Almora, 2002 yılında Knight Errant’tan ayrılan Soner’in kurmuş olduğu, müziğinde geniş bir yelpazeye ışık tutarak çello, obua, yaylı tambur, keman, flüt gibi enstrümanları da çok cesaretli ve müthiş bir uyumla harmanlayan bir grup. Yeni albümleri Kalihora's Song çıktıktan yaklaşık 8 ay sonra; grubun “asıl” adamı Soner ve grubun menajeri eşi Özlem’le Almora hakkında biraz dedikodu yaptık.
Türkiye’nin ilk senfonik metal grubu Almora’yla bu röportajı uzun zamandır yapmak istiyordum. Geç olsun güç olmasın misali albüm çıktıktan yaklaşık 8 ay sonra röportajı gerçekleştirdik.
Faruk: Almora, 2002 yılında Knight Errant’tan ayrılan Soner’in kurmuş olduğu, müziğinde geniş bir yelpazeye ışık tutarak çello, obua, yaylı tambur, keman, flüt gibi enstrümanları da çok cesaretli ve müthiş bir uyumla harmanlayan bir grup. Daha önce kritiklerimde belirttiğim gibi grubun “asıl” adamı Soner ve grubun menajeri eşi Özlem’le grup hakkında biraz dedikodu yapacağız. Soner öncelikle teşekkürler başta bana vakit ayırdığın için.
Soner:Asıl ben teşekkür ederim, ilgin için.
Faruk: İki albümde de Eznora şehrinin uğradığı bir savaştan bahsediliyor. Ve siz Ozan Almora’nın ruhuna bürünüp bu yağmalamayı anlatıyorsunuz bize. Bu ruhu paylaşan sizler nasıl tanıştınız ve bu fikir nasıl doğdu?
Soner: Bu hikaye benim müzikal açıdan anlatmak istediklerime edebi anlamda da tercüman oluyor. Gates of Time’daki Eznora’nın hikayesi kendi içinde ayrı bir masal gibi ve daha kişisel. Kalihora’s Song’ta ise günümüzdeki yağmalar anlatılmaya çalışılıyor. Kalihora’s Song’taki, küçük kız çocuğunun hikayesi aslında bizim her gün televizyonda haber kuşağında gördüğümüz; dünyanın bir diğer ucundan gelen askerlerin botları altında ezilen çocukların hikayesi.
Faruk: Peki birbirinizi nasıl buldunuz ?
Soner: 2001 sonbaharda kardeşim Burak’la beraber müzik yapmaya devam ettik ve davulcumuz Serkan, bas gitaristimiz Vefa ve daha sonra Serkan ın kuzeni Bilge aramıza katıldı. En son aramıza katılan Nihan oldu. İki parçalık demomuzu yayınladık. Demonun çıkmasından kısa bir süre sonra Ahmet aramıza katıldı. İlk albümü yaptığımızdan beri herhangi bir eleman değişikliğimiz yok ve bu çok güzel bir şey.
Faruk: Hepimizin bildiği gibi daha önce Knight Errant’ta çalıyordun ve o grup da kemanı ilk kullanan Türk metal grubuydu. Knight Errant’tan ayrılma sebebin neydi ?
Soner: Knight Errant’tan ayrılma nedenim müziğe devam etmek istememdi. Bu sanırım yeterli...
Faruk: Gates of Time özellikle kulağa yatkın tanıdık ezgilere sahip olmasıyla Türk Rock dinleyicisinde ve hatta Rock dinlemeyen insanlar arasında bile oldukça bilinilirliğe ulaştı. Herhangi bir kanalda kliplerinizin döndüğünü görmedim, dostlar harici radyolarda şarkılarınız bile çalınmazken iyi bir satış grafiği çizdiniz. Bu da insanların kaliteli müziğe her zaman değer verdiğini gösteriyor. Bu başarıya rağmen neden Kalihora’s Song’ta bir promosyon çalışması yapılmadı ?
Soner: Gates of Time i çıkarttıktan sonra aslında bayağı ilgi gördü. Ayrıca radyoda Beton, Laneth, Maximum Rock, Pena gibi rock programlarında epeyi çaldılar sağolsunlar.
Faruk: Onları ayrı tutuyorum. Onlar çalınmayan şeyleri çalanlar zaten, dostlardan ayrı derken onu kastettim.
Soner: Pardon o zaman. Onun dışında televizyonda Cnn Türk’te Frekans programında yer aldık, Trt’de Rock Market’te yer aldık. Gates of time önemli bir ilgi gördü ancak Gates of Time’ın, Kalihora’s Song çıkana kadar yaptığı satışı Kalihora’s Song iki ayda yakaladı. Kalihora’s Song için bir albüm tanıtım konseri yaptık, bir Kemancı konseri yaptık 26 Eylülde Therion’la çıkacağız. Demek ki insanlar müziğinizi beğendiği zaman onları fazla bekletmemek lazım eğer üretebiliyorsan devam etmelisin. Biz onlara böyle teşekkür ediyoruz.
Faruk: Ben açıkçası korkuya kapıldım, 1 sene arayla çıkmasından dolayı.
Soner: Kalihora’s Song ta oldukça uğraştık yeni enstrümanlar ekledik yaklaşık 4 ay kayıtları sürdü. Ama ben yapılan albümden tatmin oldum.
Özlem: Eleştirileri de göz önüne aldı.
Soner: Ben yapıcı olan eleştirilere mutlaka kulak kabartıyorum, dikkate alıyorum. Bir albüm çıkartan grup her şeyi mükemmel yaptığını zannedebiliyor ama çok yanlış. Çünkü onuncu albümünü de çıkarsan yapıcı eleştirileri dikkate almak zorundasın çünkü iyinin iyisi var.
