“Çilekeş, şu anda burada bulunan bu dört kişinin, ortak dokunuşu ile yarattığı beşinci bir adam gibi sanki. Kendine özgü bir tavrı ve ruhu olan. Sizin yaşattığınız ama sizden bağımsız biri ” dediğimde, gülümseyerek tam da bahsettiğim şeyi, albüm kartonetindeki belli belirsiz insan figürünü gösteriyorlar. Siyah fon üzerinde hatları beyaz ile belirlenmiş son derece yalın ama duruşu sağlam bir figür. Ağzı, burnu ya da gözleri yerine kalbine vurgu yapılmış. Orada gördüğüm her rengin ve çizginin ayrı bir anlamı var bende. Evet, “Çilekeş” ancak bu kadar güzel resmedilebilirdi sanırım. Albümün içinde ne bulacağınızın görsel bir özeti. Abartıdan uzak ve anlamlı Para kazanmayı iyi müzik yapmanın önüne taşıyanların uzattığı, dışı yaldızlı ama içi boş paketler cezbetmesin sizi. Kalbi “müzik” için ve “müzikle” çarpan biriyseniz eğer gerçeğin peşinden gidin. Gerçek müziği mutluluk sayan herkes gibi. Çilekeş gibi.
Az sonra okuyacağınız röportajda zaman zaman karşınıza çıkacak “Tolga” ismi şaşırtmasın. Çilekeş için başından beri en fazla emek sarf eden kişilerden biri de menajerleri Tolga Avcil. “Menajer dediğimiz insan herkesin menajer dediği gibi biri değil. O, en başından beri hep bizimleydi. Bu açıdan çok şanslıyız” diyor onlar Tolga için. Dolayısı ile bu röportaja dahil olmasını özellikle rica ettim kendisinden. Kırmayıp fikirlerini bizimle paylaştığı için çok teşekkürler ...
Çilekeş olumsuz yönde eleştirilecek açığı olmayan çok nadir gruplardan bence. Evet olumsuz eleştiri yok belki ama bunun yerine genel bir kaygı hakim havaya; “Acaba Çilekeş de piyasa olacak mı ?” soruları gündemde. Piyasa olmak tanımı da çeşitli aslında; dinleyici kitlesini artırıp kral tv. de klibi dönen adama da piyasa oldu deniyor, dinleyici kitlesini artırmak için tarzını değiştirene de... Size göre nedir bu “piyasa olmak” dedikleri şey ?
Görkem: Türkiye’ de bugüne kadar rock prodüksiyonları hep daha az insana ulaştığı için öyle bir tavır var. İnsanlar bir grubu benimseyip, kendi keşfettiklerini düşündükleri için çok sahipleniyorlar. Daha sonra grup sesini biraz duyurduğu zaman, o güne kadar desteklemiş olan kemik kitle, grubu sonradan tanıyanların, kendilerinden daha fazla sahiplenecek olma ihtimalinden, korkuyor. Devamında ise; “Eskiden sadece biz dinlerdik, şimdi artık herkes dinliyor, biz dinlerken onlar neredeydi, onları buraya biz getirdik” gibi serzenişler geliyor. Piyasa olmak onlara göre böyle bir şey işte. Bize göre ise, daha fazla insana ulaşmak ya da daha fazla insana ulaşmak için kral tv. de klibimizin dönmesi piyasa olmak değil. Eğer biz Çilekeş' in çizgisinden çıkmadan daha fazla kişiye müziğimizi ulaştırabilirsek, bu yaptığımız müziğin amacına ulaşması ve daha fazla kişinin bizim gibi hissetmesi anlamına gelir. Dinlensin diye yapıyoruz neticede. Dinlenmesin diye yapılmaz ki müzik. Mümkün olduğunca fazla insanla paylaşmak istemek normal o yüzden. Bu durumu piyasa olmak şeklinde tanımlamıyoruz yani.
Ali: İnsan sevdiğini kıskanır tabi. Biz de çok sevdiğimiz yabancı grupları kendimize uygun görmediğimiz insanlar dinleyince rahatsızlık duyduk zaman zaman. Aynı şeyleri hissettiğimiz olmadı değil. Dolayısıyla eski kemik dinleyicinin bu tavrını anlayabiliyorum fakat çok da doğru bulmuyorum. Müzik bu, paylaşmak gerekir. Ha bir de farklı şekilde tanımlanan bir diğer “piyasa olmak” kavramından daha bahsettin. Kitleyi artırmak adına tarz değişikliğine gitmek yani. Öyle bir durumu kabul etmek mümkün değil zaten.
Görkem: Evet, bazı şeylere teslim oluyorsanız fazla satış yapabilmek adına, bu bizim çok desteklediğimiz bir durum değil. Tabii ki rock gruplarının fazla sayıda dinleyiciye ulaşması çok sevindirici birşey ama bu uğurda müziğinizden taviz vermek kabul edilebilir bir davranış olamaz ...
Sedat: Sorunun başına geldiğimizde; “Çilekeş piyasa olacak mı ?”
Biz bu albümde tamamen kendi istediklerimizi yaptık. Bir süre beklememizin, albümün çıkışını biraz geciktirmemizin sebebi de istediğimiz ortam ve şartlarda çalışmaktı zaten. Bundan sonra da bu çizgimizden taviz vermeyi asla düşünmüyoruz. Müzikal tavrımız değişmez. Dolayısı ile böyle bir kaygıya da gerek yok. Rahat olsun herkes.
Cumhur: Bundan sonra yapacağımız müzik de yine yapmak istediğimiz müzik olacak kesinlikle.
Ali: Öte yandan, bizim yaptığımız müziğin piyasa olmak gibi bir durumu da pek yok zaten ...
Yine o kemik kitlenin bu noktada ileri süreceği gerekçe de şu olacaktır belki; “ Tamam evet çok sayıda insan dinlesin, paylaşalım ama dinleyen insanın niteliği, vermek istediğiniz şeyi alabilmesi de önemli bir yerde” Size dönecek olursak eğer, nicelik kadar nitelik de önemli değil mi dinleyici söz konusu olunca ?
Görkem: Hayatımızın belirli kısımlarını onlarla birebir diyaloglar içinde paylaşmadığımız, ya da hepsiyle bir arkadaşlık ilişkisi içinde olmadığımız için nitelikleri bizi çok da ilgilendirmiyor açıkçası. Sonuçta biz onlara bir hizmet sunuyoruz, birşeyler yapıyoruz ve ortaya koyuyoruz. Müzik bir ihtiyaçtır ve bizim için yapmak ne kadar büyük bir ihtiyaçsa onlar için de dinlemek öyle birşey. Evet herkesi ayrı ayrı eleştirebilirsiniz ama bizim “sen şöylesin, bizi dinlemeye hakkın yok” demek gibi bir lüksümüz yok. Herkes hayatının sonuna kadar kendi istediği gibi yaşayıp tercih ettiği niteliklere sahip olabilir. Müzik dinlemek konusunda öyle bir ayrım yapabilmemiz mümkün değil. Yapmamalıyız da zaten. Sonuçta Çilekeş’in müziğinden ve gerçekten anlatmak istediği şeyden hiçbir şey anlamayan biri bu müziği gerçekten sevecek ve anlayacak birinin Çilekeş’ le tanışmasına vesile de olabilir. Bir de bizim istediğimiz müziği yapmaya devam edebilmemiz, aynı oranda güzel işler sunabilmemiz için çok da tercih edilmeyen o adamlara da ihtiyacımız var.
Şu anda çok fazla üretim yapılıyor olması sağlam temelleri olan bir rock müzik sektörü olduğu anlamına gelir mi peki ?
Ali: Daha birşey yok ortada rock müzik sektörü adına. Bir oluşum var sadece. Sağlam temelleri olan bir rock müzik sektörü adına ise hiçbir şey yok zaten.
Ne gerekiyor bu anlamda sağlıklı bir yapılanmaya gitmek için o zaman ?
Ali: Şu anda insanlar rock müzik furyası diye birşeyden bahseder oldular oysa Rock bir kültür. Çok uzun zamandan beri ortada olan bir gerçek, bu ülkede gündemde değildi sadece. Bir rock müzik sektörünün oluşabilmesi ise; çeşitlilik ve ciddi yatırımla mümkün. Yurt dışındaki rock müzik ürünleri nasıl çeşitli ise Türkiye’ de de bu çeşitlenecek, alternatifler artacak ve prodüksiyonlar büyüyecek. Bizim albümümüzün farklı olmasının, istediğimiz soundu yakalamamızın sebebi biraz da bu sanırım, ciddi anlamda müzikal değerlere önem veren bir prodüktör ile çalışmış olmamız yani. Bugüne kadar genelde şirketler taviz vermenizi istiyorlardı yaptığınız işten, biz de böyle tekliflerle karşılaştık zamanında, anlaşamadan masadan kalktığımız çok oldu. Şirket değil orada büyük olan, sensin. Yapmak istediklerinden taviz vermemen lazım. Buna önem verilmeye başlandı yavaş yavaş. Bu hızla giderse, birkaç sene içinde kaliteli bir rock müzik piyasasına sahip olabiliriz sanırım.
Görkem: Yeter ki insanlar rock müziğin kazandığı bu ivmeyi görüp aslında hiç alakası olmayan, o hissi vermeyen ama rock müzik adı altında sunulan prodüksiyonlara para yatırmasınlar.
Ali: Bir de tabi bu sadece müzisyenlerin ya da şirketlerin uğraşıyla da olmuyor. Dinleyicilerin de bazı noktalarda özenli olması gerekiyor. Mesela korsan sağlıklı bir rock müzik sektörünün oluşması önünde çok büyük bir engel. Çünkü zaten herkes de biliyor ki, çok zor şartlar altında ortaya çıkıyor bir prodüksiyon. Bu kadar büyük yatırımlar destek görmezse eğer, yatırımın daha da büyümesi için sebep de kalmıyor ortada. Yani bu durum, sağlam bir duruşa sahip idealist müzisyen ve yapımcıların olması kadar dinleyenlerin gruplara verdiği destekle de çok alakalı.
Şirketlerin taviz vermeniz yönündeki dayatmalarından ve bu konudaki net tavrınızdan bahsettiniz ya hani az önce. Tam da bu noktada konuyla alakalı olarak Burak’ ın ( Burak Gürpınar) cevabını bildiği ama özellikle altını çizmek için sormamı istediği bir soru ;
Albümün tamamına yakını canlı kaydedildi değil mi? Yani duyduğumuz tüm sesler sizden çıkıyor ?
