Gerçek doğaçlama nasıl olur? Üstatlardan iki örnek

Aşağıdaki videoya yeni denk geldim. 2 temel ders var. Doğaçlama ile ilgilenen herkesi ilgilendirir diye düşündüm.



İlk kısımda Herbie Hancock var. Miles Davis'in efsane kuartetlerinden biri ile çalarak yaşadığı bir anıyı anlatıyor.
Bu kuarteti şöyle düşünün: Bach, Mozart, Beethoven, Chopin, Debussy bir araya gelmiş... Başka bir benzetme yetersiz kalır, çünkü ekip şöyle:
Ron Carter - Tony Williams -Herbie Hancock - Miles Davis. Sahneye herhangi bir fani çıkamaz bu adamların yanına çalmaya, dizlerinin titremesini durduramaz filan... Adamların her biri caz tarihine mal olmuş efsaneler. Zaten sadece Davis gibi bir adam böyle bir kuarteti yönetebilir.
Olay şöyle geçiyor: Miles Davis'den "So what" çalyorlar. Çok az akor var (2 tane) ama tabii Hancock gibi bir piyanist böyle bir parçada her yere her akoru çalabiliyor. Doğal olarak risk alıyorlar; tansiyon yaratıp çözüyorlar filan...
Hancock, Miles Davis'İn doğaçlamasının arkasında eşlik çalarken bir noktada "yanlış" bir şey basıyor. Tabii ortada yazılı bir şey olmadığı için, işin yanlışlığını belirleyen şey o anda kulağa nasıl geldiği. Hancock bir süreliğine kasılıp kalıyor, ellerini yüzüne götürüyor. Peki Miles Davis ne mi yapıyor? Bir saniye duruyor, arkasından Hancock'un bastığı şeyi duyarak ona göre tepki veriyor. O "yanlış" akor, birden "düzeliyor". Davis anında tepki vererek doğaçlamaya devam ediyor. O sırada Hancock 1 dakikalığına filan hiç bir şey çalamıyor. Sonradan yaptığı açıklama şu: "Miles Davis onu yanlış akor olarak duymadı. O anın içinde kabul etti ve ona göre bir şey çaldı"

3:04'de ikinci kısım başlıyor. Basçı Victor Wooten, sabit bir akor (Gm7) üzerine bütün "yanlış" (ton dışı) notaları çalmak için kromatik diziyi kullanmayı öneriyor ve hemen ardından notayı bir sonraki ve bir önceki perdeye götürerek "çözüyor". İlk örnekte Gm7 üzerine F diyez çalıp bunu F ve G'e götürüyor. Böylece "yanlış" notayı duymak için kulağı eğittiğimiz gibi, bunu gerçek zamanlı olarak yönetmeyi de öğreniyoruz.

Ama asıl kopartıcı hadise, daha sonra kulakta oluşan etki. Bir süre sonra, o "yanlış" nota, artık yanlış GELMİYOR. Çünkü o notanın nereye çözüleceğini idrak etmeye başlayan kulak, bir noktada onu da kabul edilebilir bir ton olarak algılıyor. Böylece de müzisyenin tansiyon-"outside" çalma becerisi ilerliyor elbette.

Özet olarak ders şu: "Tek bir akor üzerine "yanlış" sesleri çalıp en yakın akor sesine çözün. Bunu yaparken kromatik diziyi düşünün" diyor.

Çok basit ama inanılmaz bir egzersiz. Özellikle blues-caz emprovizesi ile ilgilenen arkadaşların ilgisini çekecektir.
 
Bu, "kromatik diziyi düşünün." hadisesine benzer bir yaklaşımı, tavsiyeyi Joe Pass ve Jimy Bruno'nun derslerinde görmüştüm. Gam üzerinden tam uyan bir örnek değil gibi ama derecelerin üstüne akorları da düşünürsen, mesela melodik minör dizisini basitçe 3. derecesi minörleşmiş bir major dizi olarak düşünerek pratik yapmak Miles'in kafasına yaklaştıracaktır.