Faruk: Kalihora’s Song ta yaylı tambur, obua, çello gibi enstrümanları çok başarılı kullandınız, yeni albümde bu enstrümantal zenginliğine yenileri eklenecek mi ?
Soner: Aslında onu şarkılar gösterir. O duyguyu verebilecek standart kullandığımız aletlerin dışında bir aletse bu konuda radikalimdir. Derler ya hani metal müzikte şu alet olmaz. Mesela ben ilk başladığım dönemlerde metal müzikte bayan vokal olmaz, keman flüt vs. olmaz denirdi. Fanatik değilim, sürekli deneyerek değişik şeyler oluşturma çabasındayım.
Faruk: Cehennem Geceleri’ni ilk dinlediğimde aklıma Irak’ta yaşanan savaş geldi. Sen de işgali düşünerek mi yazdın ?
Soner: Evet Irak’taki olaylar ile alakalı ama daha çok birinci körfez savaşından sonraki ambargoların sonuçları ile ilgili. 1991 körfez savaşından sonra çok büyük bir ambargo yapıldı Irak’a.Ambargo nedeni ile 500.000 den fazla çocuk öldü yada sakat kaldı ve tüm dünya da buna seyirci kaldı. Bu beni bir Dünya vatandaşı olarak utandırdı ve parçayı o duyguyla yazdım.
Bir yerde okudum o dönemin Abd ordusunun başındaki Colin Powell’a ve Dışişleri Bakanı Medaline Albright'a ambargo ile ilgili şu soruyu soruyorlar:
“Sizce ölen 500.000 den fazla çocuk Irak’a verilmiş çok büyük bir ceza değil mi?
Bu soruya "Açıkçası bu bizim umurumuzda olmayan bir rakam” şeklinde cevap veriliyor.
Çocuk katillerinin kendilerini yönetmesine izin veren insanoğlu kendi sonunu da hazırlıyor gibi geliyor bana yavaş yavaş.
Faruk: Ambargo da hayatını kaybedenler var. Bir de savaştan kaçıp Türkiye’ye gelip Hakkari Çukurca’da hayatını kaybedenler var. İnsanlar ilk olarak oraya gelmişler sığınmak için; tabi o zamanın şartları yiyecek,barınacak yerler yetmemiş. Çukurca askeri karakolunun yanındaki yamaçta bir toplu mezar var.
Soner: Muhakkak vardır, çeşitli nedenlerle çok insan öldü o savaşta.
Faruk: Çoğu kişi Kalihora’s Song albümünde Cehennem Geceleri ve Tear of the Angels’in iki farklı versiyonunun bulunmasını eleştirdi. Bir sene arayla çıkan albümde şarkı dolsun diye yapıldığını düşünüyorlar. Bu şarkıların ardı ardına iki kere konulmasında vurgulamak istediğin bir şey var mı ?
Soner: Bu albüm yurtdışına da dağıtılıyor ve Cehennem Geceleri albümde kilit noktada bir şarkı. Cehennem Geceleri ve Tears of Angels Türkçe olması, Türk enstrümanları içermesi ve Türk ezgileri taşıması sebebiyle albümde anlatılmak isteneni en iyi anlatan şarkılar. Aynı duygu yoğunluğunu yansıtarak İngilizce’sini yapabilir miyim diye düşündüm çünkü yurtdışına da dağıtılıyor albüm. Yurtdışındaki insanlarda bunu anlasın istedim. Ayrıca İngilizce’sini yaparken bizden bir şey katmak için ve farklılaştırmak için tambur koydum.
Faruk: Ben o fikre zaten kesinlikle katılmıyorum, neden katılmıyorum: Çünkü Cehennem Gecelerini aynı melodide, aynı ritmde, aynı sözlerle İngilizce’sini yazmak her babayiğidin harcı değildir.
Soner: Sağol.
Faruk: Rage of the Falcon’da "Show Them Your Fate" kısmı, Iron Maiden'ın Brave New World albümündeki “The Mercenary”'nin "Show Them No Fear" kısmıyla bayağı bir benzerlik gösteriyor, sende bunu fark ettin mi ?
Soner: Sonradan bu benzerliği ben de farkettim. Ritmik açıdan benziyor ama melodik açıdan farklı. Müzikte bazen birbirine yakın ifadeler çıkabiliyor. Biliyorsun gitarla çaldığımız için küçük rifflerden oluşuyor şarkılar. O yüzden bir grubun şarkısı diğer grupla benzerlik gösteriyor. Bu kasti olarak yapılmış bir şey değil.
Faruk: Yeni bir albüm düşünüyor musunuz ?
Soner: Yeni albümü her zaman düşünüyoruz 🙂
Faruk: Peki icraata geçirdiğiniz bir şeyler var mı 🙂
Soner: Şu anda pek bir şey yok. Biz zaten albüm çıktıktan sonra da rutin çalışmamıza devam ediyoruz. Hiçbir şey olmasa bile haftada en az 1 kez birlikte çalışıyoruz. Bir an gaz gelir tamam oldu deriz, bakacağız.
Faruk: Almora’yı bazı festivallerde de görüyoruz. Geçen yaz H2000 festivalinde çıkacaktınız hatta bende sırf sizi görmek için o festivale çalışmaya gitmiştim. Sonuçta istediğim oldu Nihan Abla’nın kemanını bile taşıdım ancak siz sahne alamadınız. Öncelikle sahne alamamanızın size söylenen sebebi neydi ?