Ali: Sorunun cevabı: Evet herşeyi biz çaldık.
Sedat: Sadece 3 tane parçada intro tadında elektronik sample’lar var. Çok ufak şeyler, onları da biz yazdık zaten.
Cumhur: Bilgisayarı sadece kayıt için kullandık yani .
Görkem: Bizim olayımız bu zaten. Sahnede çalabildiğimiz şeyi koyuyoruz albüme. Albümde ne varsa sahnede de o var.
Ali: Aslında Çilekeş iyi bir sahne grubu herşeyden önce. Bazı gruplar vardır sadece albüm grubudur, “System of a Down” örneğin. Muazzam albümlere sahip olmakla beraber sahne performansları çok düşüktür.
Sedat: Bir de albüm çoğu grup için amaçtır. Ama biz sahnemizi tanıtabilmek adına bir araç olarak görüyoruz sadece. Bence bizi gelip sahnede görüp gerekli değerlendirmeyi daha sonra yapması lazım insanların.
Görkem: Bu işin zaten en önemli yanı, çalmak. Rock grubu dediğin çalacak.
Ali: Konserlere bekleriz herkesi. Yaptığımız müzik bu. Değişmez. İstemeyen dinlemesin gibi sert bir tavrımız yok ama, isteyen buyursun gelsin dinlesin, paylaşssın. Albüm grubu değil, sahne grubuyuz biz. Sahneye eğlenmek için çıkıyoruz ve 10 kişi dinlese de eğleniyoruz, 1000 kişi dinlese de. Dinleyici sayısı o kadar problem değil yani. Bizi çok adam dinlesin diye kendimiz dışında bir albüm yapamazdık. İşte o yüzden, sahnede ne varsa albümde de o var...
Tamam anlıyorum 10 kişi gelse de eğleniyorsunuz fakat, sahnede yaşadığınız hazzın dışında maddi getirisi hiç mi önemli değil yani bu işin ?
Ali:Ya para denilen şey, bizim için kesinlikle sıralamada çok arkalarda kalıyor. Derdimiz para olsaydı seninle bu röportajı çok daha önceden yapmış olurduk zaten emin ol.
Görkem: İhtiyacımız olan bazı şeyler var tabi grup olarak. Para lazım onun için de. Baktığınızda, konser fiyatları her zaman albüm fiyatlarından daha pahalıdır, en azından albümü olan gruplar için böyle bu. İş böyle olunca da bizim sahnede seyirciye albümden daha fazlasını verme çabamız var. Yani eğer birşey kazanıyorsak da gerçekten hak etmeye çalışıyoruz ve terimizin son damlasına kadar insanlara bunu hak ettiğimizi göstermek istiyoruz.
Sedat: Albümü alan insan sadece dinleyici, ama konsere gelen insan hem izleyici hem de dinleyici oluyor. İzleyici farklılığını yaşatmamız için de sahnede bizim yapmamız ve onlara göstermemiz gereken şeyler var. Dolayısıyla hem albümde hem konserlerde onlara güzel bir iş sunabilmemiz için o maddi dönüşümü de sağlamamız gerekiyor. Para o noktada önemli sadece.
Ali: Bizim yaptığımız müzik öyle çok minimal koşullarda ilerleyebilecek birşey değil zaten. İstediğimiz standartlarda yapabilmemiz için paraya ihtiyacımız var. Hatta, “hep daha fazlası” gibi bir durum var diyebiliriz. O yüzden biz bugüne kadar aldığımızı da hep yatırdık. Bir yemek yiyoruz bir de 3-5 giyime para veriyoruz onun dışında herşey müziğe dönüşüyor tekrar. Hayallerimizde şu an yaptığımızdan çok çok daha büyük şeyler olduğu için bundan sonra kazandığımız bütün para da yine müziğe gidecek. Bizi mutlu eden de bu ama zaten.
Cumhur: Önem sıralaması yaparsak;
Birinci sırada konserin sonunda hem bizim hem de seyircinin tatmin olması geliyor. Seyircinin sayısı ya da daha fazla dinleyicinin bize sağlayacağı maddi getiri bunun gerisinde kalıyor. Yaptığımız işe çok uzun vadeli bakıyoruz amacımız çok daha uzun yıllar var olmak. Zaten kısa vadeli düşünüp hemen para kazanma derdinde olanlar çok çabuk siliniyorlar piyasadan.
Amatör kategoride bir bar grubu için durum şudur; Lokal bir dinleyici kitlesi ve o dinleyici ile kapalı devre bir ilişki. İşin içine profesyonel süreçler ve kariyerinizi yöneten profesyonel bir kadro girip albümlü bir grup olunca, dinleyici tarafından samimiyetin sekteye uğradığı algısı oluşur. Daha önce elini uzattığında orada olan adamlarla arasına profesyonel bir ekip, profesyonel karar süreçleri ve sahiplendiği müziği paylaşmak zorunda olduğu daha büyük bir dinleyici kitlesi girmiştir çünkü. Bu aşamalardan geçmiş bir grup olarak değerlendirmenizi istesem; Samimiyetin kaybı gibi bir durum söz konusu oluyor mu hakikaten amatörlükten profesyonelliğe geçiş noktasında ?
Görkem: Dinleyici tarafından yani en azından bir kısmı tarafından öyle bir algılayış mutlaka olacaktır, ama Çilekeş açısından samimiyetin azalması gibi bir durum söz konusu değil kesinlikle. Biz albüm çıkmadan önce bar programında 2 tane rodie kullanmıyorduk, tonmaister’ımız yoktu. Kuruyorduk gitarlarımızı. İnsanlar bakarken 5-10 dakikalık ufak bir soundcheck yapıyorduk. Şimdi konserlerimizde o geceyi daha hatırlanır bir hale getirmek için belli bir şov hazırlıyoruz . Bir intro hazırlıyoruz mesela, ve bunun ışığı müziği, bizim tavırlarımız bir bütün halinde oluyor. Eskisi gibi “Merhaba, hoşgeldiniz nasılsınız ?” diye girmektense müzikle giriyoruz, konuşma olmuyor. Müzik dinliyor insanlar onun yerine. Eminim çok az kişi yanlış algılıyordur bu durumu. Kimseninkine benzemeyen bir seyircimiz var bizim çünkü. Çok güzel geri bildirimler alıyoruz konserlerde. Bunu anlamak istemeyenler ya da samimiyetimizi kaybettiğimizi düşünenler o kadar da canımızı sıkmıyor açıkçası, çünkü bizi anlayanlarla gerçekten çok eğleniyoruz zaten biz.
Ali: Sokakta biri gelip konuşup rahatsız mı olmuş yani ? Biz hep aynıyız. Evet sahne büyüyor. Sahne duruşun değişiyor belki, o kadar.
Cumhur: Sonuçta profesyonel bir iş yapıyoruz ve albümle beraber profesyonel bir tavır da sergilemek zorundayız. Eskisi gibi değil elbet ama bu samimiyetin kaybolduğu anlamına gelmiyor. Limon’ da çaldığımız zamanlarımızdan farklı değiliz.
Tolga: Bu insanın kendi kişisel hayatında yaşadığı sürece çok benzeyen doğal bir süreç aslında. Belli bir takım yeteneklerle doğuyorsunuz ve yıllar geçtikçe hem fiziksel hem de sosyal gelişimle birlikte birşeyleri yapabilme kabiliyetiniz gitgide artıyor. Gerek sosyal gerekse ahlaki anlamda bazı kısıtlamalar da bunun beraberinde geliyor. Grubun da süreci biraz buna benzer işte. Evet bir grubun, grup olabilmesi için öncelikle bir yerlerden birşeylere başlaması gerekiyor ve Rock Müzik için konuşuyorsak eğer bunun başlangıç yeri de barlar oluyor. 100 - 200 kişilik ortamlarda daha amatör ekipmanlarla ve insanlarla çok daha yakın temasa dayanan bir ilişki ile başlıyor süreç. Yaptığınız müziğin biraz daha ileri gitmesi ve insanlara daha iyisini vermek adına bunların üzerine farklı şeyler katmak, ekipmanınızı yenilemek, daha iyi ses sistemleri ile düzgün soundlar sunmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Ve bu süreç ilerleyip artık daha büyük kitlelere hitap etmeye başladığınızda kurduğunuz yakın temas, birebir ilişki de bir takım kısıtlamalara maruz kalıyor doğal olarak. 100 kişiye çaldığınız bir barda sahneden indikten sonra insanlarla kurduğunuz diyaloğu 1000 kişilik bir ortamda kurmak mümkün olmuyor.
Cumhur: Ve bu samimiyet kaybı değil.
Görkem: Değil. Kesinlikle değil.
Fotograflar, web sitesi ve albüm kapak tasarımı gibi görselleri son derece özenli hazırlanmış bir grup Çilekeş. Ben katılmıyorum, fakat genel kanı ilk klibin bunların yanında biraz silik kaldığı yönünde. Hikayesini değil ama orada anlatmak istediğiniz şeyi merak ediyorum ? Müziği şekilden daha fazla önemsediğiniz için mi fiziksel özelliklerinize vurgu yapılmadı örneğin ?
Ali: Ya zaten şarkı Y.O.K. Klipte de hiçbir şey yok. Olay o yani. Soruna gelirsek; piyasa olmak istemedik, evet...Yaptığımız iş bizim için suratlarımızın görünmesinden çok daha önemliydi çünkü.
Görkem: Aslında yüzlerimizin görünmemesi çok da üzerinde durulacak bir konu değil. Çünkü zaten sanatsal açıdan baktığınızda o şekilde de birçok şeyi anlatabilirsiniz. Ama insanlar ülkemizde herşeyi çok iyi biliyorlar ya, sanırım bize yardım etmek istediklerinden olsa gerek; “abi klipte görünmüyorsunuz bu sizin için çok iyi değil” gibi yorumlar yapıyorlar. “Ticari değil çok satamazsınız” demenin kibar yolu bu... Evet yüzlerimiz net bir şekilde görünebilirdi de, hatta belki sokakta yürüken bizi tanıyan çok daha fazla adam olabilirdi ama biz böylesini tercih ettik.
Sedat: Yaptığımız müziğe fiziksel özelliklerimizden çok daha fazla güveniyoruz. Şart değil görünmek. Alt metni bu konunun.
