Aydilge debut albümü Küçük Sarki Evreni’yle bizlere merhaba dedi ve ben de bu merhabanin ardindaki tüm birikmisligi ögrenmek için röportaj yaptim. Havanin çok güzel oldugu bir Istanbul ögleninde Aydilge ile bulustuk ve sizin için ( sanirim en çokta kendim için ) tüm merak edilesi sorulari sordum. Buyurun, Küçük Sarki Evreni sizleri bekliyor… Üstelik tüm kapilarini da sizler için ardina kadar açti…
Eger bu gece sen aysan, sana akan uzayin içinde bende varim. Aramiza hos geldin diyerek hemen röportaja baslamak istiyorum. Merhaba Aydilge.
Merhabalar, siz de benim evrenime hos geldiniz 🙂
Son dönem albümler içerisinde oldukça dikkat çeken bir isimle ve tabiri caizse dumani üstünde Küçük Sarki Evreni'nin kapilarini bize açtin. Albüm üzerine daha çok konusacagiz ama öncelikle merak ettigim bu denli sen kokan, merkezi sen olan melodi evreninin kapilarini açmak zor olmadi mi?
Duygularin, derinliginin, düs kurmanin, yaraticiligin sinirlandirildigi bir toplumda, özgün kalmaya çalisip, tek tipe çekilmeyi reddedebilmem için kapilarimi açmam sartti. Müzik yapmak benim, dayatilan yasam biçimleriyle, yasama aliskanliklariyla hesaplasmami sagliyor. Müzigimi paylasmasaydim, fotosentez yapamayan bir bitkiye dönerdim. Peki zor olmadi mi, oldu tabii. Ama kolay elde edilen bir seyin de pek tadi olmuyor açikçasi.
Aydilge, seni tanimak ve okuyucularima tanitmak istiyorum. Ortada debut bir albüm var ama ardindaki isim edebiyat kulvarinda bilinen bir isim. Bana TRT Çocuk Korosu'yla baslayan ve eline ilk gitarini aldigin döneme kadar geçen sürecini anlatir misin?
Sekiz yasinda TRT Radyosu sinavlarina girdim, kazandim. TRT Radyosu’nun egitimi gerçekten çok disiplinli ve agirdi. Küçük çocuklar olmamiza ragmen, bize yetiskinmisiz gibi davranir, bizden de yetiskinmisiz gibi davranmamizi beklerlerdi. Bazen saatlerce solfej yapip, san teknikleri ile bogusacagima, disari çikip arkadaslarimla oyun oynamak isterdim. Ama simdi iyi ki de o sinavi kazanmisim ve o egitimi almisim diyorum. Her sene konserlerimiz olurdu. O sarkilari içeren iki de albümüz kaydedildi. Stüdyoda kulakligi kafama geçirip, mikrofonun karsisina geçtigimde, kendimi Kaf Dagi’nda hissetmistim. Hani tiyatrocular der ya sahne tozu yutmak diye, ben de orda mikrofonun tozunu yuttum galiba 🙂 12-13 yasinda da ilk gitarimi aldim. Ibanez marka kirmizi beyaz bir elektro gitar. Hala o gitarim basimin ucunda duruyor ve tüm bestelerimi onunla yapiyorum.
Müzigin içinde olan her çocugun gençlige ilk adimlarini atarken aklindan hep geçen Garaj Stüdyo hayali vardir. Basin bülteninden biliyorum ki; seninde böyle bir dönemin olmus. Bize o dönemden ve ciddi anlamdaki ilk müzikal girisimlerinden bahseder misin?
13-14 yasinda “rock müzik yapmak istiyorum, elektro gitar çalacagim!” diye tutturmustum. Önceden belirlenmis kaliplari delip geçeyim derken aglara takildigim çok oldu tabii. The Doors'dan içeri girmege çabalarken elim kolum disarida kaldi bazen. Konserlerde "We don't need no education" diye bagirirken ertesi gün okulun yolunu tuttugum yada Nirvana'ya ulasayim derken, görüp görebilecegim tek seyin su vanasi olacagini hissedip pes etme noktasina geldigim de oldu. Ama pes etmedim. Babam, magazin programlarindaki igrenç görüntülere bakip, “Kizim sen bosuna ümitlenme, senin yaptigin müzigi anlayan çikmaz” derdi bazen. Ama bana inanip garajini stüdyo haline getirmeme müsaade eden de oydu. Lisedeydim o dönemde. Amplifikatörleri, davulu falan bir güzel dösemistik. Minderler, mumlar, kuru çiçekler, posterler, film afisleri, minik süs esyalari… Çok güzel bir yer olmustu gerçekten de. O zamanlar barda yada festivallerde cover yapmak gibi bir hedefimiz vardi. Ama bir süre sonra baskalarini sarkilarini söylemenin beni mutlu etmeyecegini anladim. Insan nasil ki baska bir yatakta yatarsa rahat edemez, kendi yatagini arar, bu müzik için de geçerli. Kendi evrenimi yaratmak zorundaydim.