Soner: Sen miydin o ? Sizin için geldim ama tüm emeğim boşa çıktı demiştin.
Faruk: Evet bendim.
Özlem: Hatta Soner bayağı bir üzüldü o sözlerinden sonra.
Soner: Orada hoş olmayan şeyler oldu. Olumsuzluklar üzerine çok fazla konuşan biri değilimdir. Bu konuda da çok fazla konuşmak istemiyorum; ama kısaca değinmek gerekirse; Bizim bir sahne sıramız vardı. Bizden önceki gruplar çıkacaktı, biz çıkacaktık, The Gathering çıkacaktı. Bizden önceki gruplar biraz uzattı sanırım yarım saat bir sarkma oldu.
Özlem: Sarkma sonucunda da The Gathering, Starsailor’la çıkmak istemedi.
Soner: Evet sanırım çekindi bundan ve bize dendi ki klavye bulunamadı, siz The Gathering ten sonra çıkın. Üstelik bizim iki arkadaşımızın ertesi gün sınavı vardı. Sonuçları bizim için hiç iyi olmadı.
Faruk: Evet haklısın. Ben orda sizi gördüm hazırlanmışsınız sahneye doğru gidiyorsunuz bir anda çıkmayacağınız söyleniyor. Ama klavye olayı doğruydu. Starsailor organizatör şirketine diyor ki biz Hammond marka klavye istiyoruz. Organizasyon şirketindekiler de klavye için birisiyle görüşüyorlar. Pazar akşamı Starsailor çıkacak; Klavyeyi bulacak kişinin telefonu kapalı. Doğal olarak klavyeyi bulamıyorlar.
Soner: Hayret halbuki her şey mükemmeldi o festivalde 🙂
Faruk: Saat 4 gibi bulamayacaklarını anlayınca çıkan gruplara bakıyorlar. Bir tek The Gathering’te buluyorlar.
Soner: Yalnız Starsailor’da epeyi bir sonra çıktı.
Faruk: Evet biraz The Gathering’ten çıkan insanlar dağılsın dinlensin diye öyle bir durum oldu. Aslında birçok aksaklık vardı bende içindeydim ama size nasıl söylendiğini merak etmiştim. Hatta orda sinirlenmiştin bayağı.
Soner: Ben böyle şeylere çok kızıyorum. Sen hazırlanıyorsun seyirciye ve organizasyona saygı gösteriyorsun. Ama organizatör olayı senin kadar seyirciyi kadar ciddiye almıyor gibi bir fikre kapılıyorsun. Bu büyük bir organizasyon; eğer öyle bir şey olacaksa bizden önceki gruplara ve bize denirdi ki “arkadaşlar 10 dakika eksik çalın”. O zaman herkes üstüne düşeni yapardı herhangi bir sorun yaşanmazdı.
Özlem: Yani demo gruplar da yarım saat çalıyor, ben niye yarım saat çalıyorum demezdi Almora.
Soner: Benim için albümü olan grup demosu olan grup ayrımı kesinlikle yok. Sahne sıraları birazcık erkene alınmış olsaydı olay çözülecekti.
Faruk: Organizatörlerin konuya ne kadar hassasiyetle yaklaştıkları ortada. Özellikle siz tanınmış bir grup olmanıza rağmen bu gibi aksaklıklarla karşılaşabiliyorsunuz, amatör gruplar çok daha zor durumlarla karşılaşıyorlar. Organizatör yada gruplara bir önerin var mı ?
Soner: Organizatörler tabii ki para kazanmak isteyecek; sonuçta bu işi kar etmek için yapıyorlar. Ama işin müzik yönünü de lütfen es geçmesinler. Müzik aşkla yapılan bir şey, dinleyici seni aşkla dinliyor sende dinleyiciye aşkla karşılık veriyorsun. Bu benim için, gruplar için, seyirciler için kutsal bir şey. Bunu göz önünde bulundursunlar. Sözlerimin yanlış anlaşılmasını da istemem. Her organizasyonun başına bir aksaklık gelir. Hatta Erkin Baba’nın bir lafı var: “Bir aksaklık olmazsa o konser Rock konseri değildir” der. Ama asıl amacın müzik olduğu unutulmasın.
Faruk: Yazın sizi canlı olarak izleyebilecek miyiz, 26 Eylül haricinde kesinleşmiş bir konser var mı ?
Soner: Şu anda sadece 26 Eylül var kesin olan.
Özlem: Mayıs’ta 18 yaş altına bir konser olacaktı olmadı.
Soner: Onu da sonbaharda yapmayı düşünüyoruz, Therion’dan sonra. 18 yaş altına çalmak istiyoruz.
Faruk: Nerde olacağı belli mi ?
Soner: Sold Out’u düşünüyoruz şu anda.
Özlem: Ciddi şekilde tepki geliyor 18 yaş altından. Özellikle mekan olarak da düşünüyoruz çünkü Kemancıya giremiyorlar başka bir konser salonu da yok.
Faruk: Aslında Parkorman, Yeni Melek falanda var ama.
Soner: Bir de maddi boyutu var olayın.
Özlem: Soner dinleyici zarar görsün istemiyor.
Soner: Ben her zaman bilet fiyatının düşük olmasını istiyorum. Çıktığımız konserlerde bilet fiyatının düşük olmasına çalışıyoruz.
Faruk: Dio, Kreator, Tankard, Opeth gibi birçok grupla aynı sahneye çıktınız. Bu gruplarla ilgili bizle paylaşacağın bir anın var mı ?