Ali: Özellikle ilk klipte böyle bir güce sahip olduğumuzu hissetmek çok güzel ayrıca. Bir de bizim görünüp görünmememizden öte, klip biraz silik kaldı diye düşünüyormuş ya hani bazıları, bu kadar sade olmasını özellikle istedik biz Çok janjanlı birşeye gerek yoktu zaten.
Görkem:. Doğru, daha fazla ilgi çekecek bir klip de yapabilirdik. Ama “Y.O.K” şarkısının yeterince ilgi görmesi bizim için tamamdır zaten. Ali’ nin de dediği gibi grup olarak sadeliği çok seviyoruz biz, herşeyin sadesini tercih ediyoruz. Yönetmen Devrin Usta da bu konuda bizimle aynı fikirdeydi ve ortaya çıkan işten çok memnunuz o yüzden. Kullanılan renkleri çok seviyoruz özellikle. Kendimiz olarak gittik, çaldık ve geldik. Budur.
İkinci klip büyük ihtimal “Kendimden Geriye” şarkısına geliyor sanırım. Zamanı belli mi ?
Görkem: Evet klip şarkısının “Kendimden Geriye” olması artık netleşti gibi. Aralık gibi düşünüyoruz.
Peki sen nasıl katıldın gruba Sedat ?
Sedat:Benim biraz tesadüfi oldu aslında... Görkem’ in arkadaşı, Pin-up grubunun gitaristi Ayşegül tanıştırdı bizi.
Aslında belki eski basçınızla neden ayrıldığınızı sormalıydım önce ?
Görkem: Biz İstanbul’ a taşındığımızda o kendi özel sebepleri, okulla ilgili durumları nedeni ile gelemeyeceğini söyledi. Anlayışla karşıladık tabii ki. Basçı arayışımız devam ederken Ayşegül vasıtası ile Sedat’ la tanıştık.
Ali: Görkem geldi birgün “ben basçı buldum” dedi. “Çalmayı biliyor mu?” dedik 🙂 Sonra geldi bize Sedat, takıldık biraz, baktık efendi bir tip, anlaştık 🙂
Albümdeki düetlere gelecek olursak eğer, çok hoş bir dayanışma örneği olarak görüyorum ben ama bazen sizin tamamen samimi duygularla attığınız bir adım bile olumsuz algılanabiliyor... Dolayısı ile böyle bir işbirliğine katı bakıp ticari bazı anlamlar yükleyenler de oluyor...
Ali: Bak mesela Burak Gürpınar’ ın albümde yer alması ile ilgili konuyu hemen anlatayım ben sana. Daha bizim albüm falan yok ortada, Burak’ ın evinde bizim eski demoları dinliyoruz. Adam “Ben çalmak istiyorum abi bu albümde” dedi. Burak Gürpınar gibi bir müzisyenden böyle bir teklif gelmesi hepimizi çok mutlu etti haliyle. Bunun ticari düşünmekle alakası yok.
Görkem: Burak Gürpınar’ ın Kürar da yer alması Türkiye’ de ilk defa yapılan bir davul düeti. Şarkı bitiyor ve orda bir Burak Gürpınar davulu var. Onun yerine bir elektronik loop olması çok anlamsız olurdu. Burak çok daha güzel birşey yapacaktı. Yaptı da zaten. Kendisi albümümüzde para kazanmak için çalamayacağı gibi bunun tam tersi yani “Burak albümde çalsın da biz para kazanalım mantığı” da düşünülemez. Çok saçma gerçekten. Öyle bir derdimiz olsa Candan Erçetin ile düet yapardık. Yetmiyor’ u düşünürsek eğer Aylin’ den başkası olamazdı o şarkıda. Biz çalıyorduk ve Aylin’ in sesini duyuyorduk orada zaten. Hemen Aylin’ i aradık. Geldi ve hiçbir müdahale olmadan tam olarak bize duyduğumuz şeyi söyledi.
Ali: Ticari düşünüp albümümüz çok satsın niyetinde olsaydık nakarat söylerdi Aylin mesela.
Sedat: Konserlerde falan birlikte sahneye çıktığımızda düet için gelmiş gibi bir tavır da yok ortada zaten. Burak da, Aylin de Fuat da hepsi Çilekeş’ in birer elemanı gibi, en az bizim kadar Çilekeş’ e sahip çıkan insanlar.
Cumhur: Çilekeş in hiç bir hareketi para için olmaz, olamaz. Aksini düşünmesin kimse ..
Zaten düetler ya da farklı bir takım ilginç yollarla ne kadar süsleyebilirsiniz ki kötü bir işi. Çok berbat bir iş yerinde bir pazarlama stratejisi ve sağlam bir promosyon çalışmasıyla kusurlarından arındırılabilir mi sizce?
Tolga: Kusurlarından arındırılamaz ama , kusursuzmuş izlenimi yaratılabilir pekala. Satarsınız yani. Oluyor da zaten, kötü işlerin sattığını görüyoruz.
Cumhur: Birşeyi satmak istiyorsanız ve elinizde paranız varsa bunu kimse engelleyemez.
Tolga: Sanat tarihine bakarsanız eğer sanatsal üretimlerin değerlerini satış rakamlarıyla, ticari başarılarıyla ya da fiziksel çoklukları ile ölçmek mümkün değil. Hatta çoğu zaman tersi geçerlidir, bir nesnenin fiziksel varlığı ne kadar azsa kıymeti de o kadar artar. Müzikal anlamda da geçerli bir mantık bu. Yaptığınız iş ne kadar kendine özgüyse onun kıymetini belirleyen şey odur. Sadece ticari olarak kazandığı başarı o işin niteliğini asla belirlemez.
Biraz da başarının sizin için ne anlama geldiği, hangi sonucu başarı saydığınız ile alakalı bir durum bu tabi...
Ali: Evet, başarı bizim için satış anlamına gelmiyor işte. Albümümüz geç çıktı örneğin, klip de öyle. Ama bunların hiç biri önemli değil. Gerçekten değer verdiğimiz insanların yaptığı yorumlar ve dinleyicilerden gelen geri bildirimler çok olumlu çünkü. Bu da yeterli bizim için zaten. Mutluyuz ve aynı motivasyonla devam ediyoruz o yüzden..
Tolga: Bir de başarı bugünden görülebilir bir durum da değil zaten. Çilekeş’ in ilk albümünün başarılı olup olmadığını sağlıklı bir şekilde ancak 10 sene sonra değerlendirebiliriz. Yani bir 10 sene sonra dönüp geriye baktığımızda bu albüm hala dinleniyorsa, insanlar tarafından hala hatırlanıyorsa işte ancak o zaman “evet biz bu işi başardık” diyebiliriz. Bugünden öyle bir çıkarım yapmak çok doğru değil.
Sedat: Çok satan herşey güzel ve başarılıdır inanışının yanlış olduğuna ilişkin bir örnek verecek olursak mesela; ülkedeki silah satışı ve bireysel silahlanma çok fazla. Peki insanlar için iyi birşey mi bu, hayır !
Birşeyin çok tüketiliyor olması onun iyi olduğu anlamına gelmiyor sizin de belirttiğiniz gibi, ama talep yaratılıyor bir şekilde. Peki sizce ne etkiliyor kişilerin satın alma davranışlarını ya da daraltacak olursak dinleyicinin albüm alma tercihlerini ?
Ali: Reklam geliyor ilk sırada. Birşeyi heryerde, her müzik mağasında, her dergide, her tv programında, her afişte gösterirseniz, ki bunun örneklerini gördük, çok iyi sonuç alabilirsiniz. Ama bu gerçekten çok büyük bir prodüksiyon işi. Evet bizim prodüksiyonumuz da bize göre büyüktü ama asıl gündemimiz müzik olduğu için prodüksiyonumuz da müzikal ağırlıklı oldu. Biz bütün varlığımızı müziğimize yatırdık. Belki müzikal anlamda biraz taviz verip promosyona daha fazla bütçe ayırabilirdik ama onu tercih etmedik çünkü mutlu olamazdık bu kez. Bu kimine göre hata olabilir belki ama önce biz mutlu olmak istedik .
Görkem: Sadece davul kaydı için bile bir çok şeyden fedakarlık ettik mesela. Davul kaydı Türkiye’ de çok iyi yapılmıyor ama biz yapmalıydık, davul soundu bizim için çok çok önemli çünkü. Şu anda başta Volkan Başaran olmak üzere kayıttan çok memnunuz. Kaliteli sounda o kadar para harcadık ki promosyona paramız kalmadı açıkçası. Ama bu bizim tercihimizdi.
Sedat: Bir de öyle bir durum ki, bazı şeyler insanların önüne defalarca koyula koyula sevmek zorunda bırakılıyorsunuz ister istemez. Empoze ediliyor. Oysa hep aynı şeyleri dayatmak yerine birden fazla seçeneğin sunularak insanların tercih etme haklarını kullanmalarına ortam oluşturulması gerekiyor.
Ali: Evet biz belki promosyona harcayabileceğimiz parayı müziğimize yatırdık ama hatrı sayılır insanlardan destek gördük. Bu anlamda para talep etmeden yaptığımız işe inanıp bize yardımcı olan dostlar da çok oldu.
Cumhur: Ben sizin albümden alıyorum sürekli insanlara hediye ediyorum diyenler de var bu arada..
O zaman konunun en başına dönersek eğer; medyanın pompalaması ya da empoze etmesi ile kitlesini 100 e katlayan bir grubun eski dinleyicilerinin yeni gelenlere önyargı ile yaklaşması da normal biraz. Çünkü “X” grubunu dinleyen 2 adam için oturup konuşmak özel birşeydi belki bundan önce. “Ben önüme koyulanla yetinmeyip daha fazlasını ararken, neredeydin sen ?” psikolojisine giriyor haklı olarak. Paylaşmak istememekten öte, yeni gelenlerin samimiyetine inanmıyor belki de ... Hani öyle bir dinleyici ki o, bir inansa seve seve paylaşacak aslında ...
Ali: Biz de zaten anormal karşılamıyoruz, bunlar hepimizin sorduğu sorular ama böyle olmak zorunda yani. Başka yolu yok. Kimse Çilekeş dinleyerek doğmadı, tabii ki sonradan dinlemeye başlayanlar olacaktır. Alakasız ve “tikky” diye tabir ettiğimiz insan da böyle birşeyin farkına varıp keyif almaya başlayabilir. Bu çoğumuzun kabul etmek istemediği bir gerçek.
Cumhur: Bundan önce dinlediğiniz müzik tarzları ile yaşam tarzları örtüşüyordu ama artık farklı yaşam tarzlarına sahip insanlar aynı müzikleri dinlemeye başladılar. Buna alışmak güç geliyor belki de.