Bir de enclosure çalışmak gerekiyor bu konu için. Sürekli Gb çalıyor ya, o ses çok değerli işte ama gösterdiği gibi uzun kalarak değil "passing" olarak alınırsa. Aslında çok basit. Hani şöyle bir soru varya, "Neyin üstüne ne çalalım?" Şu gözden kaçmamalı: "Hangi süreyle?" "Dorian gamı şudur, minor7 hatta daha iyisi minör6 üstüne çalındı mı tamamdır." denebilir ama, soru şu olmalı; "Hangi dereceler hangi beat üstünde ne süreyle çalınırsa Dorian duyulur?"

Wooten'ın videosu bas eğitim dvdsinden hatılıyorum ama adı neydi şu an gelmiyor aklıma, güzel malzemeler vardı orada basçılar için.
 
Son düzenleme:
Aşağıdaki videoya yeni denk geldim. 2 temel ders var. Doğaçlama ile ilgilenen herkesi ilgilendirir diye düşündüm.



İlk kısımda Herbie Hancock var. Miles Davis'in efsane kuartetlerinden biri ile çalarak yaşadığı bir anıyı anlatıyor.
Bu kuarteti şöyle düşünün: Bach, Mozart, Beethoven, Chopin, Debussy bir araya gelmiş... Başka bir benzetme yetersiz kalır, çünkü ekip şöyle:
Ron Carter - Tony Williams -Herbie Hancock - Miles Davis. Sahneye herhangi bir fani çıkamaz bu adamların yanına çalmaya, dizlerinin titremesini durduramaz filan... Adamların her biri caz tarihine mal olmuş efsaneler. Zaten sadece Davis gibi bir adam böyle bir kuarteti yönetebilir.
Olay şöyle geçiyor: Miles Davis'den "So what" çalyorlar. Çok az akor var (2 tane) ama tabii Hancock gibi bir piyanist böyle bir parçada her yere her akoru çalabiliyor. Doğal olarak risk alıyorlar; tansiyon yaratıp çözüyorlar filan...
Hancock, Miles Davis'İn doğaçlamasının arkasında eşlik çalarken bir noktada "yanlış" bir şey basıyor. Tabii ortada yazılı bir şey olmadığı için, işin yanlışlığını belirleyen şey o anda kulağa nasıl geldiği. Hancock bir süreliğine kasılıp kalıyor, ellerini yüzüne götürüyor. Peki Miles Davis ne mi yapıyor? Bir saniye duruyor, arkasından Hancock'un bastığı şeyi duyarak ona göre tepki veriyor. O "yanlış" akor, birden "düzeliyor". Davis anında tepki vererek doğaçlamaya devam ediyor. O sırada Hancock 1 dakikalığına filan hiç bir şey çalamıyor. Sonradan yaptığı açıklama şu: "Miles Davis onu yanlış akor olarak duymadı. O anın içinde kabul etti ve ona göre bir şey çaldı"

3:04'de ikinci kısım başlıyor. Basçı Victor Wooten, sabit bir akor (Gm7) üzerine bütün "yanlış" (ton dışı) notaları çalmak için kromatik diziyi kullanmayı öneriyor ve hemen ardından notayı bir sonraki ve bir önceki perdeye götürerek "çözüyor". İlk örnekte Gm7 üzerine F diyez çalıp bunu F ve G'e götürüyor. Böylece "yanlış" notayı duymak için kulağı eğittiğimiz gibi, bunu gerçek zamanlı olarak yönetmeyi de öğreniyoruz.

Ama asıl kopartıcı hadise, daha sonra kulakta oluşan etki. Bir süre sonra, o "yanlış" nota, artık yanlış GELMİYOR. Çünkü o notanın nereye çözüleceğini idrak etmeye başlayan kulak, bir noktada onu da kabul edilebilir bir ton olarak algılıyor. Böylece de müzisyenin tansiyon-"outside" çalma becerisi ilerliyor elbette.

Özet olarak ders şu: "Tek bir akor üzerine "yanlış" sesleri çalıp en yakın akor sesine çözün. Bunu yaparken kromatik diziyi düşünün" diyor.