Soner: Onlarla ilgili herhangi bir anım yok. Çünkü headliner olan gruplar farklı yerlerde olduğundan sahne arkasında bir iletişim olmuyor.
Faruk: Eylül ayı sonunda da Therion’un alt grubu olarak çıkacağınız kesinleşti. Aynı sahnede çıkmayı en çok istediğin grup hangisi ?
Soner: İlk aklıma gelenler Judas Priest, Iron Maiden, Running Wild .
Faruk: Müzik zevkinde biraz daha tutucu musun yoksa değişik türlere açık mısın, neleri dinlersin genelde ?
Soner: Demin dediğim gibi bir türün fanatiği değilim her tür müziği dinlerim. Bir tek elektronik altyapılı müziklerle fazla temasım olmadı. Belki de benim kulağıma yakın olmamasından dolayıdır, bilemiyorum. Klasik Batı müziği, Klasik Türk Müziği, Türk Halk Müziği, Dünya folk müzikleri özellikle Kuzey Avrupa Folk Müziği, çok uzun zaman olmamakla beraber bir süredir klasik caz da dinliyorum. Bir de Klasik Batı Müziği formunda yazılmış özellikle bizim kurtuluş savaşı dönemini anlatan eserleri çok severim, teknik anlamda çok üstün eserler. Mesela Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun gibi.. Öteden beri Barok Müziği çok seviyorum.Ama Rock ve Metalin haricinde en severek dinlediğim Folk Müziğidir. Folk müziğin teknik kaygısı yoktur ve bire bir yaşamı ve insan dair ne varsa en yalın biçimi ile anlatır.
Faruk: Müzisyenliğinin yanı sıra ek bir iş yapıyorsun. Merak edenler için söyleyelim bir sigorta şirketindesin. Türkiye’de müzisyen olmak nasıl bir duygu ?
Soner: Türkiye’de müzisyen olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyoruz. Öyle bir olay ki bu işten para kazanmış olsaydık bu kadar aşkla bu işe sarılır mıydık onu da bilemiyorum. Çünkü öyle bir şey bugüne kadar yaşamadım. Müzik sürekli başka hayat gaileleri yanında devam etti. Öğrenci olduğumuz dönem olsun, çalışırken olsun. Türkiye’de müzisyen olmanın hem artısı var, hem eksisi var. Dediğin gibi ekonomik durum, bu durum içinde müziğin ve müzisyenlerin durumu. İdealin olan şeyleri yapmanın getirdiği zorluklar. Artısı ise Türkiye’de yetişmiş olan, Türkiye’de müzik yapan müzisyenlerin kültürel zenginlik ve çeşitlilik bakımından yabancılardan daha avantajlı olabileceğini düşünüyorum. Avrupa’da Amerika’da maddi şartlar daha iyi olabilir. Ama baktığımızda bir Almanın dinlediği müzikle bir Türkün dinlediği müzik çeşitleri çok farklı. Alman ne dinler; Pop dinler, Rock dinler veya Klasik dinler. Bizim ülkemizde bunların yanı sıra Klasik Türk Müziği’nin yanı sıra ve birçok etnik kökene ait müzikler dinleniyor. Bu nedenle ben bizim müzisyenlerimizin daha zengin kaynaklardan beslendiğini düşünüyorum. Keşke ekonomik şartlar da Avrupa’yla Amerika’yla bir olsa.
Faruk: Gates of Time ve Kalihora’s Song yurt dışında da yayınlandı ve oldukça başarılı oldu. Her grubun başından geçen ancak bir türlü başarılı olamadığımız bir konu bu. Wacken gibi bir festivalde çalmış birisin, o heyecanı tatmak oldukça güzel olmalı. Avrupa için kafanda planlar var mı ?
Soner: Tabi orda ki dinleyiciye de çalmak istiyoruz ama bunun için çok somut bir girişimimiz olmadı. İlerleyen zamanlarda sanırım olacaktır.
Faruk: Herkesin kurmaktan zevk aldığı gerçekleşmesi imkansız da olsa düşündükçe içini ürperten hayalleri vardır. Genelde bencil davranır ve kendine saklar insan ama senin için mahsuru yoksa, Almora’yla ilgili en büyük hayalin nedir ?
Soner: Çok çok uzun yıllar sonra yaşlar 55-60 olduğunda sahnede hala aynı coşku ile çalan bir grup hayal ediyorum.
Faruk: Çoğu Gothic ve Senfonik metal grubunda olduğu gibi, Almora’da fantastik dünyadan besleniyor. Ancak Almora’nın en büyük farkı kurgusal olan dünyayı kurgusal olmayana uyarlayarak bize ders vermesi. Hikayelerini yazarken başvurduğun Fantastik dünyada, bilgisayar yada masaüstü oyunlarına katılır mısın ?
Soner: Bilgisayar oyunlarına fazla bir ilgim yok. Frp’ye de ilgim yok. Bu senin de dediğin gibi , gerçek dünyada olan şeyleri hikayeyle anlatma çabası.
Özlem: Hatta King Almora hikayesini kitap yapma gibi bir fikir geldi.
Soner: Evet King Almora hikayesini kitap yapalım gibi bir teklif gelmişti.
Faruk: Aslında güzel de olurdu çok moda şimdi bir bölümüne anılarını yazarsın, bir bölümüne de Fantastik hikaye yazarsın 🙂 Seninle tanışmak ve muhabbet etmeyi gerçekten uzun zamandır istiyordum, röportaj bahane oldu. Maalesef sonuna geldik, ne kadar sürç-i lisan ettiysek affola. Umarım kısa zamanda güzel haberler ile yeniden görüşürüz. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı ?
