boyunca "o" şarkıyı yapmaya çalışan hiçbir yeni şeyi beğenmeyen abilerden olmaktan hep korktum. Et Pazarı'nın ustalık eserim olduğunu düşünmüyorum. O da bu yolun parçası, yaşanmışlıklar var. Aynı ülkede yaşıyoruz, aynı sosyal medyayı kullanıyoruz, aynı metroya biniyoruz. Ortak dertlerimiz var. Ben kendi dertlerimi dile getiriyorum, bu dertler de ancak distortionla ifade edilir diye düşünüyorum. Amacım aynı dertten muzdarip olanlarla yalnızlığımızı paylaşabilmek.
Yine bunların müziğin kendisiyle ilgili olmadığını söyleyebilirsiniz. Müzik nedir? Çıkış noktasını düşündüğümüzde müzik seslerin düzenli bir şekilde bir araya getirilmesi dersek, bu sesler nasıl anlam kazandı? Ben kültürle ve toplumsal yapılarla bu seslerin anlam kazandığını düşünüyorum. Yani 70'ler hard rock müziği de, beceri de, punk da bu unsurlarla anlamlı olabilir ve farklı dönemlerde anlamlı oldular. Konuyu zevkler ve renkler noktasına taşıdığımı düşünüyorum. Fikirleriniz benim için değerli. Benim de düşündüğüm fakat bulduğum farklı cevaplarla farklı bir yere evrildiğim bir zıtlık görüyorum. Farklı yerlere dallanmış olsakta farklı gövdeden geldiğimizi düşünmüyorum. Esneklik önemli 🙂
Esneklik önemli elbette; ben de kimsenin yaptığı müziğe bu anlamda karışacak değilim.
Ancak 70'lerin müziği "politik duruş" üzerinden okumak, bir ezberdir. Bu ezberin nedeni, müziğin diğer içeriğini anlayacak pozisyonda olmayan/bu birikimden yoksun
insanların ürettiği fikirlerdir. Müziği sahici kılan unsurlar çalımdır, icradır. Hendrix herşeyden önce "çalgıcı" idi. Onu özel kılan şey, blues birikimini başka bir sound kalıbına dökmesiydi. Geleneği başka bir yere taşımıştı, ama uydurmamıştı ya da geleneği hor görmemişti. Bob Dylan'ın yazdığı şekliyle All along the Watchtower dinleyin, bir de Hendrix'ten dinleyin. Aradaki fark, herşeyden önce çalgıcılık ve onun getirdiği zihniyet farkıdır.
Müziği yapmak yerine üzerine konuşacak entellektüel malzemeye indirgemek isteyen insanlar ise bunlara önem vermez, çünkü işin bu kısmını takdir etmeyi öğrenmek çaba gerektirir. Türkiye'de bu son derece sık yapılagelmiştir. Deep Purple/Led Zeppelin üzerine yazılmış bir kitap vardır mesela, içinde iki grubun müziğinin içeriğine dair en ufak bir analiz yoktur; baştan aşağı subjektif fikirlerle doludur. İki grubu kıyaslayıp hangisinin daha iyi olduğunu bulabileceklerini düşünmüşlerdir !!! Çünkü yazan kişilerin işin müzik boyutuna girecek birikimi yoktur.
Diğer taraftan önceliğin bu unsurladan çıkması, tam da punk ve grunge tavrıdır zaten. Bu nedenle de bu fikri savunmanız aslında gayet tutarlı
🙂 Bu akımlarla işin zanaat boyutu hafiflemiş, diğer unsurlar öne çıkmıştır. Bu sayede Türkiye'de de rock palazlanmış ve ana akıma girmiştir. Çünkü 70'leri besleyen blues damarı veya 80'leri besleyen tonalite (klasik müzik kökenli) anlayışını takdir etmek için çok sesli müzik kültürü gerekir
🙂 Bunlar da bizde olmadığından, bizdeki ana akım rock müzik zanaatkar katkısından yoksun, güdük bir rock müzik olmuştur. İyi çalan gruplar kıyıda köşede kalmış, "duruşu" olanlar öne çıkmıştır. Bu nedenle de Türkiye'de 90'lar tavrıyla rock müzik yapmak aykırı bir duruş olamaz; bizdeki ana akım budur zaten! Elbette rap ile kıyaslayacak isek durum başka yerlere gider, ama bence bu konu dışı.
Ne demek istediğimi daha net bir örnekle açıklayayım: Paint it Black (Rolling Stones) ve Child in Time (Deep Purple) şarkılarının sözleri birer savaş eleştirisidir.
Ama araklama olduğu artık bilinen Paint it Black'i yazmak ve icre etmek için gereken beceri ile Child in Time için gereken beceri düzeyi arasında dağlar kadar fark vardır; ikinciyi icra etmek apayrı bir düzey ister. İşte burada o "politik duruş" ezberi üzerinden analiz yapanların zihni durur. 70'lerin müziğini kendi akıllarının erdiği kadarıyla değerlendirirler.
Şimdi burada bir "teknisyenlik" eleştirisi gelecektir. Ama bu eleştiri 70'ler için değil, 2000'lerin prog metali için anlamlıdır. Müziği teknisyenliğe indirgemek elbette kötü bir fikirdir, ama müziğin zanaat boyutunu önemsizleştirip onun politik duruş içerip içermediği üzerinden tartmak çok daha kötü bir fikirdir, çünkü o zaman ortada müzik filan kalkmaz. "Politik duruşu olan sanatçılar" boy göstermeye başlar; ben onları görünce arkama bakmadan kaçmak istiyorum.
Ama en önemlisi bence bizim sosyolojik gerçeğimiz bu tartışma açısından: Bizim çokseslilik kültürümüz ortada. Dolayısıyla eğer bu ülkede rock müzik bir yere gidecekse bu "politik duruş" ezberini bozmamız lazım, çünkü bizim konfor alanımız orası aslında.