Çok basit ama inanılmaz bir egzersiz. Özellikle blues-caz emprovizesi ile ilgilenen arkadaşların ilgisini çekecektir.

Wooten: "öyle profesyonel çalın ki hata yaptığınızı sizden başka kimse bilmesin" demiş resmen.

Yıllardır Davis ve Wooten'in normal olmadıklarını düşünürüm. Öyle görünüyor ki pekte haksız değilmişim 😁
 
Wooten: "öyle profesyonel çalın ki hata yaptığınızı sizden başka kimse bilmesin" demiş resmen.

Yıllardır Davis ve Wooten'in normal olmadıklarını düşünürüm. Öyle görünüyor ki pekte haksız değilmişim 😁
Doğaçlamanın tanımı spontan olarak müziğe yanıt verebilmek olmalı aslında. Elbette çalınan şeylerin büyük bir kısmı yine insanın kendi dağarcığından gelecektir, ama bu devirde her şey o kadar tepeden aşağı (önce teori sonra icra...) kafasıyla şekillendi ki, artık insanlar evinde çalıştığı şeyleri tekrar tekrar çalmayı doğaçlama zannediyor. Şu dizi, bu mod, şu arpej filan derken işin şoku çıktı. Onları çalışmak lazım evet ama, onları ezberlediğin şekilde ilkokul çocuğunun tavana bakarak şiir okuması gibi çalmayacaksın 🤣

"Gitarı yanlış öğrenmek" geyiği hep yapılıyor da, bir de doğaçlamayı yanlış öğrenmek var işte🙂

Şu aşağıdaki blues gitaristinin yaptığı, olabilecek en üst düzey doğaçlamalardan biri mesela; çünkü adam analitik anlamda zihni tümüyle kapatıyor. Duyduğu şeyi çalıyor, ne çalsam diye düşünüp ev ödevlerini sergilemiyor. Baktığın zaman adam belli ki Hendrix hayranı damardan; ama yaptığı şey taklit değil, geleneğe sahip çıkmak.

Soloda öyle yerler var ki, JTC sitesi virtüözleri (ben onlara öyle diyorum...) asla kayıt olarak koyamaz, çünkü marifet kusursuz çalmak zannediyorlar. Arada boş tel sesleri gürültüsü filan çıkmış mesela burada, onlar duyulursa karizmaları çizilir🙂

Oysa hata da spontan bir şeydir ve emprovizenin parçasıdır. İnanmayan Jerry Coker'In kitabına bakabilir. Michael Brecker bile hata yapıyor.
Bir tane bile hata olmuyorsa risk almamışsın demektir. Ama adın Guthrie Govan veya Shawn Lane ise orasını bilemem....

 
Soloda öyle yerler var ki, JTC sitesi virtüözleri (ben onlara öyle diyorum...) asla kayıt olarak koyamaz, çünkü marifet kusursuz çalmak zannediyorlar. Arada boş tel sesleri gürültüsü filan çıkmış mesela burada, onlar duyulursa karizmaları çizilir🙂
Buna çok güldüm hocam gerçekten güzel açıklama 😂

Öncesi ve sonrasında da söylediğiniz her şey ders niteliğinde ve kesinlikle katılıyorum.

Bir metalkafa olarak söylemeden edemeyeceğim. Blues ve jazz i genel anlamda bu derece hissedilir yapan, icracilarinin doğaçlamayi doğru öğrenmiş olmaları.
 
İlk kısımda Herbie Hancock var. Miles Davis'in efsane kuartetlerinden biri ile çalarak yaşadığı bir anıyı anlatıyor.
Bu kuarteti şöyle düşünün: Bach, Mozart, Beethoven, Chopin, Debussy bir araya gelmiş... Başka bir benzetme yetersiz kalır, çünkü ekip şöyle:
Ron Carter - Tony Williams -Herbie Hancock - Miles Davis. Sahneye herhangi bir fani çıkamaz bu adamların yanına çalmaya, dizlerinin titremesini durduramaz filan... Adamların her biri caz tarihine mal olmuş efsaneler. Zaten sadece Davis gibi bir adam böyle bir kuarteti yönetebilir.
MD o konuda az bulunur bir dahi... şu kitabı tavsiye ederim;