Soner: İlgine çok teşekkür ederim benim için de çok güzel bir sohbetti. En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere..
Tarih: 24.06.2004
Türkiye’nin ilk senfonik metal grubu Almora’yla bu röportajı uzun zamandır yapmak istiyordum. Geç olsun güç olmasın misali albüm çıktıktan yaklaşık 8 ay sonra röportajı gerçekleştirdik.
Faruk: Almora, 2002 yılında Knight Errant’tan ayrılan Soner’in kurmuş olduğu, müziğinde geniş bir yelpazeye ışık tutarak çello, obua, yaylı tambur, keman, flüt gibi enstrümanları da çok cesaretli ve müthiş bir uyumla harmanlayan bir grup. Daha önce kritiklerimde belirttiğim gibi grubun “asıl” adamı Soner ve grubun menajeri eşi Özlem’le grup hakkında biraz dedikodu yapacağız. Soner öncelikle teşekkürler başta bana vakit ayırdığın için.
Soner:Asıl ben teşekkür ederim, ilgin için.
Faruk: İki albümde de Eznora şehrinin uğradığı bir savaştan bahsediliyor. Ve siz Ozan Almora’nın ruhuna bürünüp bu yağmalamayı anlatıyorsunuz bize. Bu ruhu paylaşan sizler nasıl tanıştınız ve bu fikir nasıl doğdu?
Soner: Bu hikaye benim müzikal açıdan anlatmak istediklerime edebi anlamda da tercüman oluyor. Gates of Time’daki Eznora’nın hikayesi kendi içinde ayrı bir masal gibi ve daha kişisel. Kalihora’s Song’ta ise günümüzdeki yağmalar anlatılmaya çalışılıyor. Kalihora’s Song’taki, küçük kız çocuğunun hikayesi aslında bizim her gün televizyonda haber kuşağında gördüğümüz; dünyanın bir diğer ucundan gelen askerlerin botları altında ezilen çocukların hikayesi.
Faruk: Peki birbirinizi nasıl buldunuz ?
Soner: 2001 sonbaharda kardeşim Burak’la beraber müzik yapmaya devam ettik ve davulcumuz Serkan, bas gitaristimiz Vefa ve daha sonra Serkan ın kuzeni Bilge aramıza katıldı. En son aramıza katılan Nihan oldu. İki parçalık demomuzu yayınladık. Demonun çıkmasından kısa bir süre sonra Ahmet aramıza katıldı. İlk albümü yaptığımızdan beri herhangi bir eleman değişikliğimiz yok ve bu çok güzel bir şey.
Faruk: Hepimizin bildiği gibi daha önce Knight Errant’ta çalıyordun ve o grup da kemanı ilk kullanan Türk metal grubuydu. Knight Errant’tan ayrılma sebebin neydi ?
Soner: Knight Errant’tan ayrılma nedenim müziğe devam etmek istememdi. Bu sanırım yeterli...
Faruk: Gates of Time özellikle kulağa yatkın tanıdık ezgilere sahip olmasıyla Türk Rock dinleyicisinde ve hatta Rock dinlemeyen insanlar arasında bile oldukça bilinilirliğe ulaştı. Herhangi bir kanalda kliplerinizin döndüğünü görmedim, dostlar harici radyolarda şarkılarınız bile çalınmazken iyi bir satış grafiği çizdiniz. Bu da insanların kaliteli müziğe her zaman değer verdiğini gösteriyor. Bu başarıya rağmen neden Kalihora’s Song’ta bir promosyon çalışması yapılmadı ?
Soner: Gates of Time i çıkarttıktan sonra aslında bayağı ilgi gördü. Ayrıca radyoda Beton, Laneth, Maximum Rock, Pena gibi rock programlarında epeyi çaldılar sağolsunlar.
Faruk: Onları ayrı tutuyorum. Onlar çalınmayan şeyleri çalanlar zaten, dostlardan ayrı derken onu kastettim.
Soner: Pardon o zaman. Onun dışında televizyonda Cnn Türk’te Frekans programında yer aldık, Trt’de Rock Market’te yer aldık. Gates of time önemli bir ilgi gördü ancak Gates of Time’ın, Kalihora’s Song çıkana kadar yaptığı satışı Kalihora’s Song iki ayda yakaladı. Kalihora’s Song için bir albüm tanıtım konseri yaptık, bir Kemancı konseri yaptık 26 Eylülde Therion’la çıkacağız. Demek ki insanlar müziğinizi beğendiği zaman onları fazla bekletmemek lazım eğer üretebiliyorsan devam etmelisin. Biz onlara böyle teşekkür ediyoruz.
Faruk: Ben açıkçası korkuya kapıldım, 1 sene arayla çıkmasından dolayı.
Soner: Kalihora’s Song ta oldukça uğraştık yeni enstrümanlar ekledik yaklaşık 4 ay kayıtları sürdü. Ama ben yapılan albümden tatmin oldum.
Özlem: Eleştirileri de göz önüne aldı.
Soner: Ben yapıcı olan eleştirilere mutlaka kulak kabartıyorum, dikkate alıyorum. Bir albüm çıkartan grup her şeyi mükemmel yaptığını zannedebiliyor ama çok yanlış. Çünkü onuncu albümünü de çıkarsan yapıcı eleştirileri dikkate almak zorundasın çünkü iyinin iyisi var.
