Tutku Oyunları / Little Children

Kathy ile evli olan Todd, tam bir “ev erkeği”dir. Kathy hariç mahallenin bütün ev kadınları bu yakışıklı koca için deli olmaktadır. Sarah ise Richard’la olan evliliği kötü giden eski bir feministtir. Banliyöde Todd ile tanışmaya cesaret eden tek ev kadını odur.
Parkta çocuklarını gezdirirken arkadaş olan Todd ve Sarah arasında tutkulu bir ilişki başlar. Kafasını internetten bulduğu bir striptizciye takmış olan Richard, Sarah’nın bu başına buyruk halini fark etmez bile…

Bütün bu karakterleri birbirine bağlayan, çocukları tacizden hapse girmiş Ronnie’nin mahalleye geri dönüşü olur. Ronnie normal bir hayat sürmeye karar vermiş izlenimi yaratsa da, işin aslı pek de öyle değildir...




film in the bedroom'dan hatırladığımız todd field'in yönettiği bi roman uyarlaması, ve amerikan aile yapısına yine dramatik bir bakış açısı getiriyor, american beauty benzeri, özellikle oyunculuk konusunda çok doyurucu bi yapım, kate winslet'in bu filmdeki performansı ile 5. kez oscar adaylığına hatta alacağına kesin gözüyle bakılıyor, hayatlarındaki sıradanlıktan kurtulmak için çaresizce birbirine bağlanan insanlar, bi şekilde acımasızca toplumdan dışlananlar bu filmde kendilerinden çok şey bulacaklardır, bence çok etkileyici bi film olmuş, izlenmeye değer...
55.jpg


http://www.bigglook.com/biggcinema/Film.asp?fid=1595
 
Amerikan aile yapısını yıllardır ezberledik gibime geliyor ama umarım filmde bunun fazlası vardır. Artık amerikan kültüründen içime fenalık geldi çünkü.
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #3
bu filmde farklı temalar var kesinlikle, rahatsız eden bi tarafı var filmin, mesela çocuk tacizcisinin hikayesi, bi de filmde anlatıcı kullanılması çok yerinde olmuş, esprili bi dil kullanıldığını da söyleyebilirm, bence bu senenin en iyilerinden...
 
Kate Winslet kolay aday olur ama oscar alamaz sanırım çünkü kesin favori Helen Mirren olarak gösteriliyor..
ama
bence Ronnie karakterini oynayan adam (Jackie Earle Haley) en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oscar almalı!! O nasıl bir performans tanrım!
 
Todd Field in yönetmenliğini üstlendiği film bir banliyo kasabasında iki evli çift içinde geçen sadakatsizlik anlatılıyor.. Titanic filminden tanıdığımız Kate Winslet in aldatan eş durumundaki rolü bu sene "kırmızı halı" da ümitli bir şekilde yüremesini sağlayabilir..
Günümüzde yapılan mantık evliliklerinin nasıl bir sessiz felakete doğru ilerleyebildiğini, eşlerinin birbirlerini sessiz ve derinden nasıl kandırdıklarının fotoğrafını sunuyor bize film..
Bu günlerde haberlerimize sıkça konu alan çocuk istismarı ve istismar sahibinin hapisten sonra döndüğü mahallesinde nasıl bir "toplumsal istismar" a malzeme olduğunu görüyoruz..
Aslında hep başkaları ile uğraşanların,diğerlerinin kusurlarını araştıranların ,toplumda kin ,nefret saçanların bunları yaparken "mahalle hami" sine bürünenlerin aslında kendi içlerinde devasa sorunları olan olduğu gayet açık..
Filmin orijinal adı "Little Children" .. Film zaten çocuk üzerine odaklanıyor.. Ne diye Türkiye deki gösterimi "Tutku oyunları" diye sormayın.. anlamışsınızdır..
bir de afişine aldanmayın.. müstehcen sayılamaz o kadar..azcık yanii..yine de anneniz babanızla gitmeyiniz filme..
bu sene oscarda duyabileceğimiz bir film.. kaçırmayın
 
gene büyük umutlarla gittiğim bir filmdi.sırf kate winslet oynuyor diye...akıcı bir anlatım vardı filmde ama beni çok da etkilemedi.filmin sonunda brad e sinir oldum o ayrı...
 
Filmi izledikten sonra tribe girdim resmen..Dediğiniz gibi klasik Amerikan aile yapsını anlatıyor ama film bittikten sonra 15 dakika zombi gibi dolaştım..Bir de o en sondaki park sahnesi iğrençti herif harbiden kesmiş valla off aman deyim..
 