Amazon product ASIN 0671725823
Ayrıca örnek diye Herbie Hancock ve Miles Davis vermek acımasız olmuş biz faniler için, daha üstü yok. Herbie üstteki kitapta kendini bir şey zannederken MD onu yanına alınca nasıl apışıp kaldığını, lan beceremezsem diye nasıl gerildiğini anlatır. MD kaşıyla gözüyle bir kere ne istediğini söyler beceremezsen de şutlarmış. ve bu korkuyla yaşayan adamlar Herbie, daha sonra Marcus Miller filan ama demek ki cevher varmış ki nerelere gelmişler ... 🙂
 
Aşağıdaki videoya yeni denk geldim. 2 temel ders var. Doğaçlama ile ilgilenen herkesi ilgilendirir diye düşündüm.



İlk kısımda Herbie Hancock var. Miles Davis'in efsane kuartetlerinden biri ile çalarak yaşadığı bir anıyı anlatıyor.
Bu kuarteti şöyle düşünün: Bach, Mozart, Beethoven, Chopin, Debussy bir araya gelmiş... Başka bir benzetme yetersiz kalır, çünkü ekip şöyle:
Ron Carter - Tony Williams -Herbie Hancock - Miles Davis. Sahneye herhangi bir fani çıkamaz bu adamların yanına çalmaya, dizlerinin titremesini durduramaz filan... Adamların her biri caz tarihine mal olmuş efsaneler. Zaten sadece Davis gibi bir adam böyle bir kuarteti yönetebilir.
Olay şöyle geçiyor: Miles Davis'den "So what" çalyorlar. Çok az akor var (2 tane) ama tabii Hancock gibi bir piyanist böyle bir parçada her yere her akoru çalabiliyor. Doğal olarak risk alıyorlar; tansiyon yaratıp çözüyorlar filan...
Hancock, Miles Davis'İn doğaçlamasının arkasında eşlik çalarken bir noktada "yanlış" bir şey basıyor. Tabii ortada yazılı bir şey olmadığı için, işin yanlışlığını belirleyen şey o anda kulağa nasıl geldiği. Hancock bir süreliğine kasılıp kalıyor, ellerini yüzüne götürüyor. Peki Miles Davis ne mi yapıyor? Bir saniye duruyor, arkasından Hancock'un bastığı şeyi duyarak ona göre tepki veriyor. O "yanlış" akor, birden "düzeliyor". Davis anında tepki vererek doğaçlamaya devam ediyor. O sırada Hancock 1 dakikalığına filan hiç bir şey çalamıyor. Sonradan yaptığı açıklama şu: "Miles Davis onu yanlış akor olarak duymadı. O anın içinde kabul etti ve ona göre bir şey çaldı"

3:04'de ikinci kısım başlıyor. Basçı Victor Wooten, sabit bir akor (Gm7) üzerine bütün "yanlış" (ton dışı) notaları çalmak için kromatik diziyi kullanmayı öneriyor ve hemen ardından notayı bir sonraki ve bir önceki perdeye götürerek "çözüyor". İlk örnekte Gm7 üzerine F diyez çalıp bunu F ve G'e götürüyor. Böylece "yanlış" notayı duymak için kulağı eğittiğimiz gibi, bunu gerçek zamanlı olarak yönetmeyi de öğreniyoruz.

Ama asıl kopartıcı hadise, daha sonra kulakta oluşan etki. Bir süre sonra, o "yanlış" nota, artık yanlış GELMİYOR. Çünkü o notanın nereye çözüleceğini idrak etmeye başlayan kulak, bir noktada onu da kabul edilebilir bir ton olarak algılıyor. Böylece de müzisyenin tansiyon-"outside" çalma becerisi ilerliyor elbette.

Özet olarak ders şu: "Tek bir akor üzerine "yanlış" sesleri çalıp en yakın akor sesine çözün. Bunu yaparken kromatik diziyi düşünün" diyor.

Çok basit ama inanılmaz bir egzersiz. Özellikle blues-caz emprovizesi ile ilgilenen arkadaşların ilgisini çekecektir.