Faruk: Kalihora’s Song ta yaylı tambur, obua, çello gibi enstrümanları çok başarılı kullandınız, yeni albümde bu enstrümantal zenginliğine yenileri eklenecek mi ?
Soner: Aslında onu şarkılar gösterir. O duyguyu verebilecek standart kullandığımız aletlerin dışında bir aletse bu konuda radikalimdir. Derler ya hani metal müzikte şu alet olmaz. Mesela ben ilk başladığım dönemlerde metal müzikte bayan vokal olmaz, keman flüt vs. olmaz denirdi. Fanatik değilim, sürekli deneyerek değişik şeyler oluşturma çabasındayım.
Faruk: Cehennem Geceleri’ni ilk dinlediğimde aklıma Irak’ta yaşanan savaş geldi. Sen de işgali düşünerek mi yazdın ?
Soner: Evet Irak’taki olaylar ile alakalı ama daha çok birinci körfez savaşından sonraki ambargoların sonuçları ile ilgili. 1991 körfez savaşından sonra çok büyük bir ambargo yapıldı Irak’a.Ambargo nedeni ile 500.000 den fazla çocuk öldü yada sakat kaldı ve tüm dünya da buna seyirci kaldı. Bu beni bir Dünya vatandaşı olarak utandırdı ve parçayı o duyguyla yazdım.
Bir yerde okudum o dönemin Abd ordusunun başındaki Colin Powell’a ve Dışişleri Bakanı Medaline Albright'a ambargo ile ilgili şu soruyu soruyorlar:
“Sizce ölen 500.000 den fazla çocuk Irak’a verilmiş çok büyük bir ceza değil mi?
Bu soruya "Açıkçası bu bizim umurumuzda olmayan bir rakam” şeklinde cevap veriliyor.
Çocuk katillerinin kendilerini yönetmesine izin veren insanoğlu kendi sonunu da hazırlıyor gibi geliyor bana yavaş yavaş.
Faruk: Ambargo da hayatını kaybedenler var. Bir de savaştan kaçıp Türkiye’ye gelip Hakkari Çukurca’da hayatını kaybedenler var. İnsanlar ilk olarak oraya gelmişler sığınmak için; tabi o zamanın şartları yiyecek,barınacak yerler yetmemiş. Çukurca askeri karakolunun yanındaki yamaçta bir toplu mezar var.
Soner: Muhakkak vardır, çeşitli nedenlerle çok insan öldü o savaşta.
Faruk: Çoğu kişi Kalihora’s Song albümünde Cehennem Geceleri ve Tear of the Angels’in iki farklı versiyonunun bulunmasını eleştirdi. Bir sene arayla çıkan albümde şarkı dolsun diye yapıldığını düşünüyorlar. Bu şarkıların ardı ardına iki kere konulmasında vurgulamak istediğin bir şey var mı ?
Soner: Bu albüm yurtdışına da dağıtılıyor ve Cehennem Geceleri albümde kilit noktada bir şarkı. Cehennem Geceleri ve Tears of Angels Türkçe olması, Türk enstrümanları içermesi ve Türk ezgileri taşıması sebebiyle albümde anlatılmak isteneni en iyi anlatan şarkılar. Aynı duygu yoğunluğunu yansıtarak İngilizce’sini yapabilir miyim diye düşündüm çünkü yurtdışına da dağıtılıyor albüm. Yurtdışındaki insanlarda bunu anlasın istedim. Ayrıca İngilizce’sini yaparken bizden bir şey katmak için ve farklılaştırmak için tambur koydum.
Faruk: Ben o fikre zaten kesinlikle katılmıyorum, neden katılmıyorum: Çünkü Cehennem Gecelerini aynı melodide, aynı ritmde, aynı sözlerle İngilizce’sini yazmak her babayiğidin harcı değildir.
Soner: Sağol.
Faruk: Rage of the Falcon’da "Show Them Your Fate" kısmı, Iron Maiden'ın Brave New World albümündeki “The Mercenary”'nin "Show Them No Fear" kısmıyla bayağı bir benzerlik gösteriyor, sende bunu fark ettin mi ?
Soner: Sonradan bu benzerliği ben de farkettim. Ritmik açıdan benziyor ama melodik açıdan farklı. Müzikte bazen birbirine yakın ifadeler çıkabiliyor. Biliyorsun gitarla çaldığımız için küçük rifflerden oluşuyor şarkılar. O yüzden bir grubun şarkısı diğer grupla benzerlik gösteriyor. Bu kasti olarak yapılmış bir şey değil.
Faruk: Yeni bir albüm düşünüyor musunuz ?
Soner: Yeni albümü her zaman düşünüyoruz 🙂
Faruk: Peki icraata geçirdiğiniz bir şeyler var mı 🙂
Soner: Şu anda pek bir şey yok. Biz zaten albüm çıktıktan sonra da rutin çalışmamıza devam ediyoruz. Hiçbir şey olmasa bile haftada en az 1 kez birlikte çalışıyoruz. Bir an gaz gelir tamam oldu deriz, bakacağız.
Faruk: Almora’yı bazı festivallerde de görüyoruz. Geçen yaz H2000 festivalinde çıkacaktınız hatta bende sırf sizi görmek için o festivale çalışmaya gitmiştim. Sonuçta istediğim oldu Nihan Abla’nın kemanını bile taşıdım ancak siz sahne alamadınız. Öncelikle sahne alamamanızın size söylenen sebebi neydi ?
Soner: Sen miydin o ? Sizin için geldim ama tüm emeğim boşa çıktı demiştin.
Faruk: Evet bendim.
Özlem: Hatta Soner bayağı bir üzüldü o sözlerinden sonra.