Seni Ankara'dan Istanbul'a göç ettiren sanatsal dürtün tam olarak neydi; müzik mi, edebiyat mi?
Kesinlikle müzikti. Kitap yazmam için Istanbul’da yasamama gerek yoktu, ama müzik camiasi Istanbul’da merkezlenmis durumda. Yaptigim müzigi genis kitlelere duyurmak için buraya gelmem sartti. Beni Istanbul’a gelmekten hiçbir güç ali koyamadi. Üniversiteyi birincilikle bitirdigim zaman, herkes benden Amerika’da master yapmami ve profesör olmami bekliyordu. Oysa benim akademik kariyer yapmak gibi bir hedefim asla olmadi. Kimseyi dinlemeden atlayip geldim Istanbul’a. Bir yandan kitaplarimi yazdim, bir yandan da master yaptim; ama asil olarak hep müzik etrafinda dönüp durdu hayatim.
Kalemimin Ucundaki Düsler, Bulimia Sokagi ve Altin Ask Vurusu adli kitaplarin var. Edebiyat yolculugunun, müzikal yolculugundan daha hizli ilerledigi ortada. Aydilge ve yazmak desem, anlatmaya kelimeler yeter mi?
Aslinda müzik yapmaya, edebiyattan çok önce basladim. Sekiz yasinda çocuk korosuna girdigimi, sonrasinda gitarimi alip beste yapmaya basladigimi biliyorsunuz. Ama Türkiye’de alternatif müzik yapmak gerçekten çok zor ve dediginiz gibi oldukça yavas ilerleyebiliyorsunuz. “Aydilge ve yazmak” a gelince... Yeterince beslenemeyip fazla enerji harcayan insanlar nasil kilo kaybederlerse, ben de sarf ettigim yasam enerjisini geri alamazsam (bu enerjiyi müzik ve yazidan aliyorum) hayat beni yeterince besleyemez. Açikçasi eksik sarjla yasamaya mahkum olmaya hiç niyetim yok, o yüzden hem müzik hem de yazi hayatimda hep olacaklar.
Edebiyat ve müzik arasindaki gel gitlerin en çok hangi yönünü besliyor?
Edebiyat ve müzik arasinda bir gel git yasiyorum diyemem. Ikisi öylesine iç içe geçmis durumda ki. Örnegin hem Bulimia Sokagi hem de Altin Ask Vurusu’ndaki pek çok karakter müzisyendir.
Tugyan’da yarattigin karakterlerden biri degil mi?
Evet, Bulimia Sokagi’ndaki Tugyan isimli karaktere yazdigim sarki da albümde yer aliyor. Kendi yarattigim karaktere bir de sarki yazmis olmam, aslinda kulaga komik geliyor 🙂 Yani müzik ve edebiyatin her ikisini de ayri ayri önemsiyorum. Bu suna benziyor: Hani vücudun hem proteine hem de vitamine ihtiyaci vardir. Protein aldigin zaman vitamini almaniza gerek kalmaz diye bir sey yok. Edebiyatla müzik de protein ve vitamin gibi. Saglikli beslenebilmek için ruhumun her ikisine de ihtiyaci var.
Albümünü 'Oyuncagi müzik olan bir kizin, sürprizlerle dolu oyuncak evi.' olarak tanimliyorsun. Bu tanima dayanarak ve edebiyatçi kimligini unutmayarak oyuncak evinin en güzel odasinda kalemini agirladigini düsünüyorum. Peki, bu oyuncak evden bizi sasirtacak daha ne gibi sürprizler çikacak?
Sizi sasirtacak ne kadar çok sürpriz çikacagi aslinda sizin sürprizlere ne kadar açik oldugunuza da bagli. Ben kapimi açtim, gelip sürprizleri bulmak size kaliyor artik. Kimisi bu evrene kapidan bakip çikacak, kimi günlerce kalmak isteyecek, kimi günü birlik gelecek, kimi de notalarin altina gizledigim küçük sürprizleri bulup, evrenimin daimi misafirleri olacak ve kendilerini evlerinde hissedecekler. Top artik dinleyicide...
Küçük Sarki Evreni'nin kapisindan girelim artik. Girelim de, önce kapinin ince isçiligi ve albenisini konusalim. Albümün grafik tasarimini iç sayfalardan bir kaçi hariç oldukça begendim. Özellikle kapak çalismasi çok hos. Grafik tasarim sürecini ve tasarimdaki sureti sakli agirligini anlatir misin?
