Daha önce iki kere açıldı bu başlık, biri çöpe gitti diğeri de uçuruldu ne yazık ki. Şu an inanılmaz popüler ve gündemde olan bu filmi yeniden konuşabiliriz. Ben de naçizane görüşlerimi paylaşmaktan çekinmiyorum ve yazıma başlıyorum.
Filme çok büyük beklentilerle gittiğim söylenemez aslında. Yani uzay ve Türk kavramı o kadar çok işlendi ki... Gına geldi artık. Akla gelen ilk örnek, Turist Ömer Uzay Yolunda... Ki Cem Yılmaz da, bir turist Ömer ve Sadri Alışık hayranı olduğu açıkça söylüyor. Hatta filmin bir köşesinde bunlara selamını da eksik etmemiş. Filme gitmeden önce Cem Yılmaz'ın ne derece yaratıcı, yetenekli ve farklı bir komedyen olduğunu unutmuştum (şov dünyası vefasız tabii). Ama ne iyi ki bu film, Türkiye'nin bir Cem Yılmaz'ı olduğunu bir kez daha kafama vura vura, gözüme soka soka gösterdi.
Film hakkında sıkça yapılan eleştirilerden biri de filmin, sinema filminden çok Cem Yılmaz'ın tek kişilik şovu şeklinde geçeceğiydi ki bu kısmen doğru. Yani sinemadan çıkınca, aklıma gelenler yönetmenlik, kurgu vs. değil de emprovize oluşturulduğu belli olan Cem Yılmaz esprileri oldu. Belki bu bir eksiklik, ama sinemaya ne amaçla gittiğinize de bağlı bir bakıma. Şayet muhteşem bir kurgu, akıcı bir senaryo bekliyorsanız bu sizi biraz hayalkırıklığına uğratabilir çünkü maestro Cem Yılmaz... Film teknik boyutta ne kadar iyi olursa olsun bahsi geçen başrol oyuncusu Cem Yılmaz olunca işler değişiyor, yani bu adam varken kurguydu, perspektifti, carttı curttu gibilerinden sinemasal detaylara takılamıyorsunuz. Takılmanın da alemi yok zaten. Gidin bol bol gülün, eğlenin... Zira buna takılanlar Gora'yı, bol mesajlı entel Orta Avrupa filmleri ile mukayese etmeye başladılar bile.
Film, Cem Yılmaz'ın yıllardan beri biriktirdiği gözlem ve tespitleri altında izleyiciye inanılmaz keyif veriyor. Küfürler ise yıllar boyu sansüre uğramış filmlere alışagelmiş olan Türk seyircisini anlayamadığım bir biçimde kahkalara boğuyor. Ama unutulmamalı ki film kesinlikle sadece bel altı espriler üzerine kurulu değil. Dikkatli izleyenler için onlarca gönderme var filmde. Aklıma ilk gelenleri Star Wars, Matrix, Terminator, Blade, Karate Kid, Turist Ömer Uzay Yolunda... Ayrıca '80ler Türk sineması prodüktörlerine inceden bir değdiriyor Yılmaz. Bu şekilde film iki farklı izleyici profilinin de beğenisini kazanıyor belki de.
(Bir detay da benden: Logar'ın düğün için hazırlatmış olduğu köstüm ve yaptırdığı saçları kime tıpatıp benziyor? Cevap veriyorum, Micheal Jackson. 🙂 )
Görüntü kalitesi, efektler harikulade... Daha önce hiç bir yerli yapımı bu alanda, bu kadar başarılı bulmamıştım, tebrik ediyorum. Uzay gemisi, hiç bir yabancı filmden kopyalanıp yapıştırılmış değil, bizzat oluşturulmuş. Bu da türk sineması için bir ilk galiba. 🙂 Yani filmin görsel anlamda Türk sineması için bir devrim olduğu gerçeğini yadsımamak gerekiyor.