Ben geldiği gün gitmiştim sanırsam, biraz bunalmıştım.. Şöyle bilgisayar karşısında yayıla yayıla rahat ve daha objektif bir şekilde izleyebilmek için indiriyorum, sonrasında daha sağlıklı konuşacağım sanırım.. İtiraf etmek lazım ki Kate Winslet bir etkendi bu filme gitmemde, hayranım kardeşim var mı.. :)

Film etkileyici bir drama ama temposunda sorun var bence. Fazla dingin, diyaloglar fazla özel.

The Holiday ile birlikte geçen ay üst üste olarak izlediğim 2 filminden biriydi bu, gerçi ikisini de pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim.. Ah, ama şu yok mu şu.. Kitlenmiş durumdayım son zamanlarda..

kate-winslet-002.jpg
 
Bak yaaa, koymuş fotoğrafı. :LOL:

Yok ama.. O 97 senesinde çocuk halimle Titanic'te aşık olduğum Kate ablamız bugün itici geliyor bana.
Gözüm mü açıldı? Yoo.. :LOL:
 
Dayanamadım koydum, o fotoğraftaki pozun etkisinden hayatım boyunca kurtulamayacağım sanırım.. Hiç böyle etkilenmemiştim daha önce. İngiltere'de mi yaşıyor, Los Angeles'ta mı bilmiyorum; adresini bulup okyanusları yüzerek aşıp da gitmem lazım.

Kate Winslet sana itici geliyorsa Üsküdar'daki parka götürmem seni.. Götüremem!
 
Felaket tellalı gibi girdin araya sevgili dostum, ne diyeyim.. İmkansız yoktur, inanmak başarmanın yarısıdır gibi popüler özlü sözler ile cevap vereyim bari.. Ha bir de, o fotoğrafın çekildiği zaman evli değildi, sayılmaz.. Neyse konuyu dağıtmayayım ben daha fazla.. :)
 
Açıkçası izlemesi zor bir film olduğunu söylemek istiyorum, ama bu zorluk teknik bir hata ya da öyle bir şeyden kaynaklanmıyor. Banliyöler filme taşınınca her şey yavaşlıyor; çünkü "hiçbir şey olmuyor aslında".

İki farklı ama bağlı hikaye var aslında ortada.
Sarah ve Brad in hikayeleri bir çoğmuzun (en azından benim) en büyük kabuslarından birine dil oluyor sanki. Hayata dair yapılan yanlışlar, sonrasında gelen gerçeklik; özellikle de çocukların varlığı, ağırlığı ama bizim aslında hep çocuk kalışımız.

"Young Adam" filminde yazdığım varoluşçu hayat tarzının imkansızlığının öteki uç noktası işte bu da; öteki nokta olmasına rağmen "Young Adam"da yazdıklarımı da destekliyor oldukça.

Bir yandan hiç büyüyemiyoruz, ne tutkularımız bitiyor ne de alternatif arayışlarımız. Bir yandan da, içgüdüsel bir şey ya da sosyal şartlanma, emin değilim; büyümüş gibi davranıp aile kuruyor "sanki" hayatımızı düzenli ve iyi hale getiriyoruz. Ama hiçbir zaman bu kadar yolunda gitmiyor ki hayat.

Bunun dışında Amerikan banliyö toplumunun içinde bulunduğu boşluk, biraz da (!!) çürüklük (özellikle) Larry karakteriyle çok güzel ortaya konulmuş.

Lucy de sanırım bütün bu yenilgilerin sonuçlarını ödeyen, 20 yaşına gelince karşısında anneyi babayı eskisi gibi bulamadığı için neden sorusunu kendine sorup bütün çocukların figürüdür..

Film banliyöyü eleştirmiyor, hayattan şikayet etmiyor. Gerçek olan bu diyor sadece. Kaçınılmaz olan diyor...
 
Teşekkür ediyorum didi_in_chains; arkadaşın hayallerini yıktın, gerçeklerle yüzleşmesini sağladın. Keytmiş, Nikolmuş bunları geçsin. Ayşelere, Fatmalara baksın artık bu arkadaş..
 
uzun zamadır izlemek istiyordum nihayet bu akşam gittim filme. ancak kate winslet'ın oyunculuğu dışında çok fazla etkilemedi beni film. yönetmenin daha önce "yatak odasında" adlı filmini izlemiştim yine aynı tarz bi film gibi geldi bana...
 
Geri
Üst