Creedence Clearwater Revival'ın Hikayesi

Hatırlamaya çalıştığımda sanırım onlarla ilk kez sizin de çok iyi bildiğiniz Forrest Gump filmindeki Vietnam sahneleriyle tanıştım. Küçük bir çocuktum, aklımı başımdan almışlardı. O güzelim “Fortunate Son” şarkısını ekranda helikopterler ve konuşan çalılarla görmek muazzam bir deneyimdi. Hadi ayaklarınıza sahip çıkın da Creedence Clearwater Revival’ın tarihine bir bakalım.

Fogerty kardeşler daha küçüklüklerinde müzisyen olmayı kafaya koymuşlardı, Fogerty kardeşler dediğim, John ve Tom. Aklınızda kalması için John diğer grup üyelerinin aksine saç tarzını asla değiştirmeyen, grubun en genç üyesi, Tom ise kardeşinden hem daha uzun hem de daha açık renklere sahip kişi, grubun içindeki en sarı kafa olarak aklınızda tutabilirsiniz.

John Fogerty’nin daha çocukluğundan beri bir “progressive” havası olduğunu söyleyebiliriz, hatta dersin birinde tuvalete gitmesi gerektiği halde izin alamamış ve o zaman, siz kaşındınız, diyerek sınıfın ortasında altını ıslatmıştır. Asıl olay ise öğretmeni tarafından ıslak ıslak orada oturtulmaya zorlanması herhalde. Gel zaman git zaman John Fogerty kendisini lisede ileride grubununa katılacak Stu Cook ve Doug Clifford’un arasında buldu. Üçlü hemen bir grup kurarak rock ‘n’ roll’un öncü şarkıcılarını çalmaya başladı. Sarı Tom’un da gruba katılması ile Fantasy Records ile bir anlaşma yaptılar, hatta grubun British Invasion sayılan grupların yanında yer edinebilmesi için adını Blue Velvets’den bir karikatür karakterinden esinlenen The Golliwogs’a çevirdiler. Artık yapmaları gereken tek şey kayıttı. Grup Fantasy Records ile iki bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda düşündükleri başarıyı yakalayamayan single’lar kaydetti.

Tüm bu olaylar oladursun, John bir bakıverdi ki posta deliğinden geçen o mektup da nedir! Hadi yallah Vietnam’a. Eğitim zımbırtıları sonrası 68 yılına kadar orduda görev yaptı. Ki bahsetmeden geçmeyelim Vietnam’a gönderilen tek grup üyesi john değildi, Doug da oradaydı. Ne yazık Fortunate Son daha çıkmamış ama Vietnam’dasın.

Hem John hem de Doug Vietnam’dan döndüğü zaman grup tekrar bir araya geldi, Fantasy Records satıldı ve yeni yapımcıları The Golliwogs isminden o kadar hoşlanmaıştı ki gruba kendi isimlerini seçmelerini söyledi ve işte bu olay bize Creedence Clearwater Revival ismini tma anlamıyla bahşetti. Hadi birazda bu isimde nasıl karar kıldıklarından bahsedelim. Tom’un bir dostu olan Credence’ın ismi şak diye aparıldı, ardından araya bir de reklam sıkıştırıp Olympia Brewing Company’de çıkarımda bulunarak “clear water” ve son olarak orduda verdikleri hizmetten geri dönen arkadaşlarının grubu tekrar tamamlaması ile “revival”. Grup da bu yeni isimleri ile San Francisco’daki yerel klüplerde çalmaya başladı, hatta King Crimson ve The Nice gibi bir sürü bilindik grubun çaldığı Filmore West’e çıktılar. Hem de üç gece arka arkaya!

68 yazında ise kendi isimleri ile çıkış albümleri yayınlandı. Yayınlanana şarkılardan ikisi The Golliwogs şarkısı olsa da sadece biri tekrar kaydedildi. Susie Q ise asla bahsetmeden geçemeyeceğimiz bir parça, ah bir de arkada psychedelic bir keyboard, bir mellotron mesela, çok iyi giderdi. Parçalaradan ilerleyecek olursak kişisel favorim Porterville.