İşler sarpa sardığında başvurduğum tekniktir kendisi 😁
 
Bir metalkafa olarak söylemeden edemeyeceğim. Blues ve jazz i genel anlamda bu derece hissedilir yapan, icracilarinin doğaçlamayi doğru öğrenmiş olmaları.
Zaten metal bir yere kadar, blues ve jazz'ı anlamayan adamlarınki bir noktada riff egzersizine dönüyor... metalcore'u o yüzden sevemedim... ver melodiyi, ver blastbeat'i.. iki de breakdown sürekli, yakışıklı da vokalistin varsa tamam.... halbuki Mastodon, Lamb of God gibi modern metal grupların aynı 50 sene önce Black Sabbath'ın yaptığı gibi blues ve jazz'ı özümseyerek neler yaptığına detaylarda kulak kabartınca tadından yenmiyor. LoG vokalisti Randy Blythe 70-80 sene geçmiş hala Robert Johnson'un metale olan öneminden bahseder misal...
 
Zaten metal bir yere kadar, blues ve jazz'ı anlamayan adamlarınki bir noktada riff egzersizine dönüyor... metalcore'u o yüzden sevemedim... ver melodiyi, ver blastbeat'i.. iki de breakdown sürekli, yakışıklı da vokalistin varsa tamam.... halbuki Mastodon, Lamb of God gibi modern metal grupların aynı 50 sene önce Black Sabbath'ın yaptığı gibi blues ve jazz'ı özümseyerek neler yaptığına detaylarda kulak kabartınca tadından yenmiyor. LoG vokalisti Randy Blythe 70-80 sene geçmiş hala Robert Johnson'un metale olan öneminden bahseder misal...
O modern metal grupları keşke Sabbath'ın vokale gösterdiği özeni de gösterseymiş yalnız. Temiz vokalin metalden aforoz edilmesinde katkıları çok büyük zira.
Geçenlerde bir başlıkta sen adını geçirince LoG'dan o Omerta isimli şarkıyı dinleyeyim dedim.
Olmadı valla. Yok yani. Neden Testament - The Legacy gibi bir başyapıt varken bunu dinleyeyim ki ? sorusuna yanıt bulamadım.
Üstyapıdaki en temel melodi enstrümanı olan vokali büyük ölçüde imaj-sound unsuruna çevirdiler.
Şimdi birileri diyecek ki "temiz tonla çalınan gitara distortion bağlandı, sesi kirlendi...." Evet ve o sayede gitarın tonal yelpazesi ,inanılmaz bir genişliğe kavuştu. Uzun nota tutamayan gitar (ses temizde derhal sönümleniyor neticede...) birden saksafon ile kapışacak bir lead enstrümanına döndü. Beşli akorlar önceden ölü gibi tınlarken, distortion ile kafanın içinde çınlar hale geldi. Ama vokale yapılan şey önünü açmadı, tam tercine rolünü çok azalttı ve "ses yığını" içindeki bir unsura indirgedi.

Hard rock vokallerinin dünyanın en iyi erkek vokallerinden bazılarını içermesi tesadüf değildir; çünkü o olağanüstü volümün üzerine şarkı söyleyebilmek için seslerinin tiz aralıklarını keşfedip, onu büyütmeyi öğrenmek zorunda kalmışlardır. Plant, Gillan, Halford...hepsinde ortak özellik budur. Dio ise tersinden gidip, çığlık gibi şeylere başvurmaksızın opera tenorlarına kafa tutacak aralıklarda inanılmaz bir hacim ve stamina ile şarkı söyleyebilmiştir. Bütün bunların ortak özelliği de müzisyeni teknik olarak zorlaması ve müziği standartlarını yükseltmesidir.
Ama bugün elimizde ne var diye bakınca, işte yukarıdaki sorunla karşılaşıyorum. Chuck Billy gibi bir metal vokalin olunca böğürmek şart olmuyor işte... (Not: Low albümü itibariyle zaten bende Testament de yok... I- ıh). Edit: Billy'nin etkilendiği vokal listesi (Wikipediadan🙂 Rob Halford, Ronnie James Dio, Bruce Dickinson, Phil Mogg, James Hetfield, Ozzy Osbourne, Geddy Lee, Bon Scott, Steven Tyler, Alice Cooper, Robert Plant, Phil Lynott ve Klaus Meine. Evet. Üstünde düşünmek lazım bu listenin.