Kapak fotografimi Volga Yildiz çekti. Ismi gibi kendisi de çok karizmatik bir insan 🙂 Onun elinden çikacak olan fotograflarin güzel olacagini hissediyordum zaten. Tasarimi ise Ümit Uy yapti. O da çok basarili bir arkadasim. Beni çok iyi tanidigi için, nasil bir tasarimin beni iyi ifade edecegini biliyordu. Çok belirgin bir yüz fotografi koymamiza gerek yoktu, çünkü seklin çok önemli olmadigi, hissiyatin ön plana çiktigi bir proje bu.
Ayni zamanda karanligindan bosluga kamani saglayan büyük bir adimin ismi de Küçük Sarki Evreni... Neden Postmodern Ask, Gece veya Siir degil de Küçük Sarki Evreni? Albümün isim hikayesini anlatir misin?
Benim küçük sarki evrenim, yapayliktan kaçtigim, sigindim oyuncak evim; çünkü müzik, kendimi en dogal ifade edebildigim, en çok “ben” oldugum evren. Ama tek basima degilim. Dinleyicilerim de bana misafirlige gelen konuklar. Bu, herkesin kendi oldugu, müzikli bir evcilik oyunu...
Çok hos bir tanim. Sarkilarina geçmeden önce adi anilasi, hatiri sayilasi isimlerin kulaklarini çinlatalim istiyorum. Hakan KURSUN ve Atakan ILGAZDAG, Küçük Sarki Evreni'nde hangi konumdalar. Ay, yildiz, günes vs. vs...
Ay, benim 🙂 Saka bir yana Hakan Kursun gibi bir isimle çalismak, onun bana inanmasi, müzigimi begenmesi gerçekten büyük bir onur. Türkiye’de alternatif müzige yaptigi katkilarin haddi hesabi yok. Atakan Ilgazdag ise hem dostum, hem aranjörüm, hem de gerçekten çok önemli bir müzisyen. Kiminle çalistiginiz gerçekten çok önemli. Onlara bakinca bazen kendimi çok önemsiz bir müzisyen gibi hissediyorum. Ama, onlarin benimle çalismayi tercih ettigini kendime hatirlattigim zaman da kocaman kabariyor gögsüm. Hiç de fena degilsin be Aydilge diyip mutlu oluyorum.
Gerçek bir müzisyenin bir hedef kitlesi seçip, o kitle için müzik yaptigina inanmiyorum. Bu yüzden hedef kitleni sormayacagim ama merak ettigim bir sey var. Polat, Çakir, Memati olmak isteyen, okul kapilarinda bir birini biçaklayan ayni zamanda ellerinde molotof kokteyleriyle sokaklarda çatismalarin ortasinda kalan gençlik sence Küçük Sarki Evreni'nin kapisini aralar mi?
Urfa’da Tatlises hayrani olan biri, Mozart’i dinleme sansina sahip olsaydi, belki de kulagina hos gelmeyebilirdi Tatlises’in müzigi. Daha çok sesli, daha katmanli bir müzigin pesinde olabilirdi. Herkes, her seyi dinlemekte özgür ama bu özgürlük gerçek bir özgürlük degil aslinda çünkü seçenekler ve kosullar esit degil. Gerçekten Ibrahim Tatlises’i seviyorlar mi yoksa tek sevebilecekleri seçenek olarak o mu dayatiliyor onlara? Bunlari sorgulamak önemli bence. Insanlar kaliteli olani bilmez ve tanimazlarsa, kötü olani kaliteli ve güzel sanarlar. Ne yazik ki kötü olmak güçlü olmakla özdeslestiriliyor bu toplumda. Küçük sarki evrenindeki çocuksu, masum temalari hissedebilecek kadar güçlü ve duyarli olsak keske…
Elektronik alt yapili ve sesinin kattigi etnik havayla insani derinden etkileyen bir rock sound’un var. Bu sound’a tam olarak bir isim verebildin mi?
