Şimdii... uzun acılardan (tatile gittiğimin ertesi günü gösterime girmesi gibi) sonra, izlemiş bulundum TDK'yı ve söyleyeceğim şeylerin listesi hayli uzun.
Her şeyden önce, oku(ya)mamış olanlar için, biraz, filmin ilham kaynağı olarak kullandığı, ''The Long Halloween'' ile ilgili bilgi vermek istiyorum. The Long Halloween, Batman-Gordon-Harvey Dent üçlüsünün, Gotham'ın her yerini sarmış olan mafya ağının, ''ucube'' nüfusundan daha önemli olduğu ve bir takım çalışması sonucunda alaşağı edilebileceğine iman edip, mafyaya karşı bir operasyon başlatmaları ile başlar. Fakat, ''Holiday'' ismi takılmış ve çeşitli ulusal tatillerde mafya üyelerini öldüren gizemli bir katil, hem Gotham mafyasını (Maroni ve Falcone ailelerini) birbirine düşürecek ve bu savaşa rağmen mafya, Harvey Dent'i yozlaştırarak bir ''ucube''ye çevirmeyi başaracaktır. Gordon'ın ahlaki ve biraz da bağnaz düşünceleri, Batman'in kuralları eğip bükebilme olanağı ve kendi adaletini yaratması (ve ucubelere karşı hissettiği aidiyet), Harvey Dent'in (İkizler burcu olduğunu belirtmeliyim) ikilemleri ile örülmüş hikaye, esasen Two-Face'in oluşumunu anlatır.
Filme aktarılan dinamiklere gelince: Gordon, Batman'in maskeli oluşunu kabul etmekte, kendisinin uzanamayacağı yerlerde olabileceğini bilmekte ve Batman ile hafiften bir 'ortaklık' ilişkisi içindedir. Dent, ısrarla ''Bats'' dediği Batman'in 'adaleti eline almak' eyleminden nefret etmekte, fakat içten içe yapabildiklerini onaylamaktadır. Batman ise, kendi özel savaşında ikisini (diğer herkesi olduğu gibi) kullanılacak araçlar olarak görmekte olsa dahi, ikisine birden beslediği bir sevgi/saygı vardır. Mafyanın Gotham'ın esas sorunu haline gelmesi, ucubelerin mafya ile olan zıtlığı ve kapışması (ki çizgi romanda çok daha bariz verilir), Two-Face'in oluşumu ve Gotham'ın, dünyanın en kült kötülerinden birisi ile, Joker ile kutsanması (bu kısım Long Halloween'de de, Dark Victory'de de yoktur). Ayrıca, ''I Believe In Harvey Dent'' bu çizgi romanda ortaya çıkmıştır.
Genel anlamda Batman mitosundan verilenlere gelirsek: Bruce Wayne diye birisi yok arkadaşlar, dilimde tüy bitti anlatmaktan. Bruce Wayne YOK. Batman var; Bruce Wayne sadece bir rol, bir oyun, esas maske. Kendi zihninde dahi kendisini 'Batman' diye çağıran bir adam; Rachel Dawes'dan alırsam: ''Gotham'ın Batman'e ihtiyacı olmayacağı gün gelecek belki ama, korkarım senin Batman'e ihtiyacının kalmayacağı gün asla gelemeyecek.''. Frank Miller'ın 'The Dark Knight Returns'ü, bu konuda yapılmış en iyi şeydir. Joker ve Batman tez-antitez ilişkisine sahiptirler; Joker'in sebepsiz, dışa dönük, esprili ve konuşkanlığına karşılık Batman'in determinist felsefesi, içe dönüklüğü, ağır sessizliği vardır. Joker, rolünden memnundur ve içten içe, tek istediği şey, Batman'i güldürebilmektir (en azından çizgi film serisinde ana motivasyonu budur). Gordon, kendi ahlaki anayasası uyarınca, her şeyi yapmaya hazırdır ama yine de kanunun dışına çıkmayı reddeder. Harvey Dent, Two-Face olmadan önce de ikilemlerle bezeli bir kişiliğe sahiptir ve hep iki ayrı adamdır aynı anda. Alfred Pennyworth, neden Bruce Wayne'in kahrını çekmektedir hep belirsizdir - tek bilinen, basit bir uşak olmadan önce bayağı üst seviye bir aileye mensup olduğu ve Thomas Wayne'e bir bağlılığı olduğu (kendisinin ve ailesinin).
Şimdi... Christian Bale'den başlayalım: brutal vokal yapıp durması haricinde, kesinlikle mükemmel bir şekilde karakteri oturtmuş olduğunu, hem Batman Begins'den, hem TDK'dan biliyoruz. Keaton'ın kültürsüz, zengin bebesi Wayne'i, Kilmer'ın ''boş vaktinde ucubik bir kostüm giyen playboy''u, Clooney'nin ne mana oynamasının karşılığında aslında hayatının bütününü Batman ve kendi içindeki adalet duygusuna teslim etmiş, saplantılı, sosyopat, film içerisinde Joker, geri kalanında ucubelerin toplamı kadar deli olan bir trilyoner. Tek sorunum o ''Batman sesi'' ki, Nolan'a yazasım var: KEVIN CONROY! BİR-İKİ DERS ALIN ŞU ADAMDAN!
