Mevlana, İslam tasavvufunun en büyük temsilcilerindendir. Kendinden önce aynı konuda eser vermiş olanların adları onun kadar ebedileşmemiş ve ünleri Mevlana gibi Doğu sınırlarını aşıp dünyaya yayılmamıştır. Bunun nedenini Abdülbaki Gölpınarlı'nın satırlarında bulabiliriz.
"Mevlana'dan evvel tasavvuf adeta donmuş, kalıplaşmış. Hele bazı sufiler (İbn-i Arabi gibi) tasavvufu tamamıyla hayali bir şekle bürümüşlerdir. Rüya, rüyet gibi şeylerle göklere çıkmak, miraç etmek, eski erenlerin ruhlarıyla görüşmek, aklın alamayacağı kerametlerden bahsetmek bunların adeta şiarı olmuş. Ve hastalık halinde boyuna terimler icat etmişler. Mevlana, esas bakımdan idealist felsefeye dayanmakla beraber varlık birliği inancına bağlı olarak tasavvufu tamamıyla toplumsal ve ahlaksal bir hale getirmiştir.
"Mevlana'nın tasavvufu tamamıyla ahlaki ve amelidir. O, sufinin kendinden geçmesini diler. Bu kendinden geçiş, şahsiyetten ve bencillikten geçiştir. Nefsi aşağılatmak için riyazeti, dilenmeyi asla kabul etmez. Herkesin bir işle uğraşmasını, kendisinden başlayarak bütün insanlığa ve insanlara hizmet etmesini diler. Mevlana, herhangi bir şeyi anlatırken terimlere, rüyalara, hayallere hiç başvurmaz. Anlatacağı şeyi hikayelerle, ata sözleriyle halkın anlayacağı bir şekle sokar. Bu yolla Mevlana, tasavvufu adeta yeniden kurmuş, ona yepyeni bir yol getirmiştir, yani popülarize etmiştir.
"Müziği, semayı, vecdi, şiiri kutsallaştırmıştır. Böylece dinde tamamıyla bir reform yapmıştır. Mevleviler arasında hattatlar, şairler, müzisyenler, oymacılar, hakkaklar da yetiştirmiştir ki bugün müzelerimiz bunların eserleriyle doludur.
"Mevlana, Müslümanlığı yeni bir insanlık dini haline getirmiştir. Bu sözü herkes hazmedemez, ama doğrusu da budur."
Büyük Türk düşünürü ve şairi Mevlana 1207 tarihinde Belh şehrinde doğmuş, 1273'te Konya'da ölmüştür. Asıl adı Mehmet, lakabı Celaleddin'dir. İkinci vatanı Anadolu'ya nispetle Rumî diye anılır. Mevlana, kendisine verilmiş bir saygı sıfatıdır. "Efendimiz", "büyüğümüz" anlamına gelir. Babası "Sultan-ül-ulema" (Bilginlerin Sultanı) Bahaeddin Veled'dir.
Mevlana ilk kültürünü babasından aldı. Babası öldükten sonra dokuz yıl daha okuyarak bilgisini artırdı. Muntazam bir hayat yaşıyordu. Ancak 1244 yılında Tebrizli Şems ile tanıştıktan sonra değişti. Şems, onu "duygu ve düşünce alemlerinin geniş ve esrarlı ufuklarına doğru" çekti götürdü.
Mevlana'nın bütün görüş ve düşünceleri vahdet-i vücut (varlık birliği) kuramına dayanır. Mevlana'ya göre evrende maddi ve manevi ne varsa hepsinin kökeni tektir. Nitekim, iki tanrılı (iyilik ve kötülük) dinlerde de ikilikten söz edilemez; çünkü bu iki tanrıyı anlatan kavramların varlıkları, birbirlerinin varolmalarına bağlıdır; kötülük olmazsa iyilikten, iyilik olmazsa kötülükten söz edilemez. İyiliğin değeri ancak kötülük ile, kötülük de iyiliğin var olması ile anlaşılabilir. Mevlana'nın evrendeki olaylara böylesi bir anlayışla bakması, onu hoşgörülü yapmış ve bağnazlıktan uzak kalmasına neden olmuştur. Ona bu nitelikleri kazandıran, yaşadığı dönemin Anadolusu'dur. Anadolu o dönemde her türlü açık düşünce tartışmasının açıkça ve rahatça yapıldığı bir yerdi. Mevlana, büyük olasılıkla, bu nedenle ve Hıristiyanlığın da etkisiyle poz vererek kendi resmini yaptırmaktan ve kadınların örtünmelerine (tesettür) karşı olduğunu söylemekten, muhafazakar kesimlerce günah sayılmasına karşın, kaçınmamıştır.