Görkem: Ortaya çıkan müziği herkes seviyorsa o iş tamamdır zaten. Ama herkes sevsin diye yaranmaya çalışılıyorsa o çok tehlikeli işte. Onlara ne verdiğini bilmelisin ki aldığın şeyin de farkında olabilesin..
Tolga: Aslında tüm bu rahatsızlıklar da sektör denilen şeyin bugüne kadar oluşamaması ile alakalı biraz. İnsanların içinde yaşadıkları dünyaya ve koşullara karşı çıkarak ortaya koydukları bir üretim rock müzik. Dolayısıyla kitlesellik aslında rock müziğin felsefesinde olan birşey. Kalabalık olmaya çalışmak yani. Eğer Türkiye’ de de rock müzik adına bir sektör oluşmuş olsaydı ve bu sektör ortaya koyulan ürünleri daha fazla kitlelere ulaştırmış olsaydı bugün bu tepkilerle karşılaşmayacaktık. Malesef burada sistem çok farklı işlediği için, gruplar da biryerlere gelebilmek için çok ciddi bedeller ödeyip ciddi emekler harcamak zorunda kalıyorlar. Bu süreç içerisinde de onları gerçekten sahiplenen ve destekleyen küçük küçük topluluklar oluşuyor. Bu gruplar birşekilde sıyrılıp onları daha fazla insan dinlemeye başladığında doğal olarak bazı rahatsızlıklar oluşuyor eski dinleyicide. Ama amaç müzik değil mi zaten ? 100 kişiye de çalsanız aynı müziği yapıyorsunuz 100.000 kişiye de çalsanız aynı ...
Politik alt metni olup özellikle de Amerika’ ya gönderme yapan şarkıların trend olduğunu düşünüyor musunuz bu günlerde ? Kesinlikle sizin için söylemiyorum ama çok da samimi gelmiyor bana ...
Ali: Dünyada birşeyler oluyor ki yapılıyor o şarkılar.
Görkem: Bizim albümümüzde genelde kendi içine kapanmış şarkılar var. Bunların yanısıra “Kürar” ve “Gözaltı” gibi bireysel silahlanma ve benzeri konularda kendi politikasını oluşturan daha sivri şarkılara da yer verdik. Ortalama sınırlarda fikirlerini belirten herhangi bir insanın belli konularda görüşleri olabileceği gibi, şu zamanda var olan bir rock grubunun 10 şarkısından 2 tanesinin saldırgan ve sosyal birer içerik taşıması, 10 parmağımızdan 2 tanesinin orta parmak olması kadar doğal bence.
Sedat: Amerika’ ya karşı bir müzik yapmıyoruz bu arada, yanlış anlaşılmasın.
Görkem: Evet, kesinlikle. Bizim politik bir tavrımız bugüne kadar gündeme gelmemiş olsa gerek. Bu politik bir duruştan öte insani bir duruş aslında. Orada vermek istediğimiz çok ufak bir mesaj var. Çok basit. 10 yaşındaki bir çocuğun bile anlayabileceği birşey. Masum insanların öldürülmesinin matıklı hiçbir sebebi olamaz. Hiçbir şey buna bahane değil. Bunu anlattık biz. Albümümüzdeki tüm şarkılar belirli dertleri anlatıyor zaten. Etrafımızda gelişen bazı olaylar var ve bunladan duyduğumuz rahatsızlığı dile getiriyoruz. Kürar şarkısı da bizim için bir derdi anlatıyor.
Ali: Aslında “Yetmiyor” dan hiçbir farkı yok yani...
Cumhur: “Politik bir tavrımız yok” cümlesi yanlış anlaşılmasın. Tabii ki bizim de politik bir tavrımız, inandığımız şeyler var kesinlikle ama albümde böyle bir duruş sergilemek adına özel bir çabamız olmadı.
Siz bunun politik bir duruştan öte insani bir duruş olduğunu söyleseniz de, ister istemez hareket alanınız kısıtlanıyor sanırım... Örneğin yarın birgün Rock’ n Coke’ a katıdığınızda Kürar şarkısını önünüze koyacaklarından çok eminim ben. Bu festivale asla karşı değilim, keyifle katılıyorum hatta, ama Coca-Cola, McDonalds’la birlikte küresel kapitalizmin iki önemi sembolü olarak görülüyor bugün. Rock ve Coke kavramları da zıt kutuplara oturtuluyor doğal olarak...
Görkem: Biz bugüne kadar Coca Cola’ nın müziğe destek vermesinden hiçbir zaman rahatsız olmadık çünkü gerçekten çok büyük bir şirket ve çok güzel festivaller düzenliyor. Böyle bir festivale katılmaktan çekinmiyoruz. Marka müziğin önüne geçmedikçe bizim için problem yok. Biz kaç senedir Korn’ un gelmesini bekliyorduk mesela. Şahsi görüşüm, Amerika’ nın dünyaya kattığı en önemli şeyin müziği ve müzisyenleri olduğu yönünde. Türkiye’ de bunun uzantısında organizasyonlar gelişebiliyorsa eğer bu bir şanstır. Neden elimizdeki bu imkanı iyi birşeylerin gelişmesi yönünde kullanmayalım ki ? Biz kullanmak istiyoruz açıkçası.
Tolga: Bunun en sert örneği geçen seneki Oscar törenlerinde yaşandı aslında. Michael Moore, Amerika’ nın 3. dünya ülkeleri üzerinde ideolojik olarak kullandığı belki en önemli silahın, sinemanın, ödüllendirildiği bir gecede ödül aldı ve yaptığı savaş karşıtı konuşmayla dikkatleri üzerine çekti. Gerekli yerlere gerekli mesajı hiç çekinmeden vererek doğrudan ortaya koydu tavrını. Çilekeş’ in de karşı çıktığı unsurların bir kısmının yer aldığı bir organizasyonda sahne alıp “Gözaltı”nı ve “Kürar” ı seslendirerek karşı duruşunu göstermesi buna benzer bir olaydır.
Bireysel silahlanmadan bahsettik az önce. Bununla ilişkili olan Adil Soydan ve Cem Demirsaran olayına da bir açıklık getirelim... “Gözaltı” diye bir şarkı yaptınız ve insanlar bu şarkının neden bu iki kişiye atfedildiğini merak ediyor ?
Görkem: Evet, 2 arkadaşımızı bu yüzden kaybettik . Adil Soydan bizim Limon Bar’da çaldığımız dönemde çok sevdiğimiz yakın bir arkadaşımızdı. Ünlü Sakarya Caddesi Limon Bar cinayetinde kaybettik onu. Bizim çaldığımız gece, ki Limon’ un son gecesi olmuştur, çok talihsiz bir şekilde olayla hiç alakası bile yokken bıçaklanarak öldürüldü. Cem Demirsaran da yapımcımız Burak Demirsaran’ ın kardeşi. Albümün gitar kayıtlarının devam ettiği dönemde, evine giderken 2 bira için tek kurşunla öldürüldü, hiçbir suçu yokken. Hiçbirimizin güvencesi yok bu konuda. Sokata yürüken sürekli göz hapsinde olduğumuzu ve birşeylerin etkisinde kendimizi değiştirme yoluna gittiğimizi hissediyoruz. Kılık kıyafetimiz de dahil buna. Genel bir tedirginlik hakim havaya yani... Gözaltı bunu anlatıyor işte...Tekrar altını çizmek gerekirse eğer, kesinlikle politik bir mesajı yok.
Ali: Bu arada hep bireysel silahlanma diyoruz ama bu kitlesel silahlanmaya kayıtsız kaldığımız anlamına gelmesin. O da çok rahatsız ediyor bizi. “Gözaltı” bireysel silahlanmaya “ Kürar” ise kitlesel silahlanmaya karşı yapılmış şarkılar ...
Konser trafiğinize baktığımızda hepimizi çok şaşırtan bir “Honduras” durağı var. O konseri nasıl ayarladığınızı merak ediyor herkes...
Ali: Tam da biraz önce konuştuğumuz CocaCola konusu ile alakalı bir konser aslında. Aynı firmanın düzenlediği bir organizasyon. Honduras Güney Amarika’nın en fakir 2. ülkesi. Organizasyonun amacı Honduras’ ta özellikle gençler arasında fazlaca yaygınlaşmış olan uyuşturucu kullanımı ve kriminal suçlara karşı bir duruş sergilemek. Teklif CocaCola’ dan geldi ve biz de tereddütsüz kabul ettik.11 Kasım’ da konser. Oraya varışımız 2 gün süreceği için 8’ inde yola çıkıyoruz.
Heyecanlı mısınız peki ? 🙂
Görkem: Gidip de dönmemek var 🙂 Şaka bir yana şimdiye kadar verdiğimiz konserlerden çok daha farklı bir deneyim olacağı kesin. İlk defa kendi dinleyicimiz dışında birilerine çalacağız. Ne olacak bilmiyoruz. Honduras’ da ülkemizi futbolu dışında bir de rock grubu ile tanıtacağız. Güzel olacak...
Cumhur: Ben ne olursa olsun çok eğleneceğimize eminim.
Bunun dışındaki konser programı nasıl peki ? Talep çok fazla bu yönde.
Cumhur: Programın yılbaşına kadar bayağı dolu olduğu söylenebilir. 5 Kasım, İzmir. Az önce de konuştuğumuz gibi 11 Kasım, Honduras. 17 Kasım İstanbul. 18 Kasım, Bursa. Ondan sonra Ankara, İzmit, Çanakkale şeklinde devam edecek... Tarihler kendi web sitemizde de açıklanır zaten.
Son olarak fazlasıyla rahatsız edici bir durumdan bahsederek bitirmek istiyorum. Ankara’lı, özellikle de Limon Bar çıkışlı grupların başarısı üzerinde durularak, konu ile ilgili sıkça soru yöneltildiğini biliyoruz. Fakat ben “Nedir bu Ankara’ nın kerameti ?” sorusunun cevabından çok, aslında dost olan bu grupların neden anlamsız bir kıyas içine sokularak ortamın gereksizce gerildiğini merak ediyorum daha çok ... Sizin de konu ile ilgili söyleyecek bir çift lafınız vardır sanırım...