Temmuzda yayınlanan ilk albümleri üzerine bir sonraki yılın ocak ayında ikinci albüm Bayou Country çıkışını yaptı. Giriş şarkısı Born on the Bayou, John Fogerty’nin gecenin bir saati duvara bakarken aklına geldi. Hadi size Proud Marry ile alakalı eğlenceli bir bilgi vereyim: Şarkıdaki bütün rifflerin diğer şarkılardan toplandığını okumuştum, yani diyebileceğim o ki Proud Maryy toplama bir şarkı, sözler ibirle sağdan soldanmış.

Hadin bakalım ilk iki albümümüzün arasındaki farklılıklara: Öncelikle söylemek gerek ki ilk albüm geneliyle deneysel coverlarla dolu, kendini de sürekli Amerikan Root müziğine veriyor. Türler üzerinden konuşacak olursak da diyebilirim ki blues ve soul türleri ön planda, ama baştan sona bir türü kendine tmeel aldığını söyleyemeyiz. Kimi yerlerde küçük çaplı psychedelic denemeler olsa da albümün içerdiği türlerden biri olduğunu söylemek zor. CCR’ı CCR yapan albümlerden biri midir, bana sorarsanız çoğu civar gruba bakacak olursanız çok sağlam çıkışlılar; Piper of the Gates of Down, Fresh Cream, Velvett Underground, The Doors ve Led Zepplin bunlara örnek, ama demem o ki Creedence Clearwater Revival’ın çıkış albümü döneminin çıkış albümlerine nazaran çok zayıf kalıyor. Bakalım bu durumu ikinci albümlerinde geçebilecekler mi?

İkinci albüm Bayou County bir önceki albümün aksine bence Creedence Clearwater Revival dendiği zaman akla gelen sound’u diğer bir deyiş ile swamprock türünü iyi yansıtıyor. Swamprock türünün olmazsa olmazlarını da belirliyorlar gibi, sürükleyici ritimler, sert gitar riff’leri bas bas bağıran hırıltılı vokaller. Şarkılardaki sözlere de bakacak olursak ilerici, özgürlükçü ve mistik yanlarını rahatlıkla seçebiliriz. Albümün en büyük temalarından birisi de tabii ki pozitiflik, bunun yanında da Luisiana civarları Amerikan yaşantısından, o topraklardan da bahsediyor. Kapağına bile bakarsanız fark edebiliyorsunuz.

Ve sıra geldi üçüncü albümümüze Green River, John’un çocukluğunda yazları geçirdiği yerden esinlenip adını koyduğu albüm. Bu dönemde grup üyeleri San Fransisco civarındaki diğer gruplardan kendilerini ayırmaya başladı, daha iyi oldukları aşikardı. Diğer sahne alan grupların çoğunun akoru bile bozuktu. O döneme damgasını vuran acid-rock’ta onların bu sahnelerdeki dikkatini çekiyordu, pekala bu dikkatin nedeni merak değildi; anlamsızlıktı, hatta Fogerty demişti ki “Bu 45 dakikalık gitar sololarına anlam veremiyorum. Müziğin konuya daha hızlı girmesi gerektiğini düşünürüm.” Grubun asıl şarkı yazarı olan John böyle demiş olduğuna göre neden asla psychedelic rock denebilecek parçalar çıkartmadığı malum. Biraz biraz dedikodulara değinelim hadi, hani şu hep Roger Waters’dan bahsedilirken denen “Pink Floyd benim!” söylemleri John Fogerty için de geçerliydi, hatta John herkese ne çalacağını verirmiş, önemli olan yerlere dokundurtmazmış, ancak kimi gereksiz kısımları değiştirmelerine izin verirmiş. Söylenene göre bir gün hep beraber stüdyodan çıktıklarında John geri dönüp o gün çaldıkları her şeyi tekrar kaydetmiş. Peki, Green River’ın sound’una ve hakkında söylenebileceklere geçelim.