Michael Caine her zamanki performansını ortaya döküyor, helal olsun, söyleyecek bir şeyim yok - Morgan Freeman'a da. Lucius Fox karakterinin dahil edilmesi beni havalara uçurmuştu - en nihayetinde, genellikle Batman'in araç-gereçlerini, bu tip işlerle uğraşmaya bayılan Fox hazırlar.
Aaron Eckhart... Two-Face olarak beğendim kendisini. Harvey Dent olarak iki ayrı kişiliğini ortaya koyuyor, hem senaryo bağlamında, hem oyunculuğu ile: ilki, Bölge Savcısı Harvey Dent. Harvey Dent, adalete ve kanuna tamı tamına bağlı, hayatını kanun ve hukuk üzerine inşa etmiş, çizgi romanda ''Apollo, altın çocuk'' diye bilinen, atılgan, tam kıvamında hırs sahibi, durduralamaz ve yaptığına inanan birisidir. Fakat, Harvey Dent'in diğer yönü, (çizgi filmde Big Bad Harv ismiyle verilir) kanunun işlevsel olduğuna inanmayan, Batman'in yaptığı gibi adaleti kendi eline almayı meşru gören, kuralların eğilip bükülmek yerine, ''yapılması gerekeni yapmak için'' bozulması gerektiğini düşünen, öfkeli, tehlikeli, sınırları olmayan bir karakterdir. Dolayısıyla, ''İçişlerinde çalışırken kendisine İki Yüzlü Harvey denmesi'' söylenmese de olabilirdi. Fazla hızlı delirdiğini düşünenlere sesleniyorum: hayır. Harvey Dent kendi yaşadığı ikilemler ve hem hukuğa bağlı olup hem ondan nefret etmesi sonucunda, sadece fiziksel bir ifade kazanır yüzünün yarısının harap olması ile; o meşhur parasını ise hep yanında taşır, Harvey Dent iken dahi. Not olarak, o paranın, karakter ilk yaratıldığında, Salvador Maroni'nin şanslı parası olduğunu belirtmekte yarar var - mahkemede asidi atan kişidir Salvador Maroni. Batman Forever'daki gibi parayı sorgulamadan, bütün seçeneklerini yüzde elli şansa indirgeyerek, daha önce bulamadığı basitliği ve ikilemlerine mükemmel çözümü bulduğu inancıyla hareket etmesi dahi yeterlidir.
En sona en iyisini bıraktım, Heath Ledger'ı. Hayır, Jack Nicholson ile karşılaştırmayı kesinlikle reddediyorum. Jack Nicholson, Tim Burton'ın kafasındaki Joker idi. Nolan ise, çizgi romanlardaki (The Man Who Laughs ve Killing Joke) Joker'e odaklanmış durumda. Esprili, elinde atom bombası olan bir çocuk kadar tehlikeli, dahi, pek çok şeyi sebepsizce ve bazılarını sadece kendisinin anladığı sebeplerden dolayı yapan, palyaçomsu bir görüntüsü olan, Gotham'ı, Batman'in bencil isterikliğini taklit edercesine, ''kendi şehri'' olarak gören, bir taraftan 'ezik' ama bir taraftan çevresini yönlendirmeyi mükemmel olarak başarabilecek kadar karizmatik bir karakter. Ledger, Joker'i MÜKEMMEL olarak yakalamış. Mimikleri, doğaçlama olarak hikayeye kattıkları (şampanya kadehinin yarısını döküp sonra içmesi, Gordon'ın terfisini alaycı bir şekilde alkışlaması, yaptığı küçük kelime oyunları, bir an ciddi olup sonraki an gülmeye başlaması), vücudunun duruşu, genel tavrı, aklının yarısı havadaymış ama yine de duruma tamamen odaklıymış gibi konuşması, etrafta olan biteni herkesten daha iyi anlamış olması ve deli mantığı ile, Ledger gerçekten de ölümsüz bir rol kesiyor. Ledger'ın, Christian Bale'den o sorgu sahnesinde kendisini gerçekten dövmesini istediğini, mesela, biliyor muydunuz? Ki, kişisel bir not olarak, kafasını hücre duvarına dayayıp, yerlerde sürünürken gülmekten kırılmasını ekliyorum: ben o durumda bulundum, dayaklı ve dayaksız, ve gerçekten de eğer yeterince kafayı sıyırmışsanız (sıyırmadığımı hiçbir zaman iddia etmedim) o anda sadece gülüyorsunuz, hem de karşınızdakinin hiçbir gücü olmadığı, sadece iyileşecek yaralar açtığı ve acının geçici olduğu gerçeğine gülüyorsunuz. Kendini bir halt zannedenin aslında karşınızda ezik olduğu gerçeğine gülüyorsunuz.