Görkem: Evet çok rahatsız edici bir durum hakikaten. Manga, 84, Dejavu dostlarımız bizim. Dostlarımızın varlığı,başarıları ve destekleri iyi vakit geçirmemizi sağlayan en önemli şey. Biz birbirimize her an destek olmaya çalışırken sanki düşmanmışız gibi bir izlenim yaratılıyor. Alakası yok. Bu yolda birlikte yürümedikten sonra ne anlamı kalır ki, nasıl değişir bu piyasa başka türlü ?
İşte rock müziğin içinde kitlesellik olmasının gerekliliğine bir örnek tam burada duruyor.Çilekeş’e çok teşekkür ediyoruz ...
Grupla ilgili tüm detayların takibi için resmi web siteleri; www.cilekes.com.tr / www.cilekes.net
Röportajı hazırlayan;
Özlem Albayrak
Site Editörü
Az sonra okuyacağınız röportajda zaman zaman karşınıza çıkacak “Tolga” ismi şaşırtmasın. Çilekeş için başından beri en fazla emek sarf eden kişilerden biri de menajerleri Tolga Avcil. “Menajer dediğimiz insan herkesin menajer dediği gibi biri değil. O, en başından beri hep bizimleydi. Bu açıdan çok şanslıyız” diyor onlar Tolga için. Dolayısı ile bu röportaja dahil olmasını özellikle rica ettim kendisinden. Kırmayıp fikirlerini bizimle paylaştığı için çok teşekkürler ...
Çilekeş olumsuz yönde eleştirilecek açığı olmayan çok nadir gruplardan bence. Evet olumsuz eleştiri yok belki ama bunun yerine genel bir kaygı hakim havaya; “Acaba Çilekeş de piyasa olacak mı ?” soruları gündemde. Piyasa olmak tanımı da çeşitli aslında; dinleyici kitlesini artırıp kral tv. de klibi dönen adama da piyasa oldu deniyor, dinleyici kitlesini artırmak için tarzını değiştirene de... Size göre nedir bu “piyasa olmak” dedikleri şey ?
Görkem: Türkiye’ de bugüne kadar rock prodüksiyonları hep daha az insana ulaştığı için öyle bir tavır var. İnsanlar bir grubu benimseyip, kendi keşfettiklerini düşündükleri için çok sahipleniyorlar. Daha sonra grup sesini biraz duyurduğu zaman, o güne kadar desteklemiş olan kemik kitle, grubu sonradan tanıyanların, kendilerinden daha fazla sahiplenecek olma ihtimalinden, korkuyor. Devamında ise; “Eskiden sadece biz dinlerdik, şimdi artık herkes dinliyor, biz dinlerken onlar neredeydi, onları buraya biz getirdik” gibi serzenişler geliyor. Piyasa olmak onlara göre böyle bir şey işte. Bize göre ise, daha fazla insana ulaşmak ya da daha fazla insana ulaşmak için kral tv. de klibimizin dönmesi piyasa olmak değil. Eğer biz Çilekeş' in çizgisinden çıkmadan daha fazla kişiye müziğimizi ulaştırabilirsek, bu yaptığımız müziğin amacına ulaşması ve daha fazla kişinin bizim gibi hissetmesi anlamına gelir. Dinlensin diye yapıyoruz neticede. Dinlenmesin diye yapılmaz ki müzik. Mümkün olduğunca fazla insanla paylaşmak istemek normal o yüzden. Bu durumu piyasa olmak şeklinde tanımlamıyoruz yani.
Ali: İnsan sevdiğini kıskanır tabi. Biz de çok sevdiğimiz yabancı grupları kendimize uygun görmediğimiz insanlar dinleyince rahatsızlık duyduk zaman zaman. Aynı şeyleri hissettiğimiz olmadı değil. Dolayısıyla eski kemik dinleyicinin bu tavrını anlayabiliyorum fakat çok da doğru bulmuyorum. Müzik bu, paylaşmak gerekir. Ha bir de farklı şekilde tanımlanan bir diğer “piyasa olmak” kavramından daha bahsettin. Kitleyi artırmak adına tarz değişikliğine gitmek yani. Öyle bir durumu kabul etmek mümkün değil zaten.
Görkem: Evet, bazı şeylere teslim oluyorsanız fazla satış yapabilmek adına, bu bizim çok desteklediğimiz bir durum değil. Tabii ki rock gruplarının fazla sayıda dinleyiciye ulaşması çok sevindirici birşey ama bu uğurda müziğinizden taviz vermek kabul edilebilir bir davranış olamaz ...
Sedat: Sorunun başına geldiğimizde; “Çilekeş piyasa olacak mı ?”
Biz bu albümde tamamen kendi istediklerimizi yaptık. Bir süre beklememizin, albümün çıkışını biraz geciktirmemizin sebebi de istediğimiz ortam ve şartlarda çalışmaktı zaten. Bundan sonra da bu çizgimizden taviz vermeyi asla düşünmüyoruz. Müzikal tavrımız değişmez. Dolayısı ile böyle bir kaygıya da gerek yok. Rahat olsun herkes.
Cumhur: Bundan sonra yapacağımız müzik de yine yapmak istediğimiz müzik olacak kesinlikle.
Ali: Öte yandan, bizim yaptığımız müziğin piyasa olmak gibi bir durumu da pek yok zaten ...
Yine o kemik kitlenin bu noktada ileri süreceği gerekçe de şu olacaktır belki; “ Tamam evet çok sayıda insan dinlesin, paylaşalım ama dinleyen insanın niteliği, vermek istediğiniz şeyi alabilmesi de önemli bir yerde” Size dönecek olursak eğer, nicelik kadar nitelik de önemli değil mi dinleyici söz konusu olunca ?
Görkem: Hayatımızın belirli kısımlarını onlarla birebir diyaloglar içinde paylaşmadığımız, ya da hepsiyle bir arkadaşlık ilişkisi içinde olmadığımız için nitelikleri bizi çok da ilgilendirmiyor açıkçası. Sonuçta biz onlara bir hizmet sunuyoruz, birşeyler yapıyoruz ve ortaya koyuyoruz. Müzik bir ihtiyaçtır ve bizim için yapmak ne kadar büyük bir ihtiyaçsa onlar için de dinlemek öyle birşey. Evet herkesi ayrı ayrı eleştirebilirsiniz ama bizim “sen şöylesin, bizi dinlemeye hakkın yok” demek gibi bir lüksümüz yok. Herkes hayatının sonuna kadar kendi istediği gibi yaşayıp tercih ettiği niteliklere sahip olabilir. Müzik dinlemek konusunda öyle bir ayrım yapabilmemiz mümkün değil. Yapmamalıyız da zaten. Sonuçta Çilekeş’in müziğinden ve gerçekten anlatmak istediği şeyden hiçbir şey anlamayan biri bu müziği gerçekten sevecek ve anlayacak birinin Çilekeş’ le tanışmasına vesile de olabilir. Bir de bizim istediğimiz müziği yapmaya devam edebilmemiz, aynı oranda güzel işler sunabilmemiz için çok da tercih edilmeyen o adamlara da ihtiyacımız var.
Şu anda çok fazla üretim yapılıyor olması sağlam temelleri olan bir rock müzik sektörü olduğu anlamına gelir mi peki ?
Ali: Daha birşey yok ortada rock müzik sektörü adına. Bir oluşum var sadece. Sağlam temelleri olan bir rock müzik sektörü adına ise hiçbir şey yok zaten.
Ne gerekiyor bu anlamda sağlıklı bir yapılanmaya gitmek için o zaman ?
Ali: Şu anda insanlar rock müzik furyası diye birşeyden bahseder oldular oysa Rock bir kültür. Çok uzun zamandan beri ortada olan bir gerçek, bu ülkede gündemde değildi sadece. Bir rock müzik sektörünün oluşabilmesi ise; çeşitlilik ve ciddi yatırımla mümkün. Yurt dışındaki rock müzik ürünleri nasıl çeşitli ise Türkiye’ de de bu çeşitlenecek, alternatifler artacak ve prodüksiyonlar büyüyecek. Bizim albümümüzün farklı olmasının, istediğimiz soundu yakalamamızın sebebi biraz da bu sanırım, ciddi anlamda müzikal değerlere önem veren bir prodüktör ile çalışmış olmamız yani. Bugüne kadar genelde şirketler taviz vermenizi istiyorlardı yaptığınız işten, biz de böyle tekliflerle karşılaştık zamanında, anlaşamadan masadan kalktığımız çok oldu. Şirket değil orada büyük olan, sensin. Yapmak istediklerinden taviz vermemen lazım. Buna önem verilmeye başlandı yavaş yavaş. Bu hızla giderse, birkaç sene içinde kaliteli bir rock müzik piyasasına sahip olabiliriz sanırım.
Görkem: Yeter ki insanlar rock müziğin kazandığı bu ivmeyi görüp aslında hiç alakası olmayan, o hissi vermeyen ama rock müzik adı altında sunulan prodüksiyonlara para yatırmasınlar.
Ali: Bir de tabi bu sadece müzisyenlerin ya da şirketlerin uğraşıyla da olmuyor. Dinleyicilerin de bazı noktalarda özenli olması gerekiyor. Mesela korsan sağlıklı bir rock müzik sektörünün oluşması önünde çok büyük bir engel. Çünkü zaten herkes de biliyor ki, çok zor şartlar altında ortaya çıkıyor bir prodüksiyon. Bu kadar büyük yatırımlar destek görmezse eğer, yatırımın daha da büyümesi için sebep de kalmıyor ortada. Yani bu durum, sağlam bir duruşa sahip idealist müzisyen ve yapımcıların olması kadar dinleyenlerin gruplara verdiği destekle de çok alakalı.
Şirketlerin taviz vermeniz yönündeki dayatmalarından ve bu konudaki net tavrınızdan bahsettiniz ya hani az önce. Tam da bu noktada konuyla alakalı olarak Burak’ ın ( Burak Gürpınar) cevabını bildiği ama özellikle altını çizmek için sormamı istediği bir soru ;
Albümün tamamına yakını canlı kaydedildi değil mi? Yani duyduğumuz tüm sesler sizden çıkıyor ?
Ali: Sorunun cevabı: Evet herşeyi biz çaldık.
Sedat: Sadece 3 tane parçada intro tadında elektronik sample’lar var. Çok ufak şeyler, onları da biz yazdık zaten.
Cumhur: Bilgisayarı sadece kayıt için kullandık yani .
Görkem: Bizim olayımız bu zaten. Sahnede çalabildiğimiz şeyi koyuyoruz albüme. Albümde ne varsa sahnede de o var.