Tanimlarla aram hiç iyi degildir, tanim yaptigimiz zaman o seyi etiketlemis, adini koyup tüketmis olursunuz. Ama tanim yerine tarifini yapabilirim belki size: Rock hamuruyla yogrulmus, dogu motifleriyle kremalanmis, öyle her yerde bulunmayan alternatif bir pasta bu albüm. Ama Dogu motiflerinden kastim kesinlikle arabesk degil. Sentez gerçekten güzel bir seydir ama önemli olan sentez yapmak degil, sentezi nasil yaptiginizdir. Dogu ve Bati’nin kaynasmasi, mükemmel bir senteze de, çamur gibi bir sound’a da neden olabilir. Suyu fazla kaçirirsaniz, pilav lapa olur. Kivamini iyi tutturmak lazim. Ben bu albümün lapa olmamasi için elimden geleni yaptim 🙂
Kivamini tam tutturdugunu gönül rahatligiyla söyleyebilirim. Albümde yer alan tüm sarkilarin söz ve müziklerin de senin imzan var. Tahmin ediyorum ki daha onlarca sarkin vardir. Albümü olustururken, sarki seçiminde nelere dikkat ettin?
Bütün sarkilarimi çok seviyorum, o yüzden hiç birine haksizlik olmasin diye, önceden yapmis oldugum ilk on parçayi koydum albüme, sonradan yaptiklarimi ise baska albümlere sakliyorum.
Peki, müzikal açidan oldugu gibi, sözel açidan da oldukça sen kokan bir albüme imza atmak bir nevi popülerligi elinin tersiyle itmek degil mi? Oysa -yar bana bakmadi, yalamadi yutmadi- tarzinda sözler yazmak senin için zor olmasa gerek...
Evet yazabilirim ama o zaman ben, “Aydilge” olmam ki... Yaptigim seyde kendi yansimami göremeyeceksem, o zaman yapmamin geregi kalmaz. Açikçasi ne popüler olmak, ne de baska bir sey umurumda... Zaten popüleri popüler yapan güç halk falan da degil. Halk bunu istiyor lafi da palavra. Halk, ancak birbirine benzer seçenekler arasindan seçme özgürlügüne sahip. Tabii buna özgürlük denirse. Yani halkin, çesitlilik kisvesi altinda dayatilan mavi portakal, yesil portakal, kirmizi portakal, sari portakal arsinda seçim yapmasi, onu belirleyici güç konumuna oturtamaz, çünkü halk hangi rengi seçerse seçsin, sonuçta yine portakal tüketmis oluyor. Ben elma olmayi tercih ediyorum.
Küçük Sarki Evreni'nden beklentin ne Aydilge; Sence bu albüm seni nerelere tasiyacak?
Tek istedigim insanlar benim evrenimi ziyarete gelsinler, çok çok gelsinler, hep gelsinler. Onlar için çok hazirlik yaptim. Tertemiz, samimi, huzurlu bir ortam hazirladim. Gelirken çiçek falan almalarina da gerek yok, kendilerini getirsinler yeter. Ama evrenime çöp atmamaya ve çimlere basmamaya dikkat ederlerse sevinirim 🙂
Itiraf ediyorum; albümün sözlerini çok sevdim. Yardigim sözlere çok yakin kokular aldim onlardan. Seni en kisa sürede canli dinlemek istiyorum. Konser organizasyonlari ne durum da Aydilge?
Çok tesekkür ederim. 3 Mayis’ta Balans’ta gala konserim olacak. Oraya herkesi bekliyorum. 30 Mayis’ta ise Ankara’da Anki Rock adli bir festivalde sahne alacagim. Daha pek çok organizasyon var ama tarihleri tam olarak netlesmedi ne yazik ki.
Peki, Aydilge yalniz anlarinda kimleri dinler, kimleri okur, ne tarz filmler izler?
Beatles’dan John Lennon, Suede’den Brett Anderson, Radiohead’den Thom Yorke ve Nirvana’dan Kurt Cobain vokalini en çok begendigim isimler arasinda yer aliyor. Modern müzigin ve gitar sound’unun gelisimi açisindan Jimi Hendrix’i, melodik açidan ise Andy Timmons’i çok seviyorum. Erkan Ogur’u da söylemeden geçemem. Hem insan olarak hem de müzisyen olarak asmis bir insan. Sanki baska bir dünyaya ait. Son dönemlerden Placebo ve Muse bence çok basarili gruplar. Kimleri okudugum sorusuna gelince: T.S Eliot, D.H. Laurence, C. Dickens, Boris Vian, Dostoevsky gibi isimler benim için çok ama çok önemlidir. En sevdigim filmler arasýnda da Momento, Fight Club, Minority Report, Vanilla Sky ve Matrix 1 yer aliyor.
Bu küçük bir merhaba olsun Aydilge, seni güzelim havada bu mekanda daha fazla tutmak istemiyorum. Daha sorulasi çok soru var ama albüme gelecek tepkilerin ardindan istersen bir röportaj daha gerçeklestiririz. Sormadik soru, açmadik sandik birakmayiz gerekirse... Eklemek istedigin bir seyler var mi?