Gelelim oyunculuklara... 🙂 Cem Yılmaz'ı dışarıda tutmayı becerebilirsek Rasim Öztekin, Şafak Sezer, Ozan Güven, Erdal Tosun, Özkan Uğur performanslarıyla fazlasıyla beğenimi kazandı. Rasim Öztekin yıllardır beğendiğim bir komedi oyuncusuydu ve bu filmde kendini daha bir göstermiş, ispatlamış; ne de iyi etmiş. Bob Marley Faruk rolünde de iyi bir iş çıkarmış. Ancak beni en çok şaşırtan isim Ozan Güven oldu. Yalnızca jön tiplemeleri canlandıran bir oyuncunun böylesine ilginç bir rolde böylesine bir performans sergilemesi dikkat çekici. Bu saçma önyargılarımı kırmayı başardığı için Ozan Güven'i daha da takdir ettim. Yalnız, Arif'in sevgilisini canlandıran aktris, fazla tutmadım. Ne bileyim gayet hoş, güzel bir hanım ama belki de rolünden olsa gerek beni pek açmadı.
Filmi genel anlamda beğenmiş olmama rağmen, itici bulduğum birçok yanı da yok değildi. Filmin henüz başındayken görülen uydunun üzerindeki, ve daha sonraki sahnelerden birinde Arif'in telefonundaki "Avea" logosu, insana "Acaba?!" dedirtiyor. Yedigün marka içeceğin reklamı da yapılıyor ayrıca. Sinema filmlerinin içerisinde olay örgüsünü bozmayacak şekilde ve sahnenin içinde bizzat bulunması gereken ürünlerin reklamlarının yapılmasına karşı değilim ama burada işin cılkı çıkmış. Markaları resmen insanın gözüne gözüne sokmuşlar, daha iyisi yapılabilirdi diye düşünüyorum. Ama filmin maddi yükünü ve Türk sinemasına getireceği yenilikleri düşününce bu olumsuz fikirlerim de bir nebze olsun azalıverdi sonradan. Diğer bir rahatsız olduğum husus ise eşcinsellik üzerine yapılan esprilerin sayısının haddinden fazla olması idi. Ancak onlar da komikti. İşin içerisinde Cem Yılmaz faktörü olunca onlara da gülme ihtiyacı hissettim, tutmadım ve güldüm de... 🙂
Sonuç olarak, filmden beklentileri sınırlı biri olarak gittim ve çok beğendim. Bilmiyorum buradaki diğer arkadaşlar ne düşünüyorlar. Ayrıca filmden mesaj bekleyen, gülerken düşünebilen kullanıcılar akıl ve mantık dışı yorumlarını bizle paylaşmazlar ise memnun olurum. Saygılar...
Filme çok büyük beklentilerle gittiğim söylenemez aslında. Yani uzay ve Türk kavramı o kadar çok işlendi ki... Gına geldi artık. Akla gelen ilk örnek, Turist Ömer Uzay Yolunda... Ki Cem Yılmaz da, bir turist Ömer ve Sadri Alışık hayranı olduğu açıkça söylüyor. Hatta filmin bir köşesinde bunlara selamını da eksik etmemiş. Filme gitmeden önce Cem Yılmaz'ın ne derece yaratıcı, yetenekli ve farklı bir komedyen olduğunu unutmuştum (şov dünyası vefasız tabii). Ama ne iyi ki bu film, Türkiye'nin bir Cem Yılmaz'ı olduğunu bir kez daha kafama vura vura, gözüme soka soka gösterdi.
Film hakkında sıkça yapılan eleştirilerden biri de filmin, sinema filminden çok Cem Yılmaz'ın tek kişilik şovu şeklinde geçeceğiydi ki bu kısmen doğru. Yani sinemadan çıkınca, aklıma gelenler yönetmenlik, kurgu vs. değil de emprovize oluşturulduğu belli olan Cem Yılmaz esprileri oldu. Belki bu bir eksiklik, ama sinemaya ne amaçla gittiğinize de bağlı bir bakıma. Şayet muhteşem bir kurgu, akıcı bir senaryo bekliyorsanız bu sizi biraz hayalkırıklığına uğratabilir çünkü maestro Cem Yılmaz... Film teknik boyutta ne kadar iyi olursa olsun bahsi geçen başrol oyuncusu Cem Yılmaz olunca işler değişiyor, yani bu adam varken kurguydu, perspektifti, carttı curttu gibilerinden sinemasal detaylara takılamıyorsunuz. Takılmanın da alemi yok zaten. Gidin bol bol gülün, eğlenin... Zira buna takılanlar Gora'yı, bol mesajlı entel Orta Avrupa filmleri ile mukayese etmeye başladılar bile.