Ben kendi hesabıma modern metal dinleyicisinin vokalden pek anladığını düşünmüyorum. O konuda metal çok geriye gitti ne yazık ki.
Hatta bazen "acaba La Brie gibi bir vokali DT hayranlarının sevmemesi de bu yüzden mi?" diyorum. DT hayranları da vokal dinlemek yerine enstrümanlarda sergilenen becerileri duymak istediği için acaba hiç vokal olmasa mı diyorlar? 🤣
 
Son düzenleme:
Güzel analiz... Randy Blythe ve kıvamında yapılan böğüren vokal yine de severim o kadar karşı değilim. Çoğu anlamsız extreme metal böğürtü grupları ciddiye almam ama Slipknot, Lamd of God filan vokalde bence yine de iyi işler yapıyorlar. Ama haklısın... tabi değişik başlıklarda Dio örneği verip duruyorsun, yav insaf adam gerçekten demi-god... insan sesi değil o. Sadece ses değil adam kendi başına bir enstrüman.
Chuck Billy de zaten bana Testament sevdiren abimizdir. Arkadan da Skolnick'in jazz altyapısı, Peterson'un inanılmz riff makinası gitarı ve Hoglan, Lombardo, Bostaph gibi davul efsaneleri ve tabi DiGeorgio eklenince Testament'a ancak dream team denilebilir.
Bu arada kolay değil bu derinlikte düşünüp, müziği kulakla değil beyinle dinlemek... ben de açıkçası uzun yıllar LaBrie ne yav, sallasınlar bu adamı derdim. Ha bu arada merak eden araştırsın, Bruce Dickinson herkes bilir ama Iron Maiden'ın ilk 2 albümünde (geçenlerde ölen) Paul Di'anno da tarihte adını hakettiği yere yazdıramamış vokalistlerden biridir. Grubun punk-metal çizgisinden NWOBHM'a kayması PD'un kısıtlı vokal tarzı yüzünden yerini Bruce'a kaptırmasına sebep oldu ama yine de her zaman saygı duymuşumdur.
 
Güzel analiz... Randy Blythe ve kıvamında yapılan böğüren vokal yine de severim o kadar karşı değilim. Çoğu anlamsız extreme metal böğürtü grupları ciddiye almam ama Slipknot, Lamd of God filan vokalde bence yine de iyi işler yapıyorlar. Ama haklısın... tabi değişik başlıklarda Dio örneği verip duruyorsun, yav insaf adam gerçekten demi-god... insan sesi değil o. Sadece ses değil adam kendi başına bir enstrüman.
Dio'nun "müridi" olarak bahsedilebilecek pek çok vokal var. Ama o çizgi o kadar dışlandı ki metalden, adamlar kıyıda-köşede kaldı. O yüzden Dio örneğini veriyorum. Yani onun düzeyinde vokal olmak-olmamak tartışılır ama, o çizgi "metal" dışına itildi. O yüzden adamlar kendilerine "melodik rock" filan diyor, çünkü etiket bulamıyorlar. Neden? Adam kendine "metal" dese, "ulan senin neren metal, tertemiz vokalin var işte" diyecekler 🤣

Zaten bu gün "Dio" denince goy goy yapan arkadaşlara o vokalleri ve projelerini sayınca birden tuhaf bir sessizlik oluyor. O örnekleri veremiyorum o yüzden🤣 Herhalde "metalcilerin" en çok tanıdığı isim yine Russell Allen'dır (Symphony X).

Böyle olmamalıydı; metal çok "toprak kaybetti" bu kafayla. Yoksa ben de "karşı" değilim; dinlemiyorum zaten. "Olmamalı" veya "yanlış" da demiyorum. Benim yapmaya çalıştığım tespit, "metali" belli bir yere hapseden bir tek tipleşme olduğu şeklinde ve bu özellikle de vokal ile kendini gösteriyor sanki.