Açikçasi sorulariniz çok tatmin ediciydi. Eklemek ihtiyaci duydugum bir sey yok inanin ki, sevgiler... Çok sag olun...
Ben tesekkür ederim. Iyi ki kapilarini bize açtin...
Mahir Bora Kayihan
Tarih: 08.05.2006
Eger bu gece sen aysan, sana akan uzayin içinde bende varim. Aramiza hos geldin diyerek hemen röportaja baslamak istiyorum. Merhaba Aydilge.
Merhabalar, siz de benim evrenime hos geldiniz 🙂
Son dönem albümler içerisinde oldukça dikkat çeken bir isimle ve tabiri caizse dumani üstünde Küçük Sarki Evreni'nin kapilarini bize açtin. Albüm üzerine daha çok konusacagiz ama öncelikle merak ettigim bu denli sen kokan, merkezi sen olan melodi evreninin kapilarini açmak zor olmadi mi?
Duygularin, derinliginin, düs kurmanin, yaraticiligin sinirlandirildigi bir toplumda, özgün kalmaya çalisip, tek tipe çekilmeyi reddedebilmem için kapilarimi açmam sartti. Müzik yapmak benim, dayatilan yasam biçimleriyle, yasama aliskanliklariyla hesaplasmami sagliyor. Müzigimi paylasmasaydim, fotosentez yapamayan bir bitkiye dönerdim. Peki zor olmadi mi, oldu tabii. Ama kolay elde edilen bir seyin de pek tadi olmuyor açikçasi.
Aydilge, seni tanimak ve okuyucularima tanitmak istiyorum. Ortada debut bir albüm var ama ardindaki isim edebiyat kulvarinda bilinen bir isim. Bana TRT Çocuk Korosu'yla baslayan ve eline ilk gitarini aldigin döneme kadar geçen sürecini anlatir misin?
Sekiz yasinda TRT Radyosu sinavlarina girdim, kazandim. TRT Radyosu’nun egitimi gerçekten çok disiplinli ve agirdi. Küçük çocuklar olmamiza ragmen, bize yetiskinmisiz gibi davranir, bizden de yetiskinmisiz gibi davranmamizi beklerlerdi. Bazen saatlerce solfej yapip, san teknikleri ile bogusacagima, disari çikip arkadaslarimla oyun oynamak isterdim. Ama simdi iyi ki de o sinavi kazanmisim ve o egitimi almisim diyorum. Her sene konserlerimiz olurdu. O sarkilari içeren iki de albümüz kaydedildi. Stüdyoda kulakligi kafama geçirip, mikrofonun karsisina geçtigimde, kendimi Kaf Dagi’nda hissetmistim. Hani tiyatrocular der ya sahne tozu yutmak diye, ben de orda mikrofonun tozunu yuttum galiba 🙂 12-13 yasinda da ilk gitarimi aldim. Ibanez marka kirmizi beyaz bir elektro gitar. Hala o gitarim basimin ucunda duruyor ve tüm bestelerimi onunla yapiyorum.
Müzigin içinde olan her çocugun gençlige ilk adimlarini atarken aklindan hep geçen Garaj Stüdyo hayali vardir. Basin bülteninden biliyorum ki; seninde böyle bir dönemin olmus. Bize o dönemden ve ciddi anlamdaki ilk müzikal girisimlerinden bahseder misin?
13-14 yasinda “rock müzik yapmak istiyorum, elektro gitar çalacagim!” diye tutturmustum. Önceden belirlenmis kaliplari delip geçeyim derken aglara takildigim çok oldu tabii. The Doors'dan içeri girmege çabalarken elim kolum disarida kaldi bazen. Konserlerde "We don't need no education" diye bagirirken ertesi gün okulun yolunu tuttugum yada Nirvana'ya ulasayim derken, görüp görebilecegim tek seyin su vanasi olacagini hissedip pes etme noktasina geldigim de oldu. Ama pes etmedim. Babam, magazin programlarindaki igrenç görüntülere bakip, “Kizim sen bosuna ümitlenme, senin yaptigin müzigi anlayan çikmaz” derdi bazen. Ama bana inanip garajini stüdyo haline getirmeme müsaade eden de oydu. Lisedeydim o dönemde. Amplifikatörleri, davulu falan bir güzel dösemistik. Minderler, mumlar, kuru çiçekler, posterler, film afisleri, minik süs esyalari… Çok güzel bir yer olmustu gerçekten de. O zamanlar barda yada festivallerde cover yapmak gibi bir hedefimiz vardi. Ama bir süre sonra baskalarini sarkilarini söylemenin beni mutlu etmeyecegini anladim. Insan nasil ki baska bir yatakta yatarsa rahat edemez, kendi yatagini arar, bu müzik için de geçerli. Kendi evrenimi yaratmak zorundaydim.