Soner: Orada hoş olmayan şeyler oldu. Olumsuzluklar üzerine çok fazla konuşan biri değilimdir. Bu konuda da çok fazla konuşmak istemiyorum; ama kısaca değinmek gerekirse; Bizim bir sahne sıramız vardı. Bizden önceki gruplar çıkacaktı, biz çıkacaktık, The Gathering çıkacaktı. Bizden önceki gruplar biraz uzattı sanırım yarım saat bir sarkma oldu.
Özlem: Sarkma sonucunda da The Gathering, Starsailor’la çıkmak istemedi.
Soner: Evet sanırım çekindi bundan ve bize dendi ki klavye bulunamadı, siz The Gathering ten sonra çıkın. Üstelik bizim iki arkadaşımızın ertesi gün sınavı vardı. Sonuçları bizim için hiç iyi olmadı.
Faruk: Evet haklısın. Ben orda sizi gördüm hazırlanmışsınız sahneye doğru gidiyorsunuz bir anda çıkmayacağınız söyleniyor. Ama klavye olayı doğruydu. Starsailor organizatör şirketine diyor ki biz Hammond marka klavye istiyoruz. Organizasyon şirketindekiler de klavye için birisiyle görüşüyorlar. Pazar akşamı Starsailor çıkacak; Klavyeyi bulacak kişinin telefonu kapalı. Doğal olarak klavyeyi bulamıyorlar.
Soner: Hayret halbuki her şey mükemmeldi o festivalde 🙂
Faruk: Saat 4 gibi bulamayacaklarını anlayınca çıkan gruplara bakıyorlar. Bir tek The Gathering’te buluyorlar.
Soner: Yalnız Starsailor’da epeyi bir sonra çıktı.
Faruk: Evet biraz The Gathering’ten çıkan insanlar dağılsın dinlensin diye öyle bir durum oldu. Aslında birçok aksaklık vardı bende içindeydim ama size nasıl söylendiğini merak etmiştim. Hatta orda sinirlenmiştin bayağı.
Soner: Ben böyle şeylere çok kızıyorum. Sen hazırlanıyorsun seyirciye ve organizasyona saygı gösteriyorsun. Ama organizatör olayı senin kadar seyirciyi kadar ciddiye almıyor gibi bir fikre kapılıyorsun. Bu büyük bir organizasyon; eğer öyle bir şey olacaksa bizden önceki gruplara ve bize denirdi ki “arkadaşlar 10 dakika eksik çalın”. O zaman herkes üstüne düşeni yapardı herhangi bir sorun yaşanmazdı.
Özlem: Yani demo gruplar da yarım saat çalıyor, ben niye yarım saat çalıyorum demezdi Almora.
Soner: Benim için albümü olan grup demosu olan grup ayrımı kesinlikle yok. Sahne sıraları birazcık erkene alınmış olsaydı olay çözülecekti.
Faruk: Organizatörlerin konuya ne kadar hassasiyetle yaklaştıkları ortada. Özellikle siz tanınmış bir grup olmanıza rağmen bu gibi aksaklıklarla karşılaşabiliyorsunuz, amatör gruplar çok daha zor durumlarla karşılaşıyorlar. Organizatör yada gruplara bir önerin var mı ?
Soner: Organizatörler tabii ki para kazanmak isteyecek; sonuçta bu işi kar etmek için yapıyorlar. Ama işin müzik yönünü de lütfen es geçmesinler. Müzik aşkla yapılan bir şey, dinleyici seni aşkla dinliyor sende dinleyiciye aşkla karşılık veriyorsun. Bu benim için, gruplar için, seyirciler için kutsal bir şey. Bunu göz önünde bulundursunlar. Sözlerimin yanlış anlaşılmasını da istemem. Her organizasyonun başına bir aksaklık gelir. Hatta Erkin Baba’nın bir lafı var: “Bir aksaklık olmazsa o konser Rock konseri değildir” der. Ama asıl amacın müzik olduğu unutulmasın.
Faruk: Yazın sizi canlı olarak izleyebilecek miyiz, 26 Eylül haricinde kesinleşmiş bir konser var mı ?
Soner: Şu anda sadece 26 Eylül var kesin olan.
Özlem: Mayıs’ta 18 yaş altına bir konser olacaktı olmadı.
Soner: Onu da sonbaharda yapmayı düşünüyoruz, Therion’dan sonra. 18 yaş altına çalmak istiyoruz.
Faruk: Nerde olacağı belli mi ?
Soner: Sold Out’u düşünüyoruz şu anda.
Özlem: Ciddi şekilde tepki geliyor 18 yaş altından. Özellikle mekan olarak da düşünüyoruz çünkü Kemancıya giremiyorlar başka bir konser salonu da yok.
Faruk: Aslında Parkorman, Yeni Melek falanda var ama.
Soner: Bir de maddi boyutu var olayın.
Özlem: Soner dinleyici zarar görsün istemiyor.
Soner: Ben her zaman bilet fiyatının düşük olmasını istiyorum. Çıktığımız konserlerde bilet fiyatının düşük olmasına çalışıyoruz.
Faruk: Dio, Kreator, Tankard, Opeth gibi birçok grupla aynı sahneye çıktınız. Bu gruplarla ilgili bizle paylaşacağın bir anın var mı ?
Soner: Onlarla ilgili herhangi bir anım yok. Çünkü headliner olan gruplar farklı yerlerde olduğundan sahne arkasında bir iletişim olmuyor.