Öncelikle bahsetmemiz gereken şey tabii ki swamp-rock’ı neredeyse mükemmelleştirmiş olmaları, ya da olması, şarkılar daha ağır ve sert reverbler “çok açık” kabul edilebilecek düzeyde. Daha önceki sekiz dakikalık kayıtlar yerlerini daha radyo dostu 2-3 dakikalık parçalara bırakmış. Diplerden ise country temaları ve hatta müziğini içine katmış. Az önce bahsedilen sebeplerle de psychedelic kısımlar yok edilmiş, ikinci albümden en büyük fark sanırım bu. Günün sonunda Bayou Country’de tanıttıkları sound’un sınırlarını ve genellemelerin belirlediler ve cilaladılar.

Tamam şimdi trampet başlasın, düşünün bakalım 1969 yılının müzik için önemi neydi, hani şu sloganı “3 Günlük Müzik ve Barış!” olan, kuşlu muşlu. Woodstock festivalinden bahsediyorum millet! Böyle haritanın her köşesinden hippileri bünyesinde toplayan bir festival olur da Creedence Clearwater Revival gitmez mi? Gittiler, gördüler ve şovları o günün en akılda kalıcı kısmıyıdı. Hatta o günlerin diyelim çünkü cumartesi gece başlayan sahneleri pazarın ilk saatlerinde bitti. Pazar günü Jimi The Band of Gypsys ile çıkmasaydı pazarın en iyi şovu olabilirdi. Lakin bakın ne diyeceğim, John bu sahnlerinden hiç hoşlanmadı, öyleki grup Woodstock’ın ne filminde ne soundtrackinde yer aldı. Burada John’un motivasyonu neydi anlamış değilim açıkçası, daha sonra live albüm olarak yayınladılar ve daha da sonra fazladan kapsamalı bir Woodstock toplamasında da yer aldılar. (Değişik bir psikoloji, bir felsefe idiotloji) John Fogerty bu konu hakkında Grateful Dead’in bütün seyirciyi uykubun tatlı kollarına gönderdiğini, kendisinin de seyirciye bakarken bir Dante sahnesi, cehennemden gelen bedenlerin sırnaşık uyuduğunu ve üstüne bir de çamurla kaplı olduklarını söyledi.

O dönemde neredeyse bütün gruplar ışık şovları, uyuşturucu temalı müzikler, lsd ve deneysellik üzerindeyken -psychedelic’i cümle içinde kullanmama oyunları- onlar eski kök Amerikan müziğini işliyorlardı, roots rock. Elvis, Chuck Berry, Hank Willams, Ray Charles gibi isimlerin müziğini eviriyorlardı da denebilir. En azından Rock and Roll Hall of Fame böyle diyor.

Woodstock’dan sonra ise grup yeni albümleri üzerinde çalışmaya başladı. Bu arada tekrar hatırlatmak isterim yıl hala 1969. Bayou Country, Green River ve üstüne bu albüm yılın üçüncü albümü. Hepsi de top10’de olan albümler ha! Bu Willy and the Poor Boys isimli albüm ilk başta bir konsept albüm olacaktı. SGT Pepper’s Lonely Hearts Club Band ile başlayan ve Major Happy’s Up and Coming Once Upon a Good Time Band ile devam eden zincirin neresinde belli olmayan yeni bir zinciri. Albüm “Down in the Corner” ile açılıyor, bir jug band hakkında. Bu şarkı konsept fikrinden geriya kalan iki şeyden biri, diğerisi albüm kapağı. Şarkının ve hatta albümün hikaye anlatma yönü gayet eğlenceli. İlk şarkının sözleri sizi Willy and the Poor Boys grubunu dinlemeye ve bozuk para atmaya, ikinci şarkı ise size arazisine UFO düşen bir çiftçinin hikayesini anlatıyor, şarkının ismi “It Came Out of the Sky”, sanırsın ki bir Chuck Berry şarkısı. Ardından bir Lead Belly yorumu, onun da ardından sözleri olmayan bir swamp-rock parçasında enstrümanların nasıl davrancağını gösteriyor. Şarkılar geçiyor teyipler dönüyor, plağın diğer tarafı oynatılıyor, işte karşımızda “Fortunate Son”. Şarkı daha bu yazının başında bahsettiğim gibi, CCR’ın mihenk taşı konumunda. Zengin adam savaş açar, fakir de savaşmak zorunda kalır. Bu şarkı bütün Amerika da, Amerikayı bırak dünyada bütün savaş karşıtı haraketlerde kullanıldı, bir de dönem tam da Vietnam Savaşı’nın en revaçta olduğu dönemdi. Şarkı tam da yerine zamanına çıktı diyebiliriz. Hatta eğlenceli bir bilgi: Bir Pinokyo filminde bile şarkıya rastlayabilirsiniz.