Seni Ankara'dan Istanbul'a göç ettiren sanatsal dürtün tam olarak neydi; müzik mi, edebiyat mi?
Kesinlikle müzikti. Kitap yazmam için Istanbul’da yasamama gerek yoktu, ama müzik camiasi Istanbul’da merkezlenmis durumda. Yaptigim müzigi genis kitlelere duyurmak için buraya gelmem sartti. Beni Istanbul’a gelmekten hiçbir güç ali koyamadi. Üniversiteyi birincilikle bitirdigim zaman, herkes benden Amerika’da master yapmami ve profesör olmami bekliyordu. Oysa benim akademik kariyer yapmak gibi bir hedefim asla olmadi. Kimseyi dinlemeden atlayip geldim Istanbul’a. Bir yandan kitaplarimi yazdim, bir yandan da master yaptim; ama asil olarak hep müzik etrafinda dönüp durdu hayatim.
Kalemimin Ucundaki Düsler, Bulimia Sokagi ve Altin Ask Vurusu adli kitaplarin var. Edebiyat yolculugunun, müzikal yolculugundan daha hizli ilerledigi ortada. Aydilge ve yazmak desem, anlatmaya kelimeler yeter mi?
Aslinda müzik yapmaya, edebiyattan çok önce basladim. Sekiz yasinda çocuk korosuna girdigimi, sonrasinda gitarimi alip beste yapmaya basladigimi biliyorsunuz. Ama Türkiye’de alternatif müzik yapmak gerçekten çok zor ve dediginiz gibi oldukça yavas ilerleyebiliyorsunuz. “Aydilge ve yazmak” a gelince... Yeterince beslenemeyip fazla enerji harcayan insanlar nasil kilo kaybederlerse, ben de sarf ettigim yasam enerjisini geri alamazsam (bu enerjiyi müzik ve yazidan aliyorum) hayat beni yeterince besleyemez. Açikçasi eksik sarjla yasamaya mahkum olmaya hiç niyetim yok, o yüzden hem müzik hem de yazi hayatimda hep olacaklar.
Edebiyat ve müzik arasindaki gel gitlerin en çok hangi yönünü besliyor?
Edebiyat ve müzik arasinda bir gel git yasiyorum diyemem. Ikisi öylesine iç içe geçmis durumda ki. Örnegin hem Bulimia Sokagi hem de Altin Ask Vurusu’ndaki pek çok karakter müzisyendir.
Tugyan’da yarattigin karakterlerden biri degil mi?
Evet, Bulimia Sokagi’ndaki Tugyan isimli karaktere yazdigim sarki da albümde yer aliyor. Kendi yarattigim karaktere bir de sarki yazmis olmam, aslinda kulaga komik geliyor 🙂 Yani müzik ve edebiyatin her ikisini de ayri ayri önemsiyorum. Bu suna benziyor: Hani vücudun hem proteine hem de vitamine ihtiyaci vardir. Protein aldigin zaman vitamini almaniza gerek kalmaz diye bir sey yok. Edebiyatla müzik de protein ve vitamin gibi. Saglikli beslenebilmek için ruhumun her ikisine de ihtiyaci var.
Albümünü 'Oyuncagi müzik olan bir kizin, sürprizlerle dolu oyuncak evi.' olarak tanimliyorsun. Bu tanima dayanarak ve edebiyatçi kimligini unutmayarak oyuncak evinin en güzel odasinda kalemini agirladigini düsünüyorum. Peki, bu oyuncak evden bizi sasirtacak daha ne gibi sürprizler çikacak?
Sizi sasirtacak ne kadar çok sürpriz çikacagi aslinda sizin sürprizlere ne kadar açik oldugunuza da bagli. Ben kapimi açtim, gelip sürprizleri bulmak size kaliyor artik. Kimisi bu evrene kapidan bakip çikacak, kimi günlerce kalmak isteyecek, kimi günü birlik gelecek, kimi de notalarin altina gizledigim küçük sürprizleri bulup, evrenimin daimi misafirleri olacak ve kendilerini evlerinde hissedecekler. Top artik dinleyicide...
Küçük Sarki Evreni'nin kapisindan girelim artik. Girelim de, önce kapinin ince isçiligi ve albenisini konusalim. Albümün grafik tasarimini iç sayfalardan bir kaçi hariç oldukça begendim. Özellikle kapak çalismasi çok hos. Grafik tasarim sürecini ve tasarimdaki sureti sakli agirligini anlatir misin?