Film, Cem Yılmaz'ın yıllardan beri biriktirdiği gözlem ve tespitleri altında izleyiciye inanılmaz keyif veriyor. Küfürler ise yıllar boyu sansüre uğramış filmlere alışagelmiş olan Türk seyircisini anlayamadığım bir biçimde kahkalara boğuyor. Ama unutulmamalı ki film kesinlikle sadece bel altı espriler üzerine kurulu değil. Dikkatli izleyenler için onlarca gönderme var filmde. Aklıma ilk gelenleri Star Wars, Matrix, Terminator, Blade, Karate Kid, Turist Ömer Uzay Yolunda... Ayrıca '80ler Türk sineması prodüktörlerine inceden bir değdiriyor Yılmaz. Bu şekilde film iki farklı izleyici profilinin de beğenisini kazanıyor belki de.
(Bir detay da benden: Logar'ın düğün için hazırlatmış olduğu köstüm ve yaptırdığı saçları kime tıpatıp benziyor? Cevap veriyorum, Micheal Jackson. 🙂 )
Görüntü kalitesi, efektler harikulade... Daha önce hiç bir yerli yapımı bu alanda, bu kadar başarılı bulmamıştım, tebrik ediyorum. Uzay gemisi, hiç bir yabancı filmden kopyalanıp yapıştırılmış değil, bizzat oluşturulmuş. Bu da türk sineması için bir ilk galiba. 🙂 Yani filmin görsel anlamda Türk sineması için bir devrim olduğu gerçeğini yadsımamak gerekiyor.
Gelelim oyunculuklara... 🙂 Cem Yılmaz'ı dışarıda tutmayı becerebilirsek Rasim Öztekin, Şafak Sezer, Ozan Güven, Erdal Tosun, Özkan Uğur performanslarıyla fazlasıyla beğenimi kazandı. Rasim Öztekin yıllardır beğendiğim bir komedi oyuncusuydu ve bu filmde kendini daha bir göstermiş, ispatlamış; ne de iyi etmiş. Bob Marley Faruk rolünde de iyi bir iş çıkarmış. Ancak beni en çok şaşırtan isim Ozan Güven oldu. Yalnızca jön tiplemeleri canlandıran bir oyuncunun böylesine ilginç bir rolde böylesine bir performans sergilemesi dikkat çekici. Bu saçma önyargılarımı kırmayı başardığı için Ozan Güven'i daha da takdir ettim. Yalnız, Arif'in sevgilisini canlandıran aktris, fazla tutmadım. Ne bileyim gayet hoş, güzel bir hanım ama belki de rolünden olsa gerek beni pek açmadı.
Filmi genel anlamda beğenmiş olmama rağmen, itici bulduğum birçok yanı da yok değildi. Filmin henüz başındayken görülen uydunun üzerindeki, ve daha sonraki sahnelerden birinde Arif'in telefonundaki "Avea" logosu, insana "Acaba?!" dedirtiyor. Yedigün marka içeceğin reklamı da yapılıyor ayrıca. Sinema filmlerinin içerisinde olay örgüsünü bozmayacak şekilde ve sahnenin içinde bizzat bulunması gereken ürünlerin reklamlarının yapılmasına karşı değilim ama burada işin cılkı çıkmış. Markaları resmen insanın gözüne gözüne sokmuşlar, daha iyisi yapılabilirdi diye düşünüyorum. Ama filmin maddi yükünü ve Türk sinemasına getireceği yenilikleri düşününce bu olumsuz fikirlerim de bir nebze olsun azalıverdi sonradan. Diğer bir rahatsız olduğum husus ise eşcinsellik üzerine yapılan esprilerin sayısının haddinden fazla olması idi. Ancak onlar da komikti. İşin içerisinde Cem Yılmaz faktörü olunca onlara da gülme ihtiyacı hissettim, tutmadım ve güldüm de... 🙂
Sonuç olarak, filmden beklentileri sınırlı biri olarak gittim ve çok beğendim. Bilmiyorum buradaki diğer arkadaşlar ne düşünüyorlar. Ayrıca filmden mesaj bekleyen, gülerken düşünebilen kullanıcılar akıl ve mantık dışı yorumlarını bizle paylaşmazlar ise memnun olurum. Saygılar...