Attila İlhan

zafer666in_arkadasi_orcun demiş ki:
Daha yazılacak çok şey var ama aklıma şu geldi.Bir insanın babası Sadri alışık annesi Çolpan İlhan dayısı Attila İlhan olur da o insan nasıl sadece "Kerem Alışık" olur yahu?

Kesinlikle hemfikirim.
Aloooğğ, orası bilmemkaç sıfır onüçmü canım??? diyer Türk şiir edebiyatını kökünden değiştiren şiirin mucidi ;)

Atilla İlhan TRT2'de yıllarca cumartesileri program yapardı. Bir kaç önce ise kaldırıldı. Şu an ise "Kanal Türk"te programına devam ediyor. Ediyor da ben sadece bir kere denk geldim. Eğer bilen varsa saatini yazarsa sevinirim ben de...

Not:Ben de onun "Allah'ın süngüleri", "Batının deli gömleği" gibi eserlerini daha çok seviyorum, takip etmeye uğraşıyorum.
 
nienturi demiş ki:
Not:Ben de onun "Allah'ın süngüleri", "Batının deli gömleği" gibi eserlerini daha çok seviyorum, takip etmeye uğraşıyorum.
Allah'in Süngüleri'ne bende basladim ama sonunu bit türlü getiremedim dili cok agir.Gerçi bu Attila Ilhan'in degil benim sucum biliyorum, Türkce'yi anlayamiyoruz ne aci.Elde bir sozluk olmadan okuyabilene helal olsun.
 
6nanik9 demiş ki:
bu adamı trt'den atarak susturdular.aynı şekilde cevizoglunada yapıldı aynı şeyler..ben adamı begeniyorum.seviyorum daa her yönünü...


Evet dostlarım. Bildiğiniz gibi Yüce Türk Milletininin üzerinde hep oyunlar oynandı ve oynanıyor. Bunun en elle tutulur örneği Ülkemizi yöneten "Teslimiyetçi" hükümettir. Ama asıl sorun nerde biliyor musunuz. İnsanlarda. Şunu unutmayalımki "İnsanlar nasılsa Öyle yönetilirler". Öncelikle kendimize örnek aldığımız kişileri düzgün seçmemiz lazım. Atilla İlhan harika bir birikime sahip, Atatürk'ü en iyi anlatan insandır. Evet geçmişte bazı hataları olmuş olabilir. Bunlar çok büyük hatalarda olabilir. Amagünümüze baktığımızda Atatürkçü düşünceyi en iyi şekilde savunan insanların başında. Bence insanların Nazım Hikmet gibi yazarları örnek almarı yerine Atilla İlhan gibi üstadları almaları lazım. Şu an tek yapmamız gereken Atatürk'ün gençliğe hitabesini bir kere daha okuyup silkinmek ve kendimize gelmek. Bu kutsal millet herşeyi atlatmıştır. Bu kara bulutlu günleride atlatıcaktır. Ayrıca Bütün kaleler zaptedilemedi kitabıda herkezin elinde olması gereken bir kaynak olduğuna inanıyorum. daha konuşulacak çok şey var. hiç durmadanda konuşabiliriz. ama sözümüzün geçmesi için yapmamız gereken tek şey Çalışmak. Çalışmalıyız. Tanrı Türk'ü Korusun.


Ne Mutlu Türküm Diyene...
 
bir programda avrupa birliğine giremeyeceğimizi ve hiç umutlanmamamız gerektiğini söyledi aynen katılıyorum ve bunu burada olduğu gibi heryerde söylüyorum
 
AYRILIK SEVDAYA DAHİL..

Acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin
En gorkemli saatinde yildiz alacasinin
Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader
Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin
Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari
Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan
Onu cok ariyorum onu cok ariyorum
Heryerimde vucudumun agir yanik sizilari
Bir yerlere yildirim dusuyorum
Ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan
Ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu
Gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus
Tedirgin gulumser
Cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili

Hic bir ani tek basina yasayamazlar
Her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili
Telasli karanlikta yumusak yarasalar
Gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu
Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte
Yansimalar tutmus butun sahili
Cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var
Oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil
Cunku ayriliklar da sevdaya dahil
Cunku ayrilanlar hala sevgili
Yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik
Hava agir toprak agir yaprak agir
Su tozlari yagiyor ustumuze
Ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir
Eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani
Karanlik coktu denize
Yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince
Simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice
Yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak
Bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina
Benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir sevgiliyle
Sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz
Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz
Hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi
Tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag agzi
Hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessum zehir zemberek ASKIMIZ


Atilla İlhan
 
Atilla ilhan hem şairliğiyle hemde aydın kişiliğiyle örnek alınması gereken bir insan.. Bir kere Ceviz Kabuğu adlı prıogramda izlemiştim Atilla ilhan'ı ve yaptığı yorumalar oldukça gerçekçi ve anlamlıydı.. Türkiye'nin düşünmede örnek alınabilecek böyle şairlere ihtiyacı var...
 
Elde Var Hüzün

söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylenirdi mercan koz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün
o şehrayin fakat çıkar mi akıldan
çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
sırılsıklam aşık incesaz
kadehlerin mehtaba kaldırılması
adeta düğün
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün
 
Üçüncü Şahsın Şiiri

gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu ağlardım
 
Ben Sana Mecburum Bilemezsin

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Ölmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin
 
Cinayet Saati

haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bagliydi agliyordu
dört biçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dagiliyordu

deli cafer ismail tayfur ve şaşi
maktulün onbeş yillik arkadaşi
üçü kamarot öteki aşçibaşi
dört biçak çekip vurdular dört kişi

cinayeti kör bir kayikçi gördü
ben gördüm kulaklarim gördü
vapur kudurdu kuduz gibi bögürdü
hiç biriniz orada yoktunuz

demirlemişti eli kolu bagliydi agliyordu
on üç damla gözyaşini saydim
allahina kitabina sövüp saydim
şafak nabiz gibi atiyordu
sarhoştum kasimpaşa'daydim
hiç biriniz orada yoktunuz

haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis katilleri ariyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşi
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasimpaşa'daydim
vapuru onlar vurdu ben vurmadim
cinayeti kör bir kayikçi gördü

ben vursam kendimi vuracaktim
 
Sisler Bulvarı

elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk

sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk

sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı'da bir tren vardı

sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarapta kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı

bir gemi beni afrika'ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarı'nı hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapurlar uğuldayacak

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlik bana dokunuyordu

eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlıyamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı

sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum
 
Böyle Bir Sevmek

ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir

hayır sanmayın ki beni unuttular
hala arasıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir

yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
 
çok önemli bir kalemimizi kaybettik.hepimizin başı sağolsun. cumhuriyetimizin en net savunucularındandı. yattığı mekan cennet olsun. ailesine ve sevenlerine -eminim ustayı sevmeyen yoktur- başsağlığı diliyorum ve ustanın aynı isimli siirini ergüder yoldas'ın besteleyerek ikinci bir hayat kazandırdığı "sultan-i yegah" ile bitirmek istiyorum:

şamdanları donanınca eski zaman sevdalarının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
nemli yumuşaklığı tende denizden gelen âhın
gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
yansıyan yaslı gülüşmelerdir karasevdalı suda
bülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusunda
eylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusunda
ölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa da
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak
çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak
su yasak rüzgâr yasak açık kapılar yasakbelki bu karanlıkta yasakları yasaklasak
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
 
Geri
Üst