Son bir kez toplu bir değerlendirmeyle Willy and the Poor Boys şöyle: Green River’da işlediği temaların daha da sıkı ama kimi yerde folk şarkılarına kayan. Eskiden işlediği taşravari yaşamı bu albümle toplu bilinç şekliyle tekrar yorumlayan, kimi yerinde sıradışı olayları kimiyerinde bir kişinin hikayesini anlatan, eski rock üstadlarına saygı duruşu nitliğindeki bir albüm.

John’un iyice kontrolü ele geçirdiği diğer bir yıl daha 1970. Gelelim grubun bu noktadan sonra neler yaptığına, pek bir şey yok aslında iki hafta sürecek bir Avrupa turu, John Fogerty’nin Bob Dylan’dan -neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleme üstadı- tahtı kapması. Medyanın onları “Yeni Beatles” olarak tanıması gibi minik şeyler.

Birkaç şöyle böyleden ve singledan sonra grup Cosmo’s Factory’i kaydetmek için stüdyoya girdi. İsmi beraber çalmaya başaldıkları zamanlarda prova için gittikleri bir depo ve takma adı Cosmo olan Doug Clifford’dan geliyor. Yine geliştirdikleri swamp-rock türünün üstüne üstüne basarak ilerleseler de, bu albümün parçaları kimileri tarafından farklı kategorize edilir, R&B’den Soul’a, Klasik Rock’tan Country’e. Ben bu ayrımı pek gerekli bulmuyorum açıkçası, benim için hepsi CCR türü. Gelelim parçalara, Ramble Tamble bir giriş parçası olarak mükemmel, hatta benim için albümün en iyi parçası. Travellin’ Band ise selam çakıyor, o kadar selam çakıyor ki Little Richard’ın yayın hakları sahibi firma davayı basıyor, diyorlar ki Good Golly Miss Moly şarkısından çakmışsınız. Çaktıklarına tabii inanan yok. Run Through the Jungle ise aklınızı alıp süpürüp götürecek bir ambiyansa ev sahipliği yapıyor. Girişindeki ve bitişindeki sesler ile, arkadan sürekli gelip duran diğer ses efekleri ile iyice bir bu şarkı ne anlatmaya çalışıyor diyorsunuz. Bekleyeceğiniz gibi ses efekleri orman seslerinin taklidi. Tom Fogert’nin en sediği CCR şarkısı, diyor ki baştan sona bir film gibiymiş, bütün ses efekleriyle. Her halde ormana giden bir birlik hakkında. Bahsetmeden geçmek olmaz diyebileceğimi<z diğer bir husus da bu albümdeki kimi şarkıların 2-3 dakikalık formattan sıyrılmış olması, “Ramble Tamble” 7 dakika iken asıl ağır abi “I Heard It Through the Grapevine” tam 11 dakika 7 saniye. Son bir ekleme ile bu albümün grup üyeleri arasındaki kontrol geriliminin ne üst noktalara ulaştığı bir süreç olduğunu ekliyorum, özellikle Tom için.