Ali: Aslında Çilekeş iyi bir sahne grubu herşeyden önce. Bazı gruplar vardır sadece albüm grubudur, “System of a Down” örneğin. Muazzam albümlere sahip olmakla beraber sahne performansları çok düşüktür.
Sedat: Bir de albüm çoğu grup için amaçtır. Ama biz sahnemizi tanıtabilmek adına bir araç olarak görüyoruz sadece. Bence bizi gelip sahnede görüp gerekli değerlendirmeyi daha sonra yapması lazım insanların.
Görkem: Bu işin zaten en önemli yanı, çalmak. Rock grubu dediğin çalacak.
Ali: Konserlere bekleriz herkesi. Yaptığımız müzik bu. Değişmez. İstemeyen dinlemesin gibi sert bir tavrımız yok ama, isteyen buyursun gelsin dinlesin, paylaşssın. Albüm grubu değil, sahne grubuyuz biz. Sahneye eğlenmek için çıkıyoruz ve 10 kişi dinlese de eğleniyoruz, 1000 kişi dinlese de. Dinleyici sayısı o kadar problem değil yani. Bizi çok adam dinlesin diye kendimiz dışında bir albüm yapamazdık. İşte o yüzden, sahnede ne varsa albümde de o var...
Tamam anlıyorum 10 kişi gelse de eğleniyorsunuz fakat, sahnede yaşadığınız hazzın dışında maddi getirisi hiç mi önemli değil yani bu işin ?
Ali:Ya para denilen şey, bizim için kesinlikle sıralamada çok arkalarda kalıyor. Derdimiz para olsaydı seninle bu röportajı çok daha önceden yapmış olurduk zaten emin ol.
Görkem: İhtiyacımız olan bazı şeyler var tabi grup olarak. Para lazım onun için de. Baktığınızda, konser fiyatları her zaman albüm fiyatlarından daha pahalıdır, en azından albümü olan gruplar için böyle bu. İş böyle olunca da bizim sahnede seyirciye albümden daha fazlasını verme çabamız var. Yani eğer birşey kazanıyorsak da gerçekten hak etmeye çalışıyoruz ve terimizin son damlasına kadar insanlara bunu hak ettiğimizi göstermek istiyoruz.
Sedat: Albümü alan insan sadece dinleyici, ama konsere gelen insan hem izleyici hem de dinleyici oluyor. İzleyici farklılığını yaşatmamız için de sahnede bizim yapmamız ve onlara göstermemiz gereken şeyler var. Dolayısıyla hem albümde hem konserlerde onlara güzel bir iş sunabilmemiz için o maddi dönüşümü de sağlamamız gerekiyor. Para o noktada önemli sadece.
Ali: Bizim yaptığımız müzik öyle çok minimal koşullarda ilerleyebilecek birşey değil zaten. İstediğimiz standartlarda yapabilmemiz için paraya ihtiyacımız var. Hatta, “hep daha fazlası” gibi bir durum var diyebiliriz. O yüzden biz bugüne kadar aldığımızı da hep yatırdık. Bir yemek yiyoruz bir de 3-5 giyime para veriyoruz onun dışında herşey müziğe dönüşüyor tekrar. Hayallerimizde şu an yaptığımızdan çok çok daha büyük şeyler olduğu için bundan sonra kazandığımız bütün para da yine müziğe gidecek. Bizi mutlu eden de bu ama zaten.
Cumhur: Önem sıralaması yaparsak;
Birinci sırada konserin sonunda hem bizim hem de seyircinin tatmin olması geliyor. Seyircinin sayısı ya da daha fazla dinleyicinin bize sağlayacağı maddi getiri bunun gerisinde kalıyor. Yaptığımız işe çok uzun vadeli bakıyoruz amacımız çok daha uzun yıllar var olmak. Zaten kısa vadeli düşünüp hemen para kazanma derdinde olanlar çok çabuk siliniyorlar piyasadan.
Amatör kategoride bir bar grubu için durum şudur; Lokal bir dinleyici kitlesi ve o dinleyici ile kapalı devre bir ilişki. İşin içine profesyonel süreçler ve kariyerinizi yöneten profesyonel bir kadro girip albümlü bir grup olunca, dinleyici tarafından samimiyetin sekteye uğradığı algısı oluşur. Daha önce elini uzattığında orada olan adamlarla arasına profesyonel bir ekip, profesyonel karar süreçleri ve sahiplendiği müziği paylaşmak zorunda olduğu daha büyük bir dinleyici kitlesi girmiştir çünkü. Bu aşamalardan geçmiş bir grup olarak değerlendirmenizi istesem; Samimiyetin kaybı gibi bir durum söz konusu oluyor mu hakikaten amatörlükten profesyonelliğe geçiş noktasında ?
Görkem: Dinleyici tarafından yani en azından bir kısmı tarafından öyle bir algılayış mutlaka olacaktır, ama Çilekeş açısından samimiyetin azalması gibi bir durum söz konusu değil kesinlikle. Biz albüm çıkmadan önce bar programında 2 tane rodie kullanmıyorduk, tonmaister’ımız yoktu. Kuruyorduk gitarlarımızı. İnsanlar bakarken 5-10 dakikalık ufak bir soundcheck yapıyorduk. Şimdi konserlerimizde o geceyi daha hatırlanır bir hale getirmek için belli bir şov hazırlıyoruz . Bir intro hazırlıyoruz mesela, ve bunun ışığı müziği, bizim tavırlarımız bir bütün halinde oluyor. Eskisi gibi “Merhaba, hoşgeldiniz nasılsınız ?” diye girmektense müzikle giriyoruz, konuşma olmuyor. Müzik dinliyor insanlar onun yerine. Eminim çok az kişi yanlış algılıyordur bu durumu. Kimseninkine benzemeyen bir seyircimiz var bizim çünkü. Çok güzel geri bildirimler alıyoruz konserlerde. Bunu anlamak istemeyenler ya da samimiyetimizi kaybettiğimizi düşünenler o kadar da canımızı sıkmıyor açıkçası, çünkü bizi anlayanlarla gerçekten çok eğleniyoruz zaten biz.
Ali: Sokakta biri gelip konuşup rahatsız mı olmuş yani ? Biz hep aynıyız. Evet sahne büyüyor. Sahne duruşun değişiyor belki, o kadar.
Cumhur: Sonuçta profesyonel bir iş yapıyoruz ve albümle beraber profesyonel bir tavır da sergilemek zorundayız. Eskisi gibi değil elbet ama bu samimiyetin kaybolduğu anlamına gelmiyor. Limon’ da çaldığımız zamanlarımızdan farklı değiliz.
Tolga: Bu insanın kendi kişisel hayatında yaşadığı sürece çok benzeyen doğal bir süreç aslında. Belli bir takım yeteneklerle doğuyorsunuz ve yıllar geçtikçe hem fiziksel hem de sosyal gelişimle birlikte birşeyleri yapabilme kabiliyetiniz gitgide artıyor. Gerek sosyal gerekse ahlaki anlamda bazı kısıtlamalar da bunun beraberinde geliyor. Grubun da süreci biraz buna benzer işte. Evet bir grubun, grup olabilmesi için öncelikle bir yerlerden birşeylere başlaması gerekiyor ve Rock Müzik için konuşuyorsak eğer bunun başlangıç yeri de barlar oluyor. 100 - 200 kişilik ortamlarda daha amatör ekipmanlarla ve insanlarla çok daha yakın temasa dayanan bir ilişki ile başlıyor süreç. Yaptığınız müziğin biraz daha ileri gitmesi ve insanlara daha iyisini vermek adına bunların üzerine farklı şeyler katmak, ekipmanınızı yenilemek, daha iyi ses sistemleri ile düzgün soundlar sunmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Ve bu süreç ilerleyip artık daha büyük kitlelere hitap etmeye başladığınızda kurduğunuz yakın temas, birebir ilişki de bir takım kısıtlamalara maruz kalıyor doğal olarak. 100 kişiye çaldığınız bir barda sahneden indikten sonra insanlarla kurduğunuz diyaloğu 1000 kişilik bir ortamda kurmak mümkün olmuyor.
Cumhur: Ve bu samimiyet kaybı değil.
Görkem: Değil. Kesinlikle değil.
Fotograflar, web sitesi ve albüm kapak tasarımı gibi görselleri son derece özenli hazırlanmış bir grup Çilekeş. Ben katılmıyorum, fakat genel kanı ilk klibin bunların yanında biraz silik kaldığı yönünde. Hikayesini değil ama orada anlatmak istediğiniz şeyi merak ediyorum ? Müziği şekilden daha fazla önemsediğiniz için mi fiziksel özelliklerinize vurgu yapılmadı örneğin ?
Ali: Ya zaten şarkı Y.O.K. Klipte de hiçbir şey yok. Olay o yani. Soruna gelirsek; piyasa olmak istemedik, evet...Yaptığımız iş bizim için suratlarımızın görünmesinden çok daha önemliydi çünkü.
Görkem: Aslında yüzlerimizin görünmemesi çok da üzerinde durulacak bir konu değil. Çünkü zaten sanatsal açıdan baktığınızda o şekilde de birçok şeyi anlatabilirsiniz. Ama insanlar ülkemizde herşeyi çok iyi biliyorlar ya, sanırım bize yardım etmek istediklerinden olsa gerek; “abi klipte görünmüyorsunuz bu sizin için çok iyi değil” gibi yorumlar yapıyorlar. “Ticari değil çok satamazsınız” demenin kibar yolu bu... Evet yüzlerimiz net bir şekilde görünebilirdi de, hatta belki sokakta yürüken bizi tanıyan çok daha fazla adam olabilirdi ama biz böylesini tercih ettik.
Sedat: Yaptığımız müziğe fiziksel özelliklerimizden çok daha fazla güveniyoruz. Şart değil görünmek. Alt metni bu konunun.
Ali: Özellikle ilk klipte böyle bir güce sahip olduğumuzu hissetmek çok güzel ayrıca. Bir de bizim görünüp görünmememizden öte, klip biraz silik kaldı diye düşünüyormuş ya hani bazıları, bu kadar sade olmasını özellikle istedik biz Çok janjanlı birşeye gerek yoktu zaten.
Görkem:. Doğru, daha fazla ilgi çekecek bir klip de yapabilirdik. Ama “Y.O.K” şarkısının yeterince ilgi görmesi bizim için tamamdır zaten. Ali’ nin de dediği gibi grup olarak sadeliği çok seviyoruz biz, herşeyin sadesini tercih ediyoruz. Yönetmen Devrin Usta da bu konuda bizimle aynı fikirdeydi ve ortaya çıkan işten çok memnunuz o yüzden. Kullanılan renkleri çok seviyoruz özellikle. Kendimiz olarak gittik, çaldık ve geldik. Budur.