Kapak fotografimi Volga Yildiz çekti. Ismi gibi kendisi de çok karizmatik bir insan 🙂 Onun elinden çikacak olan fotograflarin güzel olacagini hissediyordum zaten. Tasarimi ise Ümit Uy yapti. O da çok basarili bir arkadasim. Beni çok iyi tanidigi için, nasil bir tasarimin beni iyi ifade edecegini biliyordu. Çok belirgin bir yüz fotografi koymamiza gerek yoktu, çünkü seklin çok önemli olmadigi, hissiyatin ön plana çiktigi bir proje bu.
Ayni zamanda karanligindan bosluga kamani saglayan büyük bir adimin ismi de Küçük Sarki Evreni... Neden Postmodern Ask, Gece veya Siir degil de Küçük Sarki Evreni? Albümün isim hikayesini anlatir misin?
Benim küçük sarki evrenim, yapayliktan kaçtigim, sigindim oyuncak evim; çünkü müzik, kendimi en dogal ifade edebildigim, en çok “ben” oldugum evren. Ama tek basima degilim. Dinleyicilerim de bana misafirlige gelen konuklar. Bu, herkesin kendi oldugu, müzikli bir evcilik oyunu...
Çok hos bir tanim. Sarkilarina geçmeden önce adi anilasi, hatiri sayilasi isimlerin kulaklarini çinlatalim istiyorum. Hakan KURSUN ve Atakan ILGAZDAG, Küçük Sarki Evreni'nde hangi konumdalar. Ay, yildiz, günes vs. vs...
Ay, benim 🙂 Saka bir yana Hakan Kursun gibi bir isimle çalismak, onun bana inanmasi, müzigimi begenmesi gerçekten büyük bir onur. Türkiye’de alternatif müzige yaptigi katkilarin haddi hesabi yok. Atakan Ilgazdag ise hem dostum, hem aranjörüm, hem de gerçekten çok önemli bir müzisyen. Kiminle çalistiginiz gerçekten çok önemli. Onlara bakinca bazen kendimi çok önemsiz bir müzisyen gibi hissediyorum. Ama, onlarin benimle çalismayi tercih ettigini kendime hatirlattigim zaman da kocaman kabariyor gögsüm. Hiç de fena degilsin be Aydilge diyip mutlu oluyorum.
Gerçek bir müzisyenin bir hedef kitlesi seçip, o kitle için müzik yaptigina inanmiyorum. Bu yüzden hedef kitleni sormayacagim ama merak ettigim bir sey var. Polat, Çakir, Memati olmak isteyen, okul kapilarinda bir birini biçaklayan ayni zamanda ellerinde molotof kokteyleriyle sokaklarda çatismalarin ortasinda kalan gençlik sence Küçük Sarki Evreni'nin kapisini aralar mi?
Urfa’da Tatlises hayrani olan biri, Mozart’i dinleme sansina sahip olsaydi, belki de kulagina hos gelmeyebilirdi Tatlises’in müzigi. Daha çok sesli, daha katmanli bir müzigin pesinde olabilirdi. Herkes, her seyi dinlemekte özgür ama bu özgürlük gerçek bir özgürlük degil aslinda çünkü seçenekler ve kosullar esit degil. Gerçekten Ibrahim Tatlises’i seviyorlar mi yoksa tek sevebilecekleri seçenek olarak o mu dayatiliyor onlara? Bunlari sorgulamak önemli bence. Insanlar kaliteli olani bilmez ve tanimazlarsa, kötü olani kaliteli ve güzel sanarlar. Ne yazik ki kötü olmak güçlü olmakla özdeslestiriliyor bu toplumda. Küçük sarki evrenindeki çocuksu, masum temalari hissedebilecek kadar güçlü ve duyarli olsak keske…
Elektronik alt yapili ve sesinin kattigi etnik havayla insani derinden etkileyen bir rock sound’un var. Bu sound’a tam olarak bir isim verebildin mi?
Tanimlarla aram hiç iyi degildir, tanim yaptigimiz zaman o seyi etiketlemis, adini koyup tüketmis olursunuz. Ama tanim yerine tarifini yapabilirim belki size: Rock hamuruyla yogrulmus, dogu motifleriyle kremalanmis, öyle her yerde bulunmayan alternatif bir pasta bu albüm. Ama Dogu motiflerinden kastim kesinlikle arabesk degil. Sentez gerçekten güzel bir seydir ama önemli olan sentez yapmak degil, sentezi nasil yaptiginizdir. Dogu ve Bati’nin kaynasmasi, mükemmel bir senteze de, çamur gibi bir sound’a da neden olabilir. Suyu fazla kaçirirsaniz, pilav lapa olur. Kivamini iyi tutturmak lazim. Ben bu albümün lapa olmamasi için elimden geleni yaptim 🙂
Kivamini tam tutturdugunu gönül rahatligiyla söyleyebilirim. Albümde yer alan tüm sarkilarin söz ve müziklerin de senin imzan var. Tahmin ediyorum ki daha onlarca sarkin vardir. Albümü olustururken, sarki seçiminde nelere dikkat ettin?