eeee
siz ne düşünüyorsunuz yazın bakim
"Mevlana'dan evvel tasavvuf adeta donmuş, kalıplaşmış. Hele bazı sufiler (İbn-i Arabi gibi) tasavvufu tamamıyla hayali bir şekle bürümüşlerdir. Rüya, rüyet gibi şeylerle göklere çıkmak, miraç etmek, eski erenlerin ruhlarıyla görüşmek, aklın alamayacağı kerametlerden bahsetmek bunların adeta şiarı olmuş. Ve hastalık halinde boyuna terimler icat etmişler. Mevlana, esas bakımdan idealist felsefeye dayanmakla beraber varlık birliği inancına bağlı olarak tasavvufu tamamıyla toplumsal ve ahlaksal bir hale getirmiştir.
"Mevlana'nın tasavvufu tamamıyla ahlaki ve amelidir. O, sufinin kendinden geçmesini diler. Bu kendinden geçiş, şahsiyetten ve bencillikten geçiştir. Nefsi aşağılatmak için riyazeti, dilenmeyi asla kabul etmez. Herkesin bir işle uğraşmasını, kendisinden başlayarak bütün insanlığa ve insanlara hizmet etmesini diler. Mevlana, herhangi bir şeyi anlatırken terimlere, rüyalara, hayallere hiç başvurmaz. Anlatacağı şeyi hikayelerle, ata sözleriyle halkın anlayacağı bir şekle sokar. Bu yolla Mevlana, tasavvufu adeta yeniden kurmuş, ona yepyeni bir yol getirmiştir, yani popülarize etmiştir.
"Müziği, semayı, vecdi, şiiri kutsallaştırmıştır. Böylece dinde tamamıyla bir reform yapmıştır. Mevleviler arasında hattatlar, şairler, müzisyenler, oymacılar, hakkaklar da yetiştirmiştir ki bugün müzelerimiz bunların eserleriyle doludur.
"Mevlana, Müslümanlığı yeni bir insanlık dini haline getirmiştir. Bu sözü herkes hazmedemez, ama doğrusu da budur."
Büyük Türk düşünürü ve şairi Mevlana 1207 tarihinde Belh şehrinde doğmuş, 1273'te Konya'da ölmüştür. Asıl adı Mehmet, lakabı Celaleddin'dir. İkinci vatanı Anadolu'ya nispetle Rumî diye anılır. Mevlana, kendisine verilmiş bir saygı sıfatıdır. "Efendimiz", "büyüğümüz" anlamına gelir. Babası "Sultan-ül-ulema" (Bilginlerin Sultanı) Bahaeddin Veled'dir.
Mevlana ilk kültürünü babasından aldı. Babası öldükten sonra dokuz yıl daha okuyarak bilgisini artırdı. Muntazam bir hayat yaşıyordu. Ancak 1244 yılında Tebrizli Şems ile tanıştıktan sonra değişti. Şems, onu "duygu ve düşünce alemlerinin geniş ve esrarlı ufuklarına doğru" çekti götürdü.
Mevlana'nın bütün görüş ve düşünceleri vahdet-i vücut (varlık birliği) kuramına dayanır. Mevlana'ya göre evrende maddi ve manevi ne varsa hepsinin kökeni tektir. Nitekim, iki tanrılı (iyilik ve kötülük) dinlerde de ikilikten söz edilemez; çünkü bu iki tanrıyı anlatan kavramların varlıkları, birbirlerinin varolmalarına bağlıdır; kötülük olmazsa iyilikten, iyilik olmazsa kötülükten söz edilemez. İyiliğin değeri ancak kötülük ile, kötülük de iyiliğin var olması ile anlaşılabilir. Mevlana'nın evrendeki olaylara böylesi bir anlayışla bakması, onu hoşgörülü yapmış ve bağnazlıktan uzak kalmasına neden olmuştur. Ona bu nitelikleri kazandıran, yaşadığı dönemin Anadolusu'dur. Anadolu o dönemde her türlü açık düşünce tartışmasının açıkça ve rahatça yapıldığı bir yerdi. Mevlana, büyük olasılıkla, bu nedenle ve Hıristiyanlığın da etkisiyle poz vererek kendi resmini yaptırmaktan ve kadınların örtünmelerine (tesettür) karşı olduğunu söylemekten, muhafazakar kesimlerce günah sayılmasına karşın, kaçınmamıştır.
eeee
siz ne düşünüyorsunuz yazın bakim