İkinci klip büyük ihtimal “Kendimden Geriye” şarkısına geliyor sanırım. Zamanı belli mi ?
Görkem: Evet klip şarkısının “Kendimden Geriye” olması artık netleşti gibi. Aralık gibi düşünüyoruz.
Peki sen nasıl katıldın gruba Sedat ?
Sedat:Benim biraz tesadüfi oldu aslında... Görkem’ in arkadaşı, Pin-up grubunun gitaristi Ayşegül tanıştırdı bizi.
Aslında belki eski basçınızla neden ayrıldığınızı sormalıydım önce ?
Görkem: Biz İstanbul’ a taşındığımızda o kendi özel sebepleri, okulla ilgili durumları nedeni ile gelemeyeceğini söyledi. Anlayışla karşıladık tabii ki. Basçı arayışımız devam ederken Ayşegül vasıtası ile Sedat’ la tanıştık.
Ali: Görkem geldi birgün “ben basçı buldum” dedi. “Çalmayı biliyor mu?” dedik 🙂 Sonra geldi bize Sedat, takıldık biraz, baktık efendi bir tip, anlaştık 🙂
Albümdeki düetlere gelecek olursak eğer, çok hoş bir dayanışma örneği olarak görüyorum ben ama bazen sizin tamamen samimi duygularla attığınız bir adım bile olumsuz algılanabiliyor... Dolayısı ile böyle bir işbirliğine katı bakıp ticari bazı anlamlar yükleyenler de oluyor...
Ali: Bak mesela Burak Gürpınar’ ın albümde yer alması ile ilgili konuyu hemen anlatayım ben sana. Daha bizim albüm falan yok ortada, Burak’ ın evinde bizim eski demoları dinliyoruz. Adam “Ben çalmak istiyorum abi bu albümde” dedi. Burak Gürpınar gibi bir müzisyenden böyle bir teklif gelmesi hepimizi çok mutlu etti haliyle. Bunun ticari düşünmekle alakası yok.
Görkem: Burak Gürpınar’ ın Kürar da yer alması Türkiye’ de ilk defa yapılan bir davul düeti. Şarkı bitiyor ve orda bir Burak Gürpınar davulu var. Onun yerine bir elektronik loop olması çok anlamsız olurdu. Burak çok daha güzel birşey yapacaktı. Yaptı da zaten. Kendisi albümümüzde para kazanmak için çalamayacağı gibi bunun tam tersi yani “Burak albümde çalsın da biz para kazanalım mantığı” da düşünülemez. Çok saçma gerçekten. Öyle bir derdimiz olsa Candan Erçetin ile düet yapardık. Yetmiyor’ u düşünürsek eğer Aylin’ den başkası olamazdı o şarkıda. Biz çalıyorduk ve Aylin’ in sesini duyuyorduk orada zaten. Hemen Aylin’ i aradık. Geldi ve hiçbir müdahale olmadan tam olarak bize duyduğumuz şeyi söyledi.
Ali: Ticari düşünüp albümümüz çok satsın niyetinde olsaydık nakarat söylerdi Aylin mesela.
Sedat: Konserlerde falan birlikte sahneye çıktığımızda düet için gelmiş gibi bir tavır da yok ortada zaten. Burak da, Aylin de Fuat da hepsi Çilekeş’ in birer elemanı gibi, en az bizim kadar Çilekeş’ e sahip çıkan insanlar.
Cumhur: Çilekeş in hiç bir hareketi para için olmaz, olamaz. Aksini düşünmesin kimse ..
Zaten düetler ya da farklı bir takım ilginç yollarla ne kadar süsleyebilirsiniz ki kötü bir işi. Çok berbat bir iş yerinde bir pazarlama stratejisi ve sağlam bir promosyon çalışmasıyla kusurlarından arındırılabilir mi sizce?
Tolga: Kusurlarından arındırılamaz ama , kusursuzmuş izlenimi yaratılabilir pekala. Satarsınız yani. Oluyor da zaten, kötü işlerin sattığını görüyoruz.
Cumhur: Birşeyi satmak istiyorsanız ve elinizde paranız varsa bunu kimse engelleyemez.
Tolga: Sanat tarihine bakarsanız eğer sanatsal üretimlerin değerlerini satış rakamlarıyla, ticari başarılarıyla ya da fiziksel çoklukları ile ölçmek mümkün değil. Hatta çoğu zaman tersi geçerlidir, bir nesnenin fiziksel varlığı ne kadar azsa kıymeti de o kadar artar. Müzikal anlamda da geçerli bir mantık bu. Yaptığınız iş ne kadar kendine özgüyse onun kıymetini belirleyen şey odur. Sadece ticari olarak kazandığı başarı o işin niteliğini asla belirlemez.
Biraz da başarının sizin için ne anlama geldiği, hangi sonucu başarı saydığınız ile alakalı bir durum bu tabi...
Ali: Evet, başarı bizim için satış anlamına gelmiyor işte. Albümümüz geç çıktı örneğin, klip de öyle. Ama bunların hiç biri önemli değil. Gerçekten değer verdiğimiz insanların yaptığı yorumlar ve dinleyicilerden gelen geri bildirimler çok olumlu çünkü. Bu da yeterli bizim için zaten. Mutluyuz ve aynı motivasyonla devam ediyoruz o yüzden..
Tolga: Bir de başarı bugünden görülebilir bir durum da değil zaten. Çilekeş’ in ilk albümünün başarılı olup olmadığını sağlıklı bir şekilde ancak 10 sene sonra değerlendirebiliriz. Yani bir 10 sene sonra dönüp geriye baktığımızda bu albüm hala dinleniyorsa, insanlar tarafından hala hatırlanıyorsa işte ancak o zaman “evet biz bu işi başardık” diyebiliriz. Bugünden öyle bir çıkarım yapmak çok doğru değil.
Sedat: Çok satan herşey güzel ve başarılıdır inanışının yanlış olduğuna ilişkin bir örnek verecek olursak mesela; ülkedeki silah satışı ve bireysel silahlanma çok fazla. Peki insanlar için iyi birşey mi bu, hayır !
Birşeyin çok tüketiliyor olması onun iyi olduğu anlamına gelmiyor sizin de belirttiğiniz gibi, ama talep yaratılıyor bir şekilde. Peki sizce ne etkiliyor kişilerin satın alma davranışlarını ya da daraltacak olursak dinleyicinin albüm alma tercihlerini ?
Ali: Reklam geliyor ilk sırada. Birşeyi heryerde, her müzik mağasında, her dergide, her tv programında, her afişte gösterirseniz, ki bunun örneklerini gördük, çok iyi sonuç alabilirsiniz. Ama bu gerçekten çok büyük bir prodüksiyon işi. Evet bizim prodüksiyonumuz da bize göre büyüktü ama asıl gündemimiz müzik olduğu için prodüksiyonumuz da müzikal ağırlıklı oldu. Biz bütün varlığımızı müziğimize yatırdık. Belki müzikal anlamda biraz taviz verip promosyona daha fazla bütçe ayırabilirdik ama onu tercih etmedik çünkü mutlu olamazdık bu kez. Bu kimine göre hata olabilir belki ama önce biz mutlu olmak istedik .
Görkem: Sadece davul kaydı için bile bir çok şeyden fedakarlık ettik mesela. Davul kaydı Türkiye’ de çok iyi yapılmıyor ama biz yapmalıydık, davul soundu bizim için çok çok önemli çünkü. Şu anda başta Volkan Başaran olmak üzere kayıttan çok memnunuz. Kaliteli sounda o kadar para harcadık ki promosyona paramız kalmadı açıkçası. Ama bu bizim tercihimizdi.
Sedat: Bir de öyle bir durum ki, bazı şeyler insanların önüne defalarca koyula koyula sevmek zorunda bırakılıyorsunuz ister istemez. Empoze ediliyor. Oysa hep aynı şeyleri dayatmak yerine birden fazla seçeneğin sunularak insanların tercih etme haklarını kullanmalarına ortam oluşturulması gerekiyor.
Ali: Evet biz belki promosyona harcayabileceğimiz parayı müziğimize yatırdık ama hatrı sayılır insanlardan destek gördük. Bu anlamda para talep etmeden yaptığımız işe inanıp bize yardımcı olan dostlar da çok oldu.
Cumhur: Ben sizin albümden alıyorum sürekli insanlara hediye ediyorum diyenler de var bu arada..
O zaman konunun en başına dönersek eğer; medyanın pompalaması ya da empoze etmesi ile kitlesini 100 e katlayan bir grubun eski dinleyicilerinin yeni gelenlere önyargı ile yaklaşması da normal biraz. Çünkü “X” grubunu dinleyen 2 adam için oturup konuşmak özel birşeydi belki bundan önce. “Ben önüme koyulanla yetinmeyip daha fazlasını ararken, neredeydin sen ?” psikolojisine giriyor haklı olarak. Paylaşmak istememekten öte, yeni gelenlerin samimiyetine inanmıyor belki de ... Hani öyle bir dinleyici ki o, bir inansa seve seve paylaşacak aslında ...
Ali: Biz de zaten anormal karşılamıyoruz, bunlar hepimizin sorduğu sorular ama böyle olmak zorunda yani. Başka yolu yok. Kimse Çilekeş dinleyerek doğmadı, tabii ki sonradan dinlemeye başlayanlar olacaktır. Alakasız ve “tikky” diye tabir ettiğimiz insan da böyle birşeyin farkına varıp keyif almaya başlayabilir. Bu çoğumuzun kabul etmek istemediği bir gerçek.
Cumhur: Bundan önce dinlediğiniz müzik tarzları ile yaşam tarzları örtüşüyordu ama artık farklı yaşam tarzlarına sahip insanlar aynı müzikleri dinlemeye başladılar. Buna alışmak güç geliyor belki de.
Görkem: Ortaya çıkan müziği herkes seviyorsa o iş tamamdır zaten. Ama herkes sevsin diye yaranmaya çalışılıyorsa o çok tehlikeli işte. Onlara ne verdiğini bilmelisin ki aldığın şeyin de farkında olabilesin..