Not:
Hadi bir de örnek vereyim. "Metal vokali". Huzurlarınızda Ian Parry. Tüyler diken diken bende. Bu nasıl bir tını. Orijinali gümbür gümbür bir parçayı unplugged yapmışlar. Tek gitar olunca saklanacak yer de yok öyle soundun arkasında🙂 Ama adam döktürüyor zaten...
 
Son düzenleme:
Hanım yılların klasik ve jazz dinleyicisidir. Ben hep rock ve metal kafası olduğum için prog, crossover, fusion, funk-jazz gibi gitarlı filan ara türlere yakındım (Mahavishnu, Return to Forever, Ozric Tentacles vs..) ama klasik jazz'la o tanıştırdı. Kulağı iyidir yani... velhasıl ne zaman iyi bir grup keşfetsem bak şunu dinle desem hep aynı şeyi söylüyor, müzik güzel de bu kadar bağırmak zorunda mı ne anlatacaksa...??
 
Hanım yılların klasik ve jazz dinleyicisidir. Ben hep rock ve metal kafası olduğum için prog, crossover, fusion, funk-jazz gibi gitarlı filan ara türlere yakındım (Mahavishnu, Return to Forever, Ozric Tentacles vs..) ama klasik jazz'la o tanıştırdı. Kulağı iyidir yani... velhasıl ne zaman iyi bir grup keşfetsem bak şunu dinle desem hep aynı şeyi söylüyor, müzik güzel de bu kadar bağırmak zorunda mı ne anlatacaksa...??
HAHAHAHAHA!!
Bak bu çok ilginç. Bunu sadece dinleyici değil, şarkı söyleyen (kadınlar tabii..) de söylüyor.
Bunun nedeni, özellikle de kompresli söyleme tekniğinin bu etkiyi yaratması. Şarkıcılar bile bu adamların "bağırmadığını", bu tınıyı teknikle çıkardıkları fark edemiyor.
Rock vokali büyük ölçüde fortedir ve volümlüdür. Sebebi de üstte yazdığım şey işte: adamlar davul ve gitarın soundunun üzerine çıkacak şekilde sesi kompreslemek zorundalar. Parry de muhteşem yapıyor bunu; farkındaysan tizler-pesler hep aynı kontrollü hacimde, yıkıp geçiyor...
Peki tipik dinleyici televizyon reklamlarında kompresörü bastıkları zaman ne tepki verir ? "Sesi kıııssss !!!!"🤣
 
Yok bağıranlar için diyorum... Dio filan büyüğümüzdür saygıda kusur etmeyiz. Ama Lamb of God sevdirdim mesela ... ta ki 30-40 saniye geçip vokal girene kadar... 🙂
O arkadaşlar o teknikle temiz söyleseler şarkıcılıklarının ömrü çok uzun olmaz gibi geliyor bana.
Ama o tınıyla ben kendi hesabıma kötü veya detone söyleseler de anlayamıyorum zaten 🤣
 
Zaten metal bir yere kadar, blues ve jazz'ı anlamayan adamlarınki bir noktada riff egzersizine dönüyor... metalcore'u o yüzden sevemedim... ver melodiyi, ver blastbeat'i.. iki de breakdown sürekli, yakışıklı da vokalistin varsa tamam.... halbuki Mastodon, Lamb of God gibi modern metal grupların aynı 50 sene önce Black Sabbath'ın yaptığı gibi blues ve jazz'ı özümseyerek neler yaptığına detaylarda kulak kabartınca tadından yenmiyor. LoG vokalisti Randy Blythe 70-80 sene geçmiş hala Robert Johnson'un metale olan öneminden bahseder misal...
Evet Lamb of God metal gibi metal müzik gibi müzik işte. Mesala As i lay dying tek düze metalcore yani senin sevmediğin gruplara güzel bir örnek he benim hoşuma gidiyo çalması keyifli ve tatlı geliyo basit ama hoş çerezlik gözüyle bakıyom ben
 

Geri
Üst