Sırada Pendulum isimli garip mi garip albüm var. Hey John psychedelic’ten anlamayan sen değil miydin ne bu şarkılar böyle? Albümün hemen açıklamak istediğim hüneri CCR’ın sound’unda daha önce hiç bulunmamış enstrümnaların sanki swamp-rock’a aitmişçesine kullanılması. Örnek olarak, klavye ve saksafon. Tabi klavye bir sürü farklı enstrüman yerine geçtiğinden mütevellit sayı daha da fazla, özellikle kapanış parçası olan Rude Avekening #2’de CCR’ın sınırları zorlanıyor ve neler neler oluyor ben burada hiç konuşmayayım kendşsin en iyi tanımlayan yargı ta kendisi çünkü. O kadar uğraşılmış bir albüm ki grup stüdyoda bir ay geçirmiş. Ne bir ay mı! Kimisi için çok kısa olabilir ama bu Creedence Clearwater Revival, onlar için gayet uzun bir süre. Şarkıların içinden “Have You Ever Seen the Rain” albümün en gözde parçası, benim için hemen ardından “(Wish I Could) Hideaway” gelir, Chameleon da hemen ardından. Ah ah, eğer kötü kötü olaylar yaşanmamış olsaydı ve CCR sarsılmamış olsaydı grup nasıl ilerleyecekti? Bu yeni sound bir sonraki albümde nereye varacaktı. 1970 yılından bu kadar, hadi biraz ilerleyelim ve trajedinin dibine dalalım.

Yazının başından beri bahsedip durduğum, dönüp dönüp anlattığım John Fogerty’nin grup arkadaşları üstünde amansız bir üstünlük kurup kendi şarkılarını yazdırmaması çok büyük ve grup için asla eskisi gibi olmayacak bir şeye yol açtı. Pendulum albümü yayınlandıktan hemen sonra Tom Fogerty gruptan ayrıldı.

Bu ayrılığın üstüne, John, kalan diğer grup üyeleri Doug ve Stu’nun yazım sürecine dahil olmak için olan şikayetlerinden bıktı ve geubun yeni yolunu açıkladı. Yan bu kararı kabul edecekelrdi ya da John gruptan ayrılacaktı. Yol şöyleydi, herkes bir sonraki albüme kadar üç şarkı yazacak ve John grup üyelerinin yazdığı şarkılarda sadece gitarda olacaktı. Grup bu şekilde bir süre ilerledi ve Amerika turnesine çıktı ve Sweet Hitch-Hiker şarkısını single olarak yayınladı.

Geride kalan üç üye turdan sonra da Mardi Grass isimli albüm için stüdyoya girdi. Ortaya 28 dakikalık ve 10 şarkıdan oluşan bir albüm çıktı; 3 Fogerty şarkısı, 3 Cook şarkısı, 3 Clifford şarkısı ve 1 cover. Bana soracak olursanız ancak ilk albüm kadar güçlü bir albüm, en azından enstrüman çeşitliliği birazcık kalmış; davul, bass gitar, gitar ve klavyeden ibaret, aslında biraz ucundan mızıka var ama sayılır mı emin değilim. Çoğu yorumcu bu albümü CCR’ın en kötü albümü olarak değerlendiriyor. Ben ise pek berbat bulmuyorum, canım CCR istese dinlediğim albümlerden bir olmasa da bana eğlenceli bir albüm olarak geliyor. Kimileri Mardi Grass için John’un intikamı der...

Oralarda buralarda patlıyor ve çöküş başlıyor. Albümden sonra Mardi Grass turu daha yeni bitmişken ve albüm yayınlanalı sadece altı ay geçmişken grup dağıldığını bildiriyor. 4 Sene içerisinde yayınlanmış 7 albüm ile, Woodstock’ta yer almaları ile, koskoca medyanın onları Yeni Beatles olarak isimlendirmeleri ile ve tarihin en büyük protesto şarkılarına sahip olmaları ile, her cd kutusunda en az bir cdsi bulunan, her rock severin en azından iTunes’dan indirdiği, o da olmadı internetten indirdiği Creedence Clearwater Revival, böylece berbat bir albüm ile sona erdi.
 

Geri
Üst