Tolga: Aslında tüm bu rahatsızlıklar da sektör denilen şeyin bugüne kadar oluşamaması ile alakalı biraz. İnsanların içinde yaşadıkları dünyaya ve koşullara karşı çıkarak ortaya koydukları bir üretim rock müzik. Dolayısıyla kitlesellik aslında rock müziğin felsefesinde olan birşey. Kalabalık olmaya çalışmak yani. Eğer Türkiye’ de de rock müzik adına bir sektör oluşmuş olsaydı ve bu sektör ortaya koyulan ürünleri daha fazla kitlelere ulaştırmış olsaydı bugün bu tepkilerle karşılaşmayacaktık. Malesef burada sistem çok farklı işlediği için, gruplar da biryerlere gelebilmek için çok ciddi bedeller ödeyip ciddi emekler harcamak zorunda kalıyorlar. Bu süreç içerisinde de onları gerçekten sahiplenen ve destekleyen küçük küçük topluluklar oluşuyor. Bu gruplar birşekilde sıyrılıp onları daha fazla insan dinlemeye başladığında doğal olarak bazı rahatsızlıklar oluşuyor eski dinleyicide. Ama amaç müzik değil mi zaten ? 100 kişiye de çalsanız aynı müziği yapıyorsunuz 100.000 kişiye de çalsanız aynı ...
Politik alt metni olup özellikle de Amerika’ ya gönderme yapan şarkıların trend olduğunu düşünüyor musunuz bu günlerde ? Kesinlikle sizin için söylemiyorum ama çok da samimi gelmiyor bana ...
Ali: Dünyada birşeyler oluyor ki yapılıyor o şarkılar.
Görkem: Bizim albümümüzde genelde kendi içine kapanmış şarkılar var. Bunların yanısıra “Kürar” ve “Gözaltı” gibi bireysel silahlanma ve benzeri konularda kendi politikasını oluşturan daha sivri şarkılara da yer verdik. Ortalama sınırlarda fikirlerini belirten herhangi bir insanın belli konularda görüşleri olabileceği gibi, şu zamanda var olan bir rock grubunun 10 şarkısından 2 tanesinin saldırgan ve sosyal birer içerik taşıması, 10 parmağımızdan 2 tanesinin orta parmak olması kadar doğal bence.
Sedat: Amerika’ ya karşı bir müzik yapmıyoruz bu arada, yanlış anlaşılmasın.
Görkem: Evet, kesinlikle. Bizim politik bir tavrımız bugüne kadar gündeme gelmemiş olsa gerek. Bu politik bir duruştan öte insani bir duruş aslında. Orada vermek istediğimiz çok ufak bir mesaj var. Çok basit. 10 yaşındaki bir çocuğun bile anlayabileceği birşey. Masum insanların öldürülmesinin matıklı hiçbir sebebi olamaz. Hiçbir şey buna bahane değil. Bunu anlattık biz. Albümümüzdeki tüm şarkılar belirli dertleri anlatıyor zaten. Etrafımızda gelişen bazı olaylar var ve bunladan duyduğumuz rahatsızlığı dile getiriyoruz. Kürar şarkısı da bizim için bir derdi anlatıyor.
Ali: Aslında “Yetmiyor” dan hiçbir farkı yok yani...
Cumhur: “Politik bir tavrımız yok” cümlesi yanlış anlaşılmasın. Tabii ki bizim de politik bir tavrımız, inandığımız şeyler var kesinlikle ama albümde böyle bir duruş sergilemek adına özel bir çabamız olmadı.
Siz bunun politik bir duruştan öte insani bir duruş olduğunu söyleseniz de, ister istemez hareket alanınız kısıtlanıyor sanırım... Örneğin yarın birgün Rock’ n Coke’ a katıdığınızda Kürar şarkısını önünüze koyacaklarından çok eminim ben. Bu festivale asla karşı değilim, keyifle katılıyorum hatta, ama Coca-Cola, McDonalds’la birlikte küresel kapitalizmin iki önemi sembolü olarak görülüyor bugün. Rock ve Coke kavramları da zıt kutuplara oturtuluyor doğal olarak...
Görkem: Biz bugüne kadar Coca Cola’ nın müziğe destek vermesinden hiçbir zaman rahatsız olmadık çünkü gerçekten çok büyük bir şirket ve çok güzel festivaller düzenliyor. Böyle bir festivale katılmaktan çekinmiyoruz. Marka müziğin önüne geçmedikçe bizim için problem yok. Biz kaç senedir Korn’ un gelmesini bekliyorduk mesela. Şahsi görüşüm, Amerika’ nın dünyaya kattığı en önemli şeyin müziği ve müzisyenleri olduğu yönünde. Türkiye’ de bunun uzantısında organizasyonlar gelişebiliyorsa eğer bu bir şanstır. Neden elimizdeki bu imkanı iyi birşeylerin gelişmesi yönünde kullanmayalım ki ? Biz kullanmak istiyoruz açıkçası.
Tolga: Bunun en sert örneği geçen seneki Oscar törenlerinde yaşandı aslında. Michael Moore, Amerika’ nın 3. dünya ülkeleri üzerinde ideolojik olarak kullandığı belki en önemli silahın, sinemanın, ödüllendirildiği bir gecede ödül aldı ve yaptığı savaş karşıtı konuşmayla dikkatleri üzerine çekti. Gerekli yerlere gerekli mesajı hiç çekinmeden vererek doğrudan ortaya koydu tavrını. Çilekeş’ in de karşı çıktığı unsurların bir kısmının yer aldığı bir organizasyonda sahne alıp “Gözaltı”nı ve “Kürar” ı seslendirerek karşı duruşunu göstermesi buna benzer bir olaydır.
Bireysel silahlanmadan bahsettik az önce. Bununla ilişkili olan Adil Soydan ve Cem Demirsaran olayına da bir açıklık getirelim... “Gözaltı” diye bir şarkı yaptınız ve insanlar bu şarkının neden bu iki kişiye atfedildiğini merak ediyor ?
Görkem: Evet, 2 arkadaşımızı bu yüzden kaybettik . Adil Soydan bizim Limon Bar’da çaldığımız dönemde çok sevdiğimiz yakın bir arkadaşımızdı. Ünlü Sakarya Caddesi Limon Bar cinayetinde kaybettik onu. Bizim çaldığımız gece, ki Limon’ un son gecesi olmuştur, çok talihsiz bir şekilde olayla hiç alakası bile yokken bıçaklanarak öldürüldü. Cem Demirsaran da yapımcımız Burak Demirsaran’ ın kardeşi. Albümün gitar kayıtlarının devam ettiği dönemde, evine giderken 2 bira için tek kurşunla öldürüldü, hiçbir suçu yokken. Hiçbirimizin güvencesi yok bu konuda. Sokata yürüken sürekli göz hapsinde olduğumuzu ve birşeylerin etkisinde kendimizi değiştirme yoluna gittiğimizi hissediyoruz. Kılık kıyafetimiz de dahil buna. Genel bir tedirginlik hakim havaya yani... Gözaltı bunu anlatıyor işte...Tekrar altını çizmek gerekirse eğer, kesinlikle politik bir mesajı yok.
Ali: Bu arada hep bireysel silahlanma diyoruz ama bu kitlesel silahlanmaya kayıtsız kaldığımız anlamına gelmesin. O da çok rahatsız ediyor bizi. “Gözaltı” bireysel silahlanmaya “ Kürar” ise kitlesel silahlanmaya karşı yapılmış şarkılar ...
Konser trafiğinize baktığımızda hepimizi çok şaşırtan bir “Honduras” durağı var. O konseri nasıl ayarladığınızı merak ediyor herkes...
Ali: Tam da biraz önce konuştuğumuz CocaCola konusu ile alakalı bir konser aslında. Aynı firmanın düzenlediği bir organizasyon. Honduras Güney Amarika’nın en fakir 2. ülkesi. Organizasyonun amacı Honduras’ ta özellikle gençler arasında fazlaca yaygınlaşmış olan uyuşturucu kullanımı ve kriminal suçlara karşı bir duruş sergilemek. Teklif CocaCola’ dan geldi ve biz de tereddütsüz kabul ettik.11 Kasım’ da konser. Oraya varışımız 2 gün süreceği için 8’ inde yola çıkıyoruz.
Heyecanlı mısınız peki ? 🙂
Görkem: Gidip de dönmemek var 🙂 Şaka bir yana şimdiye kadar verdiğimiz konserlerden çok daha farklı bir deneyim olacağı kesin. İlk defa kendi dinleyicimiz dışında birilerine çalacağız. Ne olacak bilmiyoruz. Honduras’ da ülkemizi futbolu dışında bir de rock grubu ile tanıtacağız. Güzel olacak...
Cumhur: Ben ne olursa olsun çok eğleneceğimize eminim.
Bunun dışındaki konser programı nasıl peki ? Talep çok fazla bu yönde.
Cumhur: Programın yılbaşına kadar bayağı dolu olduğu söylenebilir. 5 Kasım, İzmir. Az önce de konuştuğumuz gibi 11 Kasım, Honduras. 17 Kasım İstanbul. 18 Kasım, Bursa. Ondan sonra Ankara, İzmit, Çanakkale şeklinde devam edecek... Tarihler kendi web sitemizde de açıklanır zaten.
Son olarak fazlasıyla rahatsız edici bir durumdan bahsederek bitirmek istiyorum. Ankara’lı, özellikle de Limon Bar çıkışlı grupların başarısı üzerinde durularak, konu ile ilgili sıkça soru yöneltildiğini biliyoruz. Fakat ben “Nedir bu Ankara’ nın kerameti ?” sorusunun cevabından çok, aslında dost olan bu grupların neden anlamsız bir kıyas içine sokularak ortamın gereksizce gerildiğini merak ediyorum daha çok ... Sizin de konu ile ilgili söyleyecek bir çift lafınız vardır sanırım...
Görkem: Evet çok rahatsız edici bir durum hakikaten. Manga, 84, Dejavu dostlarımız bizim. Dostlarımızın varlığı,başarıları ve destekleri iyi vakit geçirmemizi sağlayan en önemli şey. Biz birbirimize her an destek olmaya çalışırken sanki düşmanmışız gibi bir izlenim yaratılıyor. Alakası yok. Bu yolda birlikte yürümedikten sonra ne anlamı kalır ki, nasıl değişir bu piyasa başka türlü ?
İşte rock müziğin içinde kitlesellik olmasının gerekliliğine bir örnek tam burada duruyor.Çilekeş’e çok teşekkür ediyoruz ...
Grupla ilgili tüm detayların takibi için resmi web siteleri; www.cilekes.com.tr / www.cilekes.net
Röportajı hazırlayan;
Özlem Albayrak
Site Editörü