Bütün sarkilarimi çok seviyorum, o yüzden hiç birine haksizlik olmasin diye, önceden yapmis oldugum ilk on parçayi koydum albüme, sonradan yaptiklarimi ise baska albümlere sakliyorum.
Peki, müzikal açidan oldugu gibi, sözel açidan da oldukça sen kokan bir albüme imza atmak bir nevi popülerligi elinin tersiyle itmek degil mi? Oysa -yar bana bakmadi, yalamadi yutmadi- tarzinda sözler yazmak senin için zor olmasa gerek...
Evet yazabilirim ama o zaman ben, “Aydilge” olmam ki... Yaptigim seyde kendi yansimami göremeyeceksem, o zaman yapmamin geregi kalmaz. Açikçasi ne popüler olmak, ne de baska bir sey umurumda... Zaten popüleri popüler yapan güç halk falan da degil. Halk bunu istiyor lafi da palavra. Halk, ancak birbirine benzer seçenekler arasindan seçme özgürlügüne sahip. Tabii buna özgürlük denirse. Yani halkin, çesitlilik kisvesi altinda dayatilan mavi portakal, yesil portakal, kirmizi portakal, sari portakal arsinda seçim yapmasi, onu belirleyici güç konumuna oturtamaz, çünkü halk hangi rengi seçerse seçsin, sonuçta yine portakal tüketmis oluyor. Ben elma olmayi tercih ediyorum.
Küçük Sarki Evreni'nden beklentin ne Aydilge; Sence bu albüm seni nerelere tasiyacak?
Tek istedigim insanlar benim evrenimi ziyarete gelsinler, çok çok gelsinler, hep gelsinler. Onlar için çok hazirlik yaptim. Tertemiz, samimi, huzurlu bir ortam hazirladim. Gelirken çiçek falan almalarina da gerek yok, kendilerini getirsinler yeter. Ama evrenime çöp atmamaya ve çimlere basmamaya dikkat ederlerse sevinirim 🙂
Itiraf ediyorum; albümün sözlerini çok sevdim. Yardigim sözlere çok yakin kokular aldim onlardan. Seni en kisa sürede canli dinlemek istiyorum. Konser organizasyonlari ne durum da Aydilge?
Çok tesekkür ederim. 3 Mayis’ta Balans’ta gala konserim olacak. Oraya herkesi bekliyorum. 30 Mayis’ta ise Ankara’da Anki Rock adli bir festivalde sahne alacagim. Daha pek çok organizasyon var ama tarihleri tam olarak netlesmedi ne yazik ki.
Peki, Aydilge yalniz anlarinda kimleri dinler, kimleri okur, ne tarz filmler izler?
Beatles’dan John Lennon, Suede’den Brett Anderson, Radiohead’den Thom Yorke ve Nirvana’dan Kurt Cobain vokalini en çok begendigim isimler arasinda yer aliyor. Modern müzigin ve gitar sound’unun gelisimi açisindan Jimi Hendrix’i, melodik açidan ise Andy Timmons’i çok seviyorum. Erkan Ogur’u da söylemeden geçemem. Hem insan olarak hem de müzisyen olarak asmis bir insan. Sanki baska bir dünyaya ait. Son dönemlerden Placebo ve Muse bence çok basarili gruplar. Kimleri okudugum sorusuna gelince: T.S Eliot, D.H. Laurence, C. Dickens, Boris Vian, Dostoevsky gibi isimler benim için çok ama çok önemlidir. En sevdigim filmler arasýnda da Momento, Fight Club, Minority Report, Vanilla Sky ve Matrix 1 yer aliyor.
Bu küçük bir merhaba olsun Aydilge, seni güzelim havada bu mekanda daha fazla tutmak istemiyorum. Daha sorulasi çok soru var ama albüme gelecek tepkilerin ardindan istersen bir röportaj daha gerçeklestiririz. Sormadik soru, açmadik sandik birakmayiz gerekirse... Eklemek istedigin bir seyler var mi?
Açikçasi sorulariniz çok tatmin ediciydi. Eklemek ihtiyaci duydugum bir sey yok inanin ki, sevgiler... Çok sag olun...
Ben tesekkür ederim. Iyi ki kapilarini bize açtin...
Mahir Bora Kayihan
Tarih: 08.05.2006