Faruk: Eylül ayı sonunda da Therion’un alt grubu olarak çıkacağınız kesinleşti. Aynı sahnede çıkmayı en çok istediğin grup hangisi ?
Soner: İlk aklıma gelenler Judas Priest, Iron Maiden, Running Wild .
Faruk: Müzik zevkinde biraz daha tutucu musun yoksa değişik türlere açık mısın, neleri dinlersin genelde ?
Soner: Demin dediğim gibi bir türün fanatiği değilim her tür müziği dinlerim. Bir tek elektronik altyapılı müziklerle fazla temasım olmadı. Belki de benim kulağıma yakın olmamasından dolayıdır, bilemiyorum. Klasik Batı müziği, Klasik Türk Müziği, Türk Halk Müziği, Dünya folk müzikleri özellikle Kuzey Avrupa Folk Müziği, çok uzun zaman olmamakla beraber bir süredir klasik caz da dinliyorum. Bir de Klasik Batı Müziği formunda yazılmış özellikle bizim kurtuluş savaşı dönemini anlatan eserleri çok severim, teknik anlamda çok üstün eserler. Mesela Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun gibi.. Öteden beri Barok Müziği çok seviyorum.Ama Rock ve Metalin haricinde en severek dinlediğim Folk Müziğidir. Folk müziğin teknik kaygısı yoktur ve bire bir yaşamı ve insan dair ne varsa en yalın biçimi ile anlatır.
Faruk: Müzisyenliğinin yanı sıra ek bir iş yapıyorsun. Merak edenler için söyleyelim bir sigorta şirketindesin. Türkiye’de müzisyen olmak nasıl bir duygu ?
Soner: Türkiye’de müzisyen olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyoruz. Öyle bir olay ki bu işten para kazanmış olsaydık bu kadar aşkla bu işe sarılır mıydık onu da bilemiyorum. Çünkü öyle bir şey bugüne kadar yaşamadım. Müzik sürekli başka hayat gaileleri yanında devam etti. Öğrenci olduğumuz dönem olsun, çalışırken olsun. Türkiye’de müzisyen olmanın hem artısı var, hem eksisi var. Dediğin gibi ekonomik durum, bu durum içinde müziğin ve müzisyenlerin durumu. İdealin olan şeyleri yapmanın getirdiği zorluklar. Artısı ise Türkiye’de yetişmiş olan, Türkiye’de müzik yapan müzisyenlerin kültürel zenginlik ve çeşitlilik bakımından yabancılardan daha avantajlı olabileceğini düşünüyorum. Avrupa’da Amerika’da maddi şartlar daha iyi olabilir. Ama baktığımızda bir Almanın dinlediği müzikle bir Türkün dinlediği müzik çeşitleri çok farklı. Alman ne dinler; Pop dinler, Rock dinler veya Klasik dinler. Bizim ülkemizde bunların yanı sıra Klasik Türk Müziği’nin yanı sıra ve birçok etnik kökene ait müzikler dinleniyor. Bu nedenle ben bizim müzisyenlerimizin daha zengin kaynaklardan beslendiğini düşünüyorum. Keşke ekonomik şartlar da Avrupa’yla Amerika’yla bir olsa.
Faruk: Gates of Time ve Kalihora’s Song yurt dışında da yayınlandı ve oldukça başarılı oldu. Her grubun başından geçen ancak bir türlü başarılı olamadığımız bir konu bu. Wacken gibi bir festivalde çalmış birisin, o heyecanı tatmak oldukça güzel olmalı. Avrupa için kafanda planlar var mı ?
Soner: Tabi orda ki dinleyiciye de çalmak istiyoruz ama bunun için çok somut bir girişimimiz olmadı. İlerleyen zamanlarda sanırım olacaktır.
Faruk: Herkesin kurmaktan zevk aldığı gerçekleşmesi imkansız da olsa düşündükçe içini ürperten hayalleri vardır. Genelde bencil davranır ve kendine saklar insan ama senin için mahsuru yoksa, Almora’yla ilgili en büyük hayalin nedir ?
Soner: Çok çok uzun yıllar sonra yaşlar 55-60 olduğunda sahnede hala aynı coşku ile çalan bir grup hayal ediyorum.
Faruk: Çoğu Gothic ve Senfonik metal grubunda olduğu gibi, Almora’da fantastik dünyadan besleniyor. Ancak Almora’nın en büyük farkı kurgusal olan dünyayı kurgusal olmayana uyarlayarak bize ders vermesi. Hikayelerini yazarken başvurduğun Fantastik dünyada, bilgisayar yada masaüstü oyunlarına katılır mısın ?
Soner: Bilgisayar oyunlarına fazla bir ilgim yok. Frp’ye de ilgim yok. Bu senin de dediğin gibi , gerçek dünyada olan şeyleri hikayeyle anlatma çabası.
Özlem: Hatta King Almora hikayesini kitap yapma gibi bir fikir geldi.
Soner: Evet King Almora hikayesini kitap yapalım gibi bir teklif gelmişti.
Faruk: Aslında güzel de olurdu çok moda şimdi bir bölümüne anılarını yazarsın, bir bölümüne de Fantastik hikaye yazarsın 🙂 Seninle tanışmak ve muhabbet etmeyi gerçekten uzun zamandır istiyordum, röportaj bahane oldu. Maalesef sonuna geldik, ne kadar sürç-i lisan ettiysek affola. Umarım kısa zamanda güzel haberler ile yeniden görüşürüz. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı ?
Soner: İlgine çok teşekkür ederim benim için de çok güzel bir sohbetti. En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere..
Tarih